Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO :
KARAR NO :
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/02/2020
NUMARASI : … Esas – … Karar
İSTİNAF EDEN DAVACI : … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLLERİ : Av. … & Av. …
DAVALI : … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … –
DAVA : Menfi Tespit
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 29/09/2022
YAZIM TARİHİ : 04/10/2022
Taraflar arasında görülen davada Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas- … Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içerisinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten ve üye hakimin görüşleri alındıktan sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
DAVA: Davacı vekili, dava dışı … ile iş ortaklığı ve arkadaşlığının bulunduğunu, …’ın, müvekkiline araç tamiri için miktar kısmı boş olan bonoyu imzalattığını, müvekkilinin rakamı bildirmesini istediğinde …’ın senedin tefecide olduğu ve rakamın 40.000,00 TL olduğunu söylediğini, senet bedelini ödemesine rağmen senedin verilmediğini, daha sonra kendisinin aranarak …’ın borçlu, müvekkilinin kefil olduğu 41.000,00TL’lik senedin ellerinde olduğunun söylendiğini ve icra takibi başlatıldığını, icra takibi yapan davalının, …’ın gayri resmi eşi olduğunu, senet alacaklısı ile müvekkilinin hiçbir ticari ilişkisinin bulunmadığını, senedin hatır senedi olarak verildiğini ileri sürerek, senedin hatır senedi olduğunun ve müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini, takibin iptalini ve davalı aleyhine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı asil, davacının …’ın arkadaşı olduğunu, işletmesinin nakit ihtiyacı için kendisinin kredi kartından, … tarafından davacının pos cihazından 15.500,00 TL çekim yapıldığını, kalan miktarı da … aracılığıyla davacıya verdiğini, bu paranın 7.000,00 TL’lik kısmının banka hesabına yatırılarak iade edildiğini, kalan miktar yönünden davacıdan alacaklı olduğunu, davalı vekili ise, dava konusu kambiyo senedinin mücerret olup, yargılama konusu yapılamayacağını, müvekkiline davacı tarafından dava konusu takibin borcu ile alakalı herhangi bir ödeme yapılmadığını, davacının sunmuş olduğu dekontların birçoğunun açıklama içermediğini, açıklama içeren dekontlarda da davaya konu borçla ilgili ödemeye ilişkin bir açıklama olmadığını savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, “…Davalı tarafından davacı aleyhinde 13/02/2018 tanzim, 10/04/2018 vade tarihli 41.000,00 TL bedelli bonoya dayalı olarak 41.000,00 TL asıl alacak ile faiz ve ferilerinin tahsili amacıyla Konya … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında kambiyo senetlerine özgü takip başlatıldığı, davacının, bahse konu bononun, aslında dava dışı …’a hatır senedi olarak verildiğini ancak …’ın bu senedi davalı takip alacaklısı …’a verdiğini ve senedin anlaşmaya aykırı bir şekilde doldurularak takibe konulduğunu iddia ederek bahsi geçen icra dosyasında borçlu olmadığının tespitini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
İcra ve İflas Kanunu’nun 72.maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle borcun düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira, davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir (Hukuk Genel Kurulu’nun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768; 12.10.2011 gün ve E:2011/19-473, K:2011/607; 04.12.2013 gün ve E:2013/19-89, K:2013/1645; 14.05.2014 gün ve E:2013/19-1155, K:2014/660; 17.04.2015 gün ve E:2013/19-1622, K:2015/1238 sayılı ilamları).
Somut olayda, davacı, dava ve takip konusu bonodaki imzasını inkar etmemiş, senedin aslında dava dışı …’a aralarındaki süre gelen alışverişe istinaden hatır senedi olarak verildiğini ancak …’ın bu senedi anlaşmaya aykırı doldurarak davalıya verdiğini ileri sürmüştür. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2017/220 esas, 2019/448 karar sayılı ilamında ve yine 2014/8135 esas, 2014/11787 karar sayılı ilamında uyguladığı üzere dava konusu bononun ihdas nedeni bölümünde nakden ibaresininin yazılı olduğu, davalı takip alacaklısının senette yazan tanzim sebebini talil etmediği, bu sebeple senedin boş olarak verildiği ve sonradan anlaşmaya aykırı doldurulduğu yönündeki iddialar ile senedin aslında hatır senedi olduğuna yönelik iddiaların yazılı delille ispatının gerektiği, davacının bu türden bir delili dosyaya sunmamış olması ve yemin deliline de dayanmaması nedeniyle ispatlanamayan davasının reddi…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, mahkemece tanık dinletilmesine ilişkin taleplerinin haksız ve hukuka aykırı bir şekilde reddedildiğini, delillerin toplanılmadığını, eksik inceleme ile karar verildiğini, bononun düzenlendiği tarihin tespiti ile ilgili bilirkişi incelemesi taleplerinin de reddedildiğini ileri sürerek, mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, kambiyo senedinden kaynaklı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda özetlendiği şekilde karar verilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Davacı tarafça dava ve takip konusu senedin hatır senedi olduğu, senet bedelini ödediği ve işbu senetten kaynaklı herhangi bir borcunun bulunmadığı iddia edilmiş, davalı tarafça ise, davacının iddialarının yerinde olmadığı savunularak, davanın reddi istenmiştir.
Dosyanın incelenmesinde, davalı tarafından davacı ve … aleyhine, 13.12.2018 tanzim, 10.4.2018 vade tarihli, 41.000,00 TL bedelli senede dayalı olarak 06.06.2018 tarihinde, 41.000,00 TL asıl, 624,27 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 41.624,27 TL’nin tahsili istemi ile takip başlatıldığı, senette borçlu olarak …, kefil olarak davacı, lehtar olarak da davalının olduğu ve nakden kaydının bulunduğu anlaşılmıştır.
Yargıtay 19. HD’nin 2017/220 E-2019/448 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere, davacının hatır senedi iddiasını yazılı delille kanıtlaması gerektiği, davacının iddialarını ispata yönelik yazılı bir delil ibraz edemediği anlaşılmıştır. Ayrıca yine, 19 HD.’nin 2014/8135 E-11787 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere, dava konusu bononun ihdas nedeni bölümünde nakden ibaresinin yazılı olduğu, senedin boş olarak verildiği ve sonradan anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu yolundaki iddianın davacı tarafça kanıtlanması gerektiği, senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def’i olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlerde tanık ile ispat olunamayacağı, senede karşı ileri sürülen iddiaların tanıkla ispatının mümkün olmadığı kanaatine varıldığından davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf istemleri yerinde görülmemiştir.
Bu itibarla, mahkemenin davacının senedin hatır senedi olduğunda yönelik iddiasını yazılı delille ispatlayamadığı yönündeki gerekçesi yerinde ise de, davacı tarafça yemin deliline dayanılmadığı yönündeki gerekçesi yerinde değildir.
Zira, mahkemece davacıya yemin teklifinde bulunulup bulunulmayacağı hususunda süre verilmiş ve davacı tarafça beyanda bulunulmaması yemin teklifinde bulunulmadığı olarak kabul edilmiş olmakla birlikte, davacıya verilen kesin sürenin sonuçlarının açıklanmadığı anlaşılmıştır.
Oysa, HMK’nın ”Delilden vazgeçme” başlıklı 196 maddesinde ” Delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez.” hükmü düzenlenmiştir.
Anılan yasal düzenleme kapsamında, tarafların delilden vazgeçme usulü düzenlenmiş olup, bu madde ile delil gösteren tarafın, karşı tarafın açık izni olmadıkça o delile dayanmaktan vazgeçemeyeceği kural altına alınmıştır. Her türlü delilden vazgeçilmesi karşı tarafın açık onayına bağlıdır. Bu cümleden olarak, delil gösteren tarafın karşı tarafın açık muvafakati olmadan o delilden vazgeçme hakkı bulunmadığından bu durumun da sonuca etkisi yoktur. Yargıtay 2. HD ‘nin 2017/3498 E- 2019/547 K. , 7. HD’nin 2014/2880 E-2014/11653 K. 2014/2880 E-2014/11653 K. , 9 HD’nin 2015/698 E- 2016/9072 K. 2015/699 E- 2016/9073 K., 2016/800 E-2017/19293 K. sayılı ilamları da bu yöne ilişkindir.
Yargıtay 11. HD’nin 2020/3125 E-2021/3651 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, burada “vazgeçme” kavramından ne anlaşılması gerektiğinin de saptanması gereklidir. Teorik tartışmalar bir yana, kavramın hangi manada kullanıldığına dair HMK metni üzerinden kavram taraması yaptığımızda “vazgeçme” kelimesinin üç ayrı maddede yer aldığı görülmektedir. Bunlar HMK’nın 196, 213 ve 307. maddeleridir. Bu üç madde metni bir bütün halinde değerlendirildiğinde “vazgeçme” kelimesinin daha çok “feragat” manasında zikredildiği anlaşılmaktadır. Hatta kanun koyucu HMK 307’ de düzenlenen “feragat” müessesini tarif ederken açıkça “vazgeçme” olarak tarif ettiği görülmektedir.
“Vazgeçme” kavramının hukuk dilindeki karşılığı yanında ikinci bilimsel kaynak olan Türk Dil Kurumu sözlüğünde Arapça kökenli “feragat” için; “hakkından kendi isteğiyle vazgeçme” şeklinde açıklama yer alırken, “vazgeçme” kelimesi için de: “kendi hakkı saydığı bir şeyi artık istemez olmak” açıklamasına yer verildiği görülmektedir.
Bu durum karşısında, yukarıda da açıklandığı üzere, ispat yükü altında bulunan tarafın delil listesinde bulunması koşuluyla uyuşmazlığı çözüme bağlayıcı bir vakıa hakkında yemin teklifinde bulunabileceği, yeminin, son çare olarak başvurulan bir delil olduğu yani, yemin deliline başvurabilmek için öncelikle yemin önerisinde bulunanın ileri sürdüğü diğer delillerin incelenmesi ve bunların yeterli olmadığının anlaşılması sonrasında da yemin deliline dayanan tarafa yemin teklif hakkını kullanmak isteyip istemediği sorularak HMK’nın 227 vd. maddelerindeki usulün işletilmesi gerektiğinin nazara alınmaması yerinde görülmemiştir.
Ayrıca, davacının senedin hatır senedi olarak verildiği ve sonrasında da bedelinin ödendiği iddiası karşısında, davalının, davacının işletmesinin nakit ihtiyacı için kendisinin kredi kartından, … tarafından davacının pos cihazından 15.500,00 TL çekim yapıldığı, kalan miktarı da … aracılığıyla davacıya verdiği, bu paranın 7.000,00 TL’lik kısmının banka hesabına yatırılarak iade edildiği, kalan miktar yönünden davacıdan alacaklı olduğunu savunması karşısında, davalının bu savunması üzerinde durulmaması da yerinde görülmemiştir.
Bu itibarla, yukarıda da açıklandığı üzere, HMK’nın 196. maddesi uyarınca delil gösteren tarafın, karşı tarafın açık izni olmadıkça o delile dayanmaktan vazgeçemeyeceği, vazgeçmenin feragat olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, feragat olarak değerlendirilmesi halinde feragatin açık olması gerektiği, mahkemece ise, ihtarlı kesin süre verilmeksizin davacının yemin deliline dayanmadığından bahisle hüküm tesisi cihetine gidilmesi yerinde olmadığı gibi, davalının yukarıda belirtilen savunması nazara alınarak ispat yükünün hangi tarafta olduğu değerlendirildikten sonra sonucuna göre karar vermek gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile; Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/02/2020 tarih, … Esas- … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4 maddesi gereğince kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 29/09/2022 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.
Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır
R.T