Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2020/356 E. 2022/1029 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/07/2019
NUMARASI : … Esas – … Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : …
(Önceki Unvanı ….)
VEKİLLERİ : Av. … & Av. …

DAVALI : …
VEKİLİ : Av. … –
DAVA : İtirazın İptali
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 16/06/2022
YAZIM TARİHİ : 17/06/2022
Taraflar arasında görülen davada Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas- … Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içerisinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten ve üye hakimin görüşleri alındıktan sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
DAVA: Davacı vekili, eski unvanı … olan müvekkili şirketin davalı şirket ile 2009 yılından beri devam eden bir ticari ilişkisi olduğunu, davalı şirket için cari hesaba dayalı sipariş alarak üretim yaptığını, teslimleri gerçekleştirdiğini ancak, davalıdan ödeme alamadığını, davalıya borcunu ödemesi için ihtarname de gönderdiğini, bu arada müvekkili ….’de meydana gelen bölünme sonucunda unvanını …. olarak değiştirdiğini, 23/02/2016 tarihinde taraflar arasında hesap mutabakatı yapıldığını, davalının 141.233,00 TL cari hesap borcu olduğunu kabul ederek mutabakata imza attığını, yapılan kısmi ödeme ve imzalanan mutabakat sonrasında müvekkilinin bir süre iyi niyetle borcun ödenmesini beklediğini ancak, ödeme yapılmayınca cari hesap alacağının tahsili için davalı aleyhine takip başlatıldığını, müvekkili şirketin hatalı bilgilendirmesi sonucu önce alacaklısı …. olan bir icra takibi başlatılmış ise de, davalının itirazı ile duran takibin, hatanın fark edilmesi akabinde takipsiz bırakıldığını ve tarafları ile borç miktarı doğru olacak şekilde Konya … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında yeni bir icra takibi başlatıldığını ancak, davalının haksız itirazı ile takibi durdurduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamını ve davacı aleyhine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, müvekkili aleyhine tahsilde tekerrür oluşturabilecek şekilde iki ayrı şirket tarafından iki ayrı takiple alacak talebinde bulunulduğunu, sonrasında müvekkiliyle hiçbir ticari ilişkisi bulunmayan …. isimli şirket tarafından dava açıldığını, davacı ile müvekkili arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığından davanın husumetten reddi gerektiğini ayrıca, müvekkilinin ürettiği ürünlerin ambalajlanması için ihtiyaç duyduğu karton kutular için açılan ihale sonucunda davacı şirketle 15/04/2015 tarihli, Atıştırmalık Ürünler İçin Karton Kutu Alım Sözleşmesi, Fiyat Güncelleme Protokolü ve Satın Alım Ticari Şartnamesinin imzalandığını, davacının taahhüt ettiği birim fiyat üzerinden 24/06/2015 tarihli yazı ile ….’ne sipariş verildiğini, her ne kadar 24/06/2015 tarihli yazı ekinde gönderilen sözleşme imzalanmamış olsa da, … nin bu sözleşmeye uygun olarak kutu teslimine başladığını ve müvekkili şirkete gönderdiği 01/09/2015 tarihli yazıda bu sözleşme şartlarına uygun davranmayı kabul ettiğini, yaklaşık 3 ay süreyle bu şartlarla kutu teslimi yaptığını ve ödemelerini müvekkili şirketten eksiksiz olarak aldığını ancak, şirketin hem gönderilen sözleşmeyi imzalamadığını, hem bu sözleşme uyarınca vermesi gereken kesin teminatı vermediğini, hem de imzaladığı teklif ve şartnameye aykırı olarak fiyat artış taleplerinde bulunmaya başladığını, son olarak 14/09/2015 tarihinde gönderdikleri yazıyla mevcut fiyat tarifesine göre sipariş alamayacaklarını, bundan sonra birim fiyatların günlük olarak sipariş esnasında belirleneceğini bildirdiklerini, böylece ortada hiçbir mücbir sebep yokken … Şirketi’nin sözleşmeyi sonlandırmış olduğunu, bunun üzerine müvekkili şirketin başka firmalarla anlaşarak kutu tedarik etmeye başladığını ve oluşan fiyat farklarının da 11/05/2015 tarihli şartnamenin cezai şartlara ilişin hükümleri gereği davacının istihkakından kesilerek oluşan zararın giderilmeye çalışıldığını, bu nedenle davacının icra takibine konu ettiği 141.233,00 TL’nin müvekkili şirketin söz konusu alacaklarına karşılık sözleşme ve şartname hükümleri gereğince irat kaydedildiğini, müvekkilinin ödemek zorunda kaldığı fiyat farklarının bu miktarın çok daha üzerinde olduğunu, müvekkili tarafından imzalanan ve … şirketinin alacaklı olduğu kabul edilen bir hesap mutabakatının da bulunmadığını, davacının bahsettiği belgede dahi söz konusu miktarın alacaklara karşılık blokeli tutulduğunun sabit olduğunu, ne davacı şirketin ne de … şirketinin hiçbir alacağı olmayıp, aksine müvekkili şirkete borcu olduğunu savunarak, davanın reddi ile davacı aleyhine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, “…Tüm dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesi sonucunda; taraflar arasında ihaleye dayalı olarak konusu karton kutu temin ve teslimi olan 1.412,335 TL.’lık bir yıl süreli bir sözleşme yapıldığı; davacı tarafın ilk 3 ay boyunca sözleşmedeki edimlerini yerine getirdiği, ancak bu süreden sonra ham maddedeki fiyat artışlarını gerekçe göstererek davalı tarafa aynı fiyattan mal vermeyi bıraktığı; bu arada ihale şartnamesi uyarınca vermesi gereken % 10 tutarındaki 141.233,00 TL. kesin teminat verme yükümlülüğünü de yerine getirmediği; söz konusu üç aylık süreden sonra davalı tarafın davacının ihalede teklif ettiğinden daha yüksek fiyatla üçüncü firmalardan karton kutu tedarik etmek zorunda kaldığı; daha önce davacıdan tedarik ettiği ürünlere karşılık bu firmanın hakediş tutarından şartname uyarınca kesin teminat olarak vermesi gereken 141.233,00 TL.’yi bloke ederek teminata saydığı ve üçüncü firmalardan alınan kutular nedeniyle oluşan fiyat farkına karşılık söz konusu teminatı sözleşme hükümleri uyarınca irad kaydettiği; mahkememizce bilirkişilere yaptırılan hesaplama sonucunda davalının fiyat farkı nedeniyle oluşan zararının 141.233,00 TL.’lık teminat tutarından daha fazla olduğu ve davalı tarafın söz konusu fiyat farkını TBK’nun 212. maddesi uyarınca davacıdan talep edebileceği; bu nedenlerle davalının davacıya borçlu olmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar vermek gerekmiş; öte yandan taraflar arasındaki birim fiyat anlaşmazlığı nedeniyle davalının başka firmalardan aldığı ürünlerden kaynaklanan fiyat farkını davacıdan talep edip edemeyeceği hususunun yargılamayı gerektirdiği; davacının teslimatını yaptığı ürünler için tanzim ettiği faturalara dayalı olarak icra takibinde bulunmuş olmasının kötüniyetli olduğu hususunda mahkememizde kanaat oluşmamakla…” gerekçesiyle, davanın reddine ve davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, davalının takas mahsup itirazı, karşı davası ya da başlatmış olduğu bir icra takibinin bulunmadığını, hal böyle iken mahkemece müvekkili şirket yerine davalının ticari defterleri incelenerek, davalının alacak ve zararlarının hesapladığını, davalının uğramış olduğu zararın daha fazla olduğuna kanaat getirilerek delilleri ve dahi defterleri incelenmeden davanın reddine karar verildiğini, davada “taleple bağlılık ilkesi”, “davacının davasını ispat yükümlülüğü” gibi tüm genel hukuk kurallarının yok sayıldığını, mahkemece taraflar arasındaki ticari ilişkinin sanki 16.6.2015 tarihindeki ihale ile başladığı ve tüm ilişkinin bu tarihten sonra ihale sebebiyle devam ettiği kanaatine vardığını ve bu kanaat çerçevesinde devam eden hatalı değerlendirmeler yapıldığını oysa, tarafların 2009 yılından beri cari hesap ilişkisi çerçevesinde çalıştığını, ihale olsun ya da olmasın davalı tarafından cari hesap ilişkisine istinaden müvekkiline sipariş verildiğini ve müvekkili tarafından siparişlerin teslim edildiğini, bu iddialarının dahi mahkemece incelenmediğini, defter incelemesinin sadece davalının alacağı ve zararını tespit etmek için yapıldığını, ihaleden önce davalı tarafından fiyatlarda sürekli olarak pazarlık yapılıp, fiyatlar düşürülmek suretiyle kutu üretilip, davalıya teslim edildiğini, bu hizmet bedellerinin 2009 yılından beri devam eden cari hesaba işlendiğini, taraflar arasında zaten ticari ilişkinin var olduğunu, davalının yıllardır müvekkili ile çalışması nedeniyle esasen gerçek ve usulüne uygun bir ihale yapmadan ihaleyi müvekkilinin kazandığını duyurduğunu oysa, müvekkili tarafından 15.06.2015 tarihinde gönderilen e-mailde, davalı tarafça öne sürülen fiyat teklifinin “güncelleme şartlarının ekonomik belirsizlikler nedeniyle oldukça risk içerdiği” bildirilmek suretiyle uzun yıllardır devam eden ilişkiler sebebiyle o siparişe özgü kabul edildiğinin açıkça bildirildiğini, bu nedenle de ihaleye katılım için zorunlu unsur olan geçici teminat bedelini hiçbir zaman yatırmayarak bu iradesini bir kez daha gösterdiğini, bu kapsamda resmi olarak ihale yapılmadığını zaten, müvekkilinin ihale şartnamesinde zorunlu unsur olarak bildirilen geçici teminatı hiçbir zaman yatırmadığını, taraflar arasında 2009 yılından beri devam eden cari hesap ilişkisi nedeniyle davalının müvekkilinden bu ihaleye konu karton kutu üretimi için haricen fiyat teklifi istediğini, bu arada sanki ihale yapılmış ve karar verilmiş gibi resmileşmemiş fiyatlar üzerinden siparişlerin verildiğini ve teslimlerin yapıldığını, son revize talebinin de müvekkili tarafından uzun yıllar devam eden ilişkiler sebebiyle kabul edilmesinden sonra müvekkilinin bir teminat yatırarak ihaleye girmiş ve en düşük teklifi verdiği için ihaleyi kazanmış gibi gösterildiğini, 16.06.2015 tarihinde ilan edilen karardaki karton kutu siparişlerinin zaten 12.06.2015 tarihinde verildiğini, şartnamenin imzalanmış olmasının mail içeriklerinden de anlaşılacağı üzere sadece fiyat teklifi verebilmek için teklif metnine bağlı tüm belgelerin imzalanması zorunluluğundan kaynaklı olduğunu, eğer müvekkilinin gerçekten ihaleye girerek, ihale sonucunda bu işi almış olsaydı ihaleye katılmanın ön şartı olan geçici teminatı da yatırmak zorunda olduğunu, davalının kötüniyetli hareket ettiğini, ortada ne geçerli bir ihale, ne iddia edildiği gibi ihaleden sonra verilen siparişler ne de koşulları sağlanmış bir şartname bulunmadığını, bir an için ihale sözleşmesinin imzalanmış ve geçerli olduğu varsayılsa bile, müvekkilinin öne sürmüş olduğu döviz fiyatlarındaki öngörülemeyecek aşırı ve hızlı artışın müvekkilinin önceden öngöremeyeceği olayların yaşanması nedeniyle ortaya çıkan bir durum olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin kendi teklif ettiği değil davalının ısrarıyla kabul ettiği fiyatların bu gelişmeler karşısında çok büyük risk taşıdığının ileri sürülmesinin kötüniyet ya da basiretsizlikle açıklanamayacağını ileri sürerek, mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, cari hesaba dayalı olduğu iddia edilen alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda özetlendiği şekilde karar verilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Davacı tarafça, taraflar arasında 2009 yılından beri süre gelen bir ilişki bulunduğu, bu ilişkiye dayalı olarak davalıdan sipariş alarak üretim yapıp, teslimlerini de gerçekleştirmiş olmasına rağmen, davalının cari hesaptan kaynaklanan alacağı ödememesi nedeniyle aleyhine takip başlatıldığı ancak, davalının haksız itirazı ile takibin durdurulduğu iddia edilmiş, davalı tarafça ise, karton kutu temini için açılan ihale sonunda, ihtiyaç konusu kutuların bir kısmının tedariki hususunda … firması ile anlaşma sağlandığı, 15.4.2015 tarihli ”Atıştırmalık Ürünler İçin Karton Kutu Alım Sözleşmesi”, sözleşme eki ” Fiyat Güncelleme Protokolü” ve 11.5.2015 tarihli ” Satın Alım Genel Ticari Şartnamesi” nin imzalandığı, imzalanan sözleşmedeki şartlara uygun şekilde alım ve ihale komisyonu kararı alınarak ürünlerin sipariş edildiği, sipariş ekinde sözleşmenin gönderildiği, her ne kadar işbu şirket tarafından sözleşme imzalanmamış ise de, davacının bu sözleşmeye uygun ve kutu alım sözleşmesi ve imzalı teklifinde belirtilen şartlarla müvekkili şirkete kutu teslim etmeye başladığı ve bu şekilde taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu, davacının 3 ay kadar kutu teslimini yaptığı ve ödemelerini tahsil ettiği ancak, hem sözlemede belirtilen kesin teminatı vermediği, hem de sözleşmeyi imzalamadığı, üstelik imzaladığı teklif ve şartnameye de aykırı şekilde fiyat artış talebinde bulunduğu ve akabinde sözleşmeyi sonlandırdığı, müvekkilinin ihtiyacını karşılamak ve zararını azaltmak amacıyla başka firmalardan kutu tedarik ettiği ve uğradığı zararını davacının istihkakından kesmek suretiyle karşılama yoluna gittiği, davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığı hatta davacıdan alacaklı bile olduğu, alacak hakkının da saklı tutulduğu savunulmuştur.
Dava konusu, Konya … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasının incelenmesinde, davacı tarafça, davalı aleyhine 23.3.2016 tarihinde, 141.233,00 TL alacağın tahsili istemiyle, cari hesap ekstresi ve hesap mutabakatına dayalı takip başlatıldığı, ödeme emrinin davalıya tebliği üzerine davalının itirazı ile takibin durdurulduğu ve davacı tarafından süresi içerisinde işbu itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmıştır.
Dasa ….’nin genel kurul kararı ile şirketin bölünmesi yolunda alınan karar gereği kurulan ….’nin unvanının … olarak değiştirildiği tespit edilmiştir.
Davalı tarafça, ….’nin imzasını taşıyan, 15.4.2015 tarihli ” Atıştırmalık Ürünler İçin Karton Kutu Alım Sözleşmesi”, sözleşme eki ”Fiyat Güncelleme Protokolü ” ve 11.5.2015 tarihli ”Satın Alım Genel Ticari Şartnamesi” ibraz edilmiş, anılan sözleşme ve şartnamelerin incelenmesinde;
15.4.2015 tarihli sözleşme ve fiyat güncelleme protokolünün ”Fiyat Güncellemeleri” başlıklı 9. maddesinde; fiyat güncellemelerinin ekli fiyat güncelleme protokolü hükümlerine göre karşılıklı mutabakatla uygulanacağı, ”Ceza Gerektiren Haller” başlıklı 13. maddesinde; işin sözleşme koşullarına uygun olarak yerine getirilmemesi halinde sözleşme iptal edilerek kesin teminatın alıcı tarafından nakde çevrilerek bloke tutulacağı ve gerek tekliften rücu edilmesi ve gerekse de sözleşmenin iptali hallerinde ihtiyacın karşılanmaması veya alıcı tarafından belirlenecek herhangi bir ihale usulü ile kısmen veya tamamen üçüncü şahıslardan sağlanması sonucu doğacak fiyat farkları ile diğer zarar ziyanın satıcı teminatından karşılanacağı, teminatın zarar ve ziyanı karşılamaması halinde aradaki farkın hiçbir karar ihtihsaline gerek kalmaksızın satıcıdan talep ve tahsil edileceği, fiyat günceleme protokolünde de; hammadde fiyat güncellemelerinin 3 aylık dönemlerde enflasyon fiyat güncellemelerinin 6 aylık dönemlerde uygulanacağı,
Satın Alım Genel Ticari Şartnamesi’nin de Tekliflerin Değerlendirilmesi başlıklı maddesinde; “İsteklilerden usulüne uygun olarak alınan teklifler, isteklilerin gıyabında Şirketimizce teknik ve ticari yönden değerlendirilir. Değerlendirme için belli bir süre öngörülemez. Şirketimiz, kamu ihale kanununa tabii olmadığından bu değerlendirmeler belli bir şekle bağlı olmayıp Şirketimiz ihtiyaçları ve kriterleri geçerlidir, istekliler Şirketimizin değerlendirmelerine itirazda bulunamazlar.”,
Geçici Teminat başlıklı maddesinde ; “Aksi belirtilmedikçe ihalelerimize iştirak edecek istekliler, teklif tutarının 451’i oranında geçici teminatı Şirketimize tevdi etmek zorundadırlar. Teminatlar, nakit (TL, $, €, £), banka teminat mektubu veya devlet tahvili şeklinde olabilir. Geçici teminat mektubunun vadesi 2 aydan az olamaz. İhale sonuçlandıktan sonra geçici teminatlar firmalara iade edilir. Ancak, sipariş verilen firmaların geçici teminat iadeleri kesin teminatın alınmasından sonra yapılır. ”,
Sipariş başlıklı maddesinde; “Tekliflerin değerlendirilmesi neticesinde uygun olan firma veya firmalara sipariş verilir. Uygunluk, Şirketimiz ihtiyaç ve kriterlerine uygunluk anlamında olup başka türlü değerlendirilemez. Sipariş işin durumuna göre sözlü veya ilgili teklifin onaylanması şeklinde olabileceği gibi belli yazılı bir şekle de (sipariş mektubu, sözleşme vb.) bağlı olabilir. Sözlü ve ilgili teklifin onaylanması şeklinde verilen siparişlerde siparişi veren kişinin Şirketimizde sipariş vermeye yetkili olmasına dikkat edilmelidir. Yetkisi olmayan personelimizin verdiği sipariş geçersizdir.”,
Kesin Teminat başlıklı maddesinde; “Siparişi alan firma taahhüdünün sipariş şartlarına uygun ifa garantisi olarak sipariş tutarının %10’u tutarındaki kesin teminatını Şirketimize tevdi etmek zorundadır. Teminatlar, nakit ( TL, USD, EURO; GBP), banka teminat mektubu veya devlet tahvili şeklinde olabilir. Vadesi dolan teminat mektupları firmaya iade edilir. Vadesinden önce teminatın iadesi, Şirketimizin ilgili kısmının yazılı oluru ile mümkündür.
Fiyat başlıklı maddesinde; “Siparişle belirlenen fiyatlar (TL veya geçerli döviz cinsinden) sabittir ve teslimatın sonuna kadar hiçbir şekilde değiştirilmez. Özel şartnamelerde belirtilen hususlar saklıdır. İnşaat ve taahhüt işleri anahtar teslimi olarak sipariş edilmişse fiyat sabit; keşif listesi ve metrajı belli olan işlerde birim fiyatlar sabittir.” ,
Cezai Şartlar başlıklı maddesinde ” Tekliften dönülmesi halinde geçici teminat, taahhüdün sipariş şartlarına uygun ifa edilmemesi halinde ise, sipariş iptal edilerek kesin teminat şirketçe gelir kaydedilir, gerek tekliften dönme gerekse siparişin iptali hallerinde ihtiyacın karşılanamaması veya şirketimizin dilediği herhangi bir ihale usulü ile kısmen veya tamamen üçüncü şahıslardan temini dolayısıyla ortaya çıkacak fiyat farkları ve diğer zarar ziyanımız mevcut teminattan karşılanır. Teminatın zarar ziyanımızı karşılamaması halinde aradaki fark hiçbir karar alınmasına erek kalmaksızın satıcı firmadan derhal talep ve tahsil edilir. Taahhüdün verilen program dahilinde zamanında yerine getirilememesi veya getirilemeyeceği kanaati hasıl olması halinde şirketimiz dilerse sözleşmenin feshi yoluna gitmeyerek taahhüdün yapılamayan kısmını satıcı firma nam ve hesabına üçüncü şahıslardan almaya yetkilidir ve doğacak fiyat farkını ise, satıcı firma istihkakından, istihkakı yetmediği takdirde teminatından keser. Mal veya hizmetin geç teslimi veya ifasında, gecikilen her bir iş günü için ihale bedelinin %0.5’i oranında ceza uygulanacaktır.”,
Mücbir Sebepler başlıklı maddesinde; ”Mücbir sebep sayılacak haller; Savaş ve diğer çarpışmalar, istila, dış düşmanların saldırısı, terör saldırısı, seferberlik veya resmi emir, ayaklanma, ihtilal, isyan, askeri veya sivil savaş, başkaldırı, ayaklanma, sadece satıcı ve alıcı çalışanları ile sınırlı durumlar hariç olarak sayılmış, taraflardan biri, mücbir sebeplerden dolayı sözleşme yükümlülüklerini yerine getiremez ise, mücbir sebebin sürdüğü süre zarfında sözleşmenin uzatılması ve yükümlülüklerin yerine getirilmesi sağlanmalıdır. Mücbir sebebin ortaya çıktığı taraf, konuyu diğer tarafa en kısa zamanda bildirmeli ve bu durumu yetkili kurumlardan aldığı belge ile ispatlamalıdır. Mücbir sebep 8 aydan fazla olursa, diğer taraf bu sözleşmeyi feshetme hakkına sahiptir.” şeklinde hükümler içermekte olduğu tespit edilmiştir.

Ayrıca, davalı tarafça, davacı şirkete gönderilen 24.06.2015 tarihli yazıda ”İştirakimiz …’nin … Fabrikası yıllık ihtiyacı olan +/- % 30 toleranslı toplam 10.965.000 adet baskılı karton kutuları KDV hariç toplam 1.412.335,00 TL bedelle firmanıza sipariş ediyoruz. Siparişimizle ilgili ekte gönderilen sözleşme ve eklerinin tüm sayfalarının imzalanarak; imza sirküleri ve sipariş tutarının kesin teminat mektubunuzla birlikte …. Satınalma Grup Müdürlüğümüze gönderilmesini rica ederiz.” şeklinde bildirimde bulunulduğu ve anılan yazı ile birlikte 1 adet sözleşme ve sözleşme eklerinin davacıya imzalanması için gönderildiği, davacı tarafından davalıya gönderilen 01.09.2005 tarihli yazıda ” … Karton kutu alımı ihalesinde takdiriniz ile ihaleniz firmamız … lehine sonuçlanmıştır. Bu sözleşmeye bağlı kalarak son iki aydır sözleşmedeki fiyatlarımız ile ürünlerinizi firmanına fatura etmekteyiz…” ve yine, 13.7.2015 tarihli e-maille “…Sözleşme maddelerinde değişiklik talebimize karşın sizlerin çözüm odaklı yaklaşımınız ve alternatif çözüm önerileriniz firma sahibimiz tarafından onaylanmıştır. Tarafınızca yeniden düzenlenmiş sözleşmenin göndermenizi ve bizlerin de imzalayarak acil sizlere göndereceğimizi…”, 14/09/2015 tarihinde gönderilen “… Bu süreç içerisinde mevcut fiyat listelerimiz ile sipariş alamayacağımızı, birim fiyatların günlük olarak sipariş esnasında belirlenebileceğini, fiyat güncellemesi ile sipariş alabileceğimizi siz değerli firmalarımıza iletmek zorundayız….” şeklindeki yazı, davalı tarafından davacı şirkete 08/10/2015 tarihinde gönderilen “…aradan geçen süre içerisinde anlaşılan fiyatlarla kutu teslimi yapılmasına rağmen ilgili sözleşmesinin imzasından imtina edildiği, kesin teminatın verilmediği, son olarak da artık kutu tedariki yapılmayacağının da bildirildiğinin dikkate alınarak müvekkili şirket nezdindeki vadesi gelmiş alacaklarının ilgili sözleşme ve şartnamelerimiz hükümleri gereğince kesileceği ve yine ilgili sözleşme ve şartnamelerimiz hükümleri çerçevesinde yerine getirilmeyen taahhütler nedeniyle hak ve alacaklarının saklı kaldığı…”, davacı tarafından davalıya gönderilen 01/09/2015 tarihli yazıda ” maliyetlerde artış olduğu, fiyat artışlarının yapıldığı 3 aylık dönemlerin 1 aya çekilmesinin” ve …. tarafından 23/02/2016 tarihinde, …. … Şubesi’ne hitaben yazılan yazıda ” …. tarafından mali tablolarının denetiminin yapıldığı, bu nedenle 21/01/2016 tarihi itibariyle cari hesap bakiyesini, alınan depozito ve teminatların, çek senet tutarları bakiyelerinin imzalı ve kaşeli olarak doğrudan bağımsız denetçilere gönderilmesinin ” talep edildiği, aynı sayfa üzerinde verilen cevapta ”ticari hesap alacak bakiyesinin 4.068,10 TL, blokeli teminat alacak bakiyesinin 141.233,00 TL ” olarak belirtildiği, yazı altında …. kaşesinin bulunduğu anlaşılmıştır.
Davacı tarafça, taraflar arasında akdedilen bir yazılı cari hesap sözleşmesinin ibraz edilemediği ancak, cari hesap ilişkisinin varlığı açısından defterlerinin incelenmesi gerektiği belirtilerek defter incelemesi talep edilmiş ise de, mahkemece bu talep reddedilmiş ve sadece davalı defterleri üzerinde inceleme yapılmıştır. Her ne kadar mahkemece, davacının ticari defter ve belgelerini süresinde ibraz etmemesi nedeniyle inceleme yapılmadığı belirtilmiş ise de, dosyada ticari defterlerin ibrazı konusunda HMK’nın 222. maddesine uygun ihtarlı kesin bir sürenin verilmediği anlaşılmakla birlikte, bu hususun sonuca bir etkisinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Zira, taraflar arasında bir ticari ilişki bulunmasına karşın, davacının sözleşme ve cari hesap kaynaklı alacağı olduğu, davalının ise, bu tutarı irat kaydettiği, taraflar arasında düzenlenmekle birlikte imzalanmamış olan sözleşme uyarınca davacının belirli bir süre siparişleri karşıladıktan sonra siparişleri yerine getirmemesi, bu nedenle davalının başka firmalara verdiği siparişlerden kaynaklı fiyat farkı nedeniyle davacının istihkakını irad kaydetmesinin yerinde olup olmadığı noktasında ihtilaf bulunduğu anlaşılmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/(19)11-3083 E-2021/1225 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere, “İrade beyanı” ile bir sözleşmenin kurulmasını amaçlayan “İcap” ve “Kabul” kavramlarının açıklanmasında yarar vardır.
İrade beyanı, bir ruhî hâdiseden bir başkasını haberdar etmek üzere yapılan ve bununla özel hukuk alanındaki ilişkilerde değişiklik yapılması, yeni ilişkiler yaratılması veya bu gibi ilişkilerin ortadan kaldırılmasının istendiği, hayatta edinilen tecrübelere, örf ve âdete göre hâlin icaplarından anlaşılan iradenin hareket ve faaliyeti olarak tanımlanabilir (Belbez, Hikmet: Akitlerde Sükutun Ehemmiyeti, AÜHF Dergisi, 1944, sayı:2, s. 221).
İrade beyanları açık (sarih) olabileceği gibi, örtülü (zımnî) de olabilir. Beyanın anlam ve konusu hiçbir yoruma ve karışıklığa meydan vermeyecek şekilde beyan vasıtalarından, yani kullanılan söz, yazı veya işaretlerden anlaşılıyorsa, bu, açık bir irade beyanıdır. Zımnî irade beyanı ise, iradenin varlığını gösteren davranışı ifade eder. Bu anlamda, açık olmayan her türlü irade beyanı, zımnî irade beyanıdır. İrade beyanının anlamının, yani sonuç iradesinin doğrudan doğruya söz veya işaretlerden çıkmaması, anlaşılmaması hâlinde, zımnî irade beyanı söz konusu olur. Başka bir deyişle, zımnî irade beyanlarında beyan sahibinin davranışı, işlem iradesini dolaylı bir şekilde ifade eder; onun davranışından, dolaylı olarak işlem iradesine sahip olduğu sonucu çıkar (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 11. Baskı, İstanbul 2009, s. 124)
İcap, bir akdi meydana getirmek amacı ile bir şahsın teklifini ihtiva eden ve karşı tarafa yöneltilen bir irade beyanıdır. Kabul ise, yapılan bir öneriye karşılık karşı tarafça önerene yöneltilen ve sözleşmeyi öneriye uygun olarak meydana getirme arzusunu kesin olarak ifade eden irade beyanıdır. Kanunun veya tarafların anlaşması ile, yapılacak sözleşme için bir şekil öngörülmüş olmadıkça ya da önerene kabul için bir şekle uyulmasını şart kılmış olmadıkça, kabul beyanı bir şekle bağlı değildir; sözle, yazı ile veya kanaat verici bir davranışla yapılabilir (Oğuzman, Kemal/Öz, Turgut: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul 2012, s. 51, 66).
Öte yandan, taraflar arasındaki somut uyuşmazlığın çözümünde etkili olduğu düşünülen “güven ilkesi”, “güven kavramı” ve “güven sorumluluğu” hakkında da açıklamalarda bulunulması gerekmektedir. Hukukun evrensel ve genel ilkelerinden olan “dürüstlük ilkesi” bazı alt ilkelerin doğmasına sebep olmuştur. Bu ilkelerden birisi “ahde vefa ilkesi”, bir diğeri de “güven ilkesi”dir. Yine dürüstlük ilkesini temel alan bir akım da, irade beyanlarının yorumunda ve dolayısıyla sözleşmelerin kurulup kurulmadığını tespitte “korunmaya layık haklı güveni” esas alan “güven ilkesi”dir. Bu güven ilkesi de, “hukukî görünüşe güvenin korunması” alt ilkesini doğurmuştur.
Güven kavramı, anlam itibariyle sadece etik ve moral beklentilerin mevcut olduğu bir kavram değildir. O, aynı zamanda, toplum içerisindeki bireylerin iletişiminde çok ciddi rol oynayan ve bazı durumlarda eksik kalmış, tamamlanamamış ya da üstü kapalı olarak geçirilmiş, bazı irade beyanlarının yorumlanması ve tamamlanmasında önemli derecede etkisi olan psikolojik-sosyolojik bir kavramdır. Bilgilendirme gereksinimi içinde, güven kavramının, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamları da mevcuttur. Bir görüşe göre güven kavramı, toplum içerisinde, bir bireyin diğer bireylerle olan ilişkilerini tamamlayan; bu ilişkilerin yorumlanmasında kullanılan; ya da o bireyin geleceği ile ilgili olan olaylarda yol gösterici bir rol oynayan, tamamen insanın kendi iç dünyasıyla ilgili bir davranış, bir ruh hâli, bir zihniyet, bir anlayıştır. Güven kavramının temelinde; doğruluk, dürüstlük, açık sözlülük, içtenlik, gerçeklik, haklılık gibi anlamlar yatmakta; güven kavramının anlamı da sayılan bu ilkelere dayanmaktadır. Bu anlamda güven, iki taraflıdır. Bir birey, ya karşısındakine güvenir, ya da karşısındaki o bireye güven verir. Bir kimsenin çevresine verdiği güven, aynı derecede bir karşılık ve hukukî olarak korunma gerektirmektedir. Özel bir ilişkiye girmiş taraflardan biri, hukuka ve güven ihlâli söz konusu olduğunda da hukukun öngördüğü yaptırıma güvenerek karşı tarafa güvenmiştir. Karşı taraf omuzlarına da bu güvenden dolayı doğru ve dürüst davranmak ve sadakatli olmak yükümlülüğü yüklenmiştir. Kendisine güvenilen taraf da yapmış olduğu kendi davranışları ile bu güven olgusunu meydana getirdiği için, güvenen tarafa kendisine neden güvendiği hususunda bir itiraz hakkı söz konusu olmayacağı öğretide ileri sürülmüştür. Gerçekten de, her iki tarafın menfaatlerini korumak ve dengelemek için ileri sürülen güven ilkesine göre, bir irade beyanını anlamak ve değerlendirmek için, beyan muhatabınca bilinen ve bilinmesi gereken bütün hâl ve şartları dürüstlük ilkesi gereğince değerlendirmek gerekecektir. Böylece, beyana ne anlam verilmesi gerektiği ortaya çıkacaktır. Bu ilkeye göre korunan karşı tarafın, beyan muhatabının haklı güvenidir. Beyan muhatabının gerekli dikkat ve özeni göstermeksizin beyanı nasıl anladığına bakılmayacaktır. Beyan muhatabı, kendisine ulaşan beyanı, dürüstlük ilkesi gereği, bildiği veya bilmesi gereken tüm unsurları dikkate alarak anlamalıdır. Yani, onun bu beyanı o şekilde anlaması dürüstlük kuralı gereğince haklı görünmelidir.
İşte bu ilke, meydana gelen adaletsizliği ve taraflar arasında gerçekleşen sorunu çözmüş olmaktadır. Zira, güven ilkesi “karşılıklı birbirini gözetme” ve “bağlılık” esaslarına dayanmaktadır. Bu ilkeye göre, hem beyan sahibinin hem de beyan muhatabının menfaatleri dengede tutulmuş olmaktadır. Bir yandan beyan muhatabının dürüstlük kuralına göre, bildiği ve bilebileceği bütün olguları değerlendirerek beyana vermesi gereken anlama olan haklı güveni korunmakta; diğer yandan ise, beyan sahibinin yaptığı beyanının, makûl ve dürüst bir sözleşen insan tarafından anlaşılması olağan biçimde anlaşılacağına dair haklı güveni teminat altına alınmaktadır.
Güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için, bir kimsede hukuken korunmaya layık bir güvenin olması, bu güvene dayanılarak bir tasarruf işleminde bulunulması, tüm bunların da bir kişiye isnat edilebilmesi gerekir.
Güven sorumluluğunun Türk pozitif hukukunda özel bir kanuni düzenlemesi bulunmamakla birlikte; Türk hukuk öğretisinde dürüstlük kuralından hareketle bir olayda güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için şu şartlar aranmaktadır: Olayda bir “güven” unsuru bulunmalı, zarar gerçekleşmeli, yaratılan hukukî görünüme güvenin pozitif olarak korunması anlamında geçerlilik sonucu bağlanmamalı, zarar ile yaratılan hukukî görünüş arasında nedensellik bağı söz konusu olmalı, başka hukukî kurumların uygulama alanına giren herhangi bir durum söz konusu olmamalı, hukukî görünüşü yaratan kimse kusurlu olmalı, kişinin haklı güveni, yani olayda iyi niyeti bulunmalıdır. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 30.01.2013 tarihli ve 2012/19-670 E., 2013/171 K. sayılı ve 02.12.2020 tarihli ve 2017/(19)11-917 E., 2020/985 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde ise, davalının, ”Atıştırmalık Tesisi İçin 1 Yıllık Karton Kutu Alımı” ihalesine çıkması üzerine, davacının ”….” unvanıyla bu ihaleye katılarak teklif sunduğu ve davalının 16.06.2015 tarihli Alım ve İhale Komisyonu kararı ile davacıdan 1 yıl süre ile ve 1.412.335,00 TL bedelle karton kutu alınmasına karar verildiği, davalı tarafından davacı ….’ne gönderilen 24.6.2015 tarihli yazıda, hem ihale sonucunun bildirildiği ve hem de ihale şartnamesine uygun şekilde hazırlanmış sözleşme ve eklerinin imzalanması ile kesin teminatın yatırılmasının talep edildiği, davacının gönderilen sözleşme ve eklerini imzalamadığı ve kesin teminatı yatırmadığı halde ilk üç ay boyunca ihale şartnamesinde ve şartnameye uygun şekilde hazırlanmış sözleşme ve eklerinde yer alan hükümler doğrultusunda sipariş edilen karton kutuları üretip davalıya teslim ederek bedelini aldığı bu itibarla, sözleşme ilişkisinin kurulduğu, yazılı şekilde hazırlanmış olan sözleşmenin, davacı tarafından imzalanmamış olmasının taraflar arasında zaten kurulmuş olan sözleşmenin geçersiz olması ve yok sayılması sonucunu doğurmayacağı, davacının 1 yıl boyunca davalı şirkete karton kutu temin ve teslim etmeyi taahhüt etmesine rağmen 3 ay sonra, yani sözleşme süresi dolmadan sipariş almayı durdurmasının sözleşmeye aykırılık oluşturduğu kanaatine varılmıştır.
Ayrıca, davacının da imzasını taşıyan ”Atıştırmalık Ürünler İçin Karton Kutu Alım Sözleşmesinin 9. maddesinde, fiyat güncellemelerinin sözleşme ekinde yer alan fiyat güncelleme prokotolüne göre yapılacağının belirtildiği ve söz konusu protokolde hammadde fiyat güncellemelerinin 3 ayda bir yapılacağının düzenlendiği, sözleşme ve eklerine aykırılık teşkil eden süresinden önce fiyat güncelleme talebi kabul edilmediği için taahhüt ettiği karton kutuları teslim etmemek suretiyle davacı şirketin temerrüde düştüğü öte yandan, satım alım genel ticari şartnamesinin “Cezai Şartlar” başlıklı maddesinde; “Taahhüdün verilen program dahilinde zamanında yerine getirilememesi veya getirilemeyeceği kanaati hasıl olması halinde şirketimiz dilerse sözleşmenin feshi yoluna gitmeyerek taahhüdün yapılamayan kısmını satıcı firma nam ve hesabına üçüncü şahıslardan almaya yetkilidir ve doğacak fiyat farkını ise satıcı firma istihkakından, istihkakı yetmediği takdirde teminatından keser” hükmünün yer aldığı, aynı hükmün “Atıştırmalık Ürünler İçin Karton Kutu Alım Sözleşmesinin “Cezayı Gerektiren Haller” başlıklı 13. maddesinde de bulunduğu, bu durumda davalı şirketin temerrüde düşmüş davacı şirket yerine başka firmalardan daha yüksek fiyatlarla karton kutu satın almak zorunda kalması nedeniyle uğradığı zararı davacı şirketin istihkakından, istihkakın yetmemesi halinde teminatından kesme hakkının bulunduğu ve ayrıca, davacı şirketin “Atıştırmalık Ürünler İçin Karton Kutu Alım Sözleşmesinin 12. maddesinde, “Satın Alım Genel Ticari Şartnamesi”nin “Kesin Teminat” başlıklı maddesinde yer alan kesin teminat verme yükümlülüğünü de ihlal ettiği çünkü, bu hükümlere göre davacı şirketin sözleşme tutarının %10’u oranında kesin teminat verme yükümlülüğünün bulunduğu, davacının dürüstlük kuralına aykırı davranarak bu yükümlülüğü yerine getirmediğine göre, davalının sözleşme bedeli olan 1.412.335,00 TL’nin %10’una tekabül eden 141.233,00 TL’ni kesin teminat olarak davacının istihkakından kesmek ve davacının temerrüdü sebebiyle uğradığı zararları buradan karşılamak hakkına sahip olduğu kanaatine varılmıştır.
Öte yandan, ortada bir mücbir sebep olmadığı halde karton kutu teslim etme taahhüdünü sözleşmenin kalan süresi boyunca yerine getirmeyeceği anlaşılan davacının ödemesi gereken kesin teminat tutarının davalı şirket tarafından irad kaydedilmesinin de mümkün olduğu, davacının döviz fiyatlarındaki artışa paralel olarak kağıt ve karton hammadde fiyatlarının arttığı ve bu nedenle sözleşmenin kararlaştırılan fiyatla ifasının kendisinden beklenemeyeceği yönündeki iddiasının da yerinde olmadığı çünkü, basiretli bir tacir gibi davranıp, piyasada meydana gelmesi muhtemel değişiklikleri dikkate alarak fiyat teklifinde bulunması, döviz kurlarında artış meydana gelebileceği ve bunun dövizle alınan malların fiyatlarına yansıyacağını öngörmesi gerektiği, davacının kendisinin teklif ettiği fiyatın düşük olduğunu ileri sürerek artırılmasını talep etmesinin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği gibi, bir an için bunun öngörülemeyecek bir durum olduğu varsayılsa bile, TBK’nın 138. maddesine göre sözleşmenin yeni koşullara uyarlanması talebinde bulunulabileceği ancak, davacı tarafça bu yönde yapılmış bir talebin de bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davacının fiyatın düşük oluğunu ileri sürerek arttırılmasını talep etmesinin de iyiniyet kurallarına aykırılık teşkil ettiği, kaldı ki davacı tarafça 11.5.2015 tarihinde ” Satın Alma Genel Ticari Şartnamesi’nin de imzalanmış olduğu, davacının 16.257.000 adet muhtelif kutu ile ilgili olarak 2.099.860,00 TL bedel teklif ettiği, davalının da yukarıda da belirtilen 24.6.2015 tarihli yazısı ile birlikte 1 adet sözleşme ve eklerinin davacıya imzalaması için gönderildiği, davalı tarafça mal alımı ile ilgili ihale aşaması devam ederken ve davacı şirket sözleşme imzalamaya davet edilmeden önce, davalı şirketçe davacı şirkete gönderilmiş olan e-maillerde davacı şirketçe teklif edilen malzeme birim fiyatlarında indirim yapılmasının talep edildiği, davacı tarafça verilen cevaplarda talebin bir kısmı uygun görülerek teklif fiyatlarında indirim yapıldığı bir kısmının ise, uygun görülmediği ayrıca, henüz ihale sonuçlanmadan önce davacı tarafça teklif edilen malzeme listesi içerisinde bulunan bir kısım malzemelerin imal edilmesi için sipariş verilmiş olduğu, farklı tarihler içeren e-mail yazışmalarında tarafların malzeme birim fiyatları konusunda tam olarak mutabakat sağlayamadıkları anlaşılmış olmakla birlikte, davalı şirketçe, davacı şirketten 1 yıl süreyle ve 1.412.335,00 TL bedelle karton kutu alınmasına karar verildiği, davacı şirkete yazılı olarak ihale sonucunun bildirildiği ve ihale şartnamesine uygun şekilde hazırlanmış sözleşme ve eklerinin imzalanması ve kesin teminatın yatırılmasının talep edildiği, davacı şirketin gönderilen sözleşme ve eklerini imzalamadığı ve kesin teminatı yatırmadığı halde, ilk üç ay boyunca, ihale şartnamesinde ve buna uygun şekilde hazırlanan sözleşme ve eklerinde yer alan hükümler doğrultusunda, sipariş edilen karton kutuları üretip davalı şirkete teslim ederek bedelini aldığı gibi hususlar dikkate alındığında, taraflar arasında sözleşme ilişkisinin bulunduğu, sözleşmenin geçerliliğinin herhangi bir şekil şartına bağlı olmadığı, bu itibarla davalı tarafından yazılı şekilde hazırlanmış olan sözleşmenin davacı tarafından imzalanmamış olmasının taraflar arasında zaten kurulmuş olan sözleşmenin geçersiz ve yok sayılması sonucunu doğurmayacağı kanaatine varılmıştır.
Yukarıda da açıklandığı üzere, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunduğu, davacının davalının siparişlerini 3 ay boyunca yerine getirdiği, bu siparişlere ilişkin faturalama ve tahsil işlemlerinin gerçekleştiği, 3 aylık dönem sonunda sipariş almayı durdurarak sözleşme konusu malı teslim etmekte temerrüde düştüğü ve bu süre zarfında sözleşme bedelinin %10’una tekabül eden 141.233,00 TL kesin teminat verme yükümlülüğünü yerine getirmediği, davacının karton kutu temin ve teslim etme yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle davalının daha yüksek fiyatlarla başka firmalardan karton kutu almak zorunda kalması nedeniyle uğradığı bu zararı davacı şirketin istihkakından, istihkakın yetmemesi halinde teminatından kesme hakkının bulunduğu, davalının, davacı dışındaki firmalara verdiği siparişler nedeniyle zararının mahkemece alınan bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere davacı tarafça takip ve dava konusu yapılan miktarın dahi üzerinde olduğu, davalı tarafça, davacının takip ve dava konusu yapılan alacak miktarının, davacının sözleşmeye aykırı eylemi nedeniyle irat kaydedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gibi, davacının takip tarihi itibariyle davalıdan talep edebileceği herhangi bir alacağının da bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bu durum karşında, dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf istemleri nazara alındığında, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizliğin bulunmadığı kanaatine varıldığından, davacı vekilinin istinaf isteminin HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı vekilinin istinaf başvuru talebinin ESASTAN REDDİNE,
2- Alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4- İstinafa başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince kararın tebliği işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
6- Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge AdliyeMahkemesi Hukuk Dairesine veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 16/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır

R.T