Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2020/2646 E. 2022/2216 K. 21.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/07/2020
NUMARASI : … Esas – … Karar

DAVACI :
VEKİLİ :

İSTİNAF EDEN DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : İtirazın İptali

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 21/12/2022
YAZIM TARİHİ : 26/12/2022
Taraflar arasında görülen davada Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas – … Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içerisinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten ve üye hakimin görüşleri alındıktan sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
DAVA: Davacı vekili, müvekkili ile dava dışı … arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, davalının sözleşmeyi kefil sıfatıyla imzaladığını, kredi borcunun ödenmemesi üzerine müvekkili tarafından hesabın kat edilerek ihtarname gönderildiğini, ihtarnameye rağmen borcun ödenmemesi üzerine takip başlatıldığını ancak, davalının haksız itirazı ile takibi durdurduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamını ve davalı aleyhine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davacı bankanın isnadının teminat mektubuna dayalı olduğunu, davacı banka tarafından tazmin edildiği bildirilen teminat mektubundan dolayı davalı kefilin sorumluluğunun bulunmadığını, genel kredi sözleşmesinin 8.1.5 maddesine aykırı şekilde teminat mektubu süresinin banka tarafından uzatılmış olduğunu ileri sürerek, davanın reddi ile davacı aleyhine tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, “…Somut olayda ; Dosya kapsamına uygun görülerek hükme esas alınan bankacı bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere ; dava dışı asıl borçlu …. ile davacı banka arasında 27/06/2013 tarihli tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, 30/12/2014 tarihinde de 3.000.000 TL.’lik sözleşme limitinin 5.000.000 TL.’ye çıkartıldığı, davalı …’nun her iki sözleşmede de kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu, davalı tarafın bankanın asıl borçlu ….’nin talimatı bulunmadan teminat mektubunun süresinin uzatıldığı yönündeki savunmalarının doğru olmadığı, dava konusu teminat mektubunun 500.000 TL. olarak 15/10/2018 tarihinde banka tarafından tazmin edildiği, bu teminat mektubunun tazmin edilmesinden sonra bankanın kısmi tahsilatlar yaptığı, 12/03/2019 icra takip tarihi itibariyle teminat mektubundan dolayı ödenmeyen anapara 335.661,33 TL, takip tarihine kadar işlemiş faiz 94.585,63 TL, faizin BSMV’si 4.729,28 TL. olmak üzere toplam 434.976,24 TL. üzerinden davalı hakkında ilamsız icra takibi başlatıldığı anlaşılmıştır.
Davacı banka tarafından davalı hakkında toplam 434.976,24 TL. üzerinden ilamsız icra takibi başlatılmasına rağmen, yine aynı bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davalı …’nun takip tarihi itibariyle sorumluluğunun ; anapara 335.661,33 TL, takip tarihine kadar işlemiş faiz 50.970,90 TL. ve faizin BSMV’si 2.548,54 TL. olmak üzere toplam 389.180,77 TL. olduğu anlaşılmıştır.
Yine sözleşme hükümlerine göre takip tarihinden itibaren davacı bankanın %64 akdi temerrüt faizi istemesi mümkün iken, icra takip talebinde %58,80 faiz istemesi karşısında, talepten fazlaya karar verilemeyeceğinden, takip tarihinden asıl alacağa uygulanması gereken akdi temerrüt faiz oranının da %58,80 olması gerektiği anlaşılmış, davacının davasının kısmen kabul, kısmen reddine karar vermek gerekmiştir.
Yargıtay 19. HD.nin 30/05/2018 gün ve 2016/18763 E. 2018/3099 K. sayılı emsal içtihadına göre, “Takibe konu alacak genel kredi sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Somut olayda alacak likit ve belirlenebilir olduğundan hüküm altına alınan alacak miktarı üzerinden davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken istemin reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi takibe konu BSMV alacağı ile ilgili olarak da istemine reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.”
Alacağın miktarı belirli (ve belirlenebilir) olup, yukarıda yazılı Yargıtay emsal içtihadında da belirtildiği üzere bu haliyle likit olduğundan, Yargıtay 19. HD. nin 16.10.2008 gün ve 2008/ 5336 E. 2008/ 9670 K. emsal içtihadı gereğince davalının sadece asıl alacak üzerinden değil, hükmedilen meblağ üzerinden icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar vermek gerekmiş ve Yargıtay 19. HD. nin 10.02.2005 gün ve 2004/ 8013 E. 2005/ 1022 K. sayılı emsal içtihadına göre de, dava açılmasında harçlandırılmayan icra inkar tazminatı, harç ve davacı yararına vekalet ücreti takdirinde dava değerine dahil edilmemiştir.
Davanın reddedilen kısmından dolayı, davalı taraf tazminat talebinde bulunmuş ise de : 2004 s. İİK’nin 67/2. maddesine göre, davanın reddedilen kısmından dolayı davacı banka takibinde haksız görülmekle birlikte, reddedilen kısımdan dolayı davacı bankanın aynı zamanda kötü niyetli olarak hareket ettiği de belirlenemediğinden ve iyi niyet karine olarak mevcut olduğundan, davalı tarafın, davanın reddedilen kısmına ilişkin olarak feri nitelikteki tazminat talebinin reddine…” gerekçesiyle, davalının, Konya … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı takibine yapmış olduğu itirazın, asıl alacak 335.661,33 TL, takip tarihine kadar işlemiş faiz 50.970,90 TL, işlemiş faizin BSMV’si 2.548,54 TL olmak üzere alacağın toplam 389.180,77 TL’lik kısmı yönünden iptali ile takibin alacağın toplam 389.180,77 TL yönünden devamına, asıl alacak olan 335.661,33 TL’ne icra takip tarihinden itibaren %58,80 akdi temerrüt faizi yürütülmesine, davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine, hükmedilen 389.180,77 TL’nin %20’si olan 77.836,15 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalının, davanın reddedilen kısmına yönelik feri nitelikteki tazminat talebinin reddine karar verilmiştir
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili, bilirkişi tarafından davanın esası ve itirazları konusunda herhangi bir inceleme yapılmadığını, raporun eksik olduğunu ve hükme esas alınamayacağını, teknik bilirkişi mahiyetinde dosyaya atanan emekli banka müdürü bilirkişisinin görev ve sınırlarını aştığını, yeni bir heyetten rapor alınması gerektiğini, mahkemece ve bilirkişinin banka teminat mektubunun uzatma talebinin kimin yaptığı hususunu karıştırdığını, banka teminat mektubunun dava dışı borçlu … Şti.’nin tek taraflı beyanları ve talepleri ile sürekli uzatılarak geldiğini, borçlu veya başkaca üçüncü kişinin talebi ile kefalet ya da müteselsil kefilliğin uzatılamayacağını, müvekkilinin teminat mektubu uzatmalarında herhangi bir onayı ya da imzasının bulunmadığını, itirazın iptali davasında dava konusunun genişletilemeyeceğini, teminat mektubunda müteselsil kefaletin sona erdiğini, kefaletin yenilenmediğini bu nedenle herhangi bir sorumluluklarının bulunmadığını, müvekkilinin teminat mektubuna istinaden kullanılan tüm kredilerin ödenerek kapatıldığını, mahkemece eksik incelemeye dayalı karar verildiğini, şartları oluşmadığı halde icra inkar tazminatına hükmedilmesinin de yerinde olmadığını ileri sürerek, mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, yukarıda özetlendiği şekilde karar verilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Mahkemece, yargılama sırasında bankacı bilirkişiden rapor alınmış, davalı tarafça rapora itiraz edilmiş, davalının rapora itirazları reddedilerek benimsenen bilirkişi raporu uyarınca yazılı olduğu şekilde karar verilmiştir.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu, taraflar arasında akdedilen sözleşme hükümleri ve ileri sürülen istinaf istemleri nazara alındığında, davalının bilirkişi raporuna itirazları sözleşme hükümlerinin hukuki yorum ve değerlendirmesine yönelik olduğundan mahkemece davalının rapora itirazlarının reddi ile ek rapor ya da yeni bir rapor alınmaksızın karar verilmesinde herhangi bir isabetsizliğin bulunmadığı ve her ne kadar kısa kararda davalının tazminat talebi hususunda herhangi bir hüküm kurulmamasına rağmen, gerekçeli kararda tazminat talebinin reddine karar verilmesi HMK’nın 297. maddesine aykırılık teşkil etmekte ise de, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf talebinin re’sen kabulü ile, HMK’nın 297. maddesine aykırı kararın HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kaldırılmasına ve davanın kısmen kabulüne dair yeniden hüküm kurulması gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıda yazılı olduğu şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A) Davalı vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile; Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarih, … Esas – … Karar sayılı ilamının KALDIRILMASINA,
1-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 6.647,00 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
2- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflara ücret-i vekalet takdirine yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf yoluna başvuru harcı ile yapılan 31,00 TL yargılama gideri olmak üzere toplam 179,60 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
B) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince davacı talebi ile ilgili YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
1- Davanın KISMEN KABULÜ İLE, davalının Konya … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takibine yapmış olduğu İTİRAZIN, asıl alacak 335.661,33 TL, takip tarihine kadar işlemiş faiz 50.970,90 TL, işlemiş faizin BSMV’si 2.548,54 TL olmak üzere alacağın toplam 389.180,77 TL’lik kısmı yönünden İPTALİ ile TAKİBİN alacağın toplam 389.180,77 TL yönünden DEVAMINA, asıl alacak olan 335.661,33 TL’ne icra takip tarihinden itibaren %58,80 akdi temerrüt faizi yürütülmesine, davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine,
2- Hükmedilen 389.180,77 TL’nin %20’si olan 77.836,15 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3- Davalının, davanın reddedilen kısmına yönelik feri nitelikteki tazminat talebinin reddine,
4- Karar tarihi itibariyle alınması gereken 26.584,94 TL nispi karar ve ilam harcından, peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26.540,54 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
5- İlamsız icra takibinden dolayı icra dosyasına yatırılan harcın, 492 s. Harçlar Kanunu’nun 29/3. maddesi gereğince davacıya iadesinin, icra müdürlüğünce takdir edilmesine,
6- Davacı tarafından yapılan 600,00 TL bilirkişi ücreti, 99,50 TL yargılama gideri olmak üzere toplam 699,50 TL yargılama giderinin kabul ve red oranına göre 625,85 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
7- Davacı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, ilk derece mahkemesince karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince hükmedilen vekalet ücreti olan 35.692,65 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8- Davalı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, ilk derece mahkemesince karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince hükmedilen vekalet ücreti olan 6.753,41 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9- Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
10- İlk derece mahkemesince davalıdan tahsiline karar verilen bakiye karar harcı ile ilgili yazılan 04/09/2020 tarihli harç tahsil müzekkeresinin bila infaz iadesinin istenmesine, iade işleminin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
11- Hükmün kesinleşmesinden sonra HMK 333 maddesi gereğince yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının avansı yatıran tarafa iadesine,
D) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince kararın tebliği işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
E) Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesine veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 21/12/2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

Başkan Üye Üye Katip
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır
(muhalif)

R.T

MUHALEFET ŞERHİ: Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, yukarıda özetlendiği şekilde karar verilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır. Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporu uyarınca yazılı olduğu şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, kısa kararda davalının tazminat talebi yönünde herhangi bir hüküm kurulmamasına rağmen, gerekçeli kararda tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Oysa, 6100 sayılı HMK’nun 27. maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir. Bu hak adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.
Adil yargılanma hakkı da Anayasanın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasa’nın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde mahkeme kararlarında bulunması gereken hususlar sayılmıştır. Kanun’un 297/1-c maddesi gereğince karar “tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” içermeli, 297/2 maddesi gereğince de hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Aynı Yasa’nın 298/2 madde hükmüne göre de gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
Yargıtay HGK’nun 2010/1-86 E.-2010/108 K., 2014/2-1121 E.-2016/635 K., 2014/9-1137 E.-2016/994 K., 2013/21-1791 Esas, 2013/1676 Karar sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, mahkeme kararının gerekçesi o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve kanun yolu denetiminin yapılabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur.
Anayasanın 141/3 maddesi ve HMK’nun 297. maddesi bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Kararın gerekçesinin yeterli açıklıkta ve denetime elverişli olmaması ayrıca, kendi içerisinde çelişkiler barındırması yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın ve gerekçenin de kendi içerisinde uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar ve hüküm arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm veya gerekçe başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetim yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise, düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilir ise de, somut olayda, mahkemece kısa kararda davalının tazminat talebi hususunda herhangi bir karar verilmemesine rağmen, gerekçeli kararda tazminat isteminin reddine karar verilmesi kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturduğundan, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmamaktadır. Yargıtay 11. HD’nin 2017/2982 E-2019/256 K. , 2017/520 E-2018/7023 K. sayılı ilamları da bu doğrultudadır.
Bu nedenle, ilk derece mahkemesince verilen kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunduğundan, işin esası incelenmeksizin kararın HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca re’sen kaldırılmasına ve kararın kaldırılma sebebine göre, davalı vekilinin istinaf istemlerinin incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın heyetin çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.

Üye
e-imzalıdır