Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2020/2494 E. 2023/245 K. 03.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/07/2020
NUMARASI : … Esas … Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. …

DAVALI :
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Menfi Tespit ve İstirdat (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 03/02/2023
YAZIM TARİHİ : 07/02/2023
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan menfi tespit ve istirdat davasında 10/07/2020 tarihinde tesis edilen davanın reddine ilişkin karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı …. Ltd. Şti. ile davalı banka arasında 08/05/2008 tarihli genel kredi sözleşmesinin imzalandığını, o tarihte adı geçen şirketin %0,33 oranında hissedarı olan müvekkilinin boş kredi sözleşmesine kefil sıfatıyla imza attığını, asıl borçlu şirketin bu sözleşmeye dayalı olarak 50.000,00 TL’lik ilk krediyi kullandığını ve bu kredi borcunu tamamen ödeyip borcu söndürdüğünü, adı geçen şirketin daha sonra davalı banka ile yeni kredi sözleşmeleri imzalayarak değişik tarihlerde bankadan krediler kullandığını, müvekkilinin 27/07/2011 tarihinde şirket ortaklığını devrederek ortaklıktan ayrıldığını, bu durumu bankaya bildirerek kefillikten çıkarılmasını talep ettiğini, kullanılan kredilerin 1,5-2 milyon TL aralığında krediler olduğunu, boş kredi sözleşmesine davalı bankanın 500.000,00 TL limiti sonradan yazdığını ve bu limite göre bile belirtilen miktardaki kredilerin verilmesinin mümkün olmadığını, yeni kredi sözleşmelerinin imzalanmasının gerektiğini, 2012 yılından itibaren şirketin bankaya borçlarını ödememeye başlamaması nedeniyle 08/05/2008 tarihli kredi sözleşmesine dayalı olarak müvekkili aleyhine Konya … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası üzerinden icra takibine girişildiğini, davalı bankanın dayandığı 08/05/2008 tarihli genel kredi sözleşmesindeki sorumluluk miktarının ve limitinin belli olmaması, yeni kredi sözleşmelerinde de müvekkilinin herhangi bir imzasının olmaması ve müvekkilinin imzasının olduğu belgelerin birbirine atıf yapmamış olması nedenleriyle şirket ortaklığından ayrılan müvekkilinin kefillikten de ayrılmış sayılmasının gerektiğinden bahisle müvekkilinin 08/05/2008 tarihli genel kredi sözleşmesinden dolayı davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine, Konya … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası üzerinden müvekkilinden tahsil edilen miktarların istirdadına ve kötü niyetli davalının %20 oranından az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla … Ltd.Şti.’ne 500.000,00 TL limit ile imza attığını, işbu kredi sözleşmesine dayalı olarak kullanılan kredinin ödenmemesi üzerine … Noterliğinin 26/01/2012 tarih … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile 447.681,45 TL nin ödenmesi için sözleşmenin kat edildiğini, tebliğe rağmen borç ödenmeyince asıl borçlu şirket ve davacı kefil ile dava dışı diğer kefiller aleyhine Konya … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası üzerinden toplam 483.024,88 TL’nin tahsili için 14/02/2012 tarihinde icra takibine giriştiklerini, davacı hakkındaki takibin itirazsız kesinleştiğini, 08/05/2008 tarihli genel kredi sözleşmesinin hukuken geçerli ve çerçeve niteliğinde sözleşme olduğunu, davacının kefaletinin hukuken geçerli bir kefalet olduğundan bahisle davanın reddine ve davacının %20 oranından az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacının dava dilekçesinde, 08/05/2008 tarihli kredi sözleşmesindeki imzanın davacının eli ürünü olduğunu açıkça ikrar ettiği, davacı sözleşmedeki imzasını açıkça kabul ettiğinden ceza soruşturması sonucunun beklenmesinin davaya olumlu veya olumsuz etkisi olmayacağını, bu nedenle soruşturmanın sonuçlanmasının beklenmesine ilişkin davacının talebine itibar edilmediğini, davacının 08/05/2008 tarihli genel kredi sözleşmesindeki 500.000,00 TL’lik limitin sonradan doldurulduğunu ve sözleşmenin boş olarak imzalandığını yazılı delillerle ispatlamak zorunda olduğu, Kredi sözleşmesinde kefalet limitinin 500.000,00 TL olduğu, dava dışı 21/07/2011 tarihli 2.000.000,00 TL kefalet limitli genel kredi sözleşmesindeki kefalet imzasının davacının eli ürünü olduğunun açık ve çekişmesiz olduğu, Mahkemece ve talimat yoluyla alınan bilirkişi raporlarının birbirleriyle uyumlu olduğu, davacının asıl borçlu şirket lehine iki adet genel kredi sözleşmesi nedeniyle toplam 2.500.000,00 TL miktar/limit toplamı üzerinden müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla sorumlu olduğu, davacının 08/05/2008 tarihli genel kredi sözleşmesindeki kefaletten rücu etmesinin davalı banka tarafından kabul edilmediği müddetçe sonuca etkisinin olmayacağı, yine şirket ortaklığından ayrılmanın da kefalete bir etkisinin olmayacağı, noter kat ihtarnamesi davacıya 16/02/2012 tarihinde tebliğ edilmişse de davalının icra takibine 14/02/2012 tarihinde girişmesi nedeniyle icra takibinin başlatıldığı 14/02/2012 tarihinde davacının temerrüte düştüğünün kabulünün gerektiği, Kredi Garanti Fonu tarafından davalı bankaya yapılmış olan 191.356,12 TL’lik kısmi ödemenin borçluların yaptığı bir ödeme olarak nazara alınmasının mümkün olmadığı, istirdat talebinin tamamen yasal dayanaktan yoksun olduğunun anlaşıldığı….” gerekçesiyle davanın reddine, yasal koşullar oluşmadığından (verilmiş bir ihtiyati tedbir kararı vs olmadığından) davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin 08/05/2008 tarihli boş olarak imzalamış olduğu genel kredi sözleşmesinden dolayı davalıya borçlu olmadığını, davalı banka, yeni genel kredi sözleşmesi ile … Şti’ne kullandırdığı kredilerin 2012 yılında ödenmemeye başlayınca elinde bulunan tüm GKS’lerden kefili ve borçlusu en çok olan dava konusu 08.05.2008 tarihli GKS ile davacı müvekkili aleyhine icra takibine geçtiğini, davacı müvekkili 08.05.2008 tarihli GKS’den, hem sorumluluk miktarı belli olmadığından (sözleşme tarihi itibari ile geçerli olan B.K. 584) hem de kullandırılan yeni kredilere ilişkin imzalanan yeni GKS’lerde imzası bulunmadığından ve yeni GKS’lerde 08.05.2008 tarihli GKS’ye atıf bulunmadığından dolayı davalı bankaya da borçlu olmadığını, Yüksek Mahkeme Yargıtay’ında görüş ve uygulamalarının bu yönde olduğunu, davalı banka ile dava dışı … Şti. arasında yeni GKS’ler imzalanmakla davacı müvekkilinin kefil olarak imzası bulunan 08.05.2008 tarihli GKS hükümsüz hale geldiğini, kaldı ki davacı müvekkili davalı banka tarafından 27.07.2011 tarihinde şirket ortaklığından ayrılması sebebiyle GKS deki kefaletinden çıkartıldığını, Ereğli Cumhuriyet Başsavcılığının … Sor. sayılı dosyasında müvekkili …’ın davalı bankanın Ereğli/Konya Şubesi ve ilgilileri hakkında icra takibine ve davalarına konu 08/05/2008 tarihli genel kredi sözleşmedeki imzaların kendisine ait olup olmadığı hususunda şüpheye düştüğü gerekçesi ile yapmış olduğu şikayetin akıbetinin beklenilmesi gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; menfi tespit talebine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
İcra dosyası incelendiğinde; davalı banka tarafından dava dışı şirket ve davacının da aralarında bulunduğu borçlulara karşı Konya … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından 447.681,45 TL asıl alacak, 23.474,81 TL işlemiş temerrüt faizi ile 1.173,71 TL faizin gider vergisi olmak üzere toplam 472.329,97 TL alacak üzerinden ilamsız icra takibi yapıldığı, dayanak belgeler olarak kredi taahhütnamesi/ sözleşmesi, ihtarname ve hesap özetine dayanıldığı ve takibin kesinleştiği görülmüştür.
