Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2019/1265 E. 2021/2142 K. 01.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO :…

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/03/2019
NUMARASI : … Esas -… Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …..

DAVALI : …i
VEKİLLERİ : Av. … & Av. …

DAVA : Alacak

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 01/11/2021
YAZIM TARİHİ : 01/11/2021
Taraflar arasında görülen davada Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin… Esas -…Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içerisinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten ve üye hakimin görüşleri alındıktan sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
DAVA: Davacı vekili, taraflar arasında 01/06/2015 başlangıç, 01/06/2016 sona erme tarihli olmak üzere 1 yıl süreli 27/04/2015 tarihli elektrik enerjisi alım satım sözleşmesi imzalandığını, davalının sözleşme şartları kapsamında müvekkilinden elektrik enerjisi satın almayı, müvekkilinin de davalıya bunu satmayı taahhüt ettiğini, taraflar arasındaki uyuşmazlığın esasının sözleşmenin yürürlük süresi boyunca müvekkilinin uygulamakla yükümlü olduğu indirim oranı ve dolayısıyla indirim oranına tekabül ettiği birim fiyat noktasında toplandığını, sözleşmenin ticari şartlar bölümünde kararlaştırılan %5 indirim oranı uygulanarak müvekkili tarafından faturalar düzenlendiğini, davalının da düzenlenen faturaları ödediğini, davalının 26/04/2016 tarih ve 16/05/2016 tarihli ihtarnamelerinde belirtilenin aksine müvekkilinin 03/02/2016 tarihli e-mailde 01/06/2016 tarihine kadar uygulanacak birim fiyatın davalı lehine olacak şekilde 0,190 TL/kWh olarak sabitlenmesinin teklif olarak ve resmi yazının da 29.02.2016 tarihinde davalıya sunulduğunu, resmi yazıda mailde de belirtildiği üzere sadece 01.06.2016 tarihine kadar birim fiyatın 19.1 kr/kWh olarak sabitleneceğinin teklif edildiğini, davalı tarafından bunun kabul edilmediğini, müvekkilinin de 18 kr/kWh olarak birim fiyatın uygulanmasının sürdürülebilir bir fiyat olmayıp şirketi zarara uğratacağının defalarca belirtildiğini, bu nedenle mutabakat sağlanamayan fiyat revizesinin yok hükmünde olduğundan sözleşmenin ticari şartlar bölümünde yer alan %5 indirim oranının uygulanması gerektiğini, davalı tarafça ödenmeyen fatura bedellerinin sözleşmeye aykırı olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davalı tarafından faturaların haklı bir nedene dayanmaksızın iade edildiğinin tespiti ile her bir faturanın ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek değişik oranlarda ticari avans faiziyle şimdilik 10.000,00 TL’nin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini KDV dahil 3.520.155,91 TL asıl alacak, 54.210,40 TL gecikme faizi olmak üzere toplam 3.574.366,31 TL’ne yükseltmiş ve bu miktarın 10.000,00 TL’sinin dava tarihinden, 3.564.366,31 TL’sinin ıslah tarihinden itibaren değişen oranlarda ticari avans faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davacının 03.02.2016 tarihli e-mail ile birim fiyatı sözleşme bitiş tarihine kadar 0,180 olarak sabitlendiğini beyan ve taahhüt ettiğini, buna dayalı olarak da Ocak, Şubat ve Mart ayları faturalarını işbu birim fiyat üzerinden tanzim ederek müvekkiline gönderdiğini, taraflar arasındaki birim fiyatın davacı tarafından gönderilen taahhüt maili ve 3 ay üst üste bu birim fiyat üzerinden kesilen faturalar itibariyle kesinleşmiş olup, ihtilafın haksız olarak yeni dönem sözleşmesinin davacıdan daha uygun fiyat teklifi veren başka bir firma ile yapılacağının bildirilmesinden sonra çıkarıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, EPDK’ nın 19/01/2016 tarihli basın açıklamasından sonra davalının davacıdan aralarındaki sözleşme gereğince birim fiyatı revize ederek sabitlemesini sözlü olarak talep ettiği, davacının 2016 yılı Ocak ayına ilişkin 31/01/2016 tarihli 8 adet tüketim faturasını 0,180 TL/kWh birim fiyat üzerinden düzenlediği, davacının bu faturaları düzenledikten 3 gün sonra 03/02/2016 tarih, saat 12:45 ifadeli e-maili ile birim fiyatın sözleşme sonu olan 01/06/2016 tarihine kadar 0,190 TL/kWh sabitlendiğini, aynı gün saat 14:11 ifadeli ikinci e-maili ile birim fiyatın sözleşme sonuna kadar 0,180 TL/kWh sabitlendiğini davalıya bildirdiği, davacının her iki e-mailinde bildirdiği rakamlardan farklı bir rakam olan 0,191 TL/kWh’ni 29/02/2016 tarihli yazısıyla ve nihayet 08/03/2016 tarihli yazısı ile de 01/07/2016 tarihinde sözleşmenin sonlandırılması kaydıyla 0,180 TL/kWh birim fiyatı bildirdiği, 08/03/2016 tarihli son yazıdan sonra davacının 2016 yılı Şubat dönemine ilişkin 18/03/2016 tanzim tarihli 8 adet tüketim faturasını ve 2016 yılı Mart dönemine ilişkin 6 adet 18/04/2016 ve 1 adet 27/04/2016 tanzim tarihli 7 adet tüketim faturasını 0,180 TL/kWh birim fiyat üzerinden düzenlediği, 2016 yılı Nisan dönemine ilişkin 18/05/2016 tanzim tarihli 7 adet tüketim faturasının 0,19495805 TL /kWh birim fiyat üzerinden düzenlendiği, davalının 0,180 TL/kWh birim fiyat üzerindeki miktarı kabul etmeyip iade faturası düzenlediği ve 2016 yılı Mayıs dönemine ilişkin 20/06/2016 tanzim tarihli 8 adet tüketim faturasının da 0,19495805 TL/kWh birim fiyat üzerinden düzenlendiği, davalının 0,180 TL/kWh birim fiyat üzerindeki miktarı kabul etmeyip iade faturası düzenlediği böylelikle 2016 yılı Şubat-Mayıs aylarına ilişkin toplam 30 adet fatura nedeniyle davacının davalıdan 3.520.155,91 TL alacağı olduğunun bildirildiği ve taraflar arasındaki çekişmenin de bu miktara ilişkin olduğu, davacının düzenlediği 31/03/2016 tanzim tarihli, 6 adet toplam 1.516.963,56 TL bedelli fiyat farkı faturalarını alan davalının 26/04/2016 tarihli ihtarname ile davacıya iade ettiği, 30/04/2016 tanzim tarihli, 7 adet fatura da birim fiyatın 0,19495805 TL/kWh olarak düzenlenmiş olup, davalının 0,180 TL/kWh birim fiyatı kabul ettiğinden aradaki fark için 13/05/2016 tanzim tarihli 7 adet toplam 858.531,64 TL bedelli iade faturalarını düzenleyerek 16/05/2016 tarihli ihtarnameyle davacıya gönderdiği, davacının düzenlediği 31/05/2016 tanzim tarihli, 8 adet fatura da birim fiyat 0,19495805 TL/kWh olarak düzenlenmiş olup, davalının 0,180 TL/kWh birim fiyatı kabul ettiğinden aradaki fark için 08/06/2016 tanzim tarihli 8 adet toplam 871.607,27 TL bedelli iade faturalarını düzenleyerek 08/06/2016 tarihli ihtarnameyle davacıya gönderdiği, davacının da davalıdan noter yoluyla gelen iade faturalarını 15/06/2016 tarihli ihtarnamesi ekinde davalıya iade ettiği, 1.516.963,56 TL, 858.531,64 TL ve 871.607,27 TL’lık fark ve iade faturaları toplandığında taraflar arasındaki çekişmenin toplam 3.247.102,47 TL olduğu ve çekişmenin faturalara göre bu miktar üzerinde toplandığı, taraflar tacir olup ve basiretli davranmak zorunda oldukları, davacının 2016 yılı Ocak dönemine ilişkin düzenlediği faturalarda birim fiyatı 0,180 TL/kWh olarak gösterdiği ve bunu müşteri memnuniyeti adına yaptığını iddia ettiği ancak, 03/02/2016 tarihli saat 14:11 ifadeli e-mailinde sözleşme dönem sonu olan 01/06/2016 tarihine kadar birim fiyatın 0,180 TL/kWh olarak sabitlendiğini davalıya bildirdiği, hatta 2016 Şubat ve Mart aylarına ilişkin faturaları da 0,180 TL/kWh sabit fiyat üzerinden düzenlediği, davacının 2016 Ocak-Şubat-Mart dönemlerine ilişkin 23 adet faturayı 0,180 TL/kWh üzerinden düzenlediği hatta 01/06/2016 tarihinden sonraki yeni dönem için piyasadan teklif toplayan davalıya, 01/04/2016 tarihli teklif mektubu ile 0,1750 TL/kWh olarak teklifte bulunduğu hatta sözleşmenin 01/07/2016 tarihinde sonlandırılması halinde 0,180 TL/kWh birim fiyatı dahi kabul ettiği, 2016 Hazirandan sonra 0,1750 TL/kWh teklifinde bulunan davacının önceden gönderdiği e-maili ve düzenlediği 23 adet faturayı yok sayarak artık sözleşmedeki rakam olan 0,19495805 TL/kWh birim fiyat uygulanmalıdır şeklindeki yaklaşımının hem taraflar arasındaki teamüle hem de iyi niyete aykırı olduğu, davalının Ocak-Mayıs-2016 döneminde 0,180 TL/kWh sabit fiyatın üzerindeki kısımlardan sorumlu olmadığı, yasa ve yargının teamüle ve sözleşmeye aykırı talepleri ve çelişkili davranışı korumayacağı ve basiretsizliği de ödüllendirmeyeceği, davacının belki gelecekteki yatırımları ile ilgili bir ümitle yola çıktığı belki bundan pişman olmuş olabileceği ancak bu hususun davanın konusu olmayacağı, davacının kendisinin düzenlediği faturalar, e-maili, yazıları ve iyi niyet kuralları karşısında taraflar arasındaki birim fiyatın 0,180 TL/kWh olduğunun anlaşıldığı, bilirkişi raporlarındaki faturalara ve miktarlara yönelik bir kısım açıklama ve izahatlar dosyaya uygun ise de yukarıda belirtilen kanaate aykırı ve taraflar arasındaki salt sözleşmeye yaslanan yorumlara itibar edilmediği, teamülü ve taraflar arasındaki sür-git ilişkiyi sağlıklı bir şekilde yorumlayamadıkları zaten bu hususu yorumlamanın bilirkişilerin değil mahkemenin görevi olduğundan raporun ilgili kısımlarının yok hükmünde sayıldığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, 03.02.2016 tarihli e-maili gönderen acente şirketi uzmanının yetkisi, e-mailin altında yer alan yazıda müvekkili şirket tarafından onaylanmadıkça sorumluluk doğurmayacağını açıkça bildiren ifadeler, sözleşmede açıkça düzenlenen maddeler doğrultusunda, resmi yazışmalar vasıtasıyla gerçekleştirilen birim bedelin belirlenmesine ilişkin görüşmelerde tarafların anlaşma sağlayamadığı hususları değerlendirilmeden karar verildiğini, 03/02/2016 tarihli e-mailde de fiyatta yapılan revizenin resmi yazıyla iletileceğinin belirtildiğini, sözleşme ile de açıkça düzenlendiği gibi taraflarca resmi kurum yazısı şeklinde gönderilen yazı içeriklerinin dikkate alınmadığını, aracı acentelik sözleşmesinde 03/02/2016 tarihli e-maili gönderen acentenin hak ve yükümlülüklerinin düzenlendiğini, acentenin fiyat teklifinde bulunma yetkisinin bulunmadığını, e-mail yazışmalarında teklifin müvekkili şirketçe resmi yazı ile bildirildiği şekli ile geçerli bir icap olarak kabul edilebileceğinin bildirildiğini ve bunun dışındaki ifadelerin müvekkili şirket açısından bağlayıcılığının bulunmadığının belirtildiğini, bu nedenle gönderilen metnin sonunda fiyatta yapılan revizenin resmi yazıyla da iletileceğinin bildirildiğini, aracı acentelik sözleşmesi hükümleri değerlendirme dışı tutulsa dahi e-mail metninde yer alan bu ifadelerin dikkate alınması gerektiğini, e-mail metninin yazılı olarak onaylanmadıkça müvekkili hakkında hüküm doğurmayacağına ilişkin ifadelerin TBK’nın 8. m. anlamında önerinin müvekkili şirket açısından da bağlayıcı olmayacağını gösterdiğini, kararda 24 adet faturanın hataen 0,180 TL/kWh üzerinden düzenlendiğine ilişkin bir izlenim yaratılmış ise de, Ocak 2016 dönemine ilişkin, 8 farklı aboneliği olan davalıya her ay birer fatura çıkmasının olağan bir durum olduğunu ve Ocak 2016 döneminde düzenlenen 8 faturada herhangi bir hatanın bulunmadığını ancak, 29.02.2016 tarihli resmi yazıyla Şubat, Mart, Nisan ve Mayıs 2016 döneminde birim fiyatın 19.1 kr/kWh olarak uygulanmasına yönelik icapta bulunulduğunu, bu aşamadan sonraki yazışmaların resmi yazılar vasıtasıyla gerçekleştirildiğini, 29.02.2016 tarihli yazıya cevaben davalı tarafından gönderilen 01.03.2016 tarihli resmi yazıda Ocak 2016 dışında kalan fatura dönemlerinde birim fiyatın 19.1 kr/kWh olarak sabitlenmesinin kabul edilmediğini, 18kr/kWh olarak birim fiyatın 01.06.2016 tarihine kadar uygulanmasının talep edildiği hususunun yeni bir icap beyanı olarak müvekkiline bildirildiğini, müvekkili tarafından gönderilen 08.03.2016 tarihli resmi yazıda sözleşme fiyatının 18kr/kWh olarak revize edilmesinin sözleşme sonlandırma tarihinin 01.07.2016 olarak belirlenmesi şartıyla katlanılabilecek bir zarar olduğu ifade edilerek yeni bir icap beyanının bildirildiğini, mahkemece bu hususun bir kabul iradesi olarak yorumlanmasının hatalı olduğunu, sözleşme hükümleri ve taraflar arasındaki resmi yazışmaların yok hükmünde sayılarak Ocak-Şubat-Mart 2016 dönemlerine ilişkin düzenlenen faturalardaki birim fiyatın teamül oluşturduğu gerekçesiyle davanın reddinin hatalı olduğunu, zira Şubat 2016 dönem faturalarının düzenlenme tarihi ile aynı olan 29.02. 2016 tarihli resmi yazı ile 0,180TL/kWh sabit fiyat uygulanmasının uygun olmadığının açıkça bildirildiğini ve teamül oluşmasının engellendiğini, aynı şekilde Mart ayı içerisinde gönderilen 08/03/2016 tarihli yazı ile bildirilen şartlar davalı tarafından kabul edilmediğinden resmi yazışmalardaki tarafların açık iradeleri karşısında faturalarda düzenlenen 0.180 TL/kWh birim fiyatın teamül oluşturduğundan bahsedilmesinin mümkün olmadığını, bilirkişi raporunda irade beyanlarının yorumuna ilişkin sözleşme hükümleri ve hukuka uygun tespitlere yer verilmesine rağmen mahkemece nazara alınmadığını, 2005-2016 piyasa fiyatları ve davalıya yapılan satışlardaki birim fiyat değişimlerinden kaynaklanan kar marjları kapsamında piyasa maliyetleri açıklanmış olup, davalının taleplerinin müvekkili açısından sürdürülebilir olmadığını, mahkeme kabulünün aksine müvekkilinin çelişkili davranışlarda bulunmadığını, hatta zarar etmek pahasına iyi niyetli davranışlarda bulunarak hiçbir yükümlülüğü olmamasına rağmen indirimli fiyatlarla icapta bulunduğunu, ancak taraflarca mutabakat sağlanamadığından sözleşmede kararlaştırılan indirim oranının tekabül ettiği birim fiyatın uygulanması gerektiğini, kararda belirtilenin aksine enerji maliyetini etkileyen faktörlerin kısa sürelerle değişimler gösterdiğini, matematiksel hesaplamalara dayanan tahminler yoluyla teklifler yapılabildiğini, bazen gerçekleşen piyasada … ve dengesizlik maliyetlerindeki artışlar sebebiyle zarar edilmesine sebep olduğunu, uyuşmazlığın yaşandığı 2016 yılının da tedarik şirketleri açısından öngörülemez maliyetlerin yaşandığı bir yıl olduğunu ve müvekkili şirketin ciddi zarara uğradığını, hatta bu hususta kamu kurumları ile yapılan sözleşmelerde uygulanabilirliği olan kanun değişiklikleri ile tedarik şirketlerinin ek fiyat farkı bedelleri altında fatura düzenlemesi ve tahsil etmesinin yolunun açıldığını, mahkeme kararında teklif edilen birim fiyatların tutarsız olarak değerlendirilmesinin elektrik piyasasının karmaşık işleyiş mekanizmasının bilinmesinin mümkün olmamasından kaynaklandığını, bu nedenle resmi yazışmalarda zarar etme pahasına indirim taleplerini yerine getirmeye çalışan müvekkili şirketin sunmuş olduğu tekliflerle basiretli tacir olarak davrandığını, elektrik birim fiyatının ani yükselişinden davalının … sebebiyle oluşan ilave maliyetine bir nebze olsun azaltmak adına ve iyi niyet göstergesi olarak indirimli fiyat teklifi çalışmaları yaptığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, taraflar arasında akdedilen Elektrik Enerjisi Alım Satım Sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/(19)11-3083 E-2021/1225 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere, “İrade beyanı” ile bir sözleşmenin kurulmasını amaçlayan “İcap” ve “Kabul” kavramlarının açıklanmasında yarar vardır.
