Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/1311 E. 2021/1899 K. 24.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM . HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA ASLİYE . TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/03/2021
NUMARASI : Esas – Karar

İSTİNAF EDEN
DAVACILAR : 1- … -(T.C. Kimlik No: …)
2- … – (T.C. Kimlik No:…)
3- … -(T.C. Kimlik No: …)
4- … -(T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. …

İSTİNAF EDEN DAVALI : … – (T.C Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … –
DAVA : Menfi Tespit

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 24/09/2021
YAZIM TARİHİ : 27/09/2021
Davacılar tarafından davalı aleyhine Konya Asliye . Ticaret Mahkemesi’nin …. esas sayılı dosyası ile açılan menfi tespit davasında 02/03/2021 tarihinde tesis edilen davanın usulden reddine ilişkin karara karşı tarafların istinaf kanun yoluna başvurmaları üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendi;
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilleri ile davalı arasında 05/08/2017 tarihinde gayrimenkul satış sözleşmesi imzalandığını, ancak tapuya kayıtlı hisselerin toplam 40.000,00-TL bedelle davalı …’a haricen satıldığını, sözleşmenin 6. maddesi gereğince sözleşme teminatı olarak müvekkillerinin davalıya 05/08/2017 tanzim tarihli, 15/07/2019 vadeli 40.000,00-TL bedelli ve 05/08/2017 tanzim tarihli, 15/07/2019 vadeli 40.000,00-TL bedelli iki adet senet verdiğini, vade tarihi davalı tarafından sonradan doldurulan, alacaklısı yine davalı olan toplamda 80.000,00-TL bedelli iki adet kambiyo senedinin keşide tarihi ile sözleşme tarihinin aynı olduğunu, davaya konu senetlerin teminat vasfı dışında başka bir vasfının bulunmadığını, davalının müvekkillerden aldığı teminat senetlerini takibe koyduğunu, davalı tarafından davacı müvekkiller aleyhine ihtiyati haciz kararı ve Konya .. İcra Müdürlüğünün …. E., ve …. Esas sayılı dosyalarından haksız takip ve haciz işlemleri yapıldığını, haksız haciz sebebiyle her türlü maddi ve manevi tazminat hakları saklı kalmak üzere haksız icra takibi başlatan davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, söz konusu senetlerin teminat senedi olduğunun tespitine ve teminat senedi ile kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamayacağından takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın ticari dava niteliğinde olduğunu, dava açılmadan önce dava şartı arabuluculuğa başvurulması gerekirken böyle bir başvurunun olmadığını, bu nedenle açılan davanın öncelikle dava şartı yokluğundan reddine, davacıların iddia ettikleri üzere hem bononun teminat senedi olduğunu, hem de bononun teminat fonksiyonunun kalmadığı hususunu yazılı delille ispat etmeleri gerektiğini, bonolarda aval veren konumunda olan … ve …’ın satış sözleşmesinin tarafı olmadığı ancak TKK 702 maddesi gereği aval veren kişi kimin için taahhüt altına girmişse aynen onun gibi sorumlu olduğundan bonolardan sorumlu olduklarını, öncelikle verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını, hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini, davacı borçluların ayrı ayrı %20’den aşağı olmamak üzere tazminata mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nce “…01/01/2019 tarihinden itibaren arabuluculuğa başvurulmadan açılan davaların dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekmekte olup, ilk önce davanın Konya .. Asliye Hukuk Mahkemesinde açıldığı, dava tarihinin 25/09/2020 tarihi olduğu, mahkemenin …. E, … K. sayılı ve 01/10/2020 tarihli ilamı ile görevsizlik kararı verdiği, dosyanın görevsizlik sonrası mahkememize gönderildiği, ancak arabuluculuğa başvurulmadığı…” gerekçesiyle davanın HMK 114/2, 115/2 ve TTK 5/A maddeleri gereğince usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, sözleşmenin parçası olan senetlerin sözleşmeye teminat olarak verildiğinin ortada olduğunu, senetlerin ihtiyati haciz yada icra takibine konu edilmelerinin yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkemenin vermiş olduğu tensip zaptının . nolu ara kararı ile gerekçeli kararın çeliştiğini, yerel mahkemece verilen kararda Menfi Tespit davalarında Arabuluculuk yoluna başvurulmasına zorunluluk bulunduğuna dair herhangi bir kanun maddesi gösterilmediğini, yerel mahkeme ilamının ortadan kaldırılarak geri çevirme sonucu davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Katılma yoluyla istinaf eden davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacıların istinaf taleplerinin reddine, katılma yoluyla istinaf taleplerinin kabulüne, vekalet ücreti yönünden Konya ..Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas … Karar sayılı ilamının kaldırılarak müvekkili lehine her bir davacı tarafından ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesini, yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; menfi tespit talebine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Resmi Gazete’de 18/12/2018 tarihinde yayımlanan 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) eklenen dava şartı olarak arabuluculuk başlıklı 5/A maddesinde; “(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” düzenlemesi ile, TTK’nın geçici 12. maddesinde; “(1) Bu Kanunun dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümleri, bu hükümlerin yürürlüğe girdiği (01/01/2019) tarih itibarıyla ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay’da görülmekte olan davalar hakkında uygulanmaz” düzenlemesi getirilmiştir.
Bunun yanında, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na (HUAK) dava şartı olarak arabuluculuk başlıklı 18/A maddesi eklenmiştir. HUAK’ın 18/A-2 maddesinde, “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Menfi tespit davasında arabulucuya başvurunun zorunlu olup olmamasının incelenmesinde; öncelikle menfi tespit davasıyla ilgili genel bir açıklama yapılmasına ve ilgili yasa düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nın 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki bu da istirdat davasıdır. (Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 02/05/2019 tarih 2017/7853 Esas- 2019/4067 Karar sayılı ilamı).
Daha önceden dairemiz yukarıda yapılan tespit ve açıklamalar gereğince; ticari davalarda, alacaklıya istirdat talebinde bulunması halinde arabulucuya başvurma zorunluluğu kabul edildiğine göre, menfi tespit davasında da öncelikli olarak bir alacağın varlığı tartışıldığı gözönünde bulundurularak, menfi tespit davalarında da arabulucuya başvurma dava şartının yerine getirilmiş olması gerektiği, aksi taktirde hak arama konusunda eşitlik kuralı ihlal edilmiş olacağı gerekçeleriyle, konusu bir miktar para olan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin ticari davaların açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak getirildiği gerekçeleriyle, menfi tespit davalarında da HMK 114/2 maddesi gereğince arabuluculuk dava şartının yerine getirilmesi aranmış ise de Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 01/04/2021 tarihinde 2020/4396 Esas 2021/3198 Karar sayılı içtihadında; “…….Bir ticari davanın açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olabilmesi bazı koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Buna göre; (a) Öncelikle konusu, bir miktar paranın ödenmesi olmalı, (b) Sonra dava konusu olan bir miktar paranın ödenmesi için yapılan talep, bir alacak veya tazminat talebi olarak ileri sürülmelidir. Bu koşulların bulunması halinde dava açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olması, dava şartı olacaktır. Bu koşulların gerçekleşmediği ticari davalarda davanın açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olması, dava şartı olarak kabul edilmeyecektir.
Kanun maddesinin metni ve gerekçesi bu kadar açık ve net olup zorlamayla da olsa genişletici bir yorum yapılmasına elverişli değildir. Zaten ileri ve özgürlükçü hukuk düzenlerinde zorunlu ve emredici kuralların dar yorumlanması esastır. Menfi tespit davalarının ticari bir dava olduğu için TTK’nun 5/A maddesi kapsamına alınması ve böyle bir davayı açmak isteyen kişinin önce arabulucuya başvurmaya zorlanması, kanuna aykırı olduğu gibi sayısız hukuki sakıncalara da neden olacaktır. Bu itibarla kanun hükmünde öngörülen açık ifadelere rağmen dava şartı arabuluculuğun uygulama alanının genişletilmesi doğru değildir.
HMK’nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Bu dava sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Bu hüküm, herhangi bir alacağın tahsilini gerektirir nitelikte bir ilam olmadığından esasa yönelik olarak İİK’nın 32. maddesi uyarınca doğrudan ilamların icrası yolu ile takibe konulamaz. Oysa arabuluculuk sonucu verilen kararlar ilam hükmünde olup, cebri icra yoluna başvurulabilecek niteliktedir. Ancak menfi tespit davaları sonucunda verilen hükümler esasa yönelik olarak cebri icraya konu edilip infaz edilemeyeceğinden, ticari davalarda arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan Yasa Koyucu’nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabuluculuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece arabulucuya başvurulmadığından davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle ticari nitelikteki menfi tespit davalarında, davacının, dava açmadan önce 6102 sayılı TTK’nın 5/A maddesi kapsamında dava şartı arabulucuya başvurmadan açılan davada ilk derece mahkemesince, dava şartı arabulucuya başvurulmadan açıldığı gerekçesiyle, usulden verilen ret kararına karşı, aynı nedenle yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin kararı bozarak kaldırdığı, aynı dairenin benzer içerikli istikrarlı kararları (2020/6050 E. 2021/4519 K., 2020/6031 E. 2021/3835 K. vs.) nazara alındığında; menfi tespit davalarında arabuluculuk dava şartının aranmayacağı bu nedenle davanın esasına ilişkin delillerin toplanmasından sonra değerlendirme yapılması gerekirken; dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi hukuka uygun görülmediğinden, davalının istinaf sebepleri incelenmeksizin davacıların istinaf taleplerinin kabulüne, HMK’nın 353/1.a.4 maddesi gereğince; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dava dosyasının esasa ilişkin delillerin toplanmasından sonra değerlendirme yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacıların istinaf taleplerinin KABULÜ ile; Konya Asliye .. Ticaret Mahkemesi’nin 02/03/2021 tarih …. Esas …. Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacılar tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davacılara iadesine,
4- İstinaf başvurusunda bulunan davalı … tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
5- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,

6- İstinaf başvurusunda bulunanlar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
7- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3 maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 24/09/2021 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır

A.G.