Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2020/695 E. 2022/2080 K. 07.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/12/2019
NUMARASI : … Esas – … Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : …
VEKİLLERİ : Av. … & Av. …

DAVALILAR : 1- …
2- …
VEKİLLERİ : Av. … &Av. …
3- … – (T.C. Kimlik No: …)

DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 07/12/2022
YAZIM TARİHİ : 12/12/2022
Taraflar arasında görülen davada Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas – … Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içerisinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten ve üye hakimin görüşleri alındıktan sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
DAVA: Davacı vekili, müvekkili ile davalılardan … arasında 18/05/2012 tarihli dağıtım çerçeve sözleşmesi (tek satıcılık (distribütörlük) sözleşmesi) imzalandığını, davalı şirketin sözleşmeye aykırı davrandığını, davalı … Şti.’nin müvekkilinin tek satıcı olduğu konuda ve bölgede … şirketi tarafından kurulması ve bu şirketin tek ortağının … şirketi olması, müvekkilinin eski çalışanı davalı …’ın müvekkilinin imalatçısı olan … şirketi ile girişimde bulunarak müvekkili şirket bünyesinde çalışan olduğu dönemde edindiği bilgi ve tecrübeleri, müvekkilinin müşteri çevresini sonradan kurulan ve kuruluş planlamasında yer aldığı … şirketine kaydırması ve müvekkili şirket ile rekabete girmesi sebepleriyle müvekkilinin zarara uğradığını, davalı …’in sözleşmeye aykırı hareket ettiğini, müvekkilinin çalışanı olan diğer davalı …’a iş teklif ettiğini, bundan birkaç gün sonra 15.4.2015 tarihinde …’ın işten ayrıldığını, …’ın … isimli sosyal paylaşım sitesinde kendi yine Nisan 2015’de yani … Turkiye henüz kurulmadan … Turkiye’de müdür olarak işe başladığını beyan ettiğini, bu durumun …’ın müvekkili aleyhine … ile ortaklaşa aldığı kararla hareket ettiğini ortaya koyduğunu, 04.08.2015 tarihinde sözleşmenin davalı tarafından herhangi bir haklı sebep yok iken feshedildiğini, bu fesihten yaklaşık 2 ay kadar sonra … Almanya firmasının tek ortağı olduğu diğer davalı … Turkiye’nin kurulduğunu, davalı şirketin tek satıcılık sözleşmesine konu bölgede müvekkilinin onayı olmadan ve aralarında imzalanmış yazılı bir anlaşma olmamasına rağmen doğrudan satış yaptığını, tek satıcının öğreti ve uygulamada portföy tazminatı adı altında denkleştirme tazminatı isteme hakkı olduğunun belirtildiğini, davalı …’ın BK’nın 396. maddesinde belirtilen özen ve sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğini, davalının müvekkili ile iş akdi devam ederken imalatçı firma ile gizli olarak iletişime geçtiğini, müvekkilinin zararına aynı konuda faaliyet gösterecek bir şirketin kurulması ve bu şirkette görev alması konusunda anlaştıklarını sonrasında ise, müvekkilinin tüm müşteri ağını Holmer ile paylaştığını, müvekkilinin fiyat-satış politikası gibi sırlarını kullanarak müvekkilinin müşterilerini hedef aldığını, kaldı ki davalının bu işler için müvekkili nezdinde çalıştığı dönemde …’da mesleki eğitime katıldığını, masraflarının müvekkili tarafından karşılandığını, davalı aracılığıyla daha müvekkilinin … ile sözleşmesi feshedilmeden …’in Türkiye’ye doğrudan geleceği ve müvekkili ile sözleşmesini feshedeceği haberlerinin yayıldığını, davalı … Türkiye’nin TTK 55 uyarınca haksız rekabet hükümleri çerçevesinde müvekkilinin zararından sorumlu olduğunu, davalıların müvekilinin kişisel özelliği ve önemli rakamda harcamada bulunarak tanıttığı markadan nemalanma gayeleri ve kötüniyetlerinin sabit olduğunu, … Turkiye’nin haksız ve kötüniyetle müvekkilinin müşteri çevresini elinden almak, müvekkilinin ticari stratejisi ve sırlarını bilen çalışanları ile ortak menfaat alanı yaratmak suretiyle müvekkilinin münhasır yetkilisi olduğu ürünlerdeki ticari yönetimini taklit ederek müvekkilinin emek ve maddi imkanları ile tanıtılmış olmaktan da faydalanmak suretiyle müvekkiline karşı haksız rekabete girdiğini, … firmasının … Türkiye ile müvekkiline karşı haksız rekabette bulunduğunu zira, … Turkiye’nin tek ortağının … firması olduğunu, müvekkile fiili olarak artış gösteren en büyük zararı … Turkiye ve … ‘ın verdiğini, tüm davalıların haksız rekabet çerçevesinde bütünleşmiş olması nedeniyle tüm zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek, davalıların müvekkiline karşı haksız rekabet teşkil eden davranışlarının tespiti, davalılardan …’in sözleşmeyi haksız feshinin ve akde aykırı davranışının tespiti, davanın belirsiz alacak davası olarak kabulü ile davalıların kusurlu ve kötüniyetli davranışları sebebiyle müvekkilinin uğradığı ve bilirkişi incelemesi neticesinde ortaya çıkacak menfi ve müspet maddi zararlarının ve denkleştirme tazminatı talebinin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 450.000,00 TL’lik kısmının, sözleşmenin haksız olarak feshedildiği tarihten, kabul edilmediği takdirde dava tarihinden itibaren bankaların vadeli mevduat hesabına uyguladığı en yüksek faiz oranından faiziyle ve 50.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tazminine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 18/07/2017 tarihli dilekçesiyle, 450.000,00 TL’lik maddi tazminat taleplerinin, 210.000,00 TL’lik kısmının mahrum kalınan kâr ve kazanç mahrumiyetine, 15.000,00 TL’sinin davacının müşteri çevresinin … Şti.’ye kaydırılması nedeniyle denkleştirme tazminatına, 210.000,00 TL’sinin marka tanıtımı için davacının yaptığı bütün giderlere, kalan 15.000,00 TL’nin de sözleşmenin feshi ve davacının servis işi yapamayacak olması nedeniyle yapmış olduğu yatırımlar ve parça stok zararlarına ilişkin olduğunu bildirmiştir.
CEVAP: Davalı şirketler vekili, müvekkili davalı … Şti. yönünden, tek satıcılık sözleşmesinin tarafı olmaması nedeniyle pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine ve ayrıca bu şirkete yönelik haksız rekabet iddialarının ispat edilememesi nedeniyle de davanın ayrıca esastan reddine, müvekkili davalı … yönünden ise, taraflar arasındaki dağıtım çerçeve sözleşmesinin 14. maddesi gereğince, taraflar arasındaki uyuşmazlığa Federal Almanya Cumhuriyeti Hukuku’nun uygulanacağının ve ayrıca Almanya Regensburg Mahkemelerinin kesin ve münhasır yetkili mahkeme olacağının kararlaştırıldığını, 5718 s. MHUK’un 47. maddesi gereğince de aksi yönde sözleşme olduğundan Türk mahkemelerinin yetkili olmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, “… Mahkememiz tarafından davacı tarafa 02/11/2018 tarihli ara kararı ile ve ayrıca 08/04/2014 tarihli yenileme tensip tutanağı ile davalı … ile davacı şirket arasında rekabet etmeme borcu (rekabet yasağı) hükmünü içeren varsa sözleşme veya diğer yazılı delillerin sunulması için 2 kez süre verilmesine rağmen, davacı taraf bu konuda yazılı her hangi bir sözleşme veya delil sunamadığından, davacı şirket ile davalılardan … arasında rekabet etmeme borcuna (rekabet yasağına) ilişkin her hangi bir sözleşmenin (veya yazılı delilin) bulunmadığı, … yönünden böyle bir yükümlülüğün doğmadığı sonucuna varılarak davalılardan …’e karşı açılan davanın ispat edilememesi nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalılardan … Şti. yönünden yapılan incelemede de ;
Davacı şirket ile davalılardan … arasında imzalanın 18/05/2012 tarihli tek satıcılık (dağıtım çerçeve) sözleşmesine, davalılardan … Şti.’nin taraf olmadığı, tek satıcılık sözleşmesinin 04/08/2015 tarihinde fesh edildiği, … Şti.’nin ise fesihten sonra 09/10/2015 tarihinde … Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne tescil edilerek kurulduğu, tek ortağının davalılardan … olmasının tek satıcılık sözleşmesinin feshinden sonra kurulan bu şirketi tek satıcılık sözleşmesi hükümlerinden dolayı (organik bağ idddiası olsa dahi) sorumlu hale getirmeyeceği, davacının tek satıcılık sözleşmesinden doğan maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden, sözleşmenin feshinden sonra kurulan davalılardan … Şti.’nin pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı, pasif husumet ehliyetinin dava şartı olup her aşamada ve re’sen gözetilmesi gerektiği sonucuna varıldığından, davalılardan … Şti.’ye karşı açılan davanın pasif husumet ehliyetine ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalılardan … yönünden yapılan incelemede ise;
Davacı şirketi ile davalı bu şirket arasındaki 18/05/2012 tarihli sözleşmenin 14/2. maddesinde, “…’in distribütörün kurulu veya mukim olduğu yerdeki yetkili mahkemeler nezdinde yasal işlemleri başlatmayı tercih etmemesi durumunda Regensburg Almanya yetkili mahkemeleri işbu anlaşmadan doğan veya onunla ilgili her türlü anlaşmazlıkta (mahsup ve karşı dava dahil fakat bununla sınırlı olmaksızın) münhasır yargı yetkisine sahip olacaktır.” hükmünü taşıdığı anlaşılmıştır.
5718 s. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuk Hakkında Kanun’un 47/1. maddesine göre de, “(1) Yer itibariyle yetkinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hâllerde, taraflar, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesi konusunda anlaşabilirler. Anlaşma, yazılı delille ispat edilmesi hâlinde geçerli olur. Dava, ancak yabancı mahkemenin kendisini yetkisiz sayması veya Türk mahkemelerinde yetki itirazında bulunulmaması hâlinde yetkili Türk mahkemesinde görülür.”
Yargıtay 11. HD.nin 17/02/2016 gün ve 2015/7244 E. 2016/1657 K. sayılı emsal içtihadına göre de, “5718 sayılı MÖHUK’un “Yetki anlaşması ve sınırları” başlıklı 47. maddesi hükmü ile Türk mahkemelerinin yer itibariyle yetki kurallarının münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hâllerde, tarafların, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan bir uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesini kararlaştırmalarının Türk Hukuku bakımında da geçerli olacağı düzenlenmiştir.
Yabancı devlet mahkemesine yetki tanıyan anlaşmanın Türk hukuku bakımından hukuki değer taşıması için öncelikle yazılı ve taraflar arasında yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkisinden doğan bir uyuşmazlığa ilişkin olmalıdır. İkinci olarak söz konusu uyuşmazlık yönünden münhasır bir mahkeme tayin edilmemiş olmalıdır. Üçüncü olarak ise yetki anlaşması “uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesi konusunda” olmalıdır. Diğer yandan yetki anlaşmasıyla yetkilendirilen yabancı devlet mahkemesinin HMK 17 ve 18. maddelerindeki düzenlemeye paralel olarak “belirli” olması şartı MÖHUK’un 47. maddesi yönünden de aranmalıdır. Seçilen mahkemenin belirli olduğunun kabulü için yetkili kılınan mahkeme ismen zikredilmiş olmalıdır.”
Taraflar arasındaki inkar edilmeyen 18/05/2012 tarihli çerçeve distribütörlük anlaşmasına ilişkin 14. maddede yer alan yetki düzenlemesinin, 5718 s. MÖHUK’un 47. maddesine uygun olarak Türk Hukuku bakımından da geçerli olduğu çünkü, sözleşmenin taraflarından …’nin Alman menşeili bir şirket olması nedeniyle yabancılık unsuru taşıdığı, yazılı sözleşmenin mevcut olduğu, borç ilişkisinden doğan uyuşmazlığa ilişkin olarak münhasıran ve belirli bir yer yabancı mahkemesinin yetkili kılındığı görülmüştür.
Taraflar arasındaki sözleşme ile Almanya Federal Cumhuriyeti Regensburg mahkemelerinin yetkili kılınması, somut davada Alman mahkemelerinin kendisini yetkisiz sayması gibi bir durumun söz konusu olmaması ve ayrıca davalılardan … vekilinin dava dilekçesinin 11/11/2016 tarihinde (yurt dışı istinabe yoluyla) kendilerine tebliğinden itibaren 2 haftalık cevap süresi içerisinde 25/11/2016 tarihinde yetki itirazında bulunması nedenleriyle, davacı şirket ile davalılardan … arasındaki dava konusu ihtilafı çözme konusunda Federal Almanya Cumhuriyeti Regensburg Mahkemeleri’nin yetkili ve görevli olduğu, Türk Mahkemelerinin (Mahkememizin) bu ihtilaf yönünden yargı hakkının bulunmadığı ve bu hususun 6100 s. HMK’nin 114/1-a maddesi gereğince dava şartı olduğu sonucuna varılmştır.
Dava şartının her aşamada ve re’sen Mahkememizce incelenmesinin gerektiği, kaldı ki davalı tarafında bu yöndeki itirazlarını usulüne uygun olarak ileri sürdüğü görüldüğünden davalılardan …’e karşı açılan davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, taraflar arasındaki hukuk seçimini içeren distribitörlük sözleşmesinde, sözleşme konusu yetki şartı ile uygulanacak hukukun tayin edilmesi hususunun MÖHUK’un 6. maddesine göre “Doğrudan Uygulanan Kural” niteliğinde olması nedeniyle yetki şartı ve uygulanacak hukuk klozunun geçersiz olduğunu, doğrudan uygulanan kuralların emredici nitelikte olduğu ve kamu düzeninden olduğu hususlarının mahkemece gözden kaçırıldığını, Alman Hukukunda Türk hukukunda kabul edilen “Denkleştirme Tazminatı” hususunun düzenlendiğini, bu durumda müvekkilinin … şirketi olması nedeniyle zor durumda kaldığını, konu Türk ekonomisi ve … şirketlerinin korunması olması nedeniyle Türkiye’nin ekonomik ve sosyal hayatı ile ilgili bir durum söz konusu olduğundan doğrudan uygulanan kurallar uyarınca geçersiz bir hukuk seçimi ve yetki klozuna dayanarak hüküm kurulmasına sebebiyet verildiğini, davalı … tarafından rekabet hükümlerine aykırı davranıldığını, mahkemece bu hususun da gözden kaçırıldığını, dava konusu olayda taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olduğunu ancak bu sözleşmenin yetki şartı ve uygulanacak olan hukuka ilişkin hükümlerin geçersiz olduğunu ileri sürerek, mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, yukarıda özetlendiği şekilde karar verilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Somut olayda, davacı tarafça dava dilekçesinde ve yargılama sırasında davanın dayanağı olan hukuki sebepler, bu sebeplere ilişkin tazminat istemleri ve bu istemlere sebebiyet veren davalıların eylemlerinin açık bir şekilde ortaya konulamadığı, mahkemece de davacı tarafa HMK’nın 31. maddesi kapsamında her bir davalı yönünden davasını dayandırdığı vakıalar, bu vakıaların hukuki sebebi ve talep edilen tazminatın ne olduğu konusunda açıklama yaptırılmadığı anlaşılmıştır.
Öncelikle, davalı … yönünden davacı tarafça hem iş akdi ile çalıştığı döneme ilişkin hem de iş akdi sonrası döneme ilişkin iddialarda bulunulmakla, mahkemenin görevini etkileyen bu hususta dahi açıklama talep edilmemesi ve bu eylemlerin ayrıştırılmaması zira, iş akdi ile çalışılan döneme ilişkin eylemler yönünden iş mahkemesinin, iş akdi sonrası işçinin rekabet yasağına aykırılık teşkil eden eylemlerde bulunduğu iddiası var ise, mahkemenin görevli olacağı değerlendirilmeyerek salt iş sözleşmesinin ibraz edilmediğinden bahisle hüküm tesis edilmesi de doğru görülmemiştir.
Ayrıca, anılan davalı yönünden TTK’nın haksız rekabete dayalı hükümleri kapsamında da talepte bulunulduğu nazara alınarak bu yönden değerlendirme yapılmaması da doğru olmamıştır.
Davacı tarafın sadece davalı … GBMH ile sözleşme ilişkisi olması ve sözleşmeden kaynaklanan eylemler kapsamında sözleşmede bulunan yetki şartı nedeniyle Alman mahkemelerinin yetkili olduğu nazara alınarak, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan taleplerin ne olduğu açıklattırılarak bu talepler yönünden uluslararası yetki şartı nedeniyle yetkisizlik kararı verilmesi, anılan şirkete yönelik haksız rekabet iddiaları yönünden ise, ayrıca değerlendirme yapılması gerekirken bu hususun nazara alınmaması da yerinde görülmemiştir.
Diğer davalı şirkete yönelik de haksız rekabet iddiasında bulunulduğundan, işbu davalının sözleşmenin tarafı olmadığı, fesihten sonra kurulduğundan davalıya husumet yöneltilemeyeceğinden bahisle, kaldı ki husumet dava şartı da olmamasına rağmen bu davalı yönünden dava şartı yokluğundan usulden red kararı verilmesi de yerinde olmamıştır.
Yukarıda da açıklandığı üzere, mahkemece davacıya her bir davalı yönünden iddiasını, dayandığı hukuki sebebi ve bu hukuki sebep nedeniyle talep ettiği tazminatı açıklattırarak sonucuna göre karar vermek gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik incelemeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile; Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/12/2019 tarih, … Esas- … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4 maddesi gereğince kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 07/12/2022 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır

R.T