Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/1993 E. 2023/1080 K. 17.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/02/2023
NUMARASI : … Esas – … Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : …
VEKİLİ : Av. … – …

DAVALI : …
DAVA : Alacak

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 03/05/2023
YAZIM TARİHİ : 05/05/2023
Taraflar arasında görülen davada Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas- … Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içerisinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten ve üye hakimin görüşleri alındıktan sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
DAVA: Davacı vekili, müvekkili şirketin Konya … Bölgesinde faaliyet gösteren makine üretim ve pazarlama şirketi olduğunu ve müvekkili şirkete Konya … Sulh Ceza Mahkemesi’nin … D.İş sayılı kararı ile TMSF’nin kayyum olarak atandığını, şirketin tüm dava ve icra işlerini takip etmek üzere, kayyım olarak atanan TMSF’nin görevlendirildiğini, taraflar arasında ticari satımdan kaynaklanan alacak/borç ilişkisi olduğunu, müvekkilince davaya konu ürünlerin davalıya teslim edildiğini, davalı tarafın ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediğini, müvekkili şirketin yönetiminin kayyımlar tarafından sağlandığını ve yaşanmış olan yönetim değişikliği nedeniyle alacaklarını tahsil edemediğini ileri sürerek, müvekkili şirketçe tahsil edilememiş ve dava sonucu tespit edilecek olan yabancı para alacağının fiili ödeme günüdeki kur üzerinden hesaplanarak dava konusu 50.891,00 USD alacağının fatura tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faiziyle tahsiline, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde dava tarihi itibariyle işleyecek en yüksek ticari faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, “…Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirmede; davalı şirket hakkında 04/12/2013 tarihinde Bükreş … Bölge Mahkemesince iflas takibinin kapatılması ve borçlunun tasfiyesine karar verildiğinden; davacı şirket vekiline TTK 547. maddesi gereğince sicilden terkin edilen davalı şirketin ihyası için yurt dışında dava açmak ve dava açıldığına dair resmi belgeleri dosyamıza ibraz etmek üzere toplam 9 aylık kesin süre verilmesine rağmen kesin süre içeresinde yurt dışında davalı şirketin ihyasına ilişkin her hangi bir dava açıldığına ilişkin davacı vekilince mahkememize her hangi bir belge sunulmadığı anlaşıldığından işbu davanın HMK 114/d. maddesi gereğince husumet yokluğundan davanın reddine…” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, taraflar arasında ticari satımdan kaynaklanan alacak/borç ilişkisi bulunduğunu, müvekkili tarafından davalıya satışa konu ürünler teslim edilmiş olmasına rağmen davalının ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediğini, taraflar arasındaki ilişki cari hesap ilişkisi olup, cari hesaptan kaynaklanan fatura bedellerinin ödenmediğini, mahkeme tarafından davalı şirketin ihyasından dolayı dava açılması için taraflarına süre verildiğini, dava konusu fatura alacağının doğumunun davalı şirketin iflasından daha önce olduğunu, kaldı ki davaya hangi ülkenin hukukunun uygulanacağı ve hangi ülkenin hukuk kuralı gereği, şirketin ihyasına karar verildiğinin belirtilmediğini, tüm bunlara rağmen mahkemece davanın esasına girilmeksizin hakkaniyetli davranılmayarak davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, fatura alacağının tahsili istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Somut olayda, davalı şirketin 04.12.2013 tarihinde, Bükreş … Bölge Mahkemesince iflas takibinin kapatılması ve borçlunun tasfiyesine karar verilerek 04.12.2013 tarihinde ticaret sicilinden silindiği anlaşılmıştır.
Mahkemece de, davalı şirketin 04.12.2013 tarihinde Bükreş … Bölge Mahkemesince iflas takibinin kapatılması ve borçlunun tasfiyesine karar verildiği, davacı şirket vekiline TTK’nın 547. maddesi gereğince sicilden terkin edilen davalı şirketin ihyası için yurt dışında dava açmak ve dava açıldığına dair resmi belgeleri ibraz etmek üzere kesin süre verilmesine ve aksi halde davanın HMK’nın 114/d maddesi uyarınca husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verileceğinin ihtar edildiği ve toplam 9 aylık süre verilmesine rağmen kesin süre içerisinde yurt dışında davalı şirketin ihyasına ilişkin herhangi bir dava açıldığına dair davacı vekilince bir belge sunulmadığı gerekçesiyle, davanın HMK’nın 114/d maddesi gereğince husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 114. maddesinde ”Dava Şartları” düzenlenmiş olup, ”
(1) Dava şartları şunlardır:
a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması.
b) Yargı yolunun caiz olması.
c) Mahkemenin görevli olması.
ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması.
d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.
e) Dava takip yetkisine sahip olunması.

f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması.
g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması.
ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi.
h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.
ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması.
i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.
(2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.
Aynı Yasa’nın ”Dava şartlarının incelenmesi” başlıklı 115. maddesinde de ” (1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
(2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.
(3) Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez.” hükmü yer almaktadır.
Taraf ehliyeti; davada taraf olabilme, usuli hukuki ilişkinin sujesi olabilme yeteneğidir. Medeni (maddî) hukuktaki medeni haklardan istifade (hak) ehliyetinin medeni usul hukukunda büründüğü şekil olan taraf ehliyetini haiz olup olunmadığı hususu 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’na (TMK) göre belirlenir. Buna göre medeni haklardan istifade ehliyeti bulunan her gerçek (TMK md. 8) ve tüzel (TMK md. 46) kişi davada taraf olabilme ehliyetine de sahiptir (HMK md. 50). Her gerçek kişi sağ doğmakla, yaşadığı sürece taraf ehliyetine sahip olur. Tüzel kişiliğin ve buna bağlı olarak taraf ehliyetinin ne zaman kazanılacağı ise maddi hukuk normlarıyla belirlenir. Gerçek veya tüzel kişiliği olmayan kuruluş yahut toplulukların taraf ehliyeti de bulunmamaktadır.
Dava ehliyeti ise; HMK’nın 51 inci maddesinde açıkça düzenlenmiş olup kişinin kendisi veya yetkili kılacağı bir temsilci aracılığı ile bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapma ehliyetini ifade eder. Dava ehliyeti, medeni (maddi) hukuktaki TMK’nın 9 uncu maddesinde düzenlenen medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekil olarak anlaşılmalıdır. Buna göre; medeni hakları kullanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişi dava ehliyetine sahip kabul edilmelidir.
Öte yandan, her insanın hak ehliyetinin bulunduğu, insanların hukuk düzeninin sınırları içinde haklara ve borçlara ehil olduğu (TMK md. 8, 48) belirtilmiş; fiil ehliyetinin ise, kendi eylemi ile hak edinebilme ve borç altına girebilme yeterliliği (TMK md. 9, 49) olduğu vurgulanmıştır.
HMK’nın 114/1-d maddesinde açıkça düzenlendiği üzere taraf ve dava ehliyeti dava şartlarındandır. Bu düzenlemeye göre husumet ya da başka bir anlatımla taraf sıfatı dava şartları arasında sayılmamıştır. Taraf sıfatının özelliği, tıpkı dava şartı gibi davanın esastan görülüp karara bağlanabilmesi için, varlığı ya da yokluğu hâkim tarafından davanın her aşamasında re’sen gözetilen ve taraflarca noksanlığı davanın her aşamasında ileri sürülen nitelikte olmasıdır.
Taraf sıfatı, bir başka ifadeyle husumet ehliyeti, dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini; davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, aktif husumeti; davalı sıfatı da pasif husumeti karşılayacak şekilde değerlendirilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise, davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koruma isteniyorsa o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının belirlenmesinde olduğu gibi maddi hukuka göre tespit edilir.
Sıfat dava şartı değil, itirazdır. Zira bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı ancak davanın esası incelendikten sonra tespit edilebilir ve bu durumda dava ret veya kabul ile sonuçlanır. Diğer bir ifadeyle bir davada taraflardan birinin, aktif ya da pasif husumet ehliyetinin (davacı veya davalı sıfatının) olmadığı belirlenirse, artık uyuşmazlığın esastan çözülmesine geçilmeden, davanın sıfat yokluğundan reddi gerekir. Sıfat, ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen ilk itiraz ya da davalı tarafından ortaya konulması gereken def’i niteliğinde olmadığından, davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece re’sen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur. (Hukuk Genel Kurulu’nun 02.11.2022 tarihli ve 2020/(15)6-609 Esas, 2022/1424 Karar sayılı kararı).
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde ise; Mahkemece, davalı şirketin iflas takibinin kapatılması ve tasfiyesine karar verilerek ticaret sicilinden terkin edilmiş olduğunun anlaşılması karşısında, davanın HMK’nın 114/d maddesi kapsamında taraf ehliyeti yokluğundan reddine karar vermek gerekirken, husumetten reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi, davalı şirketin yabancı bir şirket olması nedeniyle de davacı vekiline yapılan ihtarda TTK’nın 547. maddesi gereğince ihyası için süre verilmesi yerinde değil ise de, davacı tarafça 2. kez verilen süreye rağmen davalı şirketin tescil edildiği hukuka göre ihya edildiğine dair herhangi bir belge ibraz edilmediğinden davanın reddine karar verilmesinin sonucu itibariyle doğru olduğu kanaatine varıldığından, davacı vekilinin istinaf isteminin HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı vekilinin istinaf başvuru talebinin ESASTAN REDDİNE,
2- Alınan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4- İstinafa başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince kararın tebliği işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
6- Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince, taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesine veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 03/05/2023 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır
(muhalif)

R.T

MUHALEFET ŞERHİ: Dava, fatura alacağının tahsili istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Somut olayda, davalı şirketin 04.12.2013 tarihinde, Bükreş … Bölge Mahkemesince iflas takibinin kapatılması ve borçlunun tasfiyesine karar verilerek 04.12.2013 tarihinde ticaret sicilinden silindiği anlaşılmıştır.
Mahkemece de, davalı şirketin 04.12.2013 tarihinde Bükreş … Bölge Mahkemesince iflas takibinin kapatılması ve borçlunun tasfiyesine karar verildiği, davacı şirket vekiline TTK’nın 547. maddesi gereğince sicilden terkin edilen davalı şirketin ihyası için yurt dışında dava açmak ve dava açıldığına dair resmi belgeleri ibraz etmek üzere kesin süre verilmesine ve aksi halde davanın HMK’nın 114/d maddesi uyarınca husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verileceğinin ihtar edildiği ve toplam 9 aylık süre verilmesine rağmen kesin süre içerisinde yurt dışında davalı şirketin ihyasına ilişkin herhangi bir dava açıldığına dair davacı vekilince bir belge sunulmadığı gerekçesiyle, davanın HMK’nın 114/d maddesi gereğince husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Ancak, yukarıda çoğunluk görüşünde de açıklandığı üzere, HMK’nın 114. maddesinde dava şartları belirtilmiş olup, HMK’nın 114/1-d maddesinde açıkça düzenlendiği üzere taraf ve dava ehliyeti dava şartlarındandır. Bu düzenlemeye göre, husumet ya da başka bir anlatımla taraf sıfatı dava şartları arasında sayılmamıştır. Taraf sıfatının özelliği, tıpkı dava şartı gibi, davanın esastan görülüp karara bağlanabilmesi için, varlığı ya da yokluğu davanın her aşamasında re’sen gözetilen ve taraflarca noksanlığı davanın her aşamasında ileri sürülen nitelikte olmasıdır.
Husumet; dava konusu subjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler, şeklen o davanın tarafları olmakla birlikte mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir aksi halde dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemeyeceğinden dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir.
Bir subjektif hakkı dava etme yetkisi kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir. (aktif husumet). Bir subjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü olan kişidir (davalı sıfatı, pasif husumet). Bir subjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu tamamen maddi hukuka göre belirlenir ve nitelik itibariyle husumet, davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vâkıf olunduğu takdirde re’sen nazara alınması gerekli bir itirazdır.
Bu itibarla, somut uyuşmazlıkta mahkemece, davalı şirketin iflas takibinin kapatılması ve tasfiyesine karar verilerek ticaret sicilinden terkin edilmiş olduğunun anlaşılması karşısında, davanın HMK’nın 114/d maddesi kapsamında taraf ehliyeti yokluğundan reddine karar vermek gerekirken, husumetten reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi, davalı şirketin yabancı bir şirket olması nedeniyle de davacı vekiline yapılan ihtarda TTK’nın 547. maddesi gereğince ihyası için süre verilmesi de yerinde görülmemiştir.
Ayrıca, mahkemece davalı şirketin tabii olduğu ya da olacağı hukuk uyarınca ihya edilerek yeniden tüzel kişiliğinin sağlanması hususu ile somut uyuşmazlığa 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuk Hakkında Kanun hükümleri kapsamında uygulanacak hukukun da tespitinden sonra, davacı vekiline usulüne uygun ihtarat yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde olmadığı ve ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın heyetin çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.

Üye …
e-imzalıdır