İrade beyanı, bir ruhî hâdiseden bir başkasını haberdar etmek üzere yapılan ve bununla özel hukuk alanındaki ilişkilerde değişiklik yapılması, yeni ilişkiler yaratılması veya bu gibi ilişkilerin ortadan kaldırılmasının istendiği, hayatta edinilen tecrübelere, örf ve âdete göre hâlin icaplarından anlaşılan iradenin hareket ve faaliyeti olarak tanımlanabilir (Belbez, Hikmet: Akitlerde Sükutun Ehemmiyeti, AÜHF Dergisi, 1944, sayı:2, s. 221).
İrade beyanları açık (sarih) olabileceği gibi, örtülü (zımnî) de olabilir. Beyanın anlam ve konusu hiçbir yoruma ve karışıklığa meydan vermeyecek şekilde beyan vasıtalarından, yani kullanılan söz, yazı veya işaretlerden anlaşılıyorsa, bu, açık bir irade beyanıdır. Zımnî irade beyanı ise, iradenin varlığını gösteren davranışı ifade eder. Bu anlamda, açık olmayan her türlü irade beyanı, zımnî irade beyanıdır. İrade beyanının anlamının, yani sonuç iradesinin doğrudan doğruya söz veya işaretlerden çıkmaması, anlaşılmaması hâlinde, zımnî irade beyanı söz konusu olur. Başka bir deyişle, zımnî irade beyanlarında beyan sahibinin davranışı, işlem iradesini dolaylı bir şekilde ifade eder; onun davranışından, dolaylı olarak işlem iradesine sahip olduğu sonucu çıkar (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 11. Baskı, İstanbul 2009, s. 124)
İcap, bir akdi meydana getirmek amacı ile bir şahsın teklifini ihtiva eden ve karşı tarafa yöneltilen bir irade beyanıdır. Kabul ise, yapılan bir öneriye karşılık karşı tarafça önerene yöneltilen ve sözleşmeyi öneriye uygun olarak meydana getirme arzusunu kesin olarak ifade eden irade beyanıdır. Kanunun veya tarafların anlaşması ile, yapılacak sözleşme için bir şekil öngörülmüş olmadıkça ya da önerene kabul için bir şekle uyulmasını şart kılmış olmadıkça, kabul beyanı bir şekle bağlı değildir; sözle, yazı ile veya kanaat verici bir davranışla yapılabilir (Oğuzman, Kemal/Öz, Turgut: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul 2012, s. 51, 66).
Öte yandan, taraflar arasındaki somut uyuşmazlığın çözümünde etkili olduğu düşünülen “güven ilkesi”, “güven kavramı” ve “güven sorumluluğu” hakkında da açıklamalarda bulunulması gerekmektedir. Hukukun evrensel ve genel ilkelerinden olan “dürüstlük ilkesi” bazı alt ilkelerin doğmasına sebep olmuştur. Bu ilkelerden birisi “ahde vefa ilkesi”, bir diğeri de “güven ilkesi”dir. Yine dürüstlük ilkesini temel alan bir akım da, irade beyanlarının yorumunda ve dolayısıyla sözleşmelerin kurulup kurulmadığını tespitte “korunmaya layık haklı güveni” esas alan “güven ilkesi”dir. Bu güven ilkesi de, “hukukî görünüşe güvenin korunması” alt ilkesini doğurmuştur.
Güven kavramı, anlam itibariyle sadece etik ve moral beklentilerin mevcut olduğu bir kavram değildir. O, aynı zamanda, toplum içerisindeki bireylerin iletişiminde çok ciddi rol oynayan ve bazı durumlarda eksik kalmış, tamamlanamamış ya da üstü kapalı olarak geçirilmiş, bazı irade beyanlarının yorumlanması ve tamamlanmasında önemli derecede etkisi olan psikolojik-sosyolojik bir kavramdır. Bilgilendirme gereksinimi içinde, güven kavramının, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamları da mevcuttur. Bir görüşe göre güven kavramı, toplum içerisinde, bir bireyin diğer bireylerle olan ilişkilerini tamamlayan; bu ilişkilerin yorumlanmasında kullanılan; ya da o bireyin geleceği ile ilgili olan olaylarda yol gösterici bir rol oynayan, tamamen insanın kendi iç dünyasıyla ilgili bir davranış, bir ruh hâli, bir zihniyet, bir anlayıştır. Güven kavramının temelinde; doğruluk, dürüstlük, açık sözlülük, içtenlik, gerçeklik, haklılık gibi anlamlar yatmakta; güven kavramının anlamı da sayılan bu ilkelere dayanmaktadır. Bu anlamda güven, iki taraflıdır. Bir birey, ya karşısındakine güvenir, ya da karşısındaki o bireye güven verir. Bir kimsenin çevresine verdiği güven, aynı derecede bir karşılık ve hukukî olarak korunma gerektirmektedir. Özel bir ilişkiye girmiş taraflardan biri, hukuka ve güven ihlâli söz konusu olduğunda da hukukun öngördüğü yaptırıma güvenerek karşı tarafa güvenmiştir. Karşı taraf omuzlarına da bu güvenden dolayı doğru ve dürüst davranmak ve sadakatli olmak yükümlülüğü yüklenmiştir. Kendisine güvenilen taraf da yapmış olduğu kendi davranışları ile bu güven olgusunu meydana getirdiği için, güvenen tarafa kendisine neden güvendiği hususunda bir itiraz hakkı söz konusu olmayacağı öğretide ileri sürülmüştür. Gerçekten de, her iki tarafın menfaatlerini korumak ve dengelemek için ileri sürülen güven ilkesine göre, bir irade beyanını anlamak ve değerlendirmek için, beyan muhatabınca bilinen ve bilinmesi gereken bütün hâl ve şartları dürüstlük ilkesi gereğince değerlendirmek gerekecektir. Böylece, beyana ne anlam verilmesi gerektiği ortaya çıkacaktır. Bu ilkeye göre korunan karşı tarafın, beyan muhatabının haklı güvenidir. Beyan muhatabının gerekli dikkat ve özeni göstermeksizin beyanı nasıl anladığına bakılmayacaktır. Beyan muhatabı, kendisine ulaşan beyanı, dürüstlük ilkesi gereği, bildiği veya bilmesi gereken tüm unsurları dikkate alarak anlamalıdır. Yani, onun bu beyanı o şekilde anlaması dürüstlük kuralı gereğince haklı görünmelidir.
İşte bu ilke, meydana gelen adaletsizliği ve taraflar arasında gerçekleşen sorunu çözmüş olmaktadır. Zira, güven ilkesi “karşılıklı birbirini gözetme” ve “bağlılık” esaslarına dayanmaktadır. Bu ilkeye göre, hem beyan sahibinin hem de beyan muhatabının menfaatleri dengede tutulmuş olmaktadır. Bir yandan beyan muhatabının dürüstlük kuralına göre, bildiği ve bilebileceği bütün olguları değerlendirerek beyana vermesi gereken anlama olan haklı güveni korunmakta; diğer yandan ise, beyan sahibinin yaptığı beyanının, makûl ve dürüst bir sözleşen insan tarafından anlaşılması olağan biçimde anlaşılacağına dair haklı güveni teminat altına alınmaktadır.
Güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için, bir kimsede hukuken korunmaya layık bir güvenin olması, bu güvene dayanılarak bir tasarruf işleminde bulunulması, tüm bunların da bir kişiye isnat edilebilmesi gerekir.
Güven sorumluluğunun Türk pozitif hukukunda özel bir kanuni düzenlemesi bulunmamakla birlikte; Türk hukuk öğretisinde dürüstlük kuralından hareketle bir olayda güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için şu şartlar aranmaktadır: Olayda bir “güven” unsuru bulunmalı, zarar gerçekleşmeli, yaratılan hukukî görünüme güvenin pozitif olarak korunması anlamında geçerlilik sonucu bağlanmamalı, zarar ile yaratılan hukukî görünüş arasında nedensellik bağı söz konusu olmalı, başka hukukî kurumların uygulama alanına giren herhangi bir durum söz konusu olmamalı, hukukî görünüşü yaratan kimse kusurlu olmalı, kişinin haklı güveni, yani olayda iyi niyeti bulunmalıdır. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 30.01.2013 tarihli ve 2012/19-670 E., 2013/171 K. sayılı ve 02.12.2020 tarihli ve 2017/(19)11-917 E., 2020/985 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; taraflar arasında 27.04.2015 tarihinde, 01.06.2015- 01.06.2016 tedarik süresini kapsayan 1 yıl süreli sözleşme yapıldığı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, 2016 yılı Ocak ayında elektirik fiyatlarında meydana gelen artış sonrası davalı tarafça fiyat revizesi istenilmesi ve işbu görüşmeler kapsamında sözleşmenin ticari şartlar maddesinde belirtilen %5 indirim oranı dışında bir oranın taraflar arasında kabul edilerek uygulamaya geçirilip geçirilmediği noktasında toplanmaktadır.
Davacı tarafça, davalının talebi üzerine sadece 2016 yılı Ocak ayı için 0.180 TL/kWh birim fiyatın uygulanmasının kabul edildiği, diğer aylar için resmi yazı ile bildirilen fiyatın davalı tarafça kabul edilmemesi nedeniyle sözleşmede kararlaştırılan oranın uygulanması gerektiği iddia edilmiş, davalı tarafça ise, davacı tarafından gönderilen 03.02.2016 tarih, 14:11 e-maille sözleşme süresi sonuna kadar 0.180 TL/kWh birim fiyatın uygulanacağı konusunda taahhütte bulunulduğu hatta Ocak, Şubat ve Mart ayı faturaları da bu şekilde düzenlenerek uygulama haline getirildiği, davacı tarafça gönderilen yazılarla farklı birim fiyat tekliflerinde bulunulmuş ise de bu fiyatların taraflarınca kabul edilmediği ve taahhüt edilen 0.180 TL/kWh birim fiyat üzerinden işlem yapılması gerektiği ihtar edilerek, bu fiyattan fazla düzenlenen faturalara karşı iade faturaları düzenlenerek iade edildiği ve faturaların defterlere de işlenmediği, taraflar arasında yapılan mutabakat sonrası 0.180 TL/kWh birim fiyat üzerinden hesaplanan bedellerin davacıya ödendiği ve bu nedenle davacıya herhangi bir borçlarının bulunmadığı savunulmuştur.
Davacı tarafça, 03.02.2016 tarihli e-mailin aracı acente tarafından gönderildiği, acentenin sözleşmede değişiklik yapma yetkisinin bulunmadığı zaten e-mail metninde de müvekkili şirket tarafından onaylanmadıkça müvekkili yönünden bağlayıcılığı bulunmayacağına dair ibarenin olduğu, müvekkili tarafından gönderilen 29.02.2016 tarihli resmi yazıda sadece Ocak ayı için 0.180 TL/krWh birim fiyatın uygulandığı diğer aylar için uygulanmasının mümkün olmadığı belirtilerek 19.1. Kr/kWh fiyat teklifine yönelik icapta bulunulduğu ancak davalı tarafından kabul edilmediği, 08.03.2016 tarihli yazıda da sözleşme süresinin 01.07.2016 tarihine kadar uzatılması şartıyla 0.180 TL/krWh fiyatın uygulanabileceğinin teklif edildiği, davalı tarafından da bu icabın kabul edilmemesi nedeniyle sözleşmedeki birim fiyatın uygulanması gerektiği iddia edilmiş, sözleşmede değişiklik yapılabilmesi için tarafların karşılıklı yazılı mutabakatı olması gerektiği ve sözleşme hükümlerinin uygulanmasında geç kalınmasının müvekkili yönünden haklarından feragat ettiği anlamına gelmeyeceği, taraf iradeleri, sözleşme hükümleri ve resmi yazışmalar nazara alındığında sözleşmede belirlenen oran üzerinden fatura düzenlenmesinde herhangi bir hatalı durumun söz konusu olmadığı ve davalıdan alacaklı oldukları ileri sürülmüştür.
Her ne kadar davacı tarafça aracı acentelik sözleşmesi ibraz edilmiş ve e-maili bu acentenin gönderdiği, yetkisiz temsilin söz konusu olduğu zira, acentelik sözleşmesinden de anlaşılacağı üzere acentenin sözleşme ya da sözleşmede değişiklik yapma yetkisi olmadığı zaten e-mail metninde de müvekkili yönünden bağlayıcı olmadığının belirtildiği bu nedenle e-maile dayalı olarak fiyat revizesinin söz konusu olamayacağı, sözleşme kapsamında da muvafakat ve yazılı olma koşulunun arandığı iddia edilmiş ise de, Ocak ayı için bu şartların yerine getirildiğine dair bir belge de ibraz edilmeksizin Ocak ayında belirtilen birim fiyat üzerinden işlem yapılmış olup, davacının bu döneme ilişkin bir itirazının da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Yine, aracı acentelik sözleşmesinin 6. maddesi kapsamında acentenin sözleşmede değişiklik yapma yetkisi bulunmasa da, işbu sözleşme davacı ile aracı acente arasında akdedilmiş olup, davalıyı bağlayıcı nitelikte değildir. Taraflar arasında yapılan sözleşmede de aracı acentenin aracılık ettiğine dair bir ibare olmadığı gibi, e-mail metninde de e-maili gönderenin acente olduğu anlaşılamamaktadır.
6102 sayılı TTK’nın 106, 107 ve 108. maddeleri nazara alındığında acentenin yetkisiz olduğu söylenebilir ise de, davalının acentelik sözleşmesinden haberdar olduğu davacı tarafından ispat edilememiştir. Kaldı ki, davacı Ocak ayı için istenilen birim fiyatı, iddia ettiğinin aksine bu konuda yazılı bir mutabakat olduğunu ispat etmeksizin kabul ederek uygulamış, hatta Şubat ve Mart aylarına ilişkin faturaları da e-mailde belirtilen fiyat üzerinden düzenlemiş, her ne kadar yargılama sırasında Şubat-Mart faturalarının sistemsel hata nedeniyle bu şekilde düzenlendiği daha sonra fark faturaları gönderildiği belirtilmiş ise de, istinaf dilekçesinde bu beyanın aksine iyiniyetli olarak Şubat-Mart faturalarının bu fiyattan düzenlediğinin beyan edilmesi karşısında ileri sürülen iddiaların yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.

Taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 19. maddesinde davacının iddiasını dayandırdığı hükümler olsa da, tarafların bu sözleşme hükümlerini, sözleşmenin herhangi bir şekil şartına tabi olmadığı da nazara alındığında değiştirebileceği, davacı tarafça Ocak-Şubat-Mart aylarına ilişkin 0.180 TL/krWh birim fiyatın uygulanarak sözleşmede fiyat değişikliği olduğu hususunda davalı tarafta kanaat oluşturulduğu ve taraflar arasında fiili uygulama yaratıldığı kanaatine varılmakla, davacının sonrasında sözleşme hükümlerine dönerek sözleşmedeki birim fiyatın uygulanacağına dair talep ve iddiasının iyiniyetli olmadığı gibi, güven ilkesine ve basiretli tacir davranışına da uygun olmadığı değerlendirilmiştir.
Bu itibarla, yukarıda belirtilen tüm açıklamalar, dosya kapsamı, mevcut delil durumu, faturalar, e-mailler, yazışmalar, sözleşmeler nazara alındığında, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde herhangi bir isabetsizliğin bulunmadığı kanaatine varıldığından davacı vekilinin istinaf isteminin HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı vekilinin istinaf başvuru talebinin ESASTAN REDDİNE,
2- Alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90 TL karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4- İstinafa başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince kararın tebliği işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
7- Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesine veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 01/11/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır