Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2019/937 E. 2021/2012 K. 11.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: ********** – **********
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : **********
KARAR NO : **********

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : **********
ÜYE : **********
ÜYE : **********
KATİP : **********

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA *. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : **********
NUMARASI : ********** Esas ********** Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : **********
VEKİLİ : Av. **********

İSTİNAF EDEN DAVALI : 1- **********
DİĞER DAVALI : 2- **********
TEMSİLCİLER : 1- **********
: 2- **********

DAVA : Tespit ve Alacak
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : **********
YAZIM TARİHİ : **********
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya Asliye *. Ticaret Mahkemesinin ********** esas sayılı dosyası ile açılan tespit ve alacak davasında ********** tarihinde tesis edilen davanın kabulüne ilişkin karara karşı tarafların istinaf kanun yoluna başvurması üzerine üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekilinin ilk derece mahkemesine sunduğu dava dilekçesinde özetle; davalı şirket ve temsilcileri tarafından yatırılan paraların istenildiği an geri çekilebileceği ve yüksek faiz verileceği garantisiyle pek çok kişiden para topladıklarını, bu nedenle davacı müvekkilinin davalı şirket temsilcilerine 20.000,00 DM verdiğini, karşılığında yatırılan parayı gösterir tahsilat makbuzu adı altında belge verildiğini, parasını geri çekmek istediğinde herhangi bir sonuç alamadığını, davalılar tarafından para toplanmasının Bankalar Kanunu, Borçlar Kanunu, TTK ve SPK’na aykırı olduğunu, Bankalar Kanunu’nun 10. maddesinde mevduat kabulü yapabilecek kurum ve kuruluşlar dışındaki özel ve tüzel kişilerin mevduat kabul etmesinin yasaklandığını, mevduat toplama faaliyetine sadece bankalar ile özel finans kurumlarına yetki ve izin verildiğini, davalıların belirtilen nitelikte olmadıklarını, davalı şirketin aracı kurum olarak çalışma ve hisse senedi satma yetkisinin bulunmadığını, bu nedenle SPK’nın 30 ve 31. maddelerini ihlal ettiğini, davalıların TTK 20/2 maddesinde belirtilen basiretli iş adamı gibi davranmadıklarını, müvekkili ile davalı şirket arasında hukuken geçerli bir ilişkinin kurulmadığını, bu nedenle davacı müvekkilinden tahsil edilen paraların sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince iade edilmesi gerektiğini, davalı şirket tarafından çıkartılan hisse senedinin hukuka uygun şekilde çıkartılmadığı ve geçerli olmadığı, dolayısıyla müvekkili ile şirket arasında kurulan ilişkinin de hükümsüz olduğu, diğer davalı **********’ın davalı şirket yönetim kurulu başkanı olduğundan müvekkilinin zararlarından sorumlu olduğunu, bu sorumluluğun TTK 336. maddesinde dile getirildiğini belirterek davalıların SPK, TTK, Bankacılık Kanunu ve diğer kanunların ilgili hükümleri doğrultusunda hisse senedi devri yapamayacağının tespitine, yukarıdaki tespit sonucu SPK, TTK, Bankacılık Kanunu ve diğer kanunların ilgili hükümleri doğrultusunda kurulan ilişkinin hükümsüzlüğüne, müvekkilinden tahsil edilen 20.000,00 DM (10.225,83 Euro) karşılığı, 29.093,50 TL’nin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla tahsil tarihinden itibaren işleyecek en yüksek avans faizi ile birlikte müvekkiline iade edilmesine karar verilmesini dava ve talep ettiği görülmüştür.
CEVAP: Davalılara usulüne uygun olarak dava dilekçesi tebliğ edilmesine rağmen cevap dilekçesi sunmadıkları görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; “… davalı şirketin (temsilcilerinin) haksız fiil teşkil eden eylemleri nedeniyle taraflar arasında geçerli bir ortaklık ilişkisinin bulunmadığı sonucuna varılarak, haksız fiil hükümlerine göre davacının ödediği bedellerden kalan kısmı davalı şirketten isteyebileceği sonucuna varılmıştır.
Yargıtay 11. HD.nin 17.06.2016 gün ve 2016/4603 E. 2016/6789 K. sayılı emsal içtihadında, “Olay tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 336. maddesi uyarınca davalılar **********, ********** ve ********** hakkındaki davanın husumetten reddine karar verilmesi de doğru değildir. Zira, 6762 sayılı TTK’nın 336/5. maddesinde tarif edilen gerek kanunların gerekse sözleşmelerin kendisine yüklediği sair vazifelerin kasten ve ihmal neticesi yapılmaması, TTK’nın 321/son maddesinde de, temsile ve idareye salahiyetli olanların vazifelerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden anonim şirketin sorumlu olacağı hükme bağlandığından davalıların da davalı şirketlerin yönetim kurulu başkanı ve üyeleri olarak gerek MK’nın 50. maddesi gerekse de TTK’nın 321/son maddesi uyarınca zarardan sorumlu tutulabileceği ve bu nedenle kendilerine husumet yöneltilebileceği gözetilmeksizin bu davalılar yönünden dahi husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığına” karar verilmiştir.
Yukarıda yazılı emsal içtihatta da belirtildiği üzere, davalı şirketin yönetim kurulu üyesi olan davalı **********’ın da, paranın yatırıldığı tarih itibariyle taraflar arasındaki ihtilafa uygulanması gereken, mülga 6762 s. TTK’nin 336/5 ve 321/son maddeleri gereğince davalı şirket ile birlikte davacının zararından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır.
Tahsilat makbuzuna göre davacının yatırdığı bedel 20.000 DM (= 10.225,84 Euro) olup, (dava tarihi itibariyle T.C. Merkez Bankası Efektif Satış döviz kuruna göre 1 Euro = 2.8451 TL. olduğundan) davacının dava tarihi itibariyle alacağının 29.093,53 TL. olduğu belirlenmiştir. Davacının alacağı 29.093,53 TL. ise de, dava dilekçesinde 29.093,50 TL. istenilmesi ve talepten fazlaya karar verilemeyecek olması nedeniyle 29.093,50 TL. alacağın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar vermek gerekmiştir.
Davacı taraf her ne kadar alacağına ödeme tarihinden itibaren faiz yürütülmesini istemiş ve davalı şirket ile diğer davalının sorumluluğu haksız fiil sorumluluğu ise de; davacının istendiği an geri alınabileceği inancıyla para yatırması ve bu paranın iadesini davalıdan ne zaman istediğini, geri ödenmeyeceğini ne zaman anladığını ispat edememesi karşısında, haksız fiil (ödeme) tarihinden değil, dava öncesi temerrütün ispat edilememesi nedeniyle faize dava tarihinden itibaren hükmetmek gerekmiştir.
Davanın basit yargılamaya tabi olması ve 6100 s. HMK’nin 321/1. maddesinin açık hükmü ile Yargıtay HGK’nun 04.07.2018 gün ve 2017/2452 E. 2018/1295 K. sayılı emsal içtihadı karşısında, sözlü yargılama için gün tayin edilmemiş ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle ;
1-Davacının davasının KABULÜ ile;
a)Davacı ********** ile davalılardan ********** A.Ş. arasında GEÇERLİ BİR ORTAKLIK İLİŞKİSİ KURULMADIĞININ TESPİTİNE,
b)29.093,50 TL. alacağın, dava tarihi olan ********** tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılar ********** A.Ş. ve **********’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı **********’ye verilmesine, davacı **********’nin feri nitelikteki fazlaya ilişkin faiz talebinin reddine,…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalılar tarafından yürütülen faaliyetin dolandırıcılık yani haksız fiil olduğu, haksız fiilin söz konusu olması halinde ise gasp eden her zaman temerrüt halindedir ilkesi gereği faizin haksız fiilin işlendiği andan itibaren başlatılması gerektiği, buna ilişkin yargıtay kararları bulunduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını istinaf ederek kararın faize ilişkin kısmının “tahsil tarihinden itibaren işleyecek en yüksek avans faiz” olarak tekrar hüküm kurulmasına karar verilmesini talep ettikleri görülmüştür.
Davalı ********** istinaf dilekçesinde özetle; dosyaya konu hisse senetlerinin tarafıyla hiç alakası olmadığı gibi ne şahsı ne de şirket tarafından satılmadığını, konu senetlerin başka bir ortağın sahip olduğu hissenin devri şeklinde olduğunu, husumetin de davacının hisse senedini aldığı kişiye yöneltmesi gerektiğini, senetlerin hamiline yazılı olduğunu, hisse senetlerinin devri için yönetim kurulunun olurunun bulunması gerektiğini, ********** adlı kişinin konu senetleri sattığını, makbuzdaki imzanın bunun kanıtı olduğunu, davacının hisse senetlerini aldığına dair şirketlerinde herhangi bir kayıtlarının bulunmadığını, diğer davalı ********** A.Ş’nin yasa gereğince 2009 yılında münfesih olduğunun ve sicil kaydının ticaret sicilinden silinmesiyle tüzel kişiliğinin kalktığını, şirketi temsil eden kişilerin de temsil yetkilerinin kalktığını, bu nedenle **********A.Ş.’ye husumet yöneltilemeyeceğini, raporda bilirkişilerin 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini belirttiklerini, hak düşürücü sürenin mahkemece resen dikkate alınması gerektiğini, 1 yıl içerisinde itiraz edilmezse sözleşmeye icazet verilmiş sayılacağını, haksız fiil kabul edilmesi halinde haksız fiilin ********** tarihinde vuku bulduğunu, dava tarihinin ise ********** olması nedeniyle 10 yıllık zamanaşımı süresinin de geçtiğini, her iki halde de davanın zamanaşımına uğramasına rağmen mahkemenin zamanaşımı konusuna girmediğini, yasalara uygun şekilde tahvil karşılığı şirket ortaklığı hisse senetleri çıkartıldığını, bu hisse senetlerinin yatırımcılar arasında devredildiğini, şirketten hisse alan yatırımcıların, şirkete kayıt yaptırmalarının istendiğini, dava dışı **********’ın şirketten hisse alan ortağı olduğunu, bunun dışında hiçbir organik bağı ve temsil yetkisinin bulunmadığını, kararda duyumlardan bahsedilerek temsilci olduklarının kabul edildiğini, kar payı ödeneceği iddialarının gerçeği yansıtmadığını, 6762 sayılı yasanın 329 ve 405 maddeleri uyarınca satış bedelinin istendiğinde geri ödenmesinin mümkün olmadığını, yatırılan paraların ancak hisselerinin başkasına devir ile mümkün olabileceğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini istinaf ettiği görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; tespit ve alacak talebine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Dairemizce Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlığı’na davalı v A.Ş.’nin 7194 sayılı Kanun’nun 41. maddesine eklenen geçici 4. madde kapsamında bulunup bulunmadığına ilişkin görüş sorulmuş, gelen cevabı yazıda sorulan şirket hakkında kurullarınca yapılan bir çalışmanın bulunmadığı, kayıtlarında bu şirkete ait defter veya bilgiye rastlanılmadığı, ********** tarihine kadar pay sahibi sayısı nedeniyle paraları halka arz olmuş sayılan ve payları borsada işlem gören ********** A.Ş, ********** A.Ş ve ********** A.Ş’nin geçici 4. madde kapsamında bulunan ortaklıklar olduğu bildirilmiştir.
Davacı vekili tarafından sunulan belgenin incelenmesinde; ********** tarihli ********** A.Ş logolu ve ortaklık sözleşmesi sözleşme başlıklı bir belge bulunduğu, davacının ortak başlığı altında ve ********** olarak ********** A.Ş adına imzalarının bulunduğu, belgeden ortaklık payı olarak 20.000 DM verildiği, ayrıca yine ********** A.Ş. logolu tahsilat makbuzu başlıklı ********** tarih ve ********** seri nolu belgede ise ********** nolu hissenin * adedinin 5.000, ********** hisse nolu * adet hissenin 5.000, ********** nolu hisse senedinin * adedinin 5.000, ********** hisse nolu * adet hissenin 5.000, toplam tahsilat 20.000 Alman markı olmak üzere tahsil edildiğinin belirtildiği, altında 2 adet imzanın bulunduğu, fakat bu imzaların kime ait olduğuna dair kaşe veya isim bulunmadığı görülmüştür.
İlk derece mahkemesince davalı şirket ile gerçek kişinin adresleri ile ********** A.Ş’nin kuruluşundan itibaren idare ve temsile yetkili kişilerin kimler olduğunun ve adreslerinin sorulduğu, ticaret sicil müdürlüğünden sorulan sorulara cevap verilerek ilgili bilgi ve belgelerin gönderildiği, temsile yetkili kişiler arasında cevap dilekçesinde ismi geçen üçüncü kişi ********** adına rastlanılmadığı, diğer davalı **********’ın ise davalı şirketin yönetim kurulu başkanı olduğu anlaşılmış, ayrıca şirketin ana sözleşmesinin yayınlandığı ticaret sicil gazetesinin de dosyaya celp edildiği anlaşılmıştır.
Davalı ********** her ne kadar şirketin tasfiye edildiğini savunmuş ise de UYAP üzerinden ticaret sicil gazetesinde yapılan araştırmada konu şirketin ticaret sicilinde yer alan tüm bilgi ve bilgilere rastlanıldığı fakat, davalının şirketin **** yılında münfesih olduğu ve ticaret sicilinden silindiğine ilişkin bir bilginin bulunmadığı, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin ********** tarihli ********** sayılı gazetesinde davalı şirketin ********** tarihinde yaptığı **** yılı olağan genel kurulu toplantısına ilişkin ilan bulunduğu, sonraki tarihlere ilişkin herhangi bir ilan yapılmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca davalı gerçek kişi vekilinin davalı şirketin gayri faal olduğu ve ****, **** ve **** yıllarına ait tüm defter ve belgelerin SPK tarafından el konularak incelemeye alındığını beyan ettiği görülmüştür.
İlk derece mahkemesince davalı şirket hakkında SPK’ca tutulan tutanaklar ile ekli belgeler celp edilerek dosya arasına alınmıştır.
Prof. Dr. **********, Yrd. Doç. Dr. ********** ve Serbest Muhasebeci ********** tarafından kaleme alınan ********** havale tarihli bilirkişi raporunda özetle; dava dosyasında yer alan belgeler ile davalı şirkete ilişkin SPK raporlarında davalı şirketin ortaklık vaadiyle halktan para topladıkları, özellikle yurt dışında bu amaçla bazı kişileri temsilci olarak görevlendirdikleri ve yetki belgesi verdikleri, yurt dışında toplanan paraları Türkiye’ye getirdikleri yönünde tespitlere yer verildiğini, dosyada bulunan belgelerin, düzenlenme tarihi itibariyle davalı şirketin sicile kayıtlı ve temsile yetkili kişilerin imzalarının yer almadığı, fakat olayın somut şartlarına göre temsile yetkili olmayan kişiler tarafından düzenlenen belgelerin ve şirketi bağlayacağının mümkün olduğunu, bu durumun tahsil edilen paraların anonim şirketin muhasebe kayıtlarında yer alması halinde gerçekleşeceği ve söz konusu paraların anonim şirkete ödendiği şeklinde kabul edileceği, konu uyuşmazlıkta, davacıdan tahsil edilen miktara ilişkin davalı şirketin ticari defterlerinde herhangi bir kayda rastlanmadığını, fakat davacının dışında bazı kişilerinde davalı şirket hakkında çeşitli mercilere şikayet ve suç duyurusunda bulundukları ve dilekçelerine tahsilat makbuzu ve ortaklık sözleşmesi başlıklı belgelerle davacı tarafından dosyaya sunulan belgelerin aynı niteliklere sahip olduğunu, yine davalı şirkete ilişkin SPK raporunda halktan para topladıkları, karşılığında tahsilat makbuzu başlıklı belgenin verildiğinin tespit edildiğini belirtildiği, bu miktarların davalının muhasebe kayıtlarına geçirilip geçirilmediği hususunun mahkemenin takdirinde olduğunu, davada adı geçen dava dışı **********’un bir takım belgelerde imzasının bulunduğu fakat ticaret siciline göre davalı şirketin temsilcileri arasında yer almadığı, ancak davalı şirketin ortağı olduğu, dosyadaki belgelerden ve yönetici beyanlarından ortakların aynı zamanda temsilci olarak faaliyet gösterdiklerinin belirtildiği, yine SPK raporlarında davalı şirketin kurucularına ait hisse senetlerini, temsilcileri aracılığıyla üçüncü kişilere devredildiği yönünde tespitler bulunduğu, dosyaya sunulan belgelerin muteber delil olarak kabul edilmesi halinde belgelerde belirtilen miktarları davalı şirkete ödediğinin kabul edilmesi gerektiğini, ödenen bedel kadar hisse senedi alındığına dair kayıtlara yer verilmiş ise de davacının hisse senetlerini dosyaya sunmadığı, davalı şirketin genel kurulunda alınmış kar payı dağıtımına ilişkin karar bulunmadığı, ancak diğer davalı **********’ın şüpheli olarak verdiği ifade de şirketin kar etmemesine rağmen para akışının devamı için 1. yılın sonunda %** kar payı dağıtıldığını, ifade ettiği, ancak davacıya kar payı dağıtıldığına ilişkin dosyada belge bulunmadığı, SPK raporlarında davalı şirketin izinsiz halka arz yaptığı, sermayenin artırımının üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen artırımın ödenmediği, hisse senetlerinde sermaye miktarlarının doğru şekilde belirtilmediği, davalı şirketin sahip olduğu bazı şirketlerdeki paylarını **********, ********** ve **********’ye devrettiği, devir karşılığında bu kişilerin ödeme yapıp yapmadıklarının bilinmediği, mevcut olmayan yatırımların varmış gibi ortaklara gösterildiği, son 6 yıldır genel kurul toplantısı yapılmadığı ve fazla hisse senedi bastırıldığı yönünde tespitlere yer verildiği, bu hususların muteber delil olarak kabul edilmesi halinde davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin 6762 sayılı TTK’nın 336. maddesi gereğince sorumluluklarına yol açabilecek nitelikte olduğunu, zarar gören kişilerin zararlarının tazminini isteyebileceklerini, açılacak davada davacının izinsiz halka arz veya aracılık faaliyeti sonucunda hisse senedi iktisap ettiğini, bu nedenle zarara uğradığını ve zarar miktarını ispatlaması gerektiğini, davalı **********’ın şüpheli olarak verdiği ifade de yönetim kurulu üyelerinin müteselsil olduğu sorumlu olduğu yönünde bilgiler bulunduğu, defterlerin kanuna uygun şekilde tutulmadığı, toplanan paraların muhasebe kayıtlarına doğru bir şekilde yansıtılmadığı, davacı iddialarının sabit olarak görülmesi halinde hilenin varlığından söz edilebileceğini ve haksız fiil hükümlerine müracaat edilmesi gerektiğini, Yargıtay benzer kararlarının bulunduğu ve bu durumlarda 6762 sayılı kanunun 321/son maddesi gereğince hileyi gerçekleştiren davalı şirketlerin yönetim kurulu başkan ve üyelerinin MK 50 ve TTK 321/son maddeleri gereğince haksız fiilden çıkan zararlardan sorumlu tutulabileceklerine kararlar verdiği, zamanaşımı sürelerinin gerçekleşip gerçekleşmediği hususlarının mahkemenin takdirinde olduğunu rapor ettikleri görülmüştür.
Davalı ********** ile dava dışı **********, ********** ve ********** hakkında TCK’nın 510 ve 503. Maddelerine muhalefet ettiği iddiasıyla haklarında kamu davası açıldığı davaların Konya *. Asliye Ceza Mahkemesinin ********** ve *. Asliye Ceza Mahkemesinin ********** Esaslarına kaydedildiği, bahsi geçen dosyaların dairemizce celp edilerek incelendiği ve iş bu dosyada ismi geçen ********** hakkında bilgiye rastlanılamadığı, anlaşılmıştır.
Davalı **********’ın ********** tarihli 4. celsede gösterilen ortaklık sözleşmesindeki davacı **********’yi tanımadığını, ancak davacıya hisse senedi satan dava dışı **********’un ortakları olduğunu beyan ettiği görülmüştür. ********** tarihli bilirkişi raporunda dava dışı **********’un davalı şirketin temsilcileri arasında yer almadığı, ancak dava dosyası içerisinde yer alan belgelerden söz konusu kişinin davalı şirket ortağı olduğu anlaşılmaktadır şeklinde bilgi verilmesine rağmen, bahsi geçen dava dışı **********’un hangi belgelere istinaden davalı şirketin ortağı olduğunun belirtilmediği, dosyamız arasında bulunan SPK raporları, ticaret sicil gazetesi örnekleri, ticaret sicil müdürlüğünden gelen cevabi yazılar okunmuş, dava dışı ********** ismine ortak veya temsilci veya herhangi bir sıfatla bile ismine rastlanılmamıştır.
Tüm dosya kapsamında, davacı vekilinin müvekkili ile davalı şirket arasında hukuki geçerli bir ilişkinin kurulmadığı, bu nedenle müvekkilinden tahsil edilen 20.000,00 DM karşılığı, 29.093,50 TL’nin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince iadesi için iş bu davayı ikame ettiği, ilk derece mahkemesince davalı ********** A.Ş ile davacı arasında geçerli bir ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ile 29.093,50 TL’nin ********** tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalı şirket ve davalı **********’dan müşterek ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş ise de işbu davanın alacak davası olup şirketin tasfiyesi veya feshinin istenmediği, dosyanın bu haliyle davacının, davalılar tarafından hile ile dolandırıldığının ispatlanamadığı, her ne kadar davalı şirket yönetim kurulu başkanı davalı **********, davacı tarafından delil olarak sunulan ortaklık sözleşmesi başlıklı belgede imzası bulunan **********’un şirket ortağı olduğunu beyan etmiş, ********** tarihli bilirkişi raporunda da dava dışı **********’un davalı şirketin temsilcileri arasında yer almadığı, ancak dava dosyası içerisinde yer alan belgelerden söz konusu kişinin davalı şirket ortağı olduğu anlaşılmaktadır, şeklinde bilgi verilmiş ise de dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden bu kişinin davalı şirket ile bir bağı olduğunun tespit edilemediği, bilirkişi raporunun içeriği ile davalı beyanının çelişik olduğu, bu çelişkinin ilk derece mahkemesince giderilmediği, davalı şirketin ticari defterlerinin incelenmediği, ayrıca davacı tarafından delil olarak sunulan tahsilat makbuzunda belirtilen **********, **********, ********** ve ********** nolu hisse senetlerinin dosyaya celp dilerek incelenmediği anlaşıldığından belirtilen eksikliklerin giderilerek, toplanacak delillere göre bir karar verilmesi gerekirken, ilk derece mahkemesince anlatılan eksikliklerin icrasından sarfınazar edilerek karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olmaması nedeniyle davalı vekilinin istinaf taleplerinin kabulüyle ilk dereceme mahkemesi kararının HMK 353/1-a.6 maddesi gereğince kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı ve davalı **********’ın istinaf talebinin KABULÜ ile Konya *. Asliye Ticaret Mahkemesinin ********** tarih ********** Esas ********** Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4- İstinaf başvurusunda bulunan davalı ********** tarafından yatırılan 497,00 TL nispi istinaf karar harcının talep halinde yatıran davalıya iadesine
5- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
6- İstinaf başvurusunda bulunanlar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
7- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3 maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 11/10/2021 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

**********
e-imzalıdır

**********
e-imzalıdır

**********
e-imzalıdır

**********
e-imzalıdır

M.Ç.