Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/1201 E. 2021/1422 K. 18.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :
TARİHİ :
NUMARASI :

İSTİNAF EDEN DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA :

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ :
YAZIM TARİHİ :
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya Asliye … Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan tespit davasında 25/03/2021 tarihinde tesis edilen davanın usulden reddine ilişkin karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketin hissedarlarından olduğunu, müvekkiline hissedarlığının başından beri şirket hakkında bir bilgi verilmediğini, müvekkilinin şirketin kar zarar durumunu bilmediğini, davalı şirketin 2019 yılında genel kurul yapmadığını, davalı şirket yönetiminin şirketi kötü yönettiğini, bu durumun defter incelenmesinden ortaya çıkacağını, müvekkilinin defalarca ihtarname göndermiş olmasına rağmen davalı şirketçe herhangi bir geri dönüş yapılmadığını, tüm bu nedenlerle bilirkişi incelemesi ile şirketin kar-zarar ve bilanço durumunun tespit edilerek müvekkilinin şirket nezdindeki hak edişinin hesaplanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın kötüniyetli ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, arabuluculuk başvurusu yapılmadığından öncelikle olarak davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, bunun kabul görmemesi halinde açılan davanın 1 yıllık zaman aşımı süresine tabi olmasından dolayı zaman aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, diğer yandan da davacının taleplerini somut olarak belirtmesi ve belirttiği değer üzerinden nispi harç yatırması gerektiğini, davalının müvekkili şirket kayıtlarına göre hissedarı olmadığını, davacının elinde müvekkili şirkete ait hisse senedi bulunmadığını, anonim şirketlerde böyle bir davanın açılması için öncelikle kar payı dağıtımı ile ilgili ana sözleşmede böyle bir hüküm bulunması gerektiğini, bu yönde bir karar alınmamış ise karar alınmayan genel kurul kararının iptali sonrası bu davanın açılabileceğini tüm bu nedenlerle huzurdaki davanın öncelikle arabuluculuk başvurusu yapılmadığından dava şartı yokluğu nedeniyle reddine, bu mümkün olmazsa zaman aşımı nedeniyle reddine bu da mümkün olmazsa davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; davacının iş bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmaması nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin yıllarca davalı şirkete ulaşmaya çalıştığını ve davalı şirkete ihtarname gönderdiğini, bir çözüm bulamayınca işbu davayı açtığını, müvekkilinin davalı şirketin herhangi bir geliri olduysa hissesi oranında payını alması gerektiğini, işbu davanın tespit değil şirket ortaklık payı alacağının tahsili davası olduğunu beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; tespit talebine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun dava şartları başlıklı 114. maddesinde; “(1) Dava şartları şunlardır: a)Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması. b)Yargı yolunun caiz olması.c)Mahkemenin görevli olması.ç)Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması.d)Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.e)Dava takip yetkisine sahip olunması.f)Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması.g)Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması.ğ)Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi.h)Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.ı)Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması.i)Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.(2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.” hükmünün yer aldığı,
Aynı kanunun tespit davası başlıklı 106. maddesinde; “(1)Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. (2)Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. (3)Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” hükmünün yer aldığı,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22/10/2019 tarih 2017/8-1854 Esas 2019/1096 Karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi; “… Eda davalarında, bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken; inşai (yenilik doğuran) davalar ile de var olan bir hukuki durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar.
Tespit davaları ise, bir hakkın veya bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının yahut bir belgenin sahte olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır. Tespit davası, genel olarak 6100 sayılı HMK’nın 106. maddesinde düzenlenmiş olup, bunun dışında tespit davalarını düzenleyen bazı özel kanun hükümleri de bulunmaktadır (Örneğin; TMK m. 26, TTK m. 56/1-a).
Tespit davası yolu ile mahkemeden bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığı yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilebilir, dolayısıyla konusunu yalnız hak veya hukuki ilişkiler oluşturur. Bir hukuki ilişki için önemli olsalar bile maddi vakıalar (olaylar ve olgular) yalnız başına tespit davasının konusunu oluşturamazlar (HMK m. 106/3). Aynı şekilde, kaybolması veya başvurulma olanağının kalmaması nedeniyle, henüz incelenme zamanı gelmeden başvurulan, bir anlamda güvence altına alınmasını amaçlayan delil tespiti (HMK m. 400-405) ile tespit davasının birbirine karıştırılmaması gereklidir.
Nitekim, 6100 sayılı HMK’nın 106. maddesine ilişkin gerekçesinde “Tespit davaları, uygulamada sıkça müracaat edilen bir dava türüdür. Çoğu kere de bir geçici hukuksal koruma türü olan delil tespiti kurumuyla karıştırılmaktadır. Bu genel tanımlama ile tespit davasının hukukumuzda caiz olduğu ve delil tespitinden tümüyle farklı bir kurum olduğu hususuna, uygulamada duyulan tereddüt giderilmek suretiyle açıklık kazandırılmıştır” şeklindeki açıklamaya yer verilerek, devamında maddi vakıaların tek başına tespiti istenildiği takdirde tespit davasına değil, delil tespiti kurumuna başvurulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Tespit davalarında davacının amacı ve dolayısıyla talep sonucu, bir hak veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesi olup, hak veya hukuki ilişkinin varlığı yahut yokluğu tespit davası açılabilmesi için yalnız başına yeterli değildir. Bundan başka, tespit davasının dinlenebilmesi (esasına girilebilmesi için), konusunu oluşturan hak veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının korunmaya değer güncel bir hukuki yararının bulunması gerekir (HMK m. 106/2).
Bir hukuki ilişkinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararın bulunması, şu üç şartın birlikte varlığına bağlıdır: 1) Davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (m. 106/2) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; 2) Bu tehdit nedeniyle davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; 3) Yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır.
Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkâr ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır (Arslan, R./ Yılmaz, E./ Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku , Ankara 2017, s.287).
Bu doğrultuda, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden birisi ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur (Arslan / Yılmaz/ Taşpınar Ayvaz, s. 296-297).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.05.2013 tarihli ve 2013/22-561 E., 2013/733 K. ile 01.02.2012 tarihli ve 2011/10-642 E., 2012/38 K. sayılı kararı sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Tespit davasının konusunun hak veya hukuki ilişki olması ve davacının tespit davası açmakta güncel hukuki yararının bulunması dava şartıdır (HMK m. 114/1-h). Açılan tespit davasında, bu iki şartın birlikte bulunup bulunmadığı, diğer dava şartlarında olduğu gibi, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekmekte olup, bu şartların bulunmaması hâlinde mahkemece esas hakkında incelemeye girmeden, davayı usulden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekmektedir…”
Somut olayda davacının bu tespit davasını açmakta hukuki yararının bulunmadığı, bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacının istinaf talebinin HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacının istinaf talebinin ESASTAN REDDİNE,
2- Alınan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3. maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin dairemiz tarafından yapılmasına,
6- Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde; dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair; tarafların yokluğunda, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince; taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 18/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır

A.G