Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/1904 E. 2023/1064 K. 15.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/07/2021
NUMARASI : … Esas – …Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. … …

İSTİNAF EDEN DAVALI : …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVA : İtirazın İptali

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 15/05/2023
YAZIM TARİHİ : 22/05/2023
Davacı tarafından, davalı aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile açılan itirazın iptali davasında 01/07/2021 tarihinde tesis edilen davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin karara karşı davalının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendi;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ve davalı şirketin tarım ve ticaret alanında faaliyet gösteren işletmeler olduğunu, taraflar arasında süregelen ticari ilişki olduğunu, davalı şirket müvekkilden bir kısım mal satın aldığını ancak ödeme yapmadığını, bunun üzerine müvekkili tarafından davalı aleyhine Konya … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının kötü niyetli olarak takibe itiraz ettiğini, icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verildiğini, ödenmeyen fatura bedellerinin toplam bedelinin 113.835,32TL olduğunu, icra takip çıktıları ile takip çıkışının 116.471,22 TL olduğunu beyanla davanın kabulüne, davalının icra takibine yapmış olduğu itirazın iptaline, icra takibinin devamına, davalının haksız ve kötüniyetli itirazı nedeniyle %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında davacının iddia ettiği gibi bir ticari ilişki olmadığını, mal alış verişi olmadığı, kesilen faturaların kabul edilmesinin mümkün olmadığını, davacının haksız bir şeklide müvekkili şirketin satın almadığı mal bedelinin tahsilini talep ettiğini, davacının tazminat talebinin de haksız olup aksine kendi aleyhlerine tazminat verilmesi gerektiğini beyanla davanın reddini, davacının %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ: İlk derece mahkemesince; “…Davacı, dilekçesinde, takip tarihine kadar işlemiş faiz yönünden de itirazın iptalini talep etmiş ise de, takipten önce davalının temerrüde düşürüldüğü iddia ve ispat olunmadığından takibin belirlenen asıl alacak yönünden devamına karar vermek gerekmiştir. İtirazın iptali davası, alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B: İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219,223). Eldeki davada takip konusu alacağın faturaya dayanması karşısında alacak belirlenebilir (likit) olup davacı yararına icra inkar tazminatına karar verilmesi gerekmiştir. Davacının, davalıdan, davalının defterlerinde belirlenen tutardan daha fazla alacaklı olduğu ispat olunmamakla birlikte, bu sonuca, davalının defterlerine işlemiş olduğu borç ödeme kayıtları ile ulaşıldığından, yapılan ödemelere rağmen fazla talep edilen tutar kadar davacının takip başlatmakta kötü niyetli olduğu anlaşılmakla reddedilen miktar üzerinden davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur….” gerekçesiyle davanın kısmen kabul kısmen reddi ile, davalının Konya … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptali ile, takibe; 90.164,80 TL asıl alacak ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren işletilecek %9 ve değişen oranlarda yasal faiz üzerinden devam olunmasına, fazlaya ilişkin istemin reddine, hükmolunan meblağın %20’sine tekabül eden 18.032,96 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme eksik inceleme ile hüküm kurma yoluna gitmiş olup müvekkili şirketin mağduriyetine sebebiyet verildiğini, davacının icra dosyasına dayanarak 4 adet fatura belirttiğini, cari hesap ilişkisini değerlendiren bilirkişi raporuna göre karar verilmesinin açıkça kaldırma sebebi olduğunu, iş bu davada, davalı taraf, davacının iddia ettiği gibi bir mal satışının bulunmadığını savunmalarında ileri sürdüğünden ispat yükünün, alacaklı olduğunu iddia eden davacı taraf üzerinde olduğunu, açıklanan nedenlerle fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak üzere kararın istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, faturadan kaynaklı alacağın tahsili için başlatılmış icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi; Kamu düzenini ilgilendiren konularda resen, diğer yönlerden HMK’nın 355.maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
İspat yükü ile ilgili genel kuralı düzenleyen TMK’nın 6. maddesine göre; “Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” İspat yükü kenar başlıklı HMK’nın 190. maddesine göre; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
Belirtilen yasa hükümleri karşısında, alacağın tahsili için girişilen icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasında kural olarak ispat yükü davacı alacaklıya aittir. Bununla birlikte itirazın iptali davasında davalı borçlunun ödeme savunmasında bulunması ya da borcu ortadan kaldıran diğer itirazları ileri sürmesi halinde ispat yükü yer değiştirecek ve davalıya geçecektir.
