Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2020/386 E. 2020/536 K. 18.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA ASLİYE … TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas – … Karar

DAVACI : … (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. …

İSTİNAF EDEN DAVALI : Müflis … A.Ş adına İflas İdare Müdürlüğü (Konya … İcra Dairesi … İflas Dosyası)
İFLAS İDARE MEMURU : …
DAVA : Kayıt Kabul

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : …
YAZIM TARİHİ : …
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya Asliye … Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan sıra cetveline itiraz davasında … tarihinde tesis edilen davanın kabulüne ilişkin karara karşı iflas idare memurunun istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili ilk derece mahkemesine vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; diğer davacılarla birlikte iflas eden … A.Ş. de çalıştıklarını, şirketin Konya … İflas Dairesinin … iflas dosyası aracılığıyla adi tasfiye yöntemiyle tasfiye edilmesine karar verildiğini, müflis şirketten işçilik alacağının ve talebinin olmasına rağmen iflas masasınca talebinin reddine karar verilerek sıra cetvelinde yer verilmediğini, alacağı olmayan, ödenmiş veya kısmen ödenmiş alacaklı şirket/kişilere dahi iflas idaresince sıra cetvelinde yer verildiğini, TMK 2. maddesi gereğince sıra cetveline kaydedilmelerinin esas olduğunu, yanıltıcı bilgilerle yer alınması durumunda işçilik alacaklarının zayi olacağını, iflas idaresinin alacağın esasını incelemeye yetkisinin olmadığını, böyle bir sorumluluğunda bulunmadığını iddia ederek işçilik alacaklarından kaynaklanan alacaklarının sıra cetveline kaydına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; İİK 235. maddesi gereğince mahkemelerinin görevli olduğunu, yine aynı madde gereğince cetvelin ilamından itibaren 15 gün içerisinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecbur olduklarını, davanın masaya karşı açılacağını, davanın basit yargılama usulünde görüleceğini, somut olayda davacının müflis şirkette işçi olarak çalıştığını, ödenmeyen maaş alacaklarına ilişkin bono düzenlendiğini, bu nedenle iflas masasına başvurmalarına rağmen kayıt taleplerinin reddedildiğini ve davanın 15 günlük yasal süre içerisinde açıldığını, iş davalarından zorunlu arabuluculuğun dava şartı kapsamında olması için tarafların işçi ve işveren, taleplerin ise birbirlerine karşı ileri sürülmesi şartına bağlı olduğunu, eldeki kayıt kabul davasında iş verene dava yöneltilmediğinden arabuluculuk dava şartının aranmayacağını, kaldı ki müflis şirketin taraf ehliyetinin olmadığını, iflas idare memurunun son celse de davacının müflis şirketten alacaklı olduğunu ve bonoda yer alan bedellerin maaş alacağına ilişkin gerçek alacaklar olduğunu beyan ettiği, davacının faiz talebinde bulunduğu, İİK 195-196 maddelerine göre faizin hesaplanması gerektiğini belirterek davanın kabulü ile 10.396,00 TL nin davacı alacaklının iflas masasına başvurduğu tarih olan 25/02/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte iflas masasına kayıt ve kabulüne karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF SEBEPLERİ: İflas idare memuru istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu ve bozulması gerektiğini, dava şartı incelenirken uyuşmazlığın niteliğinin önemli olduğunu, iş mahkemeleri kanunun tatbik edilmesi gerektiğini, iş bu davanın basit yargılama usulüne ve zorunlu arabuluculuğa tabi olduğunu, zorunlu arabuluculuk şartının gerçekleşmediği iddialarıyla istinaf talebinde bulunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; kayıt kabul talebine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. Madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Davacı vekilinin; müvekkilinin müflis şirkette çalıştığını, maaş alacağının ödenmediğini belirterek alacağının masaya kayıt kabulünü talep ettiği, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 06/02/2020 tarih 2016/7985 Esas 2020/759 Karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi; “… İİK’nın 235. maddesine göre, kural olarak sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren 15 gün içinde ticaret mahkemesine dava açabilirler. Ancak aynı Kanun’un 223. maddesi hükmüne göre alacaklı tebligata elverişli adresini bildirip kararın tebliği için avans yatırmışsa 15 günlük dava açma süresi, kararın tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı,” iflas kararının, 15/07/2018 ve 16/07/2018 tarihli gazetelerde ilan edildiği, davanın ise hak düşürücü süre olan 15 günlük süre içinde 27/07/2018 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Davalının; davanın basit yargılama usulüne tabi olduğuna ilişkin istinaf talebinin incelenmesinde, İİK’nın 235/3. maddesi uyarınca kayıt kabul davasının basit yargılama usulüne tabi olduğu, ilk derece mahkemesince davalının basit yargılama usulüne göre görüldüğü anlaşıldığından davalının buna yönelik istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalının, davanın arabuluculuk dava şartına tabi olduğuna ilişkin istinaf talebinin incelenmesinde; Uyuşmazlık, iflas sıra cetveline itiraz davasında arabuluculuğun dava şartı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
7155 sayılı Kanununun 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa eklenen 5/A maddesi ticari davalarda dava şartı olarak zorunlu arabuluculuğu öngörmüştür.
Anılan maddenin 1 numaralı fıkrası şu şekildedir:
“Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır”.
Eldeki kayıt kabul (iflas sıra cetveline itiraz ya da alacağın sıra cetveline yazdırılması) davası bakımından düzenleme iki yönden incelenmelidir.

İlk olarak anılan hükümle Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114. maddesinde gösterilen genel dava şartlarına ek olarak özel bir dava şartı getirildiğinden, bu dava şartının ne şekilde anlaşılıp uygulanacağı üzerinde durmak gerekir.
Bilindiği gibi, dava şartları mahkemece bir davanın esasına girilebilmesi için varlığı ya da yokluğu zorunlu şartlardır. Dava şartları taraflarca ileri sürülmese dahi hakim tarafından re’sen dikkate alınır. Dava şartı tamamlanmıyor ya da tamamlanamıyor ise mahkemece davanın reddine karar verilir (HMK m.115).
Bu bakımdan dava şartlarının yanlış uygulanması bir dava engeli ve mahkemeye erişim hakkı ile bu kapsamda adil yargılanma hakkına saldırı sayılır (AİHS m.6).
Özel dava şartlarının bu niteliği gereği dar biçimde yorumlanmaları gerekir.
Türk Ticaret Kanununun 5/A maddesi zorunlu arabuluculuk dava şartını “…konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri…” ile sınırlı tutmuştur.
Somut olayda; dava bir alacak ya da tazminat davası olmayıp masaya kayıt davasıdır. Bilindiği gibi kayıt kabul davası bir para alacağının tahsili amacını gütmez; bu dava ile o alacağın o iflas tasfiyesinden pay alıp almayacağı hususu belirlenir.
Nitekim doktrinde de sıra cetveline itiraz davasının, iflas idaresi tarafından düzenlenen sıra cetveline karşı tanınmış bir kanun yolu olduğu ve yalnızca sıra cetvelinin düzeltilmesi amacını taşıdığı; bu dava ile alacaklının, iflas idaresinin bir alacağı kabulü veya reddi, miktarı ve sırası ile sınırlı bir aynî hakkın mevcudiyeti ve mahiyeti hakkında vermiş olduğu kararın doğru olmadığını ileri sürerek, iflas alacaklılarından birinin maddî hukuka uygun bir şekilde garameye dâhil edilip edilmemesini talep ettiği kabul edilmektedir. Bu dava ile güdülen amaç, alacak hakkında kesin hüküm oluşturacak bir karar verilmesi olmayıp, sadece ortak borçlunun (müflisin) aktiflerinin paraya çevrilmesi sonucu elde edilen paranın dağıtımında alacaklının hangi ölçüde dikkate alınacağıdır. Davanın kabul edilmesi belirli bir para alacağının tahsilini değil sadece sıra cetvelinin düzeltilmesi sonucunu doğurur (bkz., Hunkeler/Sprecher: Kurzkommentar, 2. Bası, Basel 2014, m.250, kn.1).
Eldeki dava on beş günlük hakdüşürücü süreye tâbi tutulmuş olmakla birlikte dava süresinde açılmasa dahi tasfiye sonucunda tasfiye artığı kalması halinde alacaklının bu kısma müracaat edebileceği kabul edilmektedir. Diğer bir ifade ile kayıt kabul davası subjektif bir hakkı konu almakta ve maddi hukuk hükümlerine göre incelenmekle birlikte maksadı bu tutarın “tahsili” değildir.
Yargıtay uygulaması da aynı yönde olup, davanın bu niteliği gereği alacak davalarından farklı olarak, alacak tutarı üzerinden nispi harç ve vekalet ücretine değil maktu harç ve vekalet ücretine hükmedileceği ilkesi benimsenmiştir.
Açıklanan nedenlerle kayıt kabul davası “konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri” cümlesinden olmayıp, zorunlu arabuluculuk dava şartına tâbi değildir.
İkinci olarak dava öncesi sürecin de dikkate alınması gerekir.
Borçlu davalının iflası üzerine iflas dairesince ilanlar yapılmakta ve alacaklı davacı alacağının masaya kaydı için iflas idaresine başvurmaktadır. Sınırsız bir tahkik ve tetkik yetkisiyle donatılan iflas idaresi (İİK m.230) alacaklı tarafından sunulan belgeleri değerlendirerek alacağın tamamını veya bir kısmını reddetmektedir. İflas idaresinin bu şekildeki incelemesi üzerine red ve bu durumu sıra cetveli ile ilan ettiği bir alacağın arabuluculuk sürecinde varlığını kabul etmesi çelişkili kararlara neden olacaktır.
İflas idaresinin arabuluculuk sürecinde masayı ne şekilde temsil edebileceği hususuna gelince:
İcra ve İflâs Kanunu’nun 226’ncı maddesine göre iflas idaresi masanın yasal temsilcisidir. Ancak bu temsil yetkisi masanın menfaatlerinin gözetilmesi ve tasfiye ile sınırlıdır.
İflas idaresinin iki bin liraya kadar olan alacaklardan doğrudan doğruya, “daha ziyade alacaklardan” alacaklılar toplanmasının vereceği yetkiyle sulh olabileceğine ve tahkim yapabileceğine ilişkin düzenleme ise masanın borçlu olduğu halleri değil, aksine masanın alacaklı olduğu halleri ifade etmek üzere yasaya konulmuştur (İİK m.226/II). Bu nedenle masanın borçlu olduğu hallerde iflas idaresinin bir sulh ve tahkim yetkisi olduğu da düşünülemez. Bu yetkiyi haiz olmayan iflas idaresinin arabuluculukta masayı temsil etmesi ve uzlaşma suretiyle belirlenecek tutarı masaya kaydetmesi de mümkün değildir.
Alacağı bir kez reddettikten sonra arabuluculuk sürecinde ve diğer alacaklıların katılımı olmaksızın alacağın kabulü, masanın menfaatine bir temsil biçimi olarak kabul edilemez.
Yukarıda açıklanan nedenlerle kayıt kabul davası açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvurulmasının bir dava şartı olmadığı ve iflas idaresinin arabuluculuk görüşmesine katılma yetkisinin bulunmadığı (Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 25/10/2019 tarih 2019/1849 Esas 2019/1239 Karar ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk dairesinin 06/11/2019 tarih 2019/2369 Esas 2019/1791 Karar sayılı ilamı.) istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucu ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğundan iflas idaresinin istinaf kanun yoluna başvuru talebinin HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davalı iflas idaresinin istinaf talebinin ESASTAN REDDİNE,
2- Alınan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4- İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3.maddesi gereğince; kararın tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
6- Dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda … tarihinde oybirliği ile HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır