Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2019/2265 E. 2022/1090 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/07/2019
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. … –

İSTİNAF EDEN DAVALI : … – (T.C Kimlik No: … )
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Alacak

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 23/06/2022
YAZIM TARİHİ : 27/06/2022
Davacı tarafından, davalı aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan alacak davasında 17/07/2019 tarihinde tesis edilen karara karşı davalının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının, davacı … Kooperatifi’nin (önceki) yönetim kurulu üyelerinden olduğunu, …. Anasözleşmesi’nin 49. maddesine göre, yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile murahhas üyelere bu sıfatla yapacakları hizmetlerden dolayı aylık ücret veya katılacakları toplantılardan dolayı huzur hakkı ile yapacakları görev seyahatleri için yolluk ödendiğini, ödenecek miktarın her yıl Merkez Birliği Büyük Kongresinde belirlenecek tarifeyi aşmamak üzere Genel Kurulca kararlaştırıldığını, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliği’nin 06/07/2010 gün ve 752 sayılı denetim raporunda davalıya fazla ödeme yapıldığının tespit edildiğini, bu rapora istinaden de … Kooperatifi’nin 20/01/2011 tarihinde yapılan olağan Genel Kurulunda davalıya fazladan yapılan ödemelerin iadesi için dava açılmasına karar verildiğini, söz konusu denetim raporuna göre 2004-2006 yılları arasında, Kanun, Anasözleşme ve Genelgelere aykırı olarak davalıya fazladan yapılan toplam ödemenin 16.800 TL olduğunu beyan ederek, davalıya fazladan yapılan ödemelerden dolayı toplam 16.800 TL’nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle 5 yıllık zamanaşımı itirazında bulunmuş, yapılan ödeme miktarlarını belirleyen genel kurul kararlarının iptali veya yok hükmünde olduğunun tespiti için dava açılmadığı gibi, ödemelerden sonraki genel kurullarda da ibra yapıldığını, Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasındaki raporda da davalıya yapılan ödemelerin suç unsuru taşımadığının belirlendiğini, beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davalı vekili, Konya … Ağır Ceza Mahkemesinde alınan (30/10/2013 tarihli) rapor ile Mahkemezde alınan (25/04/2012 tarihli) rapor arasında çelişki bulunduğunu ve çelişkinin giderilmesini istemiş ise de; her iki rapor arasında davalıya fazla ödeme yapılması ve fazla ödemenin miktarı konusunda herhangi bir çelişki görülmediğinden davalının talebi yerinde görülmemiştir. Ceza dosyasındaki raporda, davalıya isnat edilen eylemin suç teşkil etmeyeceği (harcamaların gerçek ve makul bir harcama olduğu yönündeki) açıklamaların Mahkememizdeki sorumluluğun tespiti yönünden önemli olmadığı sonucuna varılmıştır. Kaldı ki, 818 s. BK’nin 53 (ve 6098 sayılı TBK’nın 74.) maddesine göre hukuk hakimi ceza mahkemesindeki beraat kararı ile bağlı olmadığı gibi, kusura ilişkin tespitleri ile de bağlı değildir. Davalı vekili, davalıya (ve diğer yönetim kurulu üyelerine yapılan) dava konusu ödemelerin genel kurul kararlarına dayandığını, bu genel kurul kararlarının iptal edilmediğini ve ayrıca davalının sonraki genel kurullarda ibra edildiğini beyan etmiş ise de; davalıya karşı bu davanın açılması da 20/01/2011 tarihli genel kurul kararına (11. madde) dayanması, 20/02/2011 tarihli genel kurul kararının da (iptal edilmediği için) halen geçerli olması, 2004 ve 2005 yıllarına ilişkin genel kurullardaki ibraların, Mahkemezde alınan 25/04/2012 tarihli bilirkişi heyeti raporunda da açıklandığı üzere somut ve ayrıntılı bir ibra niteliğinde olmaması nedeniyle, davalının davacı Kooperatifin zararından sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır.1163 s. Kooperatifler Kanunu’nun 90/1. maddesine göre, “İlgili bakanlık; kooperatiflerin, kooperatif birliklerinin, kooperatif merkez birliklerinin ve Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin işlem ve hesaplarını ve varlıklarını müfettişlere, kooperatif kontrolörlerine veya denetim için görevlendirilecek olan personele denetlettirebilir.”1163 s. Kooperatifler Kanunu’nun 90/3. maddesine göre de, “Birinci fıkradaki teşekküller, denetim sonuçlarına göre ilgili bakanlıkça verilecek talimata uymak zorundadırlar.”16/06/2010 tarihli teftiş raporu, davacı Kooperatif’in 20/01/2011 tarihli genel kurul kararı ile Mahkemezde alınan 25/04/2012 tarihli bilirkişi heyeti raporuna ve Konya … Ağır Ceza Mahkemesinde alınan 30/10/2013 tarihli rapora göre, davalının sorumlu olduğu ve kendisine fazladan yapılan ödeme miktarı 16.800 TL. olduğundan davacının davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir. Her ne kadar davacı Kooperatif, dava dilekçesinde ödeme tarihinden itibaren faiz istemiş ise de; yukarıda açıklandığı üzere davalının 08/02/2011 tarihi itibariyle temerrüte düşürülmesi nedeniyle faize bu tarihten itibaren hükmetmek gerekmiş, dava dilekçesinde faiz türü belirtilmediğinden, faizin de yasal faiz olması gerektiği sonucuna varılmış ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur..” gerekçesiyle davacının davasının kabulü ile 16.800 TL. alacağın, temerrüt tarihi olan 08/02/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fer’i nitelikteki fazlaya ilişkin faiz talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; gerekçeli kararda 15.02.2006 tarihli genel kurul kararının geçerli sayılıp sayılmadığına ilişkin hiçbir açıklama bulunmadığını, bu genel kurul kararı geçerliliğini sürdürdüğü sürece ibra, zamanaşımı, tarife ve diğer hususlara ilişkin hukuki tartışmalar hiçbir anlam ifade etmediğini, davanın doğrudan reddi gerektiğini, işbu dava bir eda davası olduğunu, bu davanın dinlenebilmesi için 15.02.2006 tarihli genel kurulda alınan kararların iptaline ya da yokluğunun tespitine karar verilmiş olması gerektiğini, karşı tarafın dava dilekçesinde genel kurul kararlarının yokluğunun tespiti yönünde bir talebi olmadığını, kaldı ki böyle bir talepte bulunmuş olsa bile genel kurul kararlarının iptali ya da yokluğunun tespiti davasının kooperatif yöneticilerine değil kooperatife yöneltilmesi gerektiğini, zamanaşımı itirazları yönünden 15.02.2006 tarihli genel kurulda huzur haklarına ilişkin alınmış bir karar olmasaydı dahi fazla ödenen huzur haklarının büyük bir kısmı zamanaşımına uğradığı için istenemeyeceğini, ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için fiilin suç teşkil etmesi gerektiğini, müvekkilinin suç teşkil eden bir fiilinin söz konusu olmadığını, 2007 yılından 2011 yılına kadar yönetim kurulunun ibra edilmemesi ya da ibraların geçersiz sayılması 15.02.2006 tarihli genel kurul kararlarının geçerliliğini etkilemeyeceği için aslında ibranın geçerliliğinin tartışılmsının anlamsız kalacağını, yine de mahkemenin ibranın geçerli olmadığına ilişkin görüşüne katılmanın mümkün olmadığını, dosyaya daha önce sunmuş oldukları Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere harcama bilançoda yazılı ise ve bilanço genel kurulda okunarak ibra edilmişse ortada geçerli bir ibra olduğunu, mahkemenin dayanak gösterdiği bilirkişi raporunda harcamanın bilanço da yer aldığını, bilançonun okunduğunu ancak genelgenin okunmadığını iddia ederek ibranın geçersiz olduğu sonucuna varıldığını, buna göre salt genelgenin okunmamış olmasının ibranın geçerliliğini etkilemeyeceğini, ayrıca mahkeme ücretlerin ödendiği tarihten değil temerrütten sonra faiz işletilmesine ve yasal faiz işletilmesine karar vermiş olup kısmen ret yönünden lehlerine vekalet ücretine hükmedilmediğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, davacı kooperatifin eski yöneticisi olan davalıya 2005 ve 2006 yıllarında fazla ödeme yapıldığı iddiasına dayalı istirdat istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Kooperatif ana sözleşmesinin 49.maddesinde yönetim kurulu üyelerine yapılacak aylık ücret, huzur hakkı ve yolluk ödemesinin her yıl Merkez Birliği Büyük Kongresinde belirlenecek tarifeyi aşmamak üzere genel kurul tarafından belirleneceği düzenlenmiş olup, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliği Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 16/06/2010 gün ve 2010/3-5 sayılı raporunda 2005 ve 2006 yıllarında (ayrıntıları cetvel halinde gösterilmek suretiyle) davalı …’ye toplam 16.800 TL fazla ödeme yapıldığı, ödemelerin genel kurul kararlarına dayanmasına rağmen, genel kurul kararlarında belirtilen ücretlerin Merkez Birliği tarifelerini aştığının belirlendiği için, davacı kooperatifin 2010 yılına ilişkin 20/01/2011 tarihli genel kurulunda alınan karar gereğince işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dosya kapsamına göre davacıya 2005 ve 2006 yıllarında yapılan ödemelerin 12/02/2005 tarihinde yapılan davacı kooperatifin 2004 yılına ait genel kurulunda alınan karara ve yine 25/02/2006 tarihinde yapılan 2005 yılına ait genel kurulunda alınan karara istinaden yapıldığı anlaşılmıştır.
Kooperatif ana sözleşmesinin 33.maddesinde: ”Genel kurulun toplanabilmesi ve gündemdeki konuları görüşebilmesi için, kooperatife kayıtlı ortaklardan genel kurula katılma hakkına sahip olanların en az 1/10’unun şahsen veya temsilen toplantıda hazır bulunması gerekir. İlk toplantıda nisap temin edilmediği takdirde, ikinci toplantıda nisap aranmaz. Genel Kurulda kararlar, ortaklar cetvelinde imzası bulunanların yarıdan fazlasının oyu ile alınır. Ancak kooperatifin dağılması, diğer kooperatifle birleşmesi veya ana sözleşmede değişiklik yapılması ile ilgili kararlar ortaklar cetvelinde imzası bulunanların 2/3 çoğunluğu ile alınır.” düzenlemesi mevcut olup, 2004 ve 2005 yıllarına ait genel kurul toplantılarının ilk toplantıda nisap sağlanamadığı için ikinci toplantıda nisap aranmaksızın yapıldığı ve davaya konu ödemelere ilişkin kararların toplantıya katılanların oy birliğiyle alındığı anlaşılmıştır.
Bu açıklamalardan sonra tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davalıya yapılan ödemelerle ilgili 2004 ve 2005 yıllarına ait genel kurul toplantılarında alınan kararlarının yeterli nisapla alındığı, herhangi bir yokluk ya da butlan durumunun mevcut olmadığı, genel kurul kararlarının iptaline yönelik de bir dava açılmadığı, genel kurul kararlarının ayakta olduğu, dava konusu ödemelere ilişkin olarak ceza dosyası sonucunun beklenmesine de gerek olmadığı, bu sebeplerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinde isabet bulunmadığı anlaşıldığından, davalının istinaf talebinin kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A)Davalının istinaf talebinin KABULÜ ile; Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/07/2019 tarih … Esas – … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
1-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 286,91 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
2-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf yoluna başvuru harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflara ücreti vekalet taktirine yer olmadığına,
B) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince davacı talebi ile ilgili YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 249,50 TL peşin harçtan alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcının mahsubu ile fazla yatırıldığı anlaşılan 168,8‬0 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince 5.100,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-HMK’nın 333 ve HMKGAT’nin 5/1. maddeleri gereğince yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının gider avansını yatıran tarafa iadesine
7-İlk derece mahkemesince yazılan 31/10/2019 tarihli harç tahsil müzekkeresinin bila infaz iadesinin istenmesine, iade işleminin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
C) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince kararın ilk derece mahkemesi tarafından tebliğe çıkarılmasına,
D) Dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/06/2022 tarihinde oyçokluğu ile HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip … e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır (muhalif)

A.Ç

MUHALEFET ŞERHİ:Dava, davalı yönetim kurulu üyesi tarafından Kooperatifin zarara uğratıldığı iddiasına dayalı sorumluluk davasıdır.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Davacı tarafça, ana sözleşmenin 49. maddesinde yönetim kurulu üyelerine yapılacak aylık ücret, huzur hakkı ve yolluk ödemesinin her yıl Merkez Birliği Büyük Kongresinde belirlenecek tarifeyi aşmamak üzere genel kurul tarafından belirleneceğinin düzenlendiği, işbu ana sözleşme hükmüne rağmen davalıya 2004-2006 yılları arasında 16.800,00 TL fazla ödeme yapıldığı iddia edilmiş, davalı tarafça zamanaşımı def’inde bulunulmuş, dava konusu ödemelerin genel kurul kararına dayalı olduğu, işbu genel kurul kararı iptal edilmediğinden sorumluluğuna gidilemeyeceği ayrıca, genel kurullarda ibra edildiği savunulmuş, bunun üzerine davacı tarafça da genel kurul kararlarının yok hükmünde olduğu ileri sürülmüştür.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 62. maddesi uyarınca yönetim kurulu üyeleri kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan ortaklara ve kooperatife karşı sorumlu oldukları gibi, aynı Kanun’un 98. maddesi yollamasıyla, fiilin işlendiği tarih ve aynı zamanda dava tarihi itibariyle de somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nun 336/5. maddesi uyarınca kasıt ve ihmallerinden doğan zararlardan dahi ortaklara ve kooperatife karşı sorumludurlar.
Sorumluluğun söz konusu olabilmesi için de öncelikle bir zararın doğması şarttır. Zarar meydana gelmiş ise, yöneticilerin kusursuzluğunu ispat etmesi gerekir. Kusursuzluğun ispatı da genel hükümlere tabidir. Kural olarak yönetim kurulu üyeleri kooperatif adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulamazlar ise de, anılan TTK’nın 336. maddesindeki hallerde kooperatife, kooperatif ortaklarına ve kooperatif alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe müteselsilen sorumlu olurlar. Yöneticilerin görevlerini ifa sırasındaki zararın kusur ile işlendiği karinesinin aksini ispat etmedikçe 338. maddesi gereğince sorumluluktan kurtulamazlar.
6762 sayılı TTK’nın 309. maddesinde de “Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur.” hükmü düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlık yönünden, taraf iddia ve savunmaları kapsamında genel kurul kararlarının yoklukla malul, butlan ya da iptaline sebebiyet verecek hallerin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
”Yokluk”; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen kurucu veya şekli nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir (Mehmet Bahtiyar, Ortaklıklar Hukuku, s.196). Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getirir. Yok sayılan işlem, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir. Yokluk ve butlan hallerinin varlığı halinde bu hususun mahkemelerce re’sen gözönünde bulundurulacağı ve herkesin bu geçersizliği, 6762 sayılı TTK’nın 381. maddesinde düzenlenen koşullara tabi olmaksızın ileri sürebileceği Hukuk Genel Kurulu’nun 12.03.2008 gün ve … E., … K. sayılı ilamında da benimsenmiştir.
Mutlak butlanla batıl kararlar, baştan beri hükümsüz olan, sonradan geçerlilik kazanma olanağı olmayan, emredici kurallara, kamu düzenine veya ahlaka ve adaba aykırı veyahut konusu olanaksız olan kararlardır. Bu tür kararlar, baştan beri hüküm ifade etmezler.
6762 sayılı TTK’nın 381’nci maddesi anlamında iptali kabil kararlar ise, daha çok ortakların menfaatlerini koruyan düzenlemelere aykırılık teşkil eden, emredici kurallar dışında yorumlayıcı ve şekle ilişkin kuralların ihlal edildiği kararlardır. İptali gereken kararlar, baştan itibaren geçersiz olmadıklarından, iptal edilinceye kadar geçerli bir kararın hüküm ve sonuçlarını doğururlar.
1163 sayılı Yasa’nın 53. maddesinde kanuna, ana sözleşme hükümlerine ve iyi niyet esaslarına aykırı olduğu iddiası ile Genel Kurul kararları aleyhine bir ay içerisinde iptal davası açılabileceği düzenlenmiştir.
Ayrıca; somut olayda, davalının ibra savunması üzerinde de durulması gerekmektedir. Zira, yönetimin zarara yol açan işlem ve eylemleri genel kurulda tüm açıklıkla ve ayrıntılarıyla açıklanıp irdelenmişse yapılan ibra gerçek anlamda borçtan kurtarma ve aklama niteliği taşır. Bu şekilde bir ibranın varlığı halinde ise, zarara neden olsalar dahi sorumlular aleyhine sorumluluk davası açılamaz. Genel kurulda yapılan ibranın aklanma sonucunu doğurabilmesi için davada ileri sürülen hususların faaliyet raporunda tartışılması ve buna rağmen ibra kararı alınmış olması gerekir. Bu nedenle, davalının sorumluluğuna konu eylemler nedeniyle, bu eylemlerden sonra yapılan genel kurullarda ibra edilip edilmediği, ibra edilmişse dava konusu eylemlerin faaliyet raporları ve bilançolara konu olup olmadığı, genel kurullarda değerlendirilip tartışılmak suretiyle ibra kararının verilip verilmediğinin tespit edilmesi, böylece ibranın geçerliliğinin değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, 1163 sayılı Yasa’nın 50. maddesi ” Kooperatif işlerinin görülmesine herhangi bir suretle katılmış olanlar Yönetim Kurulunun ibrasına ait kararlarda oylamaya katılamazlar. Bu hüküm denetçiler hakkında uygulanmaz. Ortaklardan hiçbiri kendisi veya karı ve kocası yahut usul ve füruu ile kooperatif arasında şahsi bir işe veya davaya dair olan görüşmelerde oy hakkını kullanamaz.” hükmü de düzenlenmiş olmakla, ibra kararının yeterli nisapla alınıp alınmadığının da tespiti gerekmektedir.
Aynı Yasa’nın 56. maddesinde de ” Yönetim kurulu üyelerine genel kurulca belirlenen aylık ücret, huzur hakkı, risturn ve yolluk dışında hiç bir ad altında başkaca ödeme yapılamaz.” hükmünün düzenlendiği anlaşılmıştır.
Ayrıca, ceza hukuku ile medeni hukuk arasındaki münasebeti düzenleyen 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi uyarınca, ceza mahkemesinin kusurun takdiri ve zarar miktarının tayinine yönelik kararı hukuk hakimini bağlayıcı olmadığı gibi, hukuk mahkemesi, ceza mahkemesinde ikame edilen delillerle de bağlı değildir. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımı, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının da, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi, özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır. Ancak, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Hukuk hakimi, ceza hakiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağını saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmü ile bağlı olacağı hem ilmi hem de kökleşmiş yargısal içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.
Somut olayda, davacı tarafından dava konusu eylemlerden dolayı davalı hakkında suç duyurusunda bulunulmuş olup, davalının da aralarında bulunduğu yönetim kurulu üyeleri hakkında ceza davası açıldığı dosya kapsamı ile sabittir. Mahkemece, her ne kadar ceza davasının da hukuk davasını beklediğinden bahisle, bekletici mesele yapılmasından vazgeçilmesine karar verilmiş ise de, anılan ceza davasının akıbetinin işbu davaya etkisinin de değerlendirilmesi ve sonucuna göre, yukarıda belirtilen hususlar nedeniyle halen derdest olan ceza davasının neticesinin beklenilmesi gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde ise, mahkemece yargılama sırasında bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve yazılı olduğu şekilde karar verilmiştir.
Ancak, 6100 sayılı HMK’nun 27. maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir. Bu hak adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.
Adil yargılanma hakkı da Anayasanın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasa’nın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde mahkeme kararlarında bulunması gereken hususlar sayılmıştır. Kanun’un 297/1-c maddesi gereğince karar “tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” içermeli, 297/2 maddesi gereğince de hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Yargıtay HGK’nun 2010/1-86 E.-2010/108 K., 2014/2-1121 E.-2016/635 K., 2014/9-1137 E.-2016/994 K., 2013/21-1791 Esas, 2013/1676 Karar sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, mahkeme kararının gerekçesi o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve kanun yolu denetiminin yapılabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur.
Anayasanın 141/3 maddesi ve HMK’nun 297. maddesi bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Kararın gerekçesinin yeterli açıklıkta ve denetime elverişli olmaması Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır.
Bu cümleden olarak, davalı yöneticinin sorumluluğuna dayalı olarak açılan işbu davada, taraf iddia ve savunmaları kapsamında, yukarıda ilke bazında açıklanan hususlar yönünden yapılacak incelemeye esas olmak üzere, davalı Kooperatifin dava konusu olan iddiaları incelemeye esas dönemlere ilişkin genel kurul tutanakları, hazirun cetvelleri, ortaklık yapısını gösteren belgeler, ibraya esas yönetim kurulu faaliyet raporları, bilanço ve eki belgeler ile davalıya yapılan ödemelere ilişkin tüm belgeler getirtilerek, dava konusu yapılan ödemelerin genel kurulda onaylanan bilanço ve ibra edilen faaliyet raporları içerisinde bulunup bulunmadığı hususunda bilirkişi incelemesi de yaptırılarak, uyuşmazlığın kanun ve ana sözleşme hükümleri kapsamında incelenerek, davalının sorumluluğunu gerektirir bir işlem ya da eyleminin bulunup bulunmadığı, ceza davasının işbu davaya etkisi, zamanaşımı def’inin de bu kapsamda değerlendirilmesi, özellikle de her bir iddia ve savunma yönünden ayrı ayrı açık, gerekçeli ve denetime elverişli bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/ 1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılması gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın heyetin aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye … e-imzalıdır