6100 sayılı HMK’nın 222.maddesinde “(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. (3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. (Ek cümle:22/7/2020-7251/23 md.) Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. (4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır….” hükmünün yer aldığı,
Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesine göre fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunmasının gerekli olduğu olgusudur. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin varlığı gerekir.
Bir başka anlatımla, faturaya tebliğ tarihinden itibaren sekiz gün içinde (mücerret) itiraz edilmemiş olması hâli, sadece o faturanın -miktar ve fiyat yönünden- münderecatını kabul anlamını taşır, yoksa o faturada yazılı malın alıcıya mutlaka, daha önce teslim edilmiş olduğu anlamına gelmez; satıcının faturada yazılı malı alıcıya veya kanuni temsilcisine teslim ettiğini ayrıca ispat etmesi zorunludur (Doğanay, İ.: Ticari Alım-Satım Akdi ve Nevileri, Ankara 2003, s:52, Doğanay,İ: Faturanın Kapatılması, Delil Olma Özelliği ve Faturaya İtiraz Aylık Yaklaşım Dergisi Sayı 4, Nisan 1993, s:8-13).
6098 sayılı TBK’nın 102. maddesinde “Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme,muaccel borç için yapılmış olur. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur.” hükmünün yer aldığı,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17/09/2019 tarih 2017/19-824 Esas 2019/885 Karar sayılı ilamında; “… Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki itirazın iptali davasında incelemenin takip ve dava konusu faturalarla sınırlı olarak mı yoksa taraflar arasındaki tüm ticari ilişki değerlendirilerek mi yapılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89 ve 6762 sayılı TTK’nın 87. maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.
Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz.
İtirazın iptali davası ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Bu davanın açılabilmesi için gereken şartlar anılan Kanun’un 67. maddesinde gösterilmiş olup, buna göre ;
1- İlamsız takip yapılmış olması
2- Borçlunun bu takibe itiraz etmesi
3- Alacaklının, itirazın kaldırılması için İcra mahkemesine başvurmaması.
4-İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, 1 yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.
Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalar da göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 84 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre birden fazla borcu bulunan borçlu, ödeme zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkını haizdir. Aynı Kanun’un 86. maddesine göre de yasal olarak geçerli bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. Birden çok borç muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. İcra takibi yapılmamış ise tediye, vadesi daha önce gelmiş olan borca mahsup edilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K., 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K, 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K., 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.
Somut olayda, davacı yan, takip talebinde borcun dayanağı (borcun sebebi) olarak 16 adet fatura göstermiş ve alacaklı olduğunu bildirmiştir. Davalı yan ise takibe, borca ve yetkiye itiraz ettiğini, alacaklıya takip talebinde belirtilen faturalardan kaynaklanan borcunun bulunmadığını, alınan tüm malların bedelinin ödendiğini savunmuştur.
Yukarıdaki bilgiler ışığında takibe sıkı sıkıya bağlı olduğu özellikle vurgulanan itirazın iptali davasında, mahkemece, tarafların iddia, savunma ve delillerinin yalnızca takibe konu faturalar çerçevesinde değerlendirilip incelenerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesinin gerektiği, aksi yönde yapılacak araştırmanın ise itirazın iptali davasının niteliği ile bağdaşmayacağı, ödeme defi nedeniyle ispat yükünün davalı tarafta bulunduğu, belirtilen usule göre yapılacak incelemede, davalının sunduğu ödeme belgelerinin takip konusu edilen faturalara ilişkin olup olmadığı hususunun ise BK’nın 85, 86. (TBK’nın 101, 102.) maddeleri uyarınca tayin edilmesi gerektiği, takibe sıkı sıkıya bağlı olma kuralı ile genel ispat kurallarının ve ispat yöntemlerinin birbiriyle karıştırılmaması gerektiği, bu maddelere göre tespit yapılacak olmasının takibe konu edilmeyen faturalar ve taraflar arasındaki tüm ilişki değerlendirilmesi anlamına gelmeyeceği hususları açık olduğundan, mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında itirazın iptali davasında alacağın varlığını ispatta genel hükümlerin uygulanacağı, açılan itirazın iptali davasında faturaların yanında ticari defterlere ve aralarındaki hesap ilişkisine de dayanıldığı, öte yandan davalının da borca itiraz ederek ödeme savunmasında bulunduğu, ancak ödemelerin hangi mallara ve hangi faturalara ilişkin olduğunun belirtilmediği, somut olay bakımından uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın 85. vd. maddeleri uyarınca alacaklının ödemeleri önceki muaccel alacaklarına sayma hakkı bulunduğundan zorunlu olarak taraflar arasındaki açık hesap ilişkisinin başından itibaren değerlendirilmesi ve dava konusu ödemelerin yapılmış olup olmadığının, yapıldı ise ödemelerin tamamen mi kısmen mi yapıldığının, hangi borca ilişkin olduğunun tespit edilmesinin gerektiği, bu nedenle taraflar arasındaki tüm ticari ilişki değerlendirilmek suretiyle inceleme yapılarak sonuca ulaşan yerel mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır…” hususlarının belirtildiği,
Somut olayda incelenen taraf defterlerine göre takibe konu 28/12/2019 tarihli 62.407,00-TL bedelli fatura ile 28/12/2019 tarihli 6.222,00-TL bedelli faturanın davalının defterlerinde kaydının bulunmadığı, bu faturalardaki malların teslim edildiğine ilişkin ispat yükünün davacıya ait olduğu, davacının bu faturalardaki malları teslim ettiğini yazılı delille kanıtlayamadığı, davacının yemin deliline de dayanmadığı, takibe konu 10/07/2019 tarihli 26.000,00-TL bedelli fatura ile 10/07/2019 tarihli 145.980,00-TL bedelli faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olduğu, ancak davacı defterlerine göre davalının bu fatura tarihlerinden sonra bu miktarların çok üzerinde davacıya ödeme yaptığının sabit olduğu, bu nedenle davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken davalının defterlerinde açık hesaba göre 90.164,80-TL davacıya borçlu olduğundan bahisle davanın bu miktar üzerinden kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığı, her ne kadar davacı defterlerinde fatura tarihlerinden sonra ödeme gözüküyor ise de; davalının defterlerine göre davacının davalıdan açık hesaptan kaynaklanan alacağı bulunduğu, bu nedenle davacının kötüniyetli olduğundan bahsedilemeyeceği, fakat ilk derece mahkemesince reddedilen miktar üzerinden davalı lehine kötüniyet tazminatına hükmedildiği, bunun davacı tarafından istinafa getirilmediğinden davalı lehine usulü kazanılmış hak doğduğundan davalının istinaf başvuru talebinin kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına HMK’nın 353/1.b.2. maddesi gereğince davanın reddine, 5.261,28 TL kötüniyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine şeklinde yeniden karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A) Davalının istinaf başvuru talebinin KABULÜ ile; Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/07/2021 tarih … Esas … Karar sayılı ilamının KALDIRILMASINA,
1-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 1.539,79‬ TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
2- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflara ücreti vekalet taktirine yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf yoluna başvuru harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
B) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince davacı talebi ile ilgili YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
1-Davanın REDDİNE,
2-5.261,28 TL kötüniyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 1.989,04 TL harçtan alınması gereken 179,90 TL harcın mahsubu ile fazla yatırıldığı anlaşılan 1.809,14‬ TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
4-Davalı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince 18.470,68 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta hüküm kurulmasına yer olmadığına,
7-İlk derece mahkemesince taraflardan tahsiline karar verilen bakiye karar harcı ve arabuluculuk gideri ile ilgili yazılan 01/11/2021 ve 23/11/2021 tarihli harç tahsil müzekkerelerinin bila infaz iadesinin istenmesine, iade işleminin İlk derece mahkemesince yapılmasına,
8-1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
9-HMK’nın 333 ve HMKGAT’nin 5/1. maddeleri gereğince yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının gider avansını yatıran tarafa iadesine,
C) Konya … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı icra dosyası üzerinden tehiri icra talebi ile ilgili İİK’nın 36/5 maddesi gereğince yatırılan teminatın yatırana iadesine,
D) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4.maddesi gereğince kararın ilk derece mahkemesi tarafından tebliğe çıkarılmasına,
E) Dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/05/2023 tarihinde oybirliği ile HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır

A.G