Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2019/2535 E. 2022/307 K. 10.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … -…
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İS T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/10/2019
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi
VEKİLLERİ : Av. …
İSTİNAF EDEN DAVALI : …
VEKİLLERİ : Av….
DAVA : Alacak

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 10/03/2022
YAZIM TARİHİ : 11/03/2022
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya…Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan alacak davasında 15/10/2019 tarihinde tesis edilen davanın kabulüne ilişkin karara karşı davalının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendi;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin sanayi sicil belgesine sahip olduğunu, mevzuat gereği elektriği indirimli olarak kullandığını, davalı tarafça haksız yere yüksek tutarlı fatura çıkarıldığını, mevzuat gereğince sanayi sicil belgesine sahip olan şirket veya gerçek kişilerin elektriği indirimli olarak kullandığını, bu sicil belgesinin 2 sene geçerlilik süresinin bulunduğunu, 2008 yılından başlamak üzere 2010 ve 2012 yıllarında bu sicil belgesinin yenilendiğini, müvekkilin son olarak almış olduğu 2017 yılındaki sanayi sicil belgesinin geçerlilik süresinin 2019 yılında sona erdiğini, açıklanan nedenlerle müvekkilin icra tehdidi nedeniyle davalıya ödemek zorunda kaldığı 30/06/2018 tarihli fatura bedeli olan 48.075,70 TL ve 31/07/2018 tarihli 61.419,60 TL bedelli faturalar nedeniyle müvekkilin borçlu olmadığının tespitine, yapılacak indirimin bilirkişi hesabı yapıldıktan sonra artırmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL’sinin davalıdan tahsili ile müvekkile ödenmesine, dava konusu alacak miktarının %20′ sinden az olmamak kaydıyla tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı taraf 24/07/2019 tarihli dilekçesiyle talep miktarını 4.420,53 TL artırarak 14.420,53 TL’ye çıkarmıştır.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu faturaların indirimden yararlanılması için gerekli koşul olan 2008 tarihli sanayi sicil belgesinin yenilenmediğini ve hukuki geçerliliğini kaybettiği döneme ait olduğunu, fatura bedellerinin doğru olduğunu, davacı tarafından 2014/11 sayılı tebliğin 15 sayılı tebliğle değişik 4. maddesi ile 2 yılda bir yenilenmesi gereken sanayi sicil belgesinin 2018 yılının 4.ayında yenilenmesi gerekirken yenilenmediğini, dolayısıyla indirimi sağlayan şartın yerine getirilmemesi nedeniyle davacının bu aydan sonraki kullandığı elektrik için indirimden yararlanma hakkını kaybettiğini, sanayi sicil belgelerinin kuruma ibrazından sonra yeniden indirim sağlandığını, bunun geçmişe etkili olmadığını, davacı tarafından belgenin yenilenmesi ve müvekkil kuruma ibrazı ile birlikte yeniden indirimli tarifeden yararlandırılmaya başlandığını, fatura bedellerinin doğru olduğu gibi faturalara karşı süresinde itiraz edilmediğini, mahkemece resen dikkate alınacak hususlar doğrultusunda iş bu davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ: İlk derece mahkemesince; “…Davacının alacak talebinin ıslah dilekçesi de nazara alınarak kabulü ile; 1- 14.420,53 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2- Şartları oluşmayan tazminat talebinin reddine….” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının 2008 tarihli her yıl yenilemesi gereken sanayi sicil belgesini 2018 yılının 4.ayında yenilemediğini, bu nedenle davacının indirimden yararlanamayacağını, 2008 tarihli sicil belgesinin yenilenmediğini hiç dikkate almadığı gibi 2018 yılının 7.ayında sunulan belgenin sunulduktan sonra indirim sağlayacağı ve geçmişe etkili olmayacağınında Yargıtay kararları ile sabit olmasına rağmen dikkate alınmadığını, usul ve yasaya aykırı açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, menfi tespit ve istirdat talebine ilişkindir.
İstinaf incelemesi; Kamu düzenini ilgilendiren konularda resen, diğer yönlerden HMK’nın 355.maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Davacı tarafından 30/06/2018 tarih, … Fatura No’lu, 48.075,70 TL bedelli ve 31/07/2018 tarihli, … fatura numaralı, 61.419,60 TL bedelli faturalar nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ve daha sonra artırılmak şartıyla şimdilik 10.000,00 TL’nin istirdatı talebinde bulunduğu ve 10.000,00 TL üzerinden harç yatırdığı, mahkemece herhangi bir harç tamamlatılması yoluna gidilmeden esasa ilişkin karar verildiği görülmüştür.
”Bilindiği üzere kamu hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla Devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlülüklerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilir. Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini de, kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır. Harçların oluşturduğu yükümlülük, teoride, “masrafı karşılama” ve “faydalanma” ilkelerine dayandırılmaktadır. Masrafları karşılama ilkesine göre harç, hizmetin gerektirdiği maliyetle ölçülürken; faydalanma ilkesinde hizmetin maliyeti değil, yükümlü için taşıdığı değer esas alınmaktadır.
Bu açıklamalar karşısında harç; bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülükler olarak tanımlanabilir (Pınar, B.: Yargı ve İcra Harçları, Ankara 2009, s. 1-3).
Diğer bir deyişle “…harç; muhtelif kanunların konusunda bulunan adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetin gerektirdiği kırtasiye ve formalite masraflarını karşılamak mülahazasıyla hakiki ve hükmi şahıslardan hazinece alınan bir paradır. Yapılan işler ve görülen hizmet amme hizmetinden ziyade, kişilerin şahsına ve menfaatine ilişkindir.” (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 23.12.1976 tarihli ve 1976/7 E., 1976/6 K. sayılı kararı).
Harçlar konusunda genel düzenleme içeren, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun (492 sayılı Kanun/Harçlar Kanunu) gerekçesinde harcın tanımı “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmıştır. Bu tanım, Anayasa Mahkemesinin 31.03.1987 tarihli ve 1986/20 E., 1987/9 K.; 14.02.1991 tarihli ve 1990/18 E., 1991/4 K.; 28.09.1995 tarihli ve 1995/24 E., 52 K. sayılı kararlarında da yer almıştır.
Bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişinin bir kamu kuruluşundan yararlanması, kişilere kamu eliyle özel bir çıkar sağlanması ve kamu idaresinin kişinin bir işiyle uğraşması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 07.12.1964 tarihli ve 1964/3 E., 1964/5 K. sayılı kararı).
Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 73. maddesinin üçüncü bendi “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir.
Bahsi geçen Anayasa hükmünün vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu bellidir.
O hâlde, harca ilişkin bir kanun hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amaç gözden uzak tutulmamalıdır. Aksi hâlde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına alınmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, kanun koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur.
Bu kanunilik ilkesine paralel olarak, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1. maddesinde, bu Kanuna göre alınacak harçlar arasında, diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır. Aynı Kanunun 2. maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) Sayılı Tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin 17.03.2010 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2009/27 E., 2010/9 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; “…diğer harçlarda olduğu gibi yargı harçlarında da kural; harcın davayı açan veya harca mevzu olan işlemin yapılmasını isteyen kişi tarafından ödenmesidir. Ancak yargı yoluna başvurmak, başvuran kişiye bir harç yükümlülüğü yüklediği gibi, başvuranın haklı çıkması hâlinde bu yükümlülük yer değiştirmekte ve davada haksız çıkan tarafa yükletilmektedir. Bu nedenle nispi harca tabi davalarda, yargılama sonunda ödenecek harç miktarıyla birlikte, harcın gerçek sorumlusu da mahkeme kararıyla belirlenmektedir.”
Yargı harçları; mahkeme harçları, icra ve iflas harçları, ticaret sicili harçları ve diğer harçlar olarak dört başlık altında toplanmıştır. Mahkemelerde ödenecek harçlar ise başvurma harcı, celse harcı, karar ve ilam harcı, temyiz, istinaf ve itiraz harçları ile keşif harcıdır.
Gereksiz davaların açılmasının ve diğer tarafın haksız yere ızrar edilmesinin önlenmesi için ihdas edilen karar ve ilam harcı, yargılama giderlerinin de önemli bir kısmını oluşturmaktadır.
Karar ve ilam harcı, maktu ve nispi olmak üzere iki çeşittir [492 sayılı Harçlar Kanunu m. 15, 21, (1) Sayılı Tarife (A)-III].
Bu anlamda davanın maktu veya nispi harca tabi olup olmaması, kural olarak dava konusunun para ile değerlendirilebilir olup olmamasına göre değişmektedir.
Nispi harç, konusu belli bir değerle (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ilgili davalarda, hüküm altına alınan değer üzerinden Tarifedeki belli nispete göre alınan harçtır [ (1) Sayılı Tarife, (A)-III/1-a].
Maktu harç ise konusu belli bir değerle tespit edilemeyen davalarda ve davanın reddine ilişkin kararlardan alınan harçtır [ (1) Sayılı Tarife, (A)-III/2-a].
Harçlar Kanunu’nun “Nispi harçlarda ödeme zamanı” başlığını taşıyan 28/1-a alt bendinin birinci cümlesi; “Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. ” şeklindedir.
Kanunun 32. maddesinin birinci cümlesinde ise “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” hükmü yer almaktadır. Bu hükmün, itiraz yoluyla Anayasa’ya aykırılığının yerel mahkemelerce ileri sürülmesi üzerine Anayasa Mahkemesi, 17.03.2010 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2009/27 E., 2010/9 K. sayılı kararı ile, 492 sayılı Kanun’un 32. maddesinin 1. cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın (iptal isteminin) reddine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde ise “…Yargılama sürecinde, yasayla harca tabi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davalı veya davacı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Dava açan veya yargılama sırasında harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın, harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmesi, harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturur.
Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağını belirten kural, bireylerin özel menfaatleriyle ilgili olarak yargı hizmetinden yararlanmalarını, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından, hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir nitelik taşımamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 36’ncı maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.” ifadelerine yer verilmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 120. maddesine göre de “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.”.
Hukuk Genel Kurulunun 04.12.2013 tarihli ve 2013/21-445 E., 2013/1625 K.; 06.06.2018 tarihli ve 2017/13-1984 E., 2018/1172 K. sayılı kararlarında da aynı hususlara işaret edilmiştir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında, somut olayda dava değeri para ile ölçülebilir nitelikte olduğundan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesinin 1-a alt bendi gereğince dava değeri üzerinden hesaplanacak karar ve ilam harcının dörtte birinin peşin olarak ödenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte davacı, dava açarken nispi peşin harç yatırmayıp sadece maktu harç yatırdığından ve buna göre Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesi gerekmektedir.
Belirtmek gerekir ki, dava açarken peşin nispi harç ödeme yükümlüsünün davacı olduğu gözetildiğinde, davalı tarafın harç ödemekten muaf olması, davacıyı harç ödeme yükümlülüğünden kurtarmak anlamına gelmeyecektir.
Nitekim davalı tarafın harçtan muaf olması, yargılama sonucunda davanın kabul edilmesi durumunda harç yükümlüsü davalı olacağından mahkemece hükmedilecek karar ve ilâm harcının belirlenmesi noktasında dikkate alınması gereken bir husustur.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01/12/2020 tarih, 2017(13)3-1698 Esas-2020/966 Karar sayılı kararı)
Somut olayda; davacının 30/06/2018 tarih, … Fatura No’lu, 48.075,70 TL bedelli ve 31/07/2018 tarihli, … fatura numaralı, 61.419,60 TL bedelli faturalar nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talebinde bulunmasına rağmen sadece 10.000,00 TL üzerinden harç yatırdığı ve menfi tespit talebinde bulunulan faturaların toplamı üzerinden harç tamamlanmadan yargılamaya devam edilerek davanın esası hakkında hüküm kurulduğu ,YHGK’nın yukarıda açıklanan kararı ile; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 32.maddesi gereğince; eksik harç giderilmedikçe müteakip işlemler yapılamayacağından, mahkemece Harçlar Kanunu’nun hüküm ve tarifeleri uyarınca, eksik nispi harcı tamamlamak üzere davacıya süre verilmesi ve sonucuna göre işlem yapılması gerektiği, ayrıca 6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesi gereğince, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekeceği, davacının menfi tespit talebi hakkında olumlu veya olumsuz herhangi bir hüküm kurulmadığı, bunun usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından davalının istinaf kanun yoluna başvuru talebinin kabulü ile HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıda şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalının istinaf talebinin KABULÜ ile; Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/10/2019 tarih … Esas … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 246,27 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-Konya … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı icra dosyası üzerinden tehiri icra talebi ile ilgili İİK’nın 36/5 maddesi gereğince yatırılan teminatın yatırana iadesine,
7-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4 maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/03/2022 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır