Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/1293 E. 2023/166 K. 25.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/02/2021
NUMARASI : … Esas -… Karar

İSTİNAF EDEN
DAVACILAR : 1- … – (T.C. Kimlik No: …)
2- … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … – …

DAVALI : …
VEKİLLERİ : Av. … – …
Av. … – …
DAVA : Menfi Tespit

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 25/01/2023
YAZIM TARİHİ : 30/01/2023
Taraflar arasında görülen davada Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas – … Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içerisinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten ve üye hakimin görüşleri alındıktan sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
DAVA: Davacılar vekili, müvekkilleri aleyhine kambiyo senetlerine özgü icra takibi başlatıldığını, icra takibine konu alacağın hiçbir hukuki dayanağının bulunmadığını, müvekkilleri ile davalı arasında kira sözleşmesi yapıldığını, bahse konu kira sözleşmesinin müvekkili … ile davalı arasında akdedildiğini, müvekkili …’in ise kira sözleşmesinde kefil olarak yer aldığını, senetlerin kira sözleşmesine teminat olarak alındığını, taraflar arasında kira sözleşmesi haricinde başkaca hiçbir ticari iş veya alacak verecek ilişkisinin bulunmadığını, davalı tarafça kötüniyetli olarak senetlerin kullanıldığını, mükerrer tahsilat yapılmak maksadıyla icra takibine konu edildiğini, davalı tarafın kötüniyetli olduğunu ileri sürerek, müvekkillerinin davalıya herhangi bir borcu olmadığının tespiti ile davalı aleyhine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, icra takibine konu senetlerin teminat senedi olmadığını, senet üzerinde teminat senedi olduğuna dair bir kayıt bulunmadığını, alacağın bonodan kaynaklandığını, bononun illetten mücerret olduğunu, ispat yükünün davacı tarafta olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece,”…Dava; menfi tespit istemine ilişkindir.
6102 sayılı kanunun 5/A maddesine göre; Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
Bu aşamada öncelikle belirlenmesi gereken menfi tespit davalarının 6102 sayılı kanunun 5/A maddesi uyarınca dava şartı arabuluculuk kapsamında olup olmadığıdır. Konunun değerlendirilmesinde öncelikle kanun maddesinin gerekçesine bakmakta fayda olacaktır. 7155 sayılı kanunun 20. Maddesi ile ticari davalarda dava şartı arabuluculuk müessesesi getirilerek uyuşmazlıkların kısa sürede, az masrafla ve tarafların iradelerine uygun şekilde çözümünün hedeflendiği belirtilmektedir. Kanun maddesinin gerekçesinden de anlaşılacağı üzere ticari davalarda esas olan tarafların dava açmadan önce bir araya gelmesinin sağlanarak uyuşmazlıkların kısa sürede çözüme kavuşturulmasıdır. Bu bakımdan kanun maddesini lafzen yorumlamak suretiyle sadece alacak ve tazminat davalarında dava şartı arabuluculuk müessesesinin uygulanması kanunun çıkarılış amacıyla uyuşmayacaktır. Bu nedenle kanaatimizce menfi tespit davalarının da dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, her ne kadar menfi tespit davalarının konusu davacı açısından alacak davası olmasa da, davalı açısından alacak davası niteliğindedir. Zira, menfi tespit davasının olumlu ya da olumsuz sonuçlanması halinde davalının alacağı bu sonuçtan etkilenecektir. Dolayısıyla menfi tespit davalarının ana konusu para alacağıdır. Madde hükmünü sadece davacı yönünden yorumlamak hukukun genel ilkeleri ile bağdaşmayacaktır. Konusu para alacağı olan davayı; alacaklının, alacak davası olarak açması halinde dava şartı arabuluculuk kapsamında kabul edilmesine rağmen, konusu aynı para alacağına ilişkin olan ama borçlu tarafından açılan menfi tespit davasını dava şartı kapsamında olmadığını kabul etmek hakkaniyete, eşitliğe ve evrensel hukuk prensiplerine aykırı olacaktır.
Bir diğer husus ise; İ.İ.K.’nın 72/6. Maddesine göre; ”Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.” Bu madde hükmünden de anlaşılacağı üzere; Menfi tespit davası açıldıktan sonra, borçlu icra tehdidi altında borcu ödemek zorunda kalırsa, menfi tespit davasına, aynı dosya üzerinden ve kendiliğinden istirdat davası olarak devam edilecektir. Kısacası menfi tespit davası bir nevi alacak davasına dönüşecektir. Alacak davasının da dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğu aşikardır. H.M.K.’nın 115. Maddesine göre mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını her aşamada kendiliğinden araştırır. Bu durumda eldeki dava menfi tespit davası olarak devam ederken yargılamaya devam edip, istirdat davasına dönüşünce bu dava alacak davasıdır ve dava şartı kapsamındadır demek kanaatimizce hukuk güvenliğini ortadan kaldıracaktır. Bu nedenle de menfi tespit davalarını dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğunun kabulü gerekmektedir.
Konya BAM … Hukuk Dairesi’nin … E … K sayılı ilamı;Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nın 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır. (Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 02/05/2019 tarih 2017/7853 Esas- 2019/4067 Karar sayılı ilamı). Menfi tespit davasında öncelikli olarak bir alacağın varlığının tartışıldığı bu nedenle alacaklıya dava açarken arabulucuya başvurma dava şartının tabi tutulması ancak aynı konu ve alacakla ilgili borçlu tarafından açılacak menfi tespit davasının arabuluculuğa başvurma dava şartına tabi tutulmaması hak arama yönünden eşitsizliğe yol açacağından menfi tespit davasında zorunlu arabuluculuk kapsamında olduğunun kabulü gerekir.” şeklindedir
Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2019/3048 E 2020/1093 K sayılı ilamı da ”Davada diğer talep olan davacının çek nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespiti talebinin yani menfi tespit davasının arabuluculuk dava şartına tabi olup olmadığı hususuna gelince, menfi tespit davasında davacı, davalıya borçlu olmadığının tespitini istemekte, buna karşın davalı taraf davacının borçlu olduğunu savunmaktadır. Netice itibarıyla mahkeme menfi tespit davasında davacının borçlu olup olmadığının tespiti ile birlikte davalının da alacaklı olup olmadığının tespitini yapacaktır. Şu halde menfi tespit davasında dava konusunun bir miktar alacağa ilişkin olduğu açık olup 7155 sayılı Yasa’nın 20. maddesi ile TTK’nin 5. maddesine eklenen 5/A maddesi kapsamında menfi tespit davasında arabulucuya başvurmak dava şartı ise de arabuluculuk dava şartına tâbi olmayan çek istirdadı davası ile birlikte açıldığından eldeki davada menfi tespit talebi de arabulucuk dava şartına tâbi olmayacaktır.” şeklindedir.
Anılan nedenlerle, Mahkememizce menfi tespit davalarının da dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğu kabul edilmiştir.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun Dava Şartı Olarak Arabuluculuk başlıklı 18/A-2.maddesine göre; ” Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir. ” şeklinde düzenlenmiştir.
Yapılan incelemede, davacılar tarafından … tarihinde dava açıldığı, davadan önce arabulucuya başvurulmadığı anlaşıldığından, davanın usulden reddine…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili, davanın herhangi bir para alacağının ya da tazminatın ödenmesi değil, bir hakkın var ya da yok olduğuna dair tespit hükmünde olduğunu, mahkemenin kabulünün arabuluculuk kurumunun getiriliş amacına ve düzenlemesine aykırı olduğunu ileri sürerek, mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.

Her ne kadar yukarıda yazılı olduğu şekilde karar verilmiş ise de, dosyanın incelenmesinde, davacı asiller tarafından 23.01.2023 havale tarihli dilekçe ile, davadan yargılama gideri olmadan feragat ettikleri, dilekçenin talep sonucu kısmında ise, davadan vazgeçtiklerinin beyan edildiğinin anlaşılması karşısında, mahkemece HMK’nın 31. maddesi uyarınca davacılara beyanlarının açıklattırılarak, işbu dilekçedeki iradelerinin davadan feragat mi yoksa davadan vazgeçme mi olduğu belirlenerek sonucuna göre karar vermek üzere, davacılar vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacılar vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile, Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04/02/2021 tarih, … Esas- … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacılar tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davacılara iadesine,
4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5- İstinaf başvurusunda bulunan davacılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4 maddesi gereğince kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/01/2023 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır

R.T