Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2020/945 E. 2020/922 K. 16.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM .. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
.. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/10/2020
NUMARASI : Esas – Karar

DAVACI :

VEKİLİ :

DAVALI :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : Alacak (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan Sebepsiz İktisab Nedeniyle)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 16/12/2020
G. KARAR YAZIM TARİHİ : 24/12/2020
İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına yönelik davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderilmiş olmakla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; müvekkilinin davalı şirketin taşeron olarak işlerini yaparak hak edişler kazandığını, müvekkilinin alacaklarına karşılık davalı şirketin toplam bedeli 1.317.700,00-TL olan üç adet çek verdiğini, müvekkilinin trafik kazası nedeniyle uzun süre hastane yattığını ve çeklerin ödeme günü olan 11/12/2017 tarihinde taburcu olduğunu, müvekkilinin kaza nedeniyle %61 oranında özürlü hale geldiğini, müvekkilinin daha önce ceza evinde olduğu dönemde oğlu …’u vekil tayin ettiğini, müvekkilinin yoğun bakımda oluşunu fırsat bilen davalı şirketin müvekkilinin vekaleti bulunan ….’u babasının hastanede yattığı dönemden dolayı bir sürü haciz gelecek bahanesiyle kandırdığını ve babasına çek bedellerinin haricen ödeneceğine inandırarak çeklerin tahsil edilmiş gibi gösterilmesine ikna edildiğini, müvekkilinin vekaleti bulunan oğlu …’un babası ile olan samimiyetlerine güvenerek davalı şirketin istediği gibi banka dekontlarını imzaladığını, çeklere ilişkin her hangi bir bedel almadığını, davalı şirket yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, dava dışı bankanın savcılığa verdiği müzekkere cevabında çek bedellerinin çekilmiş gibi gösterildiğini ve yeniden davalı şirket hesaplarına aktarıldığının bildirildiğini, tüm bu nedenlerle üç adet çekin toplam bedeli olan 1.317.700,00-TL’nin çek tahsil tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili ile müvekkiline ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalının üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin üstlenmiş olduğu … Dağıtım Projesi … Nakli hizmetleri işinin davacı tarafından yapılacağına ilişkin taraflar arasında sözleşme imzalandığını, davacı tarafın süresinde işi bitirememesinden dolayı sözleşmenin müvekkili tarafından önce 11/09/2017 tek taraflı olarak, daha sonra taraflar arasında yapılan 14/09/2017 tarihli fesih protokolü ile feshedildiğini, müvekkilinin davacı tarafın sorumlu olduğu borç ve yükümlülüklere ilişkin ödeme yaptığını, yaptığı ödemelerden dolayı davacı şirketten 1.000.000,00-TL’nin üzerinde alacaklı olduğunu, SGK kayıtları incelendiğinde davacının ödemesi gereken sigorta primlerinin müvekkili tarafından ödendiğinin anlaşılacağını, tüm bu nedenlerle yapılacak yargılama neticesinde davanın reddine, masraf ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonunda;”…Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirmede; davacı vekilince davalı şirket aleyhine açılan bu davada davalı tarafça iş karşılığı davacıya ödeme olarak verilen toplam bedeli 1.317.700,00 TL olan üç adet çek bedelinin davacıya ödendikten sonra yeniden davalı hesaplarına aktarıldığından bahis ile davalının sebepsiz zenginleştiği ileri sürülerek, çek bedellerine ilişkin alacağın davalıdan tahsili talep edilmiş olup; esasen taraflar arasında BK 470. maddesinde düzenlenen “…”ne ilişkin taşeronluk sözleşmesi imzalandığı ve söz konusu sözleşmenin taraflar arasında düzenlenen 14.09.2017 tarihli “sözleşme fesih protokolü” ile feshedildiği noktasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık davacının oğlu olan ve Bayburt .. Noterliğinin 17.10.2017 tarih ve … yevmiye nolu vekaletname ile vekil tayin edilen … tarafından vekalet veren adına yapmış olduğu işlemlerin hukuken geçerli olup olmadığı, davacının davaya konu edilen 3 adet çek bedelinin yeniden davalı hesaplarına aktarıldığı (tahsil tarihi) olan 11.12.2017 tarihinde davalıya borçlu olup olmadığı ve çek bedellerinin bedelsiz olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Mahkememizce celbedilen Konya Cumhuriyet Başsavcılığının …. soruşturma sayılı doyası kapsamı, bu dosyada toplanan tüm delillerle Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 20.05.2019 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında dolandırıcılık suçunun unsurlarının bulunmadığının tespit edilmiş olması, Bayburt .. Noterliğince düzenlenen vekaletnamenin geçersizliği yönünde açılmış bir dava ve uyuşmazlık bulunmaması ve taraflar arasında süre gelen ilişki çerçevesinde davacının oğlu … tarafından pek çok işlemin davacı adına vekaleten yapılmış olması birlikte değerlendirildiğinde davada dolandırıcılık iddialarının yerinde olmadığı ve davacının oğlu tarafından yapılan ve davaya konu olan 11.12.2017 tarihinde yapılan bankadan ödeme işlemlerinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Davalı taraf vekilince taraflar arasında süre gelen ilişki sebebiyle davalı müvekkili tarafından davacı adına ödemeler yapıldığı, davacının SGK primlerinin müvekkili tarafından ödendiği bu sebeple çek tahsili tarihinde müvekkilinin davacıdan alacaklı olduğu gibi hali hazırda davacının müvekkiline borçlu olduğu ileri sürüldüğünden, Mahkememizce İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılarak davacının defterleri üzerinde ve dosyamız SMMM bilirkişisi öğretim görevlisi bir bilirkişiye tevdi edilip, bilirkişiye davalı şirket kayıtları üzerinde yerinde inceleme yetkisi verilerek davalı defterleri üzerinde inceleme yaptırılıp rapor alınmıştır. Davacı defterleri üzerinde talimat mahkemesi kanalı ile yaptırılan bilirkişi incelemesi ve düzenlenen rapora göre; davacının kendi defterlerine göre çeklerin tahsil tarihinde davalıdan hali hazırda 9.489.167,78 TL alacaklı olduğunun tespit edildiği, davalı şirket defterleri üzerinde yapılan inceleme ve alınan rapor ile ek rapora göre de; çeklerin tahsil tarihinde davalı şirketin davacıdan alacaklı olmayıp, bilakis davacıya 20.595,38 TL borçlu olduğu tespit edildiği anlaşılmıştır.
HMK 222/4. maddesi gereğince ticari defterler sahipleri aleyhine delil teşkil ettiğinden davalı defterlerinin davalıyı bağladığının kabulü gerekir. Ayrıca taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 19. maddesinde SGK borçlarının yüklenici (davalı) tarafından ödeneceği kararlaştırılmış ise de, davalı bu SGK ödemelerini hak edişten düşüp ona göre ödeme yapacaktır. Uygulamada da zaten SGK alacakları ticari defterlerde ayrıca ödeme olarak gösterilmeyip, hak ediş alacakları SGK borçları mahsup edildikten sonra defterlere işlenmektedir. Bu sebeple davalı tarafın davaya konu çeklerin davacının borcuna karşılık tahsil edildiği iddialarının ispatlanamadığı anlaşılmıştır.
Davalı vekilince yargılamanın son aşamasında taraflar arasında düzenlenen 14.09.2017 tarihli fesihname ve ekinde bulunan tutanak başlıklı ibraname ile müvekkilinin en geniş anlamda borçlarından ibra edildiği, bu aşamadan sonra davacı tarafça alacak iddiasında bulunulamayacağı iddia edilerek söz konusu fesih protokolü ve ibraname kapsamında da davanın reddi gerektiği ileri sürülmüş ise de; Mahkememizce söz konusu tutanak başlıklı ibranamenin taraflar arasındaki süregelen ilişkiye değil; sadece … nolu 05.11.2017 tarihli faturaya ilişkin olduğu kanaatine varıldığından bu talebin de reddine karar vermek gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle davacı tarafından davalıya 11.12.2017 tarihinde 3 adet çek ile yapılan toplam 1.317.700,00 TL’lik ödemenin sebepsiz olduğu kanaatine varıldığından BK.77 ve devamı maddeleri nazara alınarak karar verildiğine dair gerekçeyle;
DAVACININ DAVASININ KABULÜ İLE 1.317.700,00 TL’nin 11/12/2017 tarihi itibariyle işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,…” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili tehiri icra talepli istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacının esas iddiasının hile, desise ve aldatmaya dayalı fiillerle çek bedellerinin geri alındığı olduğunu, mahkemece hukuki tasnifin sebepsiz zenginleşme olarak belirlenmesinin hatalı olduğunu, mahkemece “işbu dava sebepsiz zenginleşme dayalı alacak davasıdır” şeklinde olayın hukuki nitelendirmesinin yapıldığını, davacının dava dilekçesi ve sonraki beyanlarının vekaletname ile yetkilendirdiği kişinin hile ve desiselerle kandırılarak ödenen çek bedellerinin geri alındığına ilişkin olduğunu, davacı dayanmış maddi fiillerden hile, desise ve aldatmayı ispat etmekle yükümlü olduğunu, davada bu iddialarını ispatlayamadığını, müvekkilinin vekili oğlu ….’un bilgisizliği ve tecrübesizliğinden istifade edilerek aldatıldığını iddia ederek …’un 18 yaşlarında olduğunu belirttiğini, davacı vekilinin işbu davada öncelikle davacının hile, desise ve aldatma yoluyla kandırıldığını ispat etmekle yükümlü olduğunu, dosya kapsamında bu iddiasına yönelik tek bir delilinin bulunmadığını, hatta 09/09/2020 tarihli duruşmada tanık dinletme talebinin de olmadığını beyan ederek, maddi vakalara ilişkin olarak hiçbir delilinin olmadığını açık ve seçik bir biçimde ortaya koyduğunu, mahkemece davacının iddiaları kısmında, hile ve aldatmaya dayalı olduğu açıkça ifade edilmesine rağmen içerikte bu husus değerlendirilmeyerek, peşinen hile ve desisenin varlığı kabul edilerek hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, davacı …. un bir ticari işletmeyi idare eden tacir durumunda olduğunu, TTK madde 18/2’ye göre her tacir ticari faaliyetlerinde basiretli bir işadamı gibi hareket etmek zorunda olduğunu, bir mağduriyet içerisinde bulunsa dahi tecrübesiz, bilgisiz, acemi olduğunu iddia ettiği oğlu ….’a işletmenin tüm ticari faaliyetlerini kapsar biçimde vekaletname vermesinin TTK 18. maddesine aykırı, kendilerince basiretsiz bir işlem olduğunu, gelişen maddi vakıalar çerçevesinde uyuşmazlığa neden olanın davacının iddiaları kabul anlamına gelmemek kaydıyla bu basiretsiz işlem olduğunu, bu TBK çerçevesinde ağır bir kusur olduğunu, “Kimse, kendi kusuruna dayalı hak iddiasında bulunamaz.” biçimindeki TBK ilkesi gereğince gösterilen hukuki sebebe binaen – zaten vekilin tecrübesizliği yönünden kabul anlamında değerlendirilmemek kaydıyla davada ispat yönünden kabule şayan görülemeyeceğini, müvekkili şirket yönünden çek bedellerinin hile ve desise ile alınmadığı beyan edildiğinden ve olumsuz bir durumun ispatı mümkün olmadığından davacının hile, desise ve aldatma fillerini ispatlamadığı sürece, müvekkili şirketin alacaklı olup olmadığı hususunun irdelenemeyeceğini, davacının ancak bu iddialarını ispatladıktan sonra, taraflar arasındaki alacak-borç ilişkisinin incelenebileceğini, mahkemenin gerekçeli kararının 3. sayfasında ”…Mahkememizce celbedilen Konya Cumhuriyet Başsavcılığının … soruşturma sayılı doyası kapsamı, bu dosyada toplanan tüm delillerle Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 20.05.2019 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında dolandırıcılık suçunun unsurlarının bulunmadığının tespit edilmiş olması, Bayburt .. Noterliğince düzenlenen vekaletnamenin geçersizliği yönünde açılmış bir dava ve uyuşmazlık bulunmaması ve taraflar arasında süre gelen ilişki çerçevesinde davacının oğlu … tarafından pek çok işlemin davacı adına vekaleten yapılmış olması birlikte değerlendirildiğinde davada dolandırıcılık iddialarının yerinde olmadığı ve davacının oğlu tarafından yapılan ve davaya konu olan 11.12.2017 tarihinde yapılan bankadan ödeme işlemlerinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır…” denildiğini, davacının vekil sıfatıyla yapmış olduğu işlemlerde hukuka aykırılık olmadığının Savcılık makamı tarafından tespit edildiğini, mahkemece bu karara atıf yapılarak yapılan işlemlerde hile ve desise olmadığına kanaat getirildiğini, ancak devamında davacının bu iddiası hiç irdelenmeden peşinen kabul edilerek davanın kabulüne karar verildiğini ve çelişkili içeren bir hüküm kurulduğunu, davacının müvekkil şirketi en geniş manada ibra etmiş olduğundan işbu davanