Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2019/2616 E. 2022/441 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA ASLİYE … TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/05/2019
NUMARASI : … Esas … Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI :
VEKİLİ : Av. …

DAVALI :
DAVA : Menfi Tespit

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 24/03/2022
YAZIM TARİHİ : 28/03/2022
Davacı tarafından, davalı aleyhine Konya Asliye … Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan menfi tespit davasında 02/05/2019 tarihinde tesis edilen karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin … nolu 20/04/2018 tarihli çeki keşide ederek davalı şirket sorumlusu …’a verdiğini, çekin … şirketi emrine düzenlendiğini, müvekkili şirketin daha sonra çekin tarihi gelmeden çek bedelini yine … yetkilisine ödediğini, fakat çeki alamadığını, davalının çeşitli bahanelerle çek aslını vermediğini, bu durum üzerine müvekkilinin tutanak düzenlediğini, hazırlanan tutanak ile çek bedelinin ödendiğinin anlaşıldığını, müvekkilinin dava konusu haksız durum sebebiyle telafisi imkansız maddi ve manevi zararlara uğrayacağını bu nedenlerle çekin iptali ile müvekkili şirketin borçsuzluğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı şirket temsilcisi cevap dilekçesinde özetle; davacı şirket ile hiçbir ticari ilişkisinin bulunmadığını, dava konusu çeki şirketi adına almadığını, çekteki yetkilisi olduğu şirketin altındaki imzanın şahsına ait olmadığını, çekteki şirket kaşesinin de gerçek olmadığını, çekteki imzanın …’ ait olduğunu ve … isimli şahsın şirket ile hiçbir alakasının bulunmadığını, bu şahsın şirketin adını kullanarak 3.kişileri dolandırma yoluna gittiğini, bu hususta suç duyurusundu bulunduğunu, dava konusu çekten yeni haberi olduğunu, davacı şirket ile herhangi bir ticari ilişkisi olmadığı gibi herhangi bir çek almışlığı da olmadığını bu nedenlerle kendisinin ve şirketinin alacaklı ya da borçlu olmadığının tespit edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava; menfi tespit istemine ilişkindir. 02/04/2018 tarihli sorumlu … imzalı, … nolu 20 Nisan 2018 vadeli, 6.000 USD çekten feragat edilerek Mfu İç ve Dış Ticarete tekrar iade edeceğini beyan eder ve bedeli alınmıştır şeklinde şahitler huzurunda tutanak düzenlendiği görülmüştür. … 27/04/2018 tarih … sayılı yazısı ile dava konusu … numaralı çek hakkında 20/04/2018 tarihinde İstanbul Takas Merkezi sistemi kapsamında “karşılıksız” işlemi yapıldığını, 25/04/2018 tarihinde ise şubelerince …’ya 1.600 TL yasal garanti tutarının ödendiğini, 5.604,48 USD için karşılıksızdır işlemi yapıldığını bildirmiştir. Dava konusu çeke dayalı olarak Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … D.iş sayılı dosyası ile karşı taraflar …, …. aleyhine ihtiyati haciz kararı alındığı, kararın Konya … İcra Dairesi … sayılı dosyası ile takibe konulduğu, … tarafından ihtiyati haciz alacaklısı … aleyhine takibin taliki ve iptali talepli dava açıldığı, açılan dava sonucu Konya … İcra Hukuk Mahkemesi … Esas … sayılı kararı ile keşideci yönünden alacaklının takip hakkı bulunduğundan itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Davacı vekili 01/05/2019 tarihli dilekçesi ve 02/05/2019 tarihli duruşmadaki beyanları ile yemin deliline dayanmaktan vazgeçtiklerini, davalı … ‘nin eski yetkilisi ve dava konusu çeki imzalayan dava dışı …’ın birçok usulsüz işleme imza attığını, ilgili şahsın Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında tutuklandığını beyan etmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 200. Maddesine göre; Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir. 6100 sayılı HMK’nın 201. Maddesine göre; Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz. 6100 sayılı HMK’nın 202. Maddesine göre; Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir. Anılan yasal düzenlemeler gereğince davacı davaya konu çek bedelinin daha önce ödendiğini ve borçlu olmadığını yazılı delillerle ispatlamak zorundadır. Somut olayda davacı 02/04/2018 tarihli tutanağa delil olarak dayanarak çekin bedelsiz olduğunu ileri sürmüştür. İlgili tutanağın incelenmesinde dava dışı … ve şahit oldukları belirtilen şahıslar tarafından tutanağın imzalandığı ve gerçekten de dava konu çeke ilişkin olarak düzenlendiği tespit edilmiştir. Bu tutanağın davalı şirket yönünden bağlayıcı olduğunu kabul etmek için 02/04/2018 tarihinde dava dışı …’ın davalı … temsil yetkisinin bulunması gerekmektedir. Konya Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 27/04/2018 tarihli yazısından 18/09/2017 tarihinden tasfiye sonuna kadar dava dışı …’un davalı … temsile yetkili olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle ilgili tutanağın davalı yönünden bir bağlayıcılığı yoktur. Davacı yemin deliline dayanamaktan da vazgeçtiğinden davacı tarafça ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle davacının davasının reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin … Çek nolu, 20.04.2018 tarihli çeki keşide ettiğini ve davalı şirket sorumlusu …’a verdiğini, daha öncesinden yetkili olan …’ın işlemin yapıldığı esnada artık davalı şirketin yetkilisi olmaktan çıkarıldığını, fakat … şirketi emrine düzenlendiğini, müvekkili şirketin daha sonrasında çekin tarihi gelmeden evvel çek bedelini yine …’a ödediğini, fakat çeki alamadığını, çeşitli bahanelerle çekin aslını vermediğini, müvekkilinin bu durum üzerine 02.04.2018 tarihinde bu durumu tutanak altına aldırdığını, şahitler ve … yetkilisi diye kendisini tanıtan … tarafından tutulan tutanak ile çek bedelinin ödenmiş olduğunun anlaşılmakta olduğunu, davalı şirket yetkilisi olan … ‘un davaya cevap verdiğini ve müvekkili şirket ile hiçbir ticari ilişkilerinin olmadığını hiçbir alacak ve borçlarının olmadığını böyle bir çek almadıklarını ve … isimli şahsın gerçek olmayan kaşe ve yetkisi olmamasına rağmen … şirketi adına çek alması ve ciro etmesinden bahisle 3.şahısları dolandırdığını ve bu konu hakkında da Konya Cumhuriyet Savcılığının … soruşturma numaralı dosyasıyla da şikâyetçi olduklarından bahsettiğini, aynı konu hakkında 07.05.2018 tarihinde de müvekkili şirketin de … hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, müvekkili şirketi …’ın dolandırdığını, müvekkilinin keşide etmiş olduğu çekin lehtar(… Şirketi) tarafından cirolandığını, çekin arka yüzündeki ilk imzanın lehtara ait olmadığını, ilk cironun lehtara ait olmasının zorunlu olduğunu, ciroların birbirine bağlı olması, her şeyden önce, ilk cironun lehtar tarafından yapılmasıyla mümkün olduğunu, söz konusu çekin lehtar tarafından ciro edilmediğini, bir dolandırıcı tarafından imza edildiğini ve insanların mağduriyetine sebep olduğunu, 25/09/2018 tarihinde yapılan duruşmada Konya CBS soruşturma dosyasının sorulması için ara karar oluşturulduğunu, gelen cevapta ise takipsizlik kararı verildiğinin görüldüğünü, yalnız … isimli şahsın büyük bir dolandırıcılık ağının kurucusu olduğunu, başta Mersin olmak üzere bir çok ilde bu şahıs adına soruşturmalar yürütüldüğünü, Mersin Savcılığına müzekkere yazılmasını talep ettiklerini, mahkemece esasa katkı sağlamayacağından taleplerinin reddedildiğini, davalarının tamamen bu şahsın yapmış olduğu dolandırıcılıkla ilgisi olduğunu, söz konusu çek sebebiyle müvekkilinin defalarca ödeme yapmak zorunda kaldığını beyan ederek ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava; menfi tespit istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Dosya kapsamına göre davacının keşidecisi, davalının da lehtarı olduğu, 20/04/2018 keşide tarihli, 6.000,00 USD bedelli çekin davalı şirket tarafından ciro edildiği, en son hamil …. tarafından Konya …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile davacı … davalı şirketin de içinde bulunduğu borçlular hakkında kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibi başlatıldığı anlaşılmıştır.
Yine dosya kapsamına göre tarafların adından bahsettiği …’ın davalı şirketin ortaklarından olduğu, davalı şirketin 18/09/2017 tarihli genel kurulunda şirket ortaklarından …’ın şirketteki hisselerini ortaklardan …’a devretmesine ve …’ın ortaklıktan çıkmasına karar verildiği ve ticaret sicili gazetesinde bu durumun ilan edildiği, davalı şirketin 18/09/2017 tarihinden itibaren yetkili temsilcisinin davaya cevap veren … olduğu, davacı tarafından sunulan tutanak başlıklı belgenin 02/04/2018 tarihli olduğu ve … tarafından imzalandığı, çekteki şirket adına yapılan cironun da bu kişi tarafından yapıldığı anlaşılmıştır.
Davacının menfi tespit talebi açısından, ilk derece mahkemesince her ne kadar tutanağın davalı şirket yönünden bağlayıcılığı olmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş ise de bizzat davalı … temsil ve ilzama yetkili …, davacı ile hiç bir ticari ilişkilerinin olmadığını, davacıdan şirket adına herhangi bir çek almadıklarını beyan ederek davacı şirketle aralarında herhangi bir alacak borç ilişkisinin olmadığının tespit edilmesini talep etmiş olmakla, davalı şirket temsilcisinin bu beyanının HMK’nın 308. maddesi gereğince davayı kabul beyanı olarak nitelendirilmesi ve bu kabul beyanına göre davacının menfi tespit talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi yerinde olmamıştır.
Davacının çekin (geçersizliğine) iptaline karar verilmesi talebi açısından ise, çekle ilgili dava dışı en son hamil ….tarafından Konya …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile davacı … davalı şirketin de içinde bulunduğu borçlular hakkında kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibi başlatıldığı, davada taraf olmayan kişilerin hukukunu etkileyecek şekilde çekin iptaline karar verilemeyeceği anlaşıldığından davacının bu talebinin reddi gerekir.
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 22.maddesinde:” Davadan feragat veya davayı kabul veya sulh, muhakemenin ilk celsesinde vuku bulursa, karar ve ilam harcının üçte biri, daha sonra olursa üçte ikisi alınır.”
HMK’nın 312/2.maddesinde de: ”Davalı, davanın açılmasına kendi hâl ve davranışıyla sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmez.” düzenlemeleri yer almaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere davacının menfi tespit talebinin kabul nedeniyle kabulü gerektiğinden ve davalı ilk duruşmadan önce verdiği cevap dilekçesi ile davayı kabul ettiğinden yargılama giderleri açısından davalının davanın açılmasına kendi hâl ve davranışıyla sebebiyet verip vermediğinin tespiti gereklidir. Bu sebeple davacının menfi tespit talebinin kabul nedeniyle kabulü, çekin (geçersizliğine) iptaline karar verilmesi talebinin ise reddine karar verilmesi, davalının davanın açılmasına kendi hâl ve davranışıyla sebebiyet verip vermediğinin tespiti açısından davalı şirketin ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak davacı şirket ile davalı şirket arasında herhangi bir ticari ilişki olup olmadığı, dava konusu çekin davalı şirket defterlerinde kayıtlı olup olmadığı konularında bilirkişi raporu alındıktan sonra menfi tespit talebi açısından yargılama giderlerinin hangi taraf üzerinde bırakılacağının değerlendirilmesi gerektiğinden davacının istinaf talebinin kabulü ile HMK’nın 353/1.a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının istinaf talebinin KABULÜ ile Konya Asliye … Ticaret Mahkemesi’nin … Esas … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 24/03/2022 tarihinde oyçokluğu ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip … e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır (muhalif)

A.Ç

MUHALEFET ŞERHİ: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07/07/2020 tarih 2017(18)20-1994 Esas 2020/528 Karar sayılı ilamında “… 19. 04.02.2011 tarihinde yayımlanarak 01.10.2011 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın “Davayı kabul” başlıklı 308/1. maddesi; “Kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir”, aynı Kanun’un 309/1. maddesi; “Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır.”, 311/1. maddesi ise, “Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
20. Açıklanan bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere davayı kabul, davalının mahkemeye ulaşması gerekli tek taraflı irade beyanı ile davacının dava dilekçesindeki talep sonucu kısmına kısmen veya tamamen muvafakat etmesi şeklinde tanımlanabilir (Kuru, B.; Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C. IV., İstanbul 2001, s. 3674; Tanrıver, S.; Mahkeme Huzurunda Yapılan Kabuller, AÜHFD, 1995/I, s. 221).
21. Kabul, davayı sona erdiren usul işlemi olmasının yanı sıra aynı zamanda davalı, davacının istemiş olduğu hakkın varlığını da kabul ettiğinden bir maddi hukuk işlemidir (Kuru, s. 3677). Davayı kabul, her şeyden önce bir usul işlemi olduğundan, kabulün şartları ve etkileri usul hukuku bakımından düzenlenir. Kabulün şekli (yapılış biçimi), davayı sona erdirmesi ve kabul nedeniyle davanın kabulüne ilişkin mahkeme kararının istinaf/temyiz edilmesi usul hukukuna tabidir.
22. Davayı kabulden söz edilebilmesi için dört koşulun bir arada bulunması gerekir. Bunlardan ilkini; davalı tarafından mahkemeye yöneltilmiş bulunan tek taraflı ve varması gereken bir irade beyanının mevcudiyeti oluşturur (Tanrıver, s. 221). Bu irade beyanının kendisinden beklenen hüküm ve sonuçları doğurabilmesi mahkeme veya davacı tarafından kabul edilmesine bağlı değildir (Kuru, s. 3691). Bu yönü ile davayı kabul beyanı davadan feragatle benzerlik gösterirken, mahkeme huzurunda yapılan sulhlerden ayrılır. Zira mahkeme huzurunda yapılan sulh için tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarına ihtiyaç vardır.
23. Diğer bir koşul, davayı kabule ilişkin irade beyanının, kayıtsız, şartsız ve açık olması gereklidir (6100 s. HMK m. 309/4). Usul işlemleri kural olarak şarta bağlı olarak yapılamayacağından, şarta bağlı olarak bir kabul beyanında bulunulmuş ise, davalının bu beyanının davayı kabul olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davalının, davanın kabulüne ilişkin davayı kabul eden irade beyanının, kayıtsız, şartsız olmasının yanı sıra, açık ve tereddüte yer vermeyecek bir biçimde kesin olmalıdır. Zımni olarak davayı kabul de mümkün değildir (Kuru, 3692-3694).
24. Diğer taraftan, davalının kabule ilişkin irade beyanının davacının talep sonucunu konu alması gerekir. Davalı sözü edilen irade beyanı ile davacının dava dilekçesinin talep sonucu kısmına rıza gösterir. Davayı kabul davacının dava dilekçesinin talep sonucunun tamamına ilişkin olabileceği gibi, talep sonucunun bir kısmına ilişkin de olabilir (1086 s. HUMK m. 94/3, HMK m. 309/3).
25. Son koşul olarak kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda hüküm doğurur (6100 s. HMK m. 308/2). Medeni usul hukukunda kural olarak tasarruf ilkesi (1086 s. HUMK m. 72, 6100 s. HMK m. 24) uygulandığından, bu ilkeden hareketle davalı da dava konusu üzerindeki tasarruf yetkisine dayanarak açılmış bir davayı kabul edebilir. Bu suretle davalının kabulü davayı sona erdirir. Buna karşın, iki tarafın arzusuna tabi olmayan ve kamu düzenini yakından ilgilendiren davalarda (örneğin velayete, nesebe ilişkin davalarda) yapılan kabuller geçerlilik taşınmaz ve davayı sona erdirmezler (Kuru, s. 3675; Tanrıver, s. 218, Postacıoğlu, İ.E.; Medeni Usul Hukuku, İstanbul 1975, s. 480)…” hususunun belirtildiği, davalının beyanının açıkça davayı kabul niteliğinde olmadığından sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. Üye …
e-imzalıdır