Davacı, dava dışı şirket ile davalı banka arasında imzalanan 08/05/2008 tarihli kefalet limiti boş olarak düzenlenen ilk kredi sözleşmesini kefil olarak imzaladığını, bu sözleşmeye istinaden şirkete kullandırılan kredi borcunun ödendiğini, davalı banka ile dava dışı şirket arasında sonradan yeni bir kredi sözleşmesi düzenlendiğini ve şirkete değişik tarihlerde krediler kullandırıldığını, şirket ortaklığından ayrıldığını ve davalı bankaya başvurarak kefillikten çıkmak istediğini bildirdiğini, ilk kredi sözleşmesinin limitinin belli olmaması, ikinci kredi sözleşmesinde müvekkilinin imzasının olmaması nedeniyle kredi borcundan sorumlu olmadığını iddia etmiş; davalı, davacının kredi sözleşmesini kefil sıfatıyla imzaladığını ve kefil olarak sorumlu olduğunu savunmuştur.
Mahkemece kredi sözleşmesi, kredi kullanımına ilişkin tüm belgeler celbedilmiş, bilirkişi raporları aldırılmıştır. İlk bilirkişi raporunda (Bilirkişi …) davacının kefil olarak sorumluluğunun bulunduğu, uygulanacak faiz oranları, temerrüt tarihi ile davacıya verilen ve iade edilmeyen 37 adet çeklerle ilgili 32.550,00 TL depo hakkı olduğu bildirilmiş, takibe konu alacağın hesabı yapılmamış, ek raporda da aynı tespitlere yer verilmiştir.
Rapora itiraz üzerine talimat yoluyla alacak ve ferilerinin hesabı, uygulanan faiz oranlarıyla ilgili iki ayrı bilirkişi heyetinden rapor aldırılmıştır. Davacı, bilirkişinin alacak hesabına ve hesaplamada uyguladığı temerrüt faizine itiraz etmediği gibi bu hususta açık bir istinafı da yoktur. Bu nedenle istinaf konusu yapılmayan bahsedilen hususlarla ilgili inceleme yapılmamıştır. Uyuşmazlık, kredi borcundan dolayı davacının kefil olarak sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davacı, tek taraflı olarak kefaletini geri aldığını ve şirket ortaklığından ayrıldığını bu nedenle kredi borcundan sorumlu olmadığını iddia etmişse de Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 19/12/2019 tarih ve 2017/4953 E-2019/5618 K sayılı kararı “….Kefil, geçerli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra tek taraflı olarak kefaletini geri alamaz. Bu şekildeki bildirim akdin diğer tarafça açıkça kabul edilmedikçe hukuki sonuç doğurmaz. Nitekim davacı banka 17.01.2011 tarihli cevabi ihtarı ile davalının kefaletten vazgeçme talebini kabul etmemiştir. Kefaletten vazgeçme beyanında bulunulduğu tarihte cari hesap ilişkisinde borç bakiyesinin sıfır olması da sonuca etkili değildir. (HGK. 23.10.2002 19-866/845).Borç sıfırlandıktan sonra borçluya tekrar kredi kullandırılması yeni bir borç ilişkisi niteliğinde olmadığından, sözleşmeden doğan kefalet sorumluluğunun devam edeceği kuşkusuzdur.
Bu nedenle davacı banka ile kredi borçlusu arasındaki kredi ilişkisinin henüz tamamen sona ermediği hallerde, sözleşmede belirtilen limitle sınırlı kalınmak kaydıyla borca kefalet etmiş ve (Eski) B.K.’nun 493. ve 494. maddesinde yer alan haklardan feragat etmiş bulunan kefil bir tarihte hesabın sıfırlanması nedeniyle sorumluluktan kurtulmaz.” şeklindedir. Buna göre davacı, kefil olarak kredi limitiyle sınırlı olarak kredi borcundan sorumludur. Davalı banka tarafından kabul edilmediği sürece davacının tek taraflı olarak kefillikten ayrıldığına dair beyanı hukuki sonuç doğurmayacağı gibi, davacının kefili olduğu şirketin ortaklığından ayrılması da sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Kaldı ki, takibe konu alacağın dayanağı olan 08/05/2008 tarihli kredi sözleşmesi limitinin 500.000,00 TL olduğu ve alacağın da bu limit içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Keza davacının her iki kredi sözleşmesinde de müteselsil kefil olarak imzasının bulunduğu ve davacının açıkça imzaya itiraz etmediği görülmekle bu nedenle her iki sözleşmeden kaynaklı kredi borçlarından toplam 2.500.000,00 TL limitle sınırlı olarak sorumludur. Ayrıca davacı ceza soruşturma dosyasının bekletici mesele yapılmasını istemişse de, davacının savcılığa verdiği şikayet dilekçesinde “…. sözleşmelerdeki imzaların tarafıma ait olup olmadığı konusunda şüpheye düştüm” şeklinde ifadede bulunduğu, bu beyanının sözleşmedeki imzayı inkar mahiyetinde olmadığı anlaşılmakla, mahkemece ceza soruşturmasının sonucunun beklenmemesi de yerindedir.
Dairemizce yapılan inceleme sonucunda; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklara ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın somut olayın özelliklerine uygun olarak belirlendiği, yargılamanın Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda belirtilen usullere uygun olarak yürütüldüğü, taraflarca gösterilen hükme etki edecek delillerin usulüne uygun olarak toplandığı, toplanan delillere ve özellikle Dairemizce usul ve yasaya uygun görülen 25/12/2019 tarihli bilirkişi heyet raporuna göre davacının genel kredi sözleşmelerii kefil sıfatıyla imzaladığı, sözleşmede kefalet limiti kısmının boş bırakılarak sonradan doldurulduğuna ilişkin iddiasını ispatlayamadığı, davacının açıkça kredi sözleşmesindeki imzasını inkar etmediği, banka tarafından kabul edilmediği sürece davacının kefilliğinin devam edeceği, dolayısıyla davacının kefil olarak sorumluluğunun devam ettiği, davacı yemin deliline dayanmışsa da HMK 226/1.a maddesi uyarınca tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalara ilişkin yemin teklif edilemeyeceği, yemine konu hususun tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalardan olduğu, davacının ödeme iddiası vs…. yeminle ispatı mümkün olacak bir iddiasının bulunmadığı, mahkemece yemin hakkının hatırlatılmamasında da usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, açıklanan nedenlerle davacı tarafından ileri sürülen istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı, mahkemece delillerin takdirinde ve yasa kurallarının olaya uygulanmasında bir isabetsizlik görülmediği, davanın reddine ilişkin kararda kamu düzenine aykırı herhangi bir husus bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacının istinaf başvuru taleplerinin HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddi gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacının istinaf başvuru talebinin ESASTAN REDDİNE,
2- Alınması gereken 179,90 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50 TL karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4- İstinafa başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4.maddesi gereğince kararın dairemiz tarafından tebliğe çıkarılmasına,
6-Dava dosyasının temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince; taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 03/02/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır

…Ç