Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2019/1226 E. 2022/153 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM . HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/03/2019
NUMARASI : Esas Karar

DAVACILAR-KARŞI
DAVALILAR : 1- …
2- … (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLLERİ : Av. … –

İSTİNAF EDEN
DAVALI-KARŞI DAVACI : … (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … –

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 10/02/2022
YAZIM TARİHİ : 18/02/2022
Davacılar karşı davalılar tarafından davalı karşı davacı aleyhine Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesinin …. esas sayılı dosyası ile açılan tazminat davasında 22/03/2019 tarihinde tesis edilen asıl davanın kısmen kabulüne karşı davanın reddine ilişkin karara karşı davalı karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacılar karşı davalılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacı tarafından 11/08/2016 tarihli, Konya … Noterliği …. yevmiye numarası ile keşide edilen ihtarnamede davalı …’ya aralarında yapmış oldukları “Türkiye ve Yurtdışı Tek Satıcılık Sözleşmesi” ne aykırı hareketlerinden ötürü uğramış olduğu maddi ve manevi zararın tazminini talep ettiğini, bahse konu sözleşmede davacı tarafından … markalı veya başka adla ürettiği veya ürettirdiği ürünlerin 01/01/2021 tarihine kadar satışının davalı tarafından yapılmasının akdedildiğini, davalının bu sözleşmeye aykırı tutumlar içinde bulunduğu gerekçesiyle davacının sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini ve sözleşmede kararlaştırılan cezai şartı ve carisindeki bakiye alacağını talep ettiğini, bunun üzerine davalının sözleşmenin davacı tarafından haksız feshedildiğini belirterek tazminat talep ettiğini, müvekkilinin davalının sözleşmeye aykırı fiil ve eylemleri nedeniyle sözleşmeyi feshetmesinde haklı olduğunu, sözleşmeye göre ayda 1000 çift ayakkabı alınıp satılması gerekirken, davalının bu taahhüdünü yerine getirmediğini, davanın konusunun feshin haklı olup olmadığı noktasında olduğu, eğer müvekkili davacının fesihte haklı ise sözleşmede öngörülen cezai şart ve haksız rekabetten kaynaklı uğradığı maddi ve manevi zararının tazminin gerektiğini, davalının halen feshedilen sözleşmeye rağmen haksız rekabet içeren eylemlerinin devam ettiğini, haksız rekabet teşkil eden eylemleri nedeniyle müvekkilinin uğradığı zararın da tazmin edilmesi gerektiğini, müvekkili davacının davalının sözleşmeye aykırı tutumları nedeniyle manevi zararlarının oluştuğunu belirterek davalının sözleşmeye aykırı tutum nedeniyle davacı müvekkilinin uğramış olduğu şimdilik belirsiz olan 10.000 TL maddi zararın ve 10.000 TL manevi zararın tazminine, davanın kabulü ile her bir talep için dava tarihinden itibaren değişen oranlarda ticari temerrüt faizine hükmedilmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı karşı davacı … vekili 14/11/2016 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketin sözleşme yapmadan önce markalı ürünlerin SGK ödemesi olduğu avantajı ile davalıya sunulduğunu, devir alınan mağazanın çok iyi iş yaptığının söylendiğini ve tüm Türkiye bayiliğini almak için mağazanın davacı firmanın davalıyı en başından beri pazarlama faaliyetlerinde kullandığını, tüm Türkiye de bayiler oluşturmasına rağmen daha sonra davacının bayilerde kendilerinin mal sattığını, sözleşmenin 4. maddesi gereği her ay alınması gereken ürün üretiminde yaşanan gecikmelerden dolayı davacının sözleşmeyi feshetmek ve ürünü ısrarla vermemesine rağmen 2016 Ocak ayından 2016 Temmuz ayına kadar 7000 çift ürünün alındığını ve sözleşmenin yerine getirildiğini, sözleşme gereği …. ürünlerin pazarlanmasının davalıdan başka kimse tarafından yapılmaması gerekirken, başından beri davacının faturalı ve faturasız ürün satışı yaptığını, cari hesaplar ve fatura koçanları incelendiğinde müvekkili davalı dışında defalarca faturalı ürün tespit edileceğini, davacıdan 13.015,12 TL alacaklarının olduğunu, 08/09/2016 tarihinde çekilen kredi kartının şifreli çekilmediğini, cari borcun doğrulanması durumunda imzalanacağının söylendiğini sonra faturalar ve tahsilat makbuzları karşılaştırıldığında cari borcunun 8.984,88 TL olduğu görüldüğünün davacıya söylenmesine rağmen dikkate alınmadığını ve ödeme yapılmadığını, sözleşmenin haksız feshedildiği için davalının bu iş için harcamış olduğu 97.859 TL (pazarlama, yatırım, reklam) ile mağaza devri için 20.000 TL olmak üzere 117.859,00 TL müvekkilinin masraf yaptığını, davalının başka bir firmaya … markalı ayakkabı ürettirmediğini, aslında davacının amacının davalıyı devre dışı bırakarak, oluşturulan müşteki ve bayilere mal satma çabası olduğu belirterek davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı karşı davacı … vekili 14/11/2016 havale tarihli karşı dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin dosyaya sunulan hesap ekstresinde görüleceği üzere 537.932,73 TL davalılara ödeme yaparak 521.938,61 TL’lik mal aldığını, ortalama 13.015,12 TL alacağının bulunduğunu, 8690 çift ürün aldığını, davanın aşamalarında da her iki tarafın fatura ödeme belgeleri ibraz edildiğinde görüleceği üzere müvekkilinin 13.015,12 TL alacağının bulunduğunu, davalı yüzünden müvekkili firmanın ayakkabılarının tanıtımı için fuarlara (expo) girdiğini, broşür dağıttığını, sözleşmeyi haksız feshettiği için müvekkilinin harcamış olduğu pazarlama, yatırım, reklam vs. mağaza devri giderleri için 20.000 TL ortalama masraf yapıldığını, ancak dava sırasında ibraz edileceği üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 13.015,12 TL alacağın tespiti ve ödenmesine karar verilmesine, ayrıca 10.000 TL maddi (fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla) ev 10.000 TL manevi tazminat olmak üzere toplamda 33.015,12 TL alacağın tahsiline karar verilmesini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacılar karşı davalılar …. ve … vekili 22/11/2016 tarihli cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin sözleşmeyi haksız olarak feshetmediğini, haklı bir fesih olduğunu, haksız fesih olmadığından da davacının davasının reddinin gerektiğini, fazla bir ödemenin bulunmadığını, aksine müvekkilinin 37.353,38 TL alacağının bulunduğunu, davacının maddi ve manevi zararlarının bulunmadığını, çünkü müvekkilinin sözleşmeyi haklı bir nedene dayalı olarak feshettiğini, bu nedenle hukuka aykırılık olmadığı için tazminatın ana şartının gerçekleşmeyeceğini belirterek karşı davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; “… Yukarıda izah edilenler, ilgili icra dosyası, bilirkişi raporları, adli tıp raporları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; yargılama konusu olan her iki davadaki maddi tazminat taleplerinin temelinde taraflar arasında imzalanan tek satıcılık sözleşmesine, sözleşmenin karşı tarafının aykırı hareket etmesi nedeniyle uğranılan zararın istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Tek satıcılık sözleşmesi niteliği itibariyle sui generis sözleşme çeşididir. Sözleşme imzalandıktan sonra her iki tarafın da karşı taraftan bağımsız olarak sözleşmeye aykırı hareket ettiği, asıl davanın davacısının tek satıcı konumundaki davalıdan başka şirketlere sözleşme konusu malları satmak suretiyle sözleşmeye aykırı hareket ettiği, karşı davanın davacısının ise imalatçı konumundaki asıl davanın davacısına ödemeleri düzensiz yapmak ve aylık almayı vaadettiği ürünleri almayarak sözleşmeye aykırı hareket ettiği, dosya kapsamından taraflardan hangisinin diğerinden önce sözleşmeye aykırı hareketlerde bulunduğu yahut tarafların karşı tarafın sözleşmeye aykırı hareket etmesi nedeniyle sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmediği hususunun sabit olmadığı, tarafların birbirlerinden bağımsız olarak sözleşmeye aykırı hareket ettiği, Türk Medeni Kanunu m.2 gereğince borcunu yerine getirirken sözleşme hükümlerine aykırı hareket eden tarafın karşı tarafın sözleşmeye aykırı hareket ettiğinden bahisle sözleşmeye aykırı hareket etme hakkının olmayacağı, sözleşmeye aykırı hareket eden tarafın cezai şart talebinde bulunamayacağı, karşı tarafın sözleşmeye aykırı hareket etmesi durumunda bu durumun sözleşmenin karşı tarafına sözleşmeyi fesih hakkı sağlayacağı, dosya kapsamında her iki tarafın da sözleşmeye aykırı hareketleri bulunması nedeniyle taraflardan birinin diğerinden daha önce fesih hakkını kullanmış olmasının sözleşmeyi fesheden tarafı haklı konuma getirmeyeceği, tüm bu hususlar bir arada gözetildiğinde tarafların maddi tazminat taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir. Asıl davanın davacısının manevi tazminat talebi bakımından yapılan değerlendirmede ise özellikle tanık beyanıyla da sabit olduğu üzere asıl davanın davalısı tarafından davacının, dosya kapsamına yansıyan, hakkında FETÖ kapsamında açılmış bir soruşturma veya kovuşturma bulunmadığı halde ticari itibarını zedeleyecek şekilde piyasada hakkında FETÖ nedeniyle soruşturma olduğu yönünde beyanlarda bulunmak suretiyle davacının ticari itibarını zedelediği kanaatine varılmakla hak ve nesafet kuralları da gözetilerek asıl davacının davasının manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş, karşı davanın davacısının manevi tazminat talebi yönünden ise dosya kapsamında karşı davanın davalısının, karşı davanın davacısının ticari itibarını veya kişilik haklarını zedeleyici herhangi bir söz veya eyleminin bulunmadığı, salt sözleşmeye aykırı hareket etmenin manevi tazminat hakkı doğurmayacağı kanaatine varılmakla karşı davanın davacının manevi tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Tüm bu hususlar dikkate alınarak davacı- karşı davalının davasının kısmen kabul kısmen reddi ile; davacı -karşı davalının cezai şarta yönelik maddi tazminat talebinin reddine, davacı – karşı davalının yoksun kalınan kara ilişkin maddi tazminat istemi yönünden davanın geri alınması (atiye terk edilmesi) nedeniyle bu talep yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davacı – karşı davalının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile; 5.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile davacı- karşı davalıdan alınarak davacı- karşı davalıya verilmesine; karşı dava yönünden , davalı karşı davalının maddi tazminat ve manevi tazminat taleplerinin ayrı ayrı reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı karşı davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin gerekçeli kararında asıl davanın davacısının manevi tazminat talebi bakımından yaptığı değerlendirmenin sadece tanık beyanlarının ifadelerine dayandığını, tarafından asıl davanın davacısı şahsa yönelik gerekçeli kararda hüküm kurulan şekilde bir hakaret söz konusu olmadığını, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasalara aykırı olduğunu, manevi tazminatla alakalı tanıkta dinlenmediğini, dava dilekçesi nazara alınarak karar verildiğini, ticari davalarda manevi tazminat verilmesinin yerinde olmadığını, tacirin manevi şahsiyetinin söz konusu olamayacağını belirterek istinaf talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; haksız rekabetten kaynaklanan tazminat davasıdır.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Dava açılırken başvuru ve peşin harcın usulüne uygun olarak alındığı, dava dilekçesinin usulüne uygun olarak davalıya tebliğ edilerek taraf teşkilinin sağlandığı, davalı süresi içende verdiği cevap dilekçesinde karşı dava açtığı, ilk derece mahkemesince ön inceleme duruşmasının icra edilerek yargılamanın bitirildiği, gerekçeli kararın istinaf eden davalı karşı davacıya 08/05/2019 tarihinde tebliğ edildiği, davalı karşı davacı tarafından yapılan istinafın süresinde olup, istinaf harçlarının yatırılmış olduğu anlaşılmıştır.
Dava dilekçesinde davacıların;
1-
2- …
Şeklinde gösterildiği, dava dilekçesinin netice-i talep kısmında maddi ve manevi tazminat istenmesine rağmen bu tazminatların hangi davacıya, hangi oranda istendiğinin belirtilmediği görülmektedir.
Yasal süresi içerisinde açılan karşı davanın da iki asıl davacıya yöneltildiği ve alacak ile maddi ve manevi tazminat istenmesine rağmen bu alacak ile maddi ve manevi tazminatların hangi davalıdan ne miktarda talep edildiğinin belli olmadığı, ilk derece mahkemesince her iki dava dilekçesi de davacılara açıklattırılıp düzelttirilmediği, 23/11/2018 tarihli duruşmada davacı karşı davalı vekilinin “maddi tazminatın bir kısmına ilişkin atiye bırakma talebimiz bulunmaktadır” şeklinde beyanda bulunduğu, davalı karşı davacı vekilinin ise “davacı tarafın talebine muvafakatimiz vardır” şeklinde kabul beyanı olmasına rağmen 6100 sayılı HMK’da atiye bırakmak diye bir müessese olmaması nedeniyle bu ibareden ne murad edildiğinin ve talepteki tazminat miktarının açıklattırılmadığı, her ne kadar bir sonraki celsede davacı vekili “maddi tazminat talebimiz içindeki yoksun kalınan kar talebi yönünden talebimizi atiye bırakmıştık. Cezai şart talebimiz ve manevi tazminat yönünden davaya devam ediyoruz.” beyanında bulunmasına rağmen bu beyanını imzalamadığı, ilk derece mahkemesince verilen kararda davacı karşı davalının davasının kısmen kabul kısmen reddi ile davacı karşı davalının yoksun kılınan kara ilişkin maddi tazminat istemi yönünden davanın geri alınması (atiye terk edilmesi) nedeniyle bu talep yönünden karar verilmesine yer olmadığına, şeklinde karar verilmesinin 6100 sayılı HMK’ya uygun olmadığı, ayrıca hükmedilen 5.000,00 TL manevi tazminatın davacılara nasıl verileceğinin de belirtilmediği, gerekçeli kararda belirtilen harç ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacılara hangi oranda verileceğinin de belirtilmediği, davalı lehine hükmedilen avukatlık ücretlerinin de hangi oranda davacılardan alınacağının belirtilmediği, verilen kararın infaz kabiliyetinin olmadığı ve gerekçe ile hükmün de çeliştiği anlaşıldığından dava dilekçeleriyle duruşmadaki beyanların düzeltilerek karar kurmaya uygun şekle getirilmesi ve gerekçeli kararın da HMK 297. maddesine uygun hale getirilmesi için davalı karşı davacı vekilinin istinaf taleplerinin sırf yukarıda belirtilen nedenlerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1.a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, dava dosyasının mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davalı karşı davacının istinaf talebinin KABULÜ ile Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesinin 22/03/2019 tarih …. Esas …. Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davalı – karşı davacı tarafından yatırılan 85,38 TL istinaf karar harcının talep halinde davalı – karşı davacıya iadesine,
4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5- İstinaf başvurusunda bulunan davalı – karşı davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/02/2022 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır
(muhalif)
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır

M.Ç

MUHALEFET ŞERHİ: İstinaf incelemesine konu dava dosyasında; davacılar – karşı davalılar tarafından davalı – karşı davacı ile aralarındaki “Türkiye ve Yurt Dışı Tek Satıcılık Sözleşmesi”ne aykırılığa dayanılarak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulduğu,
Yapılan yargılama sonucunda; asıl dava yönünden davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir.
“… verilen kararın infaz kabiliyetinin olmadığı ve gerekçe ile hükmün de çeliştiği anlaşıldığından dava dilekçeleriyle duruşmadaki beyanların düzeltilerek karar kurmaya uygun şekle getirilmesi ve gerekçeli kararın da HMK 297. maddesine uygun hale getirilmesi için davalı karşı davacı vekilinin istinaf taleplerinin sırf yukarıda belirtilen nedenlerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1.a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına,…” gerekçesiyle yeniden yargılama yapılmak üzere dava dosyasının mahkemesine gönderilmesine oy çokluğu ile karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemelerinin istinaf kanun yoluna başvurulan ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili dava dosyalarının istinaf ön inceleme ve inceleme aşamasında vereceği kararların HMK’nın ön inceleme başlıklı 352 ve duruşma yapılmadan verilecek kararlar başlıklı 353. Maddelerinde açıkça belirtildiği,
Ön inceleme
Madde 352- (Değişik: 20/7/2017-7035/28 md.)
(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda aşağıdaki durumlardan birinin tespiti hâlinde öncelikle gerekli karar verilir:
a) İncelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması
b) Kararın kesin olması
c) Başvurunun süresi içinde yapılmaması
ç) Başvuru şartlarının yerine getirilmemesi
d) Başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi
(2) Ön inceleme heyetçe veya görevlendirilecek bir üye tarafından yapılır ve ön inceleme sonunda karar heyetçe verilir.
(3) Eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosya incelemeye alınır.
Duruşma yapılmadan verilecek kararlar
Madde 353- (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması (…) (1)
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, (…) (1) karar verilmiş olması. (1)
6) (Değişik:22/7/2020-7251/35 md.) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verilir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yukarıda metinleri verilen maddelerindeki düzenleme nazara alındığında; Bölge Adliye Mahkemelerince; yeniden yargılamayı gerektirecek bir noksanlık bulunmadığı durumlarda sadece kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasındaki çelişki gerekçe gösterilerek dava dosyasının yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderme kararı verilmesinin hukuka uygun olmadığı, yeniden yargılamayı gerektirmeyen durumlarda HMK 353/1.b.2 maddesi gereğince yeniden hüküm kurulması gerektiği kanaatindeyim.
Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemelerince Yargıtay’ın 10.04.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına dayanılarak dava dosyasının yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmekte ise de; dayanak Y.İ.B.K’nın tarihi, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin kuruluş görev ve yetkileri hakkındaki kanunun yürürlük tarihi nazara alındığında Y.İ.B.K’nın Yüksek Mahkeme Yargıtay Dairelerinin kararlarına yönelik olduğu, Yüksek mahkeme Yargıtay dairelerinin yeniden yargılamayı gerektirmeyen basit hataları düzeltmek suretiyle kararı onama dışında ilk derece mahkemesi kararında hukuka aykırılık tespit ettiği taktirde ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verilerek yeniden yargılama yapılmak üzere dava dosyası mahkemesine gönderilmekte ise de; Bölge Adliye Mahkemelerinin derece mahkemesi olması sıfatıyla Yüksek Mahkemenin uygulamasının aksine istinaf incelemesi yaptığı dava dosyasında HMK 353/1.b.2 maddesi gereğince; kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı durumlarda ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla yeniden hüküm kurma görev ve yetkisine sahip olduğu yasa gereğidir.
Yukarıda yapılan tespit ve açıklamalar değerlendirildiğinde; dava dosyasının HMK 353/1.a.6 maddesine dayanılarak yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesinin yargılamanın temel ilkeleri ve Bölge Adliye Mahkemelerinin kuruluş amacıyla bağdaşmadığı, bu nedenle; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dava dosyasındaki deliller değerlendirilip, HMK 353/1.b.2 maddesi gereğince yeniden hüküm kurulması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

Başkan …
e-imzalıdır.