Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2019/1179 E. 2021/1901 K. 24.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: …. -….
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : ….
KARAR NO : ….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : ….
ÜYE : ….
ÜYE :….
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA ASLİYE …. TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/04/2019
NUMARASI : ….. Esas – …. Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : …..
VEKİLİ : Av. ….

DAVALI : ….
VEKİLİ : Av. ….
DAVA : Takasa İtiraz (İİK 201)

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 24/09/2021
YAZIM TARİHİ : 27/09/2021
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya Asliye ….Ticaret Mahkemesi’nin ….. Esas sayılı dosyası ile açılan takasa itiraz davasında 15/04/2019 tarihinde tesis edilen davanın reddine ilişkin karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin hasımsız olarak açtığı konkordato davası nedeniyle, Konya Asliye…. Ticaret Mahkemesi’nin 01/11/2018 tarih ve …. Esas sayılı ara kararı ile davacı şirket lehine konkordato geçici mühleti verildiğini ve davacı lehine tedbirlere hükmedildiğini, ayrıca takasın da İİK’nın 200 ve 201. maddelerine tabi olduğunu ve bu maddelerin uygulanmasında geçici mühlet tarihinin esas alınmasının gerektiğine karar verildiğini, davacı şirketin konkordato geçici mühleti ve tedbir kararından önce yetkili hamili olduğu müşteri çeklerini, kredi borcu bulunması nedeniyle ciro ederek davalı bankaya verdiğini, bu çeklerin keşide tarihlerinin ise konkordato geçici mühletinden ve tedbir kararlarından sonra olduğunu, davalı banka tarafından, verilen ara karara aykırı olarak bu çek bedellerinin tahsil edilmesinden sonra davacı şirkete veya hesabına aktarılmayıp, davacı şirketin kredi borcuna mahsup edildiğini beyan ederek davalı bankanın dava konusu 10 adet çek bedelini, davacının kredi borcuna mahsup etmeyip, davacı şirket hesabına aktarmasına ve davalı bankanın bu şekilde yaptığı takas uygulamasının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle aktif husumet yokluğu itirazında bulunduğunu, dava konusu çeklerin tamamının davalı banka tarafından tedbir kararlarından önce ve davacının davalı bankadaki kredi borcunun ödenmesi (ifası) için temlik cirosu ile ve davacının kredi borcuna mahsuben alındığını, tedbir kararlarına aykırı hareket edilmediğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece “…Davacının yetkili hamil olmadığı çeklere ilişkin olarak, Konya …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasında verilen bir tedbir kararı bulunmadığı gibi, davacının yetkili hamil olmaktan çıktığı dava konusu çeklerin davalı banka tarafından tahsil edildiğinde, davacının kredi borcundan mahsup edilmesi, takas yasağına da aykırılık teşkil etmeyeceğinden, davacının ispatlanamayan davasının reddine… ” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı bankanın takas yasağına aykırılığın yanında tedbir kararlarındaki pek çok yasağı da çiğnediğini, kararın Genel Muhasebe İlkelerine ve mevzuattaki ciro hükümlerine aykırı olduğunu, davayı konu kıymetli evrak üzerindeki cironun beyaz ciro olduğunu ve müvekkili firmanın söz konusu evrakı tahsil amacıyla davalı bankaya verdiğini, davalı bankanın söz konusu kambiyo evrakını tahsil ettiğini ve kayden müvekkili müvekkili hesabına geçip buradan virman yaparak kredi hesabından düştüğünü, bu hususun bile davalı bankanın takas yasağına rağmen yaptığı tahsilatın usulsüz ve konkordato müessesinin ruhuna aykırı olduğunu ortaya koyduğunu, mahkemece İİK’nın 200 ve 201. maddelerinin yanlış yorumlandığını, mahkemece 11/04/2019 tarihli hukuki mütalaanın değerlendirilmediğini, söz konusu ara karar davalı banka tarafından yerinine getirilmediğinden müzekkerenin tekidine karar verildiğini ve bu tekide rağmen davalı bankanın yazıya cevap vermediğini, mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmadan eksik inceleme sonucunda karar verildiğini, davaya konu çek/senetlerin ileri tarihli olduğunu ve ileri vadeli olduğundan ifasından söz edilemeyeceğini, ileri vade nedeniyle tahsilat ve takas yasağının da başladığını beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, konkordato talebinde geçici mühlet tedbir kararı sebebiyle davacının ciro ederek davalı bankaya verdiği çek ve/veya bono gibi kambiyo senetlerinin davalı bankacı hamil tarafından kambiyo evrakı keşidecilerinden evrak bedellerinin tahsili halinde bu tahsillerin İİK 294/4 maddesi delaletiyle İİK 200 ve 201 maddelerindeki takas yasağına tabi olup olmadığına ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. Madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Türk Borçlar Kanununun 139/1 maddesi uyarınca, iki kişi karşılıklı olarak bir miktar parayı veya konuları itibari ile aynı türden malı birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise iki tarafın her biri borcunu alacağı ile takas edebilir. Sonuçta her iki borç da az olanı oranında sona erer (Eren, F. Borçlar Hukuku Genel Hükümler,7. Bası. Beta. İstanbul, s. 1261). Takas borcu sona erdiren nedenlerden biridir.
Takastan bahsedilmek için, her şeyden önce iki ayrı kimsenin karşılıklı olarak birbirlerinden alacaklı olmaları gerekir. Henüz doğmamış veya takas anında sona ermiş alacaklar takas edilemez.
Takas edilecek alacaklar aynı nitelikte, aynı türden olmalıdır. Borçlar doğdukları anda aynı türden olabileceği gibi, sonradan da aynı türden olabilirler. Ancak takas hakkının kullanıldığı anda, mutlaka aynı türden olmaları zorunludur.
Takas için gerekli olan bir diğer şart da alacağın muaccel olmasıdır. Alacaklı tarafından zaman itibarıyla ifası istenebilir bir borç olması gerekir. Takas edilecek alacağın muaccel olması, buna karşılık asıl alacağın (karşı taraf asıl alacağının) sadece ifa edilebilir bulunması yeterlidir.
Takas hakkını ileri sürenin alacağı, dava edilebilir bir alacak olmalıdır. Takası ileri süren tarafın alacağının tartışmalı olması, takas ileri sürülmesine engel değildir. Alacağı tartışmasız olan taraf bu takasa itiraz edebilir ve kendi alacağını dava edebilir. Takası ileri süren tarafın bunun için dayandığı alacak, talep ve dava edilebilir bir alacak olması gerekir. Bunu istisnası zaman aşımına uğramış borçlarda görülür. Zaman aşımına uğramış borç talep ve dava edilebilir olamamasına karşın, alacaklı buna takas için dayanabilir. Türk Borçlar Kanununun 139/3 maddesine göre, zaman aşımına uğrayan alacak, takas şartlarının tamamlandığı tarihte henüz zamanaşımına uğramamış idiyse, alacaklı takas talebinde bulunabilir. Adı geçen Yasanın 145’inci maddesi gereğince, borçlu önceden takastan feragat edebilir. Başka bir anlatımla, daha borç ilişiği kurulurken ya da daha sonra, borçlu diğer tarafın alacak talebine karşı takas dermeyan etmeyeceğini taahhüt edebilir. Yasanın 144 üncü maddesinde takası kanunen önlenmiş bazı alacaklar sayılmıştır.
Kanun takas için bir irade açıklaması aramaktadır. Takası gerçekleştirmek için irade açıklamasına takas beyanı denir. Bu beyan bir taraflı bir hukuksal işlemdir. Bu işlem bir yenilik doğuran hakka dayanır. Tarafların biri, borcu ile alacağını takas ettiğini karşı tarafa bildirerek, bu hakkını kullanmış olacaktır (TBK. m. 143/1). Takas hukuki niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bir haktır. Borçlunun takas hakkını kullanma isteğini, alacaklıya bildirmesi gerekir. Takas bir sözleşme olmadığı için karşı tarafın kabulüne bağlı değildir. Takas aynı zamanda borcu sona erdirdiği için bir tasarruf işlemidir. Bu nedenle, borçlu takas edilecek alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmalıdır.
Borçlar Kanunu’nun 143/1 maddesi uyarınca, takas halinde her iki borç, takas edilebilecekleri andan itibaren en az olan borç oranında düşer. Beyan yapılınca, bunun hükmü, takas şartları tamamlandığı ana kadar geriye etkili sayılmıştır. Böylece borçlar takas beyanının yapıldığı zaman değil, takas şartlarının gerçekleşeceği an düşmüş olacaktır. İki borç miktarca farklı ise, takas sonucunda az olan borç tamamen, diğeri ise kısmen sona erer. Mahsup alacaktan indirilme yapılması söz konusudur. Fakat indirilen miktar mukabil bir alacak değildir.
Dava dayanağı hukuki olay inkâr edilmemekle birlikte, talep sonucunu reddeden, bir hakkın doğumuna engel olan veya hakkı sona erdiren yeni olayların ileri sürülmesine “itiraz” denir. Davalının açıkça itiraz ettiğini belirtmesine gerek kalmadan, dava dosyasındaki bilgilerden bir itiraz sebebinin varlığı anlaşılıyorsa, hâkimin bunu re’sen (kendiliğinden) dikkate alması gerekir. Dava konusu borcun ödendiğini gösteren ücret bordroları, ibranameler, feragatnameler itiraz niteliğindedir. Her zaman dikkate alınmalıdır.
Davalının, dava dayanağı olayı ve borcun varlığını inkâr etmeden, borçlu bulunduğu edimi, özel bir sebebe dayanarak yerine getirmekten kaçınmasına imkân veren hakka defi denir. En tipik örneği, zamanaşımı def’idir. Defiler, dava dilekçesine cevap verilirken ileri sürülmelidir. Aksi halde, davalı “savunmanın genişletilmesi yasağı” ile karşılaşabilir. Defiler, davada ileri sürülmedikçe hâkim tarafından kendiliğinden dikkate alınmazlar. Takas ve mahsup bir defidir. Bu itibarla, ileri sürülmedikçe kendiliğinden dikkate alınamaz.
Takas, karşılık dava olarak ileri sürülebileceği gibi, defi olarak da ileri sürülebilir.
İflas tasfiyesinin devamı sırasında gündeme gelen, İİK’nın “İflasın Hukuki Neticeleri” başlıklı 7. babının “Alacaklıların Hakları Üzerine İflasın Tesirleri” başlıklı 2. başlığı altında 201. maddede düzenlenen takasa itiraz davası, İİK’nın 235. maddesi hükmünün kıyasen uygulanması ile iflasa karar vermiş olan ticaret mahkemesinin bulunduğu yerdeki diğer ticaret mahkemelerinde de açılabilir. ( Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 19.10.2000 tarihli ve 5938 E, 6931 K.; aynı dairenin 01.02.2001 tarihli ve 8799 E, 743 K. )
İcra İflas Kanunu’nun “İflasın Hukuki Neticeleri” başlıklı 7. babının “Alacaklıların Hakları Üzerine İflasın Tesirleri” başlıklı 2. başlığı altında 201. maddede düzenlenen takasa itiraz davasını, alacaklının iflası halinde müflisin tasarruf yetkisinin kısıtlanmış olması (İİK.md.191), müflisin iflâs masasına giren mal ve haklarına ilişkin davaları takip etme yetkisini de etkilemesi, müflis, nasıl iflâsın açılması ile hak ehliyetini kaybetmiyorsa, dava ehliyetini de kaybetmeyeceği ancak müflisin masa malları üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlandığından, masa ile ilgili davalar hakkındaki dava takip yetkisi (ve taraf sıfatı), artık müflise değil, iflâs idaresine ait olacaktır.
Davacı şirketin konkordato talep etmesi, konkordato davası sırasında iflasın hukuki neticelerine ilişkin alacaklıların hakları üzerine iflasın etkilerini düzenleyen İİK’nın 294/4 maddesi delaletiyle 200-201 maddelerinde düzenlenen takasa itiraz/takasın iptali davasını açma yetkisi vermediğinden, konkordatoya tabi alacaklılar adına konkordato talep eden davacı borçluya takasa itiraz / takasın iptali itirazını ileri sürme hakkı kazandırmaz.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri nazara alındığında; aynı yasanın dava şartlarını düzenleyen 114/1-d maddesindeki dava ehliyeti, fiil ehliyetinin medeni usûl hukukunda büründüğü şeklidir. Fiil ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptir.
Taraf sıfatı (husumet) ise, maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Taraf ehliyeti; davada taraf olabilme, usulî hukuki ilişkinin süjesi olabilme ehliyetidir. Taraf ehliyetine sahip olan kişi, davada davacı veya davalı olabilecektir. Bu nedenle, taraf ehliyeti usûli bir kavramdır. Taraf ehliyetine sahip olabilmek için medeni hukuktaki hak ehliyetine sahip olmak gerekir. Buna göre tüm insanlar, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptir. Dava ehliyeti ise, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. Fiil ehliyetine sahip olan kişi, dava ehliyetine de sahiptir ve davayı yürütebilir, usûl işlemlerini yapabilir. Reşit olan ve temyiz kudretine sahip olan kişiler fiil ehliyetine sahiptir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, “sıfat” yerine “husumet” terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu subjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur.
Bu husus mahkemece re’sen gözönünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet ehliyetinin) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def’i de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vakıf olunduğu takdirde re’sen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur.
Dava dosyasındaki olay açısından değerledirme yapıldığında; davacı şirketin konkordato talep etmesi, davacı şirkete konkordato’ya tabi alacaklılar tarafından açılabilecek İİK’nın 294/4 maddesi delaletiyle 200-201 maddelerinde düzenlenen takasa itiraz/takasın iptali davasını açma yetkisi vermediğinden, her ne kadar davacının dava ve taraf ehliyeti bulunmakta ise de; davacının takasın iptali davası yönüyle aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, ilk derece mahkemesinin değişik gerekçeyle davanın esastan reddine karar verilmesinde hukuka uygunluk görülmediğinden, davacının istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince yeniden karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A) Davacının istinaf talebinin KABULÜ ile; Konya Asliye …. Ticaret Mahkemesi’nin 15/04/2019 tarih …. Esas …. Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
1- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
2- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf yoluna başvuru harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
B) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.2 maddesi gereğince davacı talebi ile ilgili YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
1- Davanın REDDİNE
2- Alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3- Davalı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden takdiren 2.725,00TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5- Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6- Hükmün kesinleşmesinden sonra HMK 333. maddesi gereğince yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının avansı yatıran tarafa iadesine,
C) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3.maddesi gereğince; kararın tebliği işlemlerinin dairemiz tarafından yapılmasına,
D) Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde; dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince; taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 24/09/2021 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

Başkan ….
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye ….
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır
(muhalif)

A.G

MUHALEFET ŞERHİ: Kredi borcunun ödenmesi amacı ile bankaya ciro edilen müşteri çeklerinin İİK’nın 294/4. maddesi delaleti ile 200 ve 201. maddeler kapsamında kalan takas işlemi olarak nitelendirilmeleri mümkün olmadığı, söz konusu çekler yönünden konkordato isteyen davacı o çeklerin hamili/alacaklısı olmayıp olsa olsa o çeklerin müracaat borçlusu olduğu ve müracaat borçluluğu sıfatı nedeniyle davacının konkordato ve geçici mühlet tedbirlerinden istifade edebileceği, davalı bankanın konkordato isteyen davacıya bir borcu olmadığından önceden verilmiş müşteri çeklerinin takas olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle ilk derece mahkemesince davanın esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olduğundan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

Üye ….
e-imzalıdır