Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2019/2137 E. 2022/318 K. 10.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/07/2019
NUMARASI : … Esas … Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : … Otomotiv Hidrolik Pnömatik Makina İmalat Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
VEKİLİ : Av. …

İSTİNAF EDEN DAVALI : …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVA : İtirazın İptali

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 10/03/2022
YAZIM TARİHİ : 14/03/2022
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya …Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile açılan itirazın iptali davasında 17/07/2019 tarihinde tesis edilen davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin karara karşı tarafların istinaf kanun yoluna başvurmaları üzerine üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendi;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının Konya … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile aleyhine yürütülen 11.062,00 TL miktarındaki icra takibi nedeniyle düzenlenen ödeme emrine itiraz ettiğini, davalı borçlunun takibe borcu olmadığını beyan ettiğini, fakat davalı borçlu ile müvekkili arasında ticari ilişki bulunduğunu, borçlunun bu itiraza konu takibin dayanağı faturadan kalan bakiye borcunu ödememesi olduğunu, davalının itirazının haksız ve kötü niyetli olduğunu, borcu olmadığından bahisle borca itiraz eden davalının borcu ödediğine dair herhangi bir belge de sunmadığını, takibin durdurulduğunu, müvekkilinin alacağının likit olduğunu, bunun borçlu tarafından da bilindiğini, açmış oldukları itirazın iptali davasının kabulü ile asıl alacağın %20 sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı tarafça cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ: İlk derece mahkemesince; “….davasının davasının kısmen kabul, kısmen reddi ile; Konya …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından yapılan itirazın iptali ile 8.795,00 TL asıl alacak üzerinden takibin devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, hükmedilen 8.795,00 TL nin %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine…” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; bilirkişi raporuna göre müvekkilinin defter ve kayıtlarında davalı tarafta 8.795,00 TL alacaklarının tespit edildiğini, davalı defterlerine göre ise taraflarına yapılan bir ödemenin görünmediğini, hatta davalının taraflarına yekün borcunun 24.131,00 TL olarak göründüğünü, taraflar arasında cari ilişki sabit iken davanın kısmen kabul edilmesinin hatalı olduğunu, bu nedenle yerel mahkeme kararının kaldırılarak asıl alacak ve takibe konu miktar üzerinden davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının icra takibini 3.097,50 TL bedelli fatura ile 7.965,00 TL bedelli faturalara dayanarak başlattığını, ticari defterlerin sadece dava konusu faturalar yönünden incelemeye tabi tutulması gerekirken taraflar arasındaki ilişkinin cari hesap kabul edilip, incelemenin bu yönde yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, yüksek mahkeme kararlarında sürekli vurgulanan konunun incelemenin dava konusu dışına çıkılmaması gerektiğini, bilirkişinin bu hususa dikkat etmediğini, … seri nolu 3.982,50 TL bedelli ve takibe konu 142715 seri nolu 3.097,50 TL bedelli faturaların peşin satış olarak kaydedildiğini, bahsi geçen fatura bedellerinin peşin olarak tahsil edildiğinin davacı tarafça da kabul edildiğini, daha sonra söz konusu faturaların cari hesaba katılması veya ödenmediği gerekçesi ile icra takibine konu edilmesinin taraflarınca kabul edilemeyeceğini, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davanın tamamen reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; faturaya dayalı ilamsız icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi; Kamu düzenini ilgilendiren konularda resen, diğer yönlerden HMK’nın 355.maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Davacının istinaf talebinin incelenmesinde; Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun “İstinaf Dilekçesinin Reddi” başlıklı 346/(1). maddesinde; istinaf dilekçesinin, kanuni süre geçtikten sonra verileceği veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar vereceği,
Hukuk Muhakemeleri Kanununun “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar” başlıklı 341.maddesinin (2) no’lu bendinde, miktar veya değeri binbeşyüz Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararların kesin olduğu belirtilmiş, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 24.11.2016 tarihli 6763 sayılı “Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 41.maddesi ile de, maddede yer alan “binbeşyüz” ibaresi, “üçbin” şeklinde değiştirilmiş, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, bu miktarın Maliye Bakanlığınca her yıl için tespit ve ilan edilecek yeniden değerleme oranında artırılması kabul edilmiş, 2018 yılı değerleme oranına göre yapılan hesaplamaya göre 2019 yılı için istinaf kanun yoluna başvurma kesinlik sınırı 4.400,00 TL olarak belirlenmiştir.
İlk derece mahkemesinin karar tarihi 17/07/2019 olup, istinaf istemine konu reddedilen miktar ise 2.267,00 TL’dir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na 6763 sayılı Kanun ile ilave edilen Ek-Madde 1 hükmü uyarınca karar tarihi itibariyle HMK’nın 341/2. maddesi gereğince miktar veya değeri 4.400,00 TL’yi geçmeyen malvarlığına ilişkin kararlar kesin olup, HMK’nın 346. maddesi gereğince kesin olan karara ilişkin istinaf dilekçesi ilk derece mahkemesince reddedilebileceği gibi 352. maddesi gereğince yapılan ön inceleme neticesinde Bölge Adliye Mahkemesi tarafından da istinaf isteminin reddine karar verilebilir.
Dava dosyasının incelenmesinde; istinaf kanun yoluna başvuran davacının reddedilen talep miktarı nazara alındığında; davacı yönünden kararın kesin olduğu, istinaf kanun yolunun açık olmadığı, ilk derece mahkemesi hakiminin kanunla verilmeyen bir hakkı tanımak suretiyle hükme karşı istinaf kanun yolu açık olduğunu belirtmesinin, taraflara; yasayla verilmemiş bir hakkı (istinaf kanun yolunu) bahşetmeyeceği sonuç ve kanaatiyle davacının istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinin HMK 352/1-b maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.
Davalının istinaf talebinin incelenmesinde; İspat yükü ile ilgili genel kuralı düzenleyen TMK’nın 6. maddesine göre; “Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” İspat yükü kenar başlıklı HMK’nın 190. maddesine göre; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
Belirtilen yasa hükümleri karşısında, alacağın tahsili için girişilen icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasında kural olarak ispat yükü davacı alacaklıya aittir. Bununla birlikte itirazın iptali davasında davalı borçlunun ödeme savunmasında bulunması ya da borcu ortadan kaldıran diğer itirazları ileri sürmesi halinde ispat yükü yer değiştirecek ve davalıya geçecektir.
Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenleme HMK 222. maddede yer almaktadır. Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK 222/1). Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK 222/4).
Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesine göre fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunmasının gerekli olduğu olgusudur. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin varlığı gerekir.
Bir başka anlatımla, faturaya tebliğ tarihinden itibaren sekiz gün içinde (mücerret) itiraz edilmemiş olması hâli, sadece o faturanın -miktar ve fiyat yönünden- münderecatını kabul anlamını taşır, yoksa o faturada yazılı malın alıcıya mutlaka, daha önce teslim edilmiş olduğu anlamına gelmez; satıcının faturada yazılı malı alıcıya veya kanuni temsilcisine teslim ettiğini ayrıca ispat etmesi zorunludur (Doğanay, İ.: Ticari Alım-Satım Akdi ve Nevileri, Ankara 2003, s:52, Doğanay,İ: Faturanın Kapatılması, Delil Olma Özelliği ve Faturaya İtiraz Aylık Yaklaşım Dergisi Sayı 4, Nisan 1993, s:8-13).
6098 sayılı TBK’nın 102. maddesinde “Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme,muaccel borç için yapılmış olur. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur.” hükmünün yer aldığı,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17/09/2019 tarih 2017/19-824 Esas 2019/885 Karar sayılı ilamında; “… Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki itirazın iptali davasında incelemenin takip ve dava konusu faturalarla sınırlı olarak mı yoksa taraflar arasındaki tüm ticari ilişki değerlendirilerek mi yapılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89 ve 6762 sayılı TTK’nın 87. maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.
Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz.
İtirazın iptali davası ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Bu davanın açılabilmesi için gereken şartlar anılan Kanun’un 67. maddesinde gösterilmiş olup, buna göre ;
1- İlamsız takip yapılmış olması
2- Borçlunun bu takibe itiraz etmesi
3- Alacaklının, itirazın kaldırılması için İcra mahkemesine başvurmaması.
4-İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, 1 yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.
Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalar da göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 84 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre birden fazla borcu bulunan borçlu, ödeme zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkını haizdir. Aynı Kanun’un 86. maddesine göre de yasal olarak geçerli bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. Birden çok borç muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. İcra takibi yapılmamış ise tediye, vadesi daha önce gelmiş olan borca mahsup edilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K., 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K, 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K., 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.

Somut olayda, davacı yan, takip talebinde borcun dayanağı (borcun sebebi) olarak 16 adet fatura göstermiş ve alacaklı olduğunu bildirmiştir. Davalı yan ise takibe, borca ve yetkiye itiraz ettiğini, alacaklıya takip talebinde belirtilen faturalardan kaynaklanan borcunun bulunmadığını, alınan tüm malların bedelinin ödendiğini savunmuştur.
Yukarıdaki bilgiler ışığında takibe sıkı sıkıya bağlı olduğu özellikle vurgulanan itirazın iptali davasında, mahkemece, tarafların iddia, savunma ve delillerinin yalnızca takibe konu faturalar çerçevesinde değerlendirilip incelenerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesinin gerektiği, aksi yönde yapılacak araştırmanın ise itirazın iptali davasının niteliği ile bağdaşmayacağı, ödeme defi nedeniyle ispat yükünün davalı tarafta bulunduğu, belirtilen usule göre yapılacak incelemede, davalının sunduğu ödeme belgelerinin takip konusu edilen faturalara ilişkin olup olmadığı hususunun ise BK’nın 85, 86. (TBK’nın 101, 102.) maddeleri uyarınca tayin edilmesi gerektiği, takibe sıkı sıkıya bağlı olma kuralı ile genel ispat kurallarının ve ispat yöntemlerinin birbiriyle karıştırılmaması gerektiği, bu maddelere göre tespit yapılacak olmasının takibe konu edilmeyen faturalar ve taraflar arasındaki tüm ilişki değerlendirilmesi anlamına gelmeyeceği hususları açık olduğundan, mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında itirazın iptali davasında alacağın varlığını ispatta genel hükümlerin uygulanacağı, açılan itirazın iptali davasında faturaların yanında ticari defterlere ve aralarındaki hesap ilişkisine de dayanıldığı, öte yandan davalının da borca itiraz ederek ödeme savunmasında bulunduğu, ancak ödemelerin hangi mallara ve hangi faturalara ilişkin olduğunun belirtilmediği, somut olay bakımından uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın 85. vd. maddeleri uyarınca alacaklının ödemeleri önceki muaccel alacaklarına sayma hakkı bulunduğundan zorunlu olarak taraflar arasındaki açık hesap ilişkisinin başından itibaren değerlendirilmesi ve dava konusu ödemelerin yapılmış olup olmadığının, yapıldı ise ödemelerin tamamen mi kısmen mi yapıldığının, hangi borca ilişkin olduğunun tespit edilmesinin gerektiği, bu nedenle taraflar arasındaki tüm ticari ilişki değerlendirilmek suretiyle inceleme yapılarak sonuca ulaşan yerel mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır…” hususlarının belirtildiği,
Davacının defterlerinde takibe konu 3.097,50 TL (takip talebinde 3.097,00 TL olarak belirtilmiş) bedelli faturayı peşin satış, 100 kasaya tahsil olarak kayıt altına alındığı, her ne kadar bilirkişi raporunda iş bu satış kaydının açık fatura olarak düzenlenmiş olan fatura içeriğini doğrulamadığı belirtilmiş ise de defterdeki kayıtların Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 10/10/2019 tarih 2018/2190 Esas 2019/4712 Karar, 18/06/2013 tarih 2013/8049 Esas 2013/11345 Karar ve 12/09/2012 Tarih 2012/7670 Esas 2012/12782 Karar sayılı ilamlarında da belirtildiği gibi, davacı aleyhine delil olacağı, ayrıca davacı defterlerine göre takibe konu 7.965,00 TL lik fatura tarihinden sonra davalı tarafından 30/09/2016 tarihine 2.000,00 TL ve 2.250,00 TL olmak üzere toplam 4.250,00 TL’lik ödeme yapıldığı, fatura tarihinden sonra yapılan ödemelerin faturaya istinaden yapıldığının kabulünün gerekeceği, dava konusu faturanın davalı defterlerinde kayıtlı olduğu, bu nedenle davanın 3.715 TL üzerinden kabulüne karar verilmesi gerekirken cari hesaba göre inceleme yapan bilirkişi raporu doğrultusunda 8.795 TL üzerinden kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmadığından davalının istinaf talebinin kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına HMK’nın 353/1.b.2. maddesi gereğince yeniden karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A) Davacının istinaf başvuru dilekçesinin REDDİNE,
1-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
2-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
B) Davalının istinaf başvuru talebinin KABULÜ ile; Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/07/2019 tarih … Esas 2019/472 Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
1-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 150,20 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
2-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf yoluna başvuru harcı ile 9,00 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 130,30 TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
C) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince davacı talebi ile ilgili YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
1- Davanın KISMEN KABULÜ ile; davalının Konya … İcra Müdürlüğü’nün … (Önceki dosya numarası Konya …İcra Müdürlüğü’nün …) Esas sayılı dosyasında takibin 3.715,00 TL’lik kısmına yaptığı itirazın iptaline, takibin bu miktar üzerinden devamına, davacının fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE,
2- İtirazın iptaline karar verilen 3.715,00 TL’nin %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3- Alınması gereken 253,77 TL harçtan peşin alınan 188,92 TL harcın mahsubu ile bakiye 64,85 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, davacı tarafından yatırılan 188,92 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4- Davacı davada kendisini vekil sıfatı ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T gereğince 2.725,00 TL ücret-i vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5- Davalı davada kendisini vekil sıfatı ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T gereğince 5.100,00 TL ücret-i vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6- Kabul ve red oranına göre davacı tarafından yapılan 31,40 TL başvuru harcı, 600,00 TL bilirkişi ücreti, 95,00 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 726,40 TL yargılama giderinden 243,95 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
7- Davalı tarafından yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333 ve HMKGAT’nin 5/1. maddeleri gereğince yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının gider avansını yatıran tarafa iadesine,
D) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince kararın ilk derece mahkemesi tarafından tebliğe çıkarılmasına,
E) Dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/03/2022 tarihinde oybirliği ile HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır