Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2019/2700 E. 2022/1084 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/07/2019
NUMARASI : … Esas – … Karar

DAVACI :
VEKİLİ : Av. … –

İSTİNAF EDEN DAVALI : … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … –
DAVA : Alacak

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 23/06/2022
YAZIM TARİHİ : 29/06/2022
Taraflar arasında görülen davada Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas -… Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içerisinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten ve üye hakimin görüşleri alındıktan sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
DAVA: Davacı vekili, davalının, müvekkili kooperatifin eski yönetim kurulu üyelerinden olduğunu, yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile murahhas üyelere bu sıfatla yapacakları hizmetlerden ödenecek aylık ücret veya katılacakları toplantılardan dolayı huzur hakkı ile yapacakları görev seyahatleri için yolluk ödendiğini, kooperatif ana sözleşmesi’nin 49. maddesi uyarınca, ödenecek miktarın her yıl Merkez Birliği Büyük Kongresinde belirlenecek tarifeyi aşmamak üzere genel kurulca kararlaştırılacağını, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliği’nin 06/07/2010 tarihli denetim raporunda davalıya fazla ödeme yapıldığının tespit edildiğini, bu rapora istinaden de müvekkili Kooperatif’in 20/01/2011 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda davalıya fazladan yapılan ödemelerin iadesi için dava açılmasına karar verildiğini, davalıya kanun, ana sözleşme ve genelgelere aykırı olarak fazladan yapılan ödemenin iadesi gerektiğini ileri sürerek, toplam 16.993,50 TL’nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP: Davalı vekili, zamanaşımı def’inde bulunmuş, yapılan ödeme miktarlarını belirleyen genel kurul kararlarının iptali veya yok hükmünde olduğunun tespiti için dava açılmadığı gibi, ödemelerden sonraki genel kurullarda da ibra yapıldığını, Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasındaki raporda da davalıya yapılan ödemelerin suç unsuru taşımadığının belirlendiğini, alınan rapor ile ceza dosyasındaki rapor arasında çelişki bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece ”…Somut olayda, davanın, davacı S.S. Konya Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi adına murakıpları tarafından açıldığı görülmüş, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 s. TTK’nin 341. maddesi gereğince murakıpların dava açma haklarının bulunduğu belirlenmiştir.
Davalı tarafından, Kooperatifler Kanunu’nun 98. ve 6762 s. TTK’nin 309/4. maddesi gereğince 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği itirazında bulunulmuştur.
1163 s. Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesine göre, “Bu kanunda aksine açıklama olmıyan hususlarda Türk Ticaret Kanunundaki Anonim şirketlere ait hükümler uygulanır.”
Dava ve isnat edilen eylem tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 s. TTK.nin 309/4. maddesine göre de, “Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur.”
Davalıya (iddianamede) isnat edilen eylem “görevi kötüye kullanma” ve “zimmet” olup, 5237 s. TCK’nin zimmet suçuna ilişkin 247. ve zamanaşımına ilişkin 66/1-d maddesine göre ceza zamanaşımının 15 yıl olması ve isnat edilen eylem tarihi olan 2004 yılından dava (16/02/2011) tarihine kadar da 15 yıllık sürenin geçmemesi nedeniyle davalı tarafın zamanaşımı itirazı reddedilmiştir.
Davalı vekili tarafından, bu davanın davalı dışında diğer yönetim kurulu üyeleri hakkında ve aynı sebeple açılan diğer davalarla ve bu arada Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı davası ile birleştirilmesi istenilmiş ise de; ayrı ayrı görülen davalarda her bir davalı yönünden ayrı ayrı raporlar alınmış olması, davaların 2011 yılından beri süren safahatı ve davaların birleştirilmesinde zorunluluk bulunmaması ve davaların birleştirilmesinin davaların çözümüne katkı sağlamak yerine çözümünü zorlaştıracak olması nedeniyle 8 ayrı davanın birleştirilmesi talebi yerinde görülmemiştir.
Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … E. sayılı davasının incelenmesi sonucu ; davacı Kooperatifin şikayeti üzerine, yönetim kurulu üyeleri olan davalı ve diğer 6 kişi hakkında 2 ayrı iddianame ile görevi kötüye kullanma ve zimmet suçundan kamu davası açıldığı, Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19/02/2014 gün ve … E. ….K. sayılı ilamı ile sanıklardan … hakkındaki davanın kendisinin ölümü nedeniyle düşürülmesine ve diğer sanıkların görevi kötüye kullanma suçundan ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar verildiği görülmüştür. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay … Ceza Dairesi’nin 19/09/2017 gün ve … E. … K. sayılı ilamı ile de sanıklar hakkındaki Mahkememizdeki bu dava ile diğer hukuk davalarının sonuçlarının araştırılması, bu davalarda verilen karar ve Yargıtay ilamlarının incelenmesi suretiyle bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle ceza mahkumiyet kararı bozulmuş, bozma sonrası dosya Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … E. sırasına kaydedilmiş ve bozma ilamının sanıklar aleyhine olduğu tespit edilerek savunmalarının alınması ve hukuk davalarının akıbetlerinin araştırılmasına karar verilmiş ve ceza davasının halen derdest olduğu belirlenmiştir.
Mahkememizdeki bu davada, önceki ara kararları ile ceza davasının sonucunun beklenilmesine karar verilmiş ise de; ceza davasına ilişkin Yargıtay 5. Ceza Dairesi bozma ilamında, hukuk davalarının sonucuna göre karar verilmesi (ve adeta hukuk davalarının sonucunun beklenilmesi) istenildiğinden ve davalının hukuki sorumluluğunun tespiti yönünden eyleminin suç teşkil edip etmemesinin önemli olmadığı kanaatine varıldığından Mahkememizce Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … E. sayılı davasının sonucunun beklenilmesinden vazgeçilmiştir.
Davaya dayanak teşkil eden Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliği Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 16/06/2010 gün ve 2010/3-5 sayılı raporunda ; “Anasözleşmesi’nin 49. maddesine göre, yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile murahhas üyelere bu sıfatla yapacakları hizmetlerden dolayı aylık ücret veya katılacakları toplantılardan dolayı huzur hakkı ile yapacakları görev seyahatleri için yolluk ödeneceğinin, ödenecek miktarın, her yıl Merkez Birliği Büyük Kongresinde belirlenecek tarifeyi aşmamak üzere genel kurulca kararlaştırılacağının, yönetim kurulu üyelerine genel kurulca kararlaştırılan yukarıdaki nevi miktarların dışında hiç bir ödeme yapılamayacağının düzenlendiği, yapılan denetim ve incelemeler sonucu 2005 ve 2006 yıllarında (ayrıntıları cetvel halinde gösterilmek suretiyle) davalı …’e toplam 16.993,50 TL. fazla ödeme yapıldığı, ödemelerin genel kurul kararlarına dayanmasına rağmen, genel kurul kararlarında belirtilen ücretlerin Merkez Birliği tariflerini aştığı için bu fazla ödemelerin meydana geldiği, bu hususun ilk genel kurulda gündeme alınarak ilgililerden tahsili için karar alınması, genel kurul karar vermez ise TTK.nin 341. maddesine göre hukuki (mali) sorumluluk davası açılması gerektiği” açıklanmıştır.
Davacı Kooperatif’in 2010 yılına ilişkin 20/01/2011 tarihli genel kurulunda da gündemin 11. maddesi ile “06.07.2010 tarihli teftiş kurulu raporuna istinaden, davalı …’den 16.993,50 TL. olmak üzere ilgili yönetim kurulu üyelerinden fazla ödemelerin iadesinin istenilerek kooperatife gelir kaydedilmesinin aksi halde, ilgililer hakkında dava açılmasının kararlaştırıldığı” görülmüştür.
Davalıya (ve diğer yönetim kurulu üyelerine) Konya … Noterliği’nin 01/02/2011 gün ve … yevmiye nolu ihtarnamesi gönderilerek, teftiş raporu ile belirlenen fazla ödemenin, tebliğden itibaren 5 gün içerisinde iadesi istenilmiş, ihtarname davalıya 02/02/2011 tarihinde tebliğ edilmiş ve davalının 08/02/2011 tarihi itibariyle temerrüte düşürüldüğü, ancak davalı tarafından ödemenin yapılmadığı anlaşılmıştır.
Mahkemezde alınan 25/04/2012 tarihli bilirkişi heyeti raporuna göre de, “Davacı Kooperatif Anasözleşmesi’ne göre, Kooperatif yönetim kurulu üyelerine ödenecek ücretlerin Merkez Birliği Başkanlığınca belirlenen tarifeyi aşamayacağı ancak, davacı Kooperatifin genel kurul kararları ile bu tarifeye aykırı olarak ücret belirlenip davalı ve diğer yönetim kurulu üyelerine ödendiği, davalıya yapılan fazla ödemenin (16/06/2010 tarihli teftiş raporunu teyit edecek şekilde) 16.993,50 TL. olduğu, 2004 ve 2005 yıllarına ilişkin genel kurullarda Merkez Birliği azami ücret tablosunun okunmadığı, 05/07/2006 tarihli teftiş raporunun 2006 yılı genel kurulunda gündeme gelmediği, zamanaşımı süresi içerisinde davacı Kooperatifin fazla ödemeleri faiziyle beraber ilgililerden geri isteyebileceği” belirtilmiştir.
Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … E. (bozma öncesi … E.) sayılı davasında alınan bilirkişi heyeti ropurunda ise; “yönetim kurulu üyesi olan sanıkların, ödenecek ücretlerin Merkez Birliğince belirlenen tarifeyi aşamayacağı yönündeki Anasözleşme’nin 49. maddesi hükmüne aykırı olarak, genel kurulca Merkez Birliği tarifesini aşan tututarlar belirlenmesinde, uyarı ve kararın iptali yönende girişimde bulunmayarak 1163 s. Kooperatifler Kanunu’nun 55. maddesi ve belirlenen Anasözleşme hükümlerine aykırı davrandıkları ve Kooperatifi teftiş raporunda belirtilen miktarlar kadar zarara uğrattıkları, fazla ödemelerin açılmış hukuk davaları ile tahsil edilebileceği” sonuç olarak açıklanmıştır.
Davalı vekili, Konya … Ağır Ceza Mahkemesinde alınan (30/10/2013 tarihli) rapor ile Mahkemezde alınan (25/04/2012 tarihli) rapor arasında çelişki bulunduğunu ve çelişkinin giderilmesini istemiş ise de; her iki rapor arasında davalıya fazla ödeme yapılması ve fazla ödemenin miktarı konusunda herhangi bir çelişki görülmediğinden davalının talebi yerinde görülmemiştir.

Ceza dosyasındaki raporda, davalıya isnat edilen eylemin suç teşkil etmeyeceği (harcamaların gerçek ve makul bir harcama olduğu yönündeki) açıklamaları Mahkememizdeki sorumluluğun tespiti yönünden önemli olmadığı sonucuna varılmıştır. Kaldı ki, 818 s. BK’nin 53 (ve 6098 sayılı TBK’nın 74.) maddesine göre hukuk hakimi ceza mahkemesindeki beraat kararı ile bağlı olmadığı gibi, kusura ilişkin tespitleri ile de bağlı değildir.
Davalı vekili, davalıya (ve diğer yönetim kurulu üyelerine yapılan) dava konusu ödemelerin genel kurul kararlarına dayandığını, bu genel kurul kararlarının iptal edilmediğini ve ayrıca davalının sonraki genel kurullarda ibra edildiğini beyan etmiş ise de; davalıya karşı bu davanın açılması da 20/01/2011 tarihli genel kurul kararına (11. madde) dayanması, 20/02/2011 tarihli genel kurul kararının da (iptal edilmediği için) halen geçerli olması, 2004 ve 2005 yıllarına ilişkin genel kurullardaki ibraların, Mahkemezde alınan 25/04/2012 tarihli bilirkişi heyeti raporunda da açıklandığı üzere somut ve ayrıntılı bir ibra niteliğinde olmaması nedeniyle, davalının davacı Kooperatifin zararından sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır.
1163 s. Kooperatifler Kanunu’nun 90/1. maddesine göre, “İlgili bakanlık; kooperatiflerin, kooperatif birliklerinin, kooperatif merkez birliklerinin ve Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin işlem ve hesaplarını ve varlıklarını müfettişlere, kooperatif kontrolörlerine veya denetim için görevlendirilecek olan personele denetlettirebilir.”
1163 s. Kooperatifler Kanunu’nun 90/3. maddesine göre de, “Birinci fıkradaki teşekküller, denetim sonuçlarına göre ilgili bakanlıkça verilecek talimata uymak zorundadırlar.”
16/06/2010 tarihli teftiş raporu, davacı Kooperatif’in 20/01/2011 tarihli genel kurul kararı ile Mahkemezde alınan 25/04/2012 tarihli bilirkişi heyeti raporuna ve Konya … Ağır Ceza Mahkemesinde alınan 30/10/2013 tarihli rapora göre, davalının sorumlu olduğu ve kendisine fazladan yapılan ödeme miktarı 16.993,50 TL. olduğundan davacının davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar davacı Kooperatif, dava dilekçesinde ödeme tarihinden itibaren faiz istemiş ise de; yukarıda açıklandığı üzere davalının 08/02/2011 tarihi itibariyle temerrüte düşürülmesi nedeniyle faize bu tarihten itibaren hükmetmek gerekmiş, dava dilekçesinde faiz türü belirtilmediğinden, faizin de yasal faiz olması gerektiği sonucuna varılmış…” gerekçesiyle, davanın kabulü ile 16.993,50 TL’nin temerrüt tarihi olan 08/02/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline, davacının fer’i nitelikteki fazlaya ilişkin faiz talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili, zamanaşımı itirazında bulunduklarını, dava dilekçesinde müvekkiline 1 günlük fazla harcırah ödendiği ve huzur haklarına ilave olarak 193,50 TL ödemenin de tahsili talep edilmesine rağmen mahkemece bu talebin ayrıca değerlendirilmediğini, genel kurul kararının geçerli sayılıp sayılmadığına ilişkin hiçbir açıklama bulunmadığını, genel kurul kararına uygun olarak ödenen huzur hakları hukuka uygun olduğundan iadesinin talep edilemeyeceğini, mahkemenin dayanak gösterdiği bilirkişi raporunda harcamanın bilançoda yer aldığı, bilançonun okunduğu ancak genelgenin okunmadığı iddia edilerek ibranın geçersiz olduğu sonucuna varıldığını, salt genelgenin okunmamış olmasının ibranın geçerliliğini etkilemeyeceğini ayrıca, kısmen red yönünden lehlerine vekalet ücretine hükmedilmediğini ileri sürerek, mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, davacı kooperatifin eski yöneticisi olan davalıya 2005 ve 2006 yıllarında fazla ödeme yapıldığı iddiasına dayalı istirdat istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Kooperatif ana sözleşmesinin 49. maddesinde yönetim kurulu üyelerine yapılacak aylık ücret, huzur hakkı ve yolluk ödemesinin her yıl Merkez Birliği Büyük Kongresinde belirlenecek tarifeyi aşmamak üzere genel kurul tarafından belirleneceği düzenlenmiş olup, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliği Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 16/06/2010 gün ve … sayılı raporunda 2005 ve 2006 yıllarında (ayrıntıları cetvel halinde gösterilmek suretiyle) davalıya toplam 16.993,50 TL fazla ödeme yapıldığı, ödemelerin genel kurul kararlarına dayanmasına rağmen, genel kurul kararlarında belirtilen ücretlerin Merkez Birliği tarifelerini aştığı belirlendiği için davacı kooperatifin 2010 yılına ilişkin 20/01/2011 tarihli genel kurulunda alınan karar gereğince işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dosya kapsamına göre davacıya 2005 ve 2006 yıllarında yapılan ödemelerin 12/02/2005 tarihinde yapılan davacı kooperatifin 2004 yılına ait genel kurulunda alınan karara ve yine 25/02/2006 tarihinde yapılan 2005 yılına ait genel kurulunda alınan karara istinaden yapıldığı anlaşılmıştır.
Kooperatif ana sözleşmesinin 33.maddesinde: ”Genel kurulun toplanabilmesi ve gündemdeki konuları görüşebilmesi için, kooperatife kayıtlı ortaklardan genel kurula katılma hakkına sahip olanların en az 1/10’unun şahsen veya temsilen toplantıda hazır bulunması gerekir. İlk toplantıda nisap temin edilmediği takdirde, ikinci toplantıda nisap aranmaz. Genel Kurulda kararlar, ortaklar cetvelinde imzası bulunanların yarıdan fazlasının oyu ile alınır. Ancak kooperatifin dağılması, diğer kooperatifle birleşmesi veya ana sözleşmede değişiklik yapılması ile ilgili kararlar ortaklar cetvelinde imzası bulunanların 2/3 çoğunluğu ile alınır.” düzenlemesi mevcut olup, 2004 ve 2005 yıllarına ait genel kurul toplantılarının ilk toplantıda nisap sağlanamadığı için ikinci toplantıda nisap aranmaksızın yapıldığı ve davaya konu ödemelere ilişkin kararların toplantıya katılanların oy birliğiyle alındığı anlaşılmıştır.
Bu açıklamalardan sonra tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davalıya yapılan ödemelerle ilgili 2004 ve 2005 yıllarına ait genel kurul toplantılarında alınan kararlarının yeterli nisapla alındığı, herhangi bir yokluk ya da butlan durumunun mevcut olmadığı, genel kurul kararlarının iptaline yönelik de bir dava açılmadığı, genel kurul kararlarının ayakta olduğu, dava konusu ödemelere ilişkin olarak ceza dosyası sonucunun beklenmesine de gerek olmadığı, bu sebeplerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinde isabet bulunmadığı anlaşıldığından, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A)Davalı vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile, Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/07/2019 tarih … Esas – … Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
1- İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 290,21 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
2- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflara ücret-i vekalet taktirine yer olmadığına,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf yoluna başvuru harcı ile yapılan 51,20 TL yargılama gideri olmak üzere toplam 172,50 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
B) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince davacı talebi ile ilgili YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 249,50 TL peşin harçtan, alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcının mahsubu ile fazla yatırıldığı anlaşılan 168,80 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince takdir edilen 5.100,00 ücret-i vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-HMK’nın 333 ve HMKGAT’nin 5/1. maddeleri gereğince yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının gider avansını yatıran tarafa iadesine,
7-İlk derece mahkemesince yazılan 31/10/2019 tarihli harç tahsil müzekkeresinin bila infaz iadesinin istenmesine, iade işleminin İlk Derece Mahkemesince yapılmasına,
C) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince kararın İlk Derece Mahkemesi tarafından tebliğe çıkarılmasına,
D) Dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/06/2022 tarihinde oyçokluğu ile HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır
(muhalif)

R.T

MUHALEFET ŞERHİ: Dava, davalı yönetim kurulu üyesi tarafından Kooperatifin zarara uğratıldığı iddiasına dayalı sorumluluk davasıdır.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Davacı tarafça, ana sözleşmenin 49. maddesinde yönetim kurulu üyelerine yapılacak aylık ücret, huzur hakkı ve yolluk ödemesinin her yıl Merkez Birliği Büyük Kongresinde belirlenecek tarifeyi aşmamak üzere genel kurul tarafından belirleneceğinin düzenlendiği, işbu ana sözleşme hükmüne rağmen davalıya 2004-2006 yılları arasında 16.800,00 TL fazla ödeme yapıldığı ayrıca, 06.06.2006 tarihinde TESKOMB genel kuruluna bütün yönetim kurulu üyeleri günü birlik katıldığı halde davalıya harcırah bedeli haricinde fazladan 1 günlük konaklama bedeli olarak 193,50 TL fazla ödeme yapıldığı iddia edilmiş, davalı tarafça zamanaşımı def’inde bulunulmuş, dava konusu ödemelerin genel kurul kararına dayalı olduğu, işbu genel kurul kararı iptal edilmediğinden sorumluluğuna gidilemeyeceği ayrıca, genel kurullarda ibra edildiği savunulmuş, bunun üzerine davacı tarafça da genel kurul kararlarının yok hükmünde olduğu ileri sürülmüştür.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 62. maddesi uyarınca yönetim kurulu üyeleri kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan ortaklara ve kooperatife karşı sorumlu oldukları gibi, aynı Kanun’un 98. maddesi yollamasıyla, fiilin işlendiği tarih ve aynı zamanda dava tarihi itibariyle de somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nun 336/5. maddesi uyarınca kasıt ve ihmallerinden doğan zararlardan dahi ortaklara ve kooperatife karşı sorumludurlar.
Sorumluluğun söz konusu olabilmesi için de öncelikle bir zararın doğması şarttır. Zarar meydana gelmiş ise, yöneticilerin kusursuzluğunu ispat etmesi gerekir. Kusursuzluğun ispatı da genel hükümlere tabidir. Kural olarak yönetim kurulu üyeleri kooperatif adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulamazlar ise de, anılan TTK’nın 336. maddesindeki hallerde kooperatife, kooperatif ortaklarına ve kooperatif alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe müteselsilen sorumlu olurlar. Yöneticilerin görevlerini ifa sırasındaki zararın kusur ile işlendiği karinesinin aksini ispat etmedikçe 338. maddesi gereğince sorumluluktan kurtulamazlar.

6762 sayılı TTK’nın 309. maddesinde de “Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur.” hükmü düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlık yönünden, taraf iddia ve savunmaları kapsamında genel kurul kararlarının yoklukla malul, butlan ya da iptaline sebebiyet verecek hallerin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
”Yokluk”; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen kurucu veya şekli nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir (Mehmet Bahtiyar, Ortaklıklar Hukuku, s.196). Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getirir. Yok sayılan işlem, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir. Yokluk ve butlan hallerinin varlığı halinde bu hususun mahkemelerce re’sen gözönünde bulundurulacağı ve herkesin bu geçersizliği, 6762 sayılı TTK’nın 381. maddesinde düzenlenen koşullara tabi olmaksızın ileri sürebileceği Hukuk Genel Kurulu’nun 12.03.2008 gün ve 2008/11-246 E., 2008/239 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir.
Mutlak butlanla batıl kararlar, baştan beri hükümsüz olan, sonradan geçerlilik kazanma olanağı olmayan, emredici kurallara, kamu düzenine veya ahlaka ve adaba aykırı veyahut konusu olanaksız olan kararlardır. Bu tür kararlar, baştan beri hüküm ifade etmezler.
6762 sayılı TTK’nın 381’nci maddesi anlamında iptali kabil kararlar ise, daha çok ortakların menfaatlerini koruyan düzenlemelere aykırılık teşkil eden, emredici kurallar dışında yorumlayıcı ve şekle ilişkin kuralların ihlal edildiği kararlardır. İptali gereken kararlar, baştan itibaren geçersiz olmadıklarından, iptal edilinceye kadar geçerli bir kararın hüküm ve sonuçlarını doğururlar.
1163 sayılı Yasa’nın 53. maddesinde kanuna, ana sözleşme hükümlerine ve iyi niyet esaslarına aykırı olduğu iddiası ile Genel Kurul kararları aleyhine bir ay içerisinde iptal davası açılabileceği düzenlenmiştir.
Ayrıca; somut olayda, davalının ibra savunması üzerinde de durulması gerekmektedir. Zira, yönetimin zarara yol açan işlem ve eylemleri genel kurulda tüm açıklıkla ve ayrıntılarıyla açıklanıp irdelenmişse yapılan ibra gerçek anlamda borçtan kurtarma ve aklama niteliği taşır. Bu şekilde bir ibranın varlığı halinde ise, zarara neden olsalar dahi sorumlular aleyhine sorumluluk davası açılamaz. Genel kurulda yapılan ibranın aklanma sonucunu doğurabilmesi için davada ileri sürülen hususların faaliyet raporunda tartışılması ve buna rağmen ibra kararı alınmış olması gerekir. Bu nedenle, davalının sorumluluğuna konu eylemler nedeniyle, bu eylemlerden sonra yapılan genel kurullarda ibra edilip edilmediği, ibra edilmişse dava konusu eylemlerin faaliyet raporları ve bilançolara konu olup olmadığı, genel kurullarda değerlendirilip tartışılmak suretiyle ibra kararının verilip verilmediğinin tespit edilmesi, böylece ibranın geçerliliğinin değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, 1163 sayılı Yasa’nın 50. maddesi ” Kooperatif işlerinin görülmesine herhangi bir suretle katılmış olanlar Yönetim Kurulunun ibrasına ait kararlarda oylamaya katılamazlar. Bu hüküm denetçiler hakkında uygulanmaz. Ortaklardan hiçbiri kendisi veya karı ve kocası yahut usul ve füruu ile kooperatif arasında şahsi bir işe veya davaya dair olan görüşmelerde oy hakkını kullanamaz.” hükmü de düzenlenmiş olmakla, ibra kararının yeterli nisapla alınıp alınmadığının da tespiti gerekmektedir.
Aynı Yasa’nın 56. maddesinde de ” Yönetim kurulu üyelerine genel kurulca belirlenen aylık ücret, huzur hakkı, risturn ve yolluk dışında hiç bir ad altında başkaca ödeme yapılamaz.” hükmünün düzenlendiği anlaşılmıştır.
Ayrıca, ceza hukuku ile medeni hukuk arasındaki münasebeti düzenleyen 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi uyarınca, ceza mahkemesinin kusurun takdiri ve zarar miktarının tayinine yönelik kararı hukuk hakimini bağlayıcı olmadığı gibi, hukuk mahkemesi, ceza mahkemesinde ikame edilen delillerle de bağlı değildir. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımı, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının da, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi, özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır. Ancak, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Hukuk hakimi, ceza hakiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağını saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmü ile bağlı olacağı hem ilmi hem de kökleşmiş yargısal içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.
Somut olayda, davacı tarafından dava konusu eylemlerden dolayı davalı hakkında suç duyurusunda bulunulmuş olup, davalının da aralarında bulunduğu yönetim kurulu üyeleri hakkında ceza davası açıldığı dosya kapsamı ile sabittir. Mahkemece, her ne kadar ceza davasının da hukuk davasını beklediğinden bahisle, bekletici mesele yapılmasından vazgeçilmesine karar verilmiş ise de, anılan ceza davasının akıbetinin işbu davaya etkisinin de değerlendirilmesi ve sonucuna göre, yukarıda belirtilen hususlar nedeniyle halen derdest olan ceza davasının neticesinin beklenilmesi gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde ise, mahkemece yargılama sırasında bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve yazılı olduğu şekilde karar verilmiştir.
Ancak, 6100 sayılı HMK’nun 27. maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir. Bu hak adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.
Adil yargılanma hakkı da Anayasanın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasa’nın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde mahkeme kararlarında bulunması gereken hususlar sayılmıştır. Kanun’un 297/1-c maddesi gereğince karar “tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” içermeli, 297/2 maddesi gereğince de hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Yargıtay HGK’nun 2010/1-86 E.-2010/108 K., 2014/2-1121 E.-2016/635 K., 2014/9-1137 E.-2016/994 K., 2013/21-1791 Esas, 2013/1676 Karar sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, mahkeme kararının gerekçesi o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve kanun yolu denetiminin yapılabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur.
Anayasanın 141/3 maddesi ve HMK’nun 297. maddesi bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Kararın gerekçesinin yeterli açıklıkta ve denetime elverişli olmaması Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır.
Bu cümleden olarak, davalı yöneticinin sorumluluğuna dayalı olarak açılan işbu davada, taraf iddia ve savunmaları kapsamında, yukarıda ilke bazında açıklanan hususlar yönünden yapılacak incelemeye esas olmak üzere, davalı Kooperatifin dava konusu olan iddiaları incelemeye esas dönemlere ilişkin genel kurul tutanakları, hazirun cetvelleri, ortaklık yapısını gösteren belgeler, ibraya esas yönetim kurulu faaliyet raporları, bilanço ve eki belgeler ile davalıya yapılan ödemelere ilişkin tüm belgeler getirtilerek, dava konusu yapılan ödemelerin genel kurulda onaylanan bilanço ve ibra edilen faaliyet raporları içerisinde bulunup bulunmadığı hususunda bilirkişi incelemesi de yaptırılarak, uyuşmazlığın kanun ve ana sözleşme hükümleri kapsamında incelenerek, davalının sorumluluğunu gerektirir bir işlem ya da eyleminin bulunup bulunmadığı, ceza davasının işbu davaya etkisi, zamanaşımı def’inin de bu kapsamda değerlendirilmesi, özellikle de her bir iddia ve savunma yönünden ayrı ayrı açık, gerekçeli ve denetime elverişli bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/ 1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılması gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın heyetin aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye …
e-imzalıdır