Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/127 E. 2022/2502 K. 30.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/12/2019
NUMARASI : … Esas – … Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR
İSTİNAF EDEN :
VEKİLİ :
MÜTEVEFFA :
TASFİYE MEMURU :

DAVA : Şirket Ortağı Olunmadığının Tespiti ve Alacak

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 30/12/2022
YAZIM TARİHİ : 03/01/2023
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile açılan şirket ortağı olunmadığının tespiti ve alacak davasında 20/12/2019 tarihinde tesis edilen dava ile ilgili karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karara karşı davacı ve davalı … A.Ş’nin istinaf kanun yoluna başvurmaları üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra, dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacı tarafın yüksek faiz getireceği ve istendiği an geri ödeneceği garantisi ile davalı tarafa para verdiğini, müvekkili davacı tarafa yatırdığı para karşılığı belge verildiğini, bu parasının müvekkili davacı tarafa iadesinin gerektiğini ancak müvekkili davacı tarafın verdiği paraları geri istemesine rağmen davalı tarafça müvekkili davacı tarafın parasının iade edilmediğini, davalı tarafın Bankacılık Kanunu ‘na aykırı şekilde mevduat topladığını, SPK ‘na aykırı olarak aracılık faaliyetinde bulunup hisse senetlerini halka arz ettiğini, davalı şirket veya şirketlerin yöneticilerinin vs. cürüm işlemek amacıyla çete oluşturmak vs. suçlarından değişik ceza dava dosyalarında yargılandıklarını, birçok devlet kuruluşunca davalı tarafın denetlendiğini ve denetlemelere ilişkin birçok rapor düzenlendiğini, davalı şirket veya şirketlerin ticari defterlerinin de usulüne uygun tutulmadığından bahisle diğer davalı gerçek kişi …’ın da şirket veya şirketlerin yöneticilerinden olması nedeniyle müvekkili davacı tarafı zarara uğrattıklarından ve müvekkili davacı tarafa karşı sorumlu olduklarından da bahisle müvekkili davacı taraf ile davalı taraf arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespitine ve ayrıca davalı tarafa verilen para nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik aynen ödenmesi kayıt ve şartıyla 4.307,71 EURO nun faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın ….. ‘nin pay defterinde kayıtlı ortak olduğunu, TTK 417. maddesi gereğince şirket pay defterinde kayıtlı hisse senedi sahibi olması nedeniyle davacı tarafın şirket ortağı sıfatını kazandığını, TTK nun 329 ve 405. maddeleri gereğince şirket ortaklarının hisse bedellerini şirketten geri istemesinin mümkün olmadığı gibi şirketin de kendi paylarını temellük etmesinin (edinmesinin) de mümkün olmadığını, davacı tarafın şirket ortağı olduğuna dair elinde halen varsa hamiline hisse senetlerini üçüncü şahıslara devretme hakkının olduğunu, davacı tarafın müvekkili şirkete veya şirketlere her an geri alabileceği garantisi ile para verdiğine ilişkin iddianın gerçek olmadığını, bu iddianın bağlayıcı yazılı belge ile ispat edilmesi gerektiğini, müvekkili şirket veya şirketlerin davacı taraftan para almadığını, davacı tarafın dayandığı belge veya belgelerdeki imzaların müvekkili şirketle veya şirketlerle hiç bir ilgisinin olmadığını, belge veya belgelerdeki imza veya imzaların müvekkili şirket veya şirketlerin yetkililerine ait olmadığını, belge veya belgelerin içeriğini kabul etmediklerini, bu belge veya belgelerde dahi şirket hisse senedi alındığının yazılı olduğunu, bu belge veya belgelerin delil değerinin olmadığını, davacı tarafın hata veya hileye maruz kaldığı ile ilgili talep ve beyanlarının Borçlar Kanununun 31. maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle dinlenemeyeceğini, kaldı ki müvekkili şirketin veya şirketlerin davacı tarafa yönelik hata veya hile olgusu içerir bir davranışının olmadığını, davacı tarafın müvekkili şirkete veya şirketlere her hangi bir para vermediğini, sunulan delillere göre davacı tarafın şirket paylarını üçüncü kişilerden edindiğini, davacı tarafın iyi niyet kurallarına aykırı davranarak işbu davayı açtığını, davacı tarafın üçüncü kişilerden aldığı şirket hisseleri nedeniyle şirketin kâr ve zararına ortak olduğunu, iyi niyet kurallarına aykırı davranamayacağını, ayrıca Borçlar Kanununun 126. maddesi gereğince şirket ile ortaklar arasındaki davaların 5 yıllık zaman aşımı süresine tabi olduğunu, varsa davacı tarafın dayandığı belgelerde geçen düzenleme tarihinden veyahut bir an için iddianın doğruluğu halinde bile iddiaya konu paranın verildiği tarihten dava tarihine kadar zaman aşımı süresinin geçtiğini, hatta olayda uygulanması mümkün olmayan sebepsiz zenginleşme ile ilgili Borçlar Kanununun 66. maddesindeki bir yıllık ve on yıllık zaman aşımı sürelerinin de geçtiğini, yine haksız fiiller ile ilgili zaman aşımı süresinin dahi geçtiğini, davacı tarafın iddialarını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini, kaldı ki müvekkili şirketten veya şirketlerden döviz olarak para istenemeyeceği gibi faiz de istenemeyeceğini, davacı tarafın tüm iddia ve taleplerinin hak düşürücü süre ve zaman aşımına uğradığından bahisle davanın öncelikle hak düşürücü süre veya zaman aşımı yönlerinden bunlar olmadığında esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … ‘a dava dilekçesi ekli davetiye usulen tebliğ edildiği halde adı geçen davalı cevap dilekçesi vermemiş, duruşma günü de adı geçen davalıya usulen tebliğ edilmiş, adı geçen davalı duruşmalara katılmamış, dava dosyasına herhangi bir dilekçe vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Yapılan yargılama sonucunda; “Resmi Gazete ‘nin 07/12/2019 tarih ve 30971 sayılı nüshasında yayınlanan 7194 Sayılı Kanunun 41. maddesi ile 25/03/1987 tarihli ve 3332 Sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna eklenen geçici 4. maddesindeki “(1)31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. (2)Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü gereğince;
İşbu dava hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına.” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemece davalı … hakkında ayrı bir değerlendirme yapılmadığını, gerçek kişi olan davalı …’ın 3332 sayılı kanun kapsamında sayılmasının mümkün olmadığını, mahkemece davalıların 3332 sayılı kanun kapsamına girip girmediği araştırılmadan karar verildiğini, mahkemece lehlerine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedildiğini, 7194 sayılı yasanın 41. maddesiyle; 3332 sayılı yasaya eklenen geçici 4. maddenin anayasaya aykırı olduğunu ileri sürerek öncelikle davanın kabulüne karar verilmesini, aksi takdirde Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca bu maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasını talep etmiştir.
Davalı … A.Ş vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davada ileri sürdükleri kesin hüküm itirazının HMK 114. maddesinde tanımlandığı üzere dava şartlarına ilişkin olmasına rağmen yerel mahkemenin dava şartı noksanlığını gözardı ederek davayı 7194 sayılı yasanın 41. maddesi ile 3332 yasaya eklenen geçici 4. maddesi gereğince sonuçlandırdığını, bu nedenle yerel mahkemenin kesin hüküm etkisini doğuran yabancı mahkeme ilamının tanınmasına ilişkin açılan Konya … Asliye Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı tanıma davasının sonuçlanmasının ve kesinleşmesinin beklenmesinden vazgeçilmesine karar vererek dava şartı yokluğunu gözardı ederek 7194 sayılı yasaya göre davayı sonuçlandırmasının kamu düzenini ihlal ettiği gibi HMK’nın hükümlerine de aykırı düştüğünü belirterek; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kesin hüküm dava şartı nedeniyle usulden reddine ve yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; davalı şirkete ortak olmadığının tespiti, kar payı alınması maksadıyla verilen paranın iadesi istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi; Kamu düzenini ilgilendiren konularda resen, diğer yönlerden HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
1-Davacı vekilinin istinaf talebi yönünden değerlendirme;
Davaya konu … A.Ş’nin ünvanının … A.Ş. olarak değiştirildiği, bilahare … A.Ş.’ye devredilmesi suretiyle birleştirilmesine ve tasfiyesiz infisahına karar verildiği ve unvanının … A.Ş. olarak değiştiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
7194 sayılı yasanın 41. maddesiyle; 3332 sayılı yasaya “31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez.
Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” şeklinde Geçici 4.madde eklenmiştir.
Yasal düzenlemenin Anayasaya aykırı olduğu ve bu nedenle Anayasa Mahkemesine gidilmesine yönelik davacı iddiası yapılan müzakereler sonucunda ciddi görülmemiştir.
Öncelikle; yasal düzenlemenin taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi kapsayıp kapsamadığı ve davalı şirketin yasal düzenlemede belirtilen şirketlerden olup olmadığı yönünden delillerin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Davalı şirketin yasal düzenlemede verilen 31/12/2014 tarihinden önce, BIST (İMKB) yönetim kurulunun 23/10/2012 tarihli toplantısında ortaklığın paylarının halka arz edilmeksizin 2.ulusal pazarda 23/11/2012 tarihinden itibaren işlem görmesine karar verildiği ve 23/11/2012 tarihinden itibaren işlem görmeye başladığı mevcut delillerden anlaşılmaktadır.
Somut olayda; davacının yatırım maksadı ile davalı şirkete para verdiğini, verilen para karşılığında kendisine “ortaklık durum belgesi” ve hisse senetleri verildiğini istenmesine rağmen parasının iade edilmediğini verdiği paranın faizi ile tahsilini, davalı tarafın ise; davacı tarafından davalı şirkete para verilmişse; şirkete ortak olmak maksadıyla verildiğini, kendisine verdiği para karşılığında nominal bedelli hisse senedi verildiğini, davacının şirket pay sahibi olarak şirket kayıtlarına kaydedildiğini Anonim şirket olan davalının 6762 sayılı TK’nın 329 ve 405. maddelerindeki düzenleme gereğince kendi hisselerini temellük etmesinin ve bunun sonucu olarak yatırılan paranın iadesinin mümkün olmadığını aksinin kabulü durumunda ise; davanın süresinde açılmadığını, alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Yukarıda yapılan açıklama ve tespitler nazara alındığında; taraflar arasında görülmekte olan davanın 05/12/2019 tarihinde 3332 sayılı yasaya eklenen geçici 4. madde kapsamında olduğu, 743 sayılı MK. 48 (4721 sayılı TMK 50. maddesi), 6762 sayılı TK 7 ve 321 (6102 Sayılı Yasanın 7/1 ve 371/5. maddeleri) ile 818 sayılı BK 145 (6098 sayılı TBK’nın 166/2. maddesi) maddelerindeki düzenlemeler ve davalı gerçek kişi hakkında sadece davalı şirket yöneticisi olması sıfatıyla şirket ile birlikte müştereken / müteselsilen sorumlu olduğuna ilişkin iddia göz önünde bulundurulduğunda;
Davacı tarafın; Anayasaya aykırılık itirazları Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 152. maddesi ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi gereğince gerek ilk derece mahkemesince ve gerekse dairemizce ciddi bulunmaması, ilk derece mahkemesinin, yasal düzenleme doğrultusunda açılan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve davacı lehine maktu ücret-i vekalete hükmetmesine yönelik delilleri takdir ve değerlendirmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatiyle, davacı vekilinin istinaf başvuru taleplerinin reddi gerektiği kanaatine varılmıştır.
2-Davalı vekilinin istinaf talebi yönünden değerlendirme;
5718 sayılı MÖHUK 50-59 maddeleri tanıma ve tenfiz kurumlarını düzenlemekte olup buna göre yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlı tutulmuş ve yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlanmıştır. Buna göre, yabancı mahkeme kararının verildiği devlet ile Türkiye arasında mütekabiliyet bulunmalı, ilam Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuya ilişkin olmalı, davalının savunma haklarına uygun davranılarak verilen hüküm Türk kamu düzenine açıkça aykırı bulunmamalıdır.
Dava konusu somut olayda davalı tarafça bekletici mesele yapılması talep edilen davada tanıma ve tenfizi istenen yabancı mahkeme kararı alacak talebine haiz olup aynı konuda Türkiye’de açılan bu tür davalarda dosya hangi aşamada olursa olsun 7194 sayılı Yasa gereğince davacıların, davalı şirkete ortak olduğu kabul edilerek “karar verilmesine yer olmadığına” kararı verilmekte ve kararlar bu şekilde kesinleşmektedir. Buna karşın yabancı ülkede açılan ve karara bağlanan aynı tür davalarda verilen yabancı mahkeme kararlarının tenfizine karar verilmesi halinde Türkiye’de açılan davalar ile yabancı ülkede açılan davalarda tamamen zıt sonuçlara ulaşılacak olup, Türk Mahkemelerinin emredici yasal düzenleme sonucu verdikleri çok sayıdaki kararlara tezat teşkil edecek yabancı mahkeme kararlarına Türkiye’de icra kabiliyeti kazandırılması MÖHUK’un 54/1-c maddesinde düzenlenen ve yukarıda özetlendiği üzere Türk kamu düzenine açık aykırılık teşkil edecektir. 7194 sayılı Yasa’nın 41. maddesi ve MÖHUK’un 54/1-c maddesi birlikte değerlendirilerek yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizinin Türk kamu düzenine açık aykırılık teşkil edeceği gözetildiğinde; ; davalı tarafın ön mesele olarak kabul edilmesi talebinde yabancı mahkeme kararının tenfizine ilişkin davanın bu davanın sonucuna etkisi olmayacağı, bu nedenle ilk derece mahkemesinin tanıma/tenfiz talebine ilişkin dosya sonucu beklenmeden delilleri esastan taktir ve değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, bu nedenle davalı vekilinin istinaf sebebinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı ve davalı … A.Ş’nin istinaf başvuru taleplerinin ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı taraftan alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davalı şirketten alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL karar ve ilam harcının davalı şirketten tahsili ile hazineye irad kaydına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5-İstinafa başvuran taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
6-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4.maddesi gereğince; kararın tebliği işlemlerinin dairemiz tarafından yapılmasına,
7-Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde; dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince; taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 30/12/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan
e-imzalıdır
Üye
e-imzalıdır
Üye
e-imzalıdır
Katip
e-imzalıdır

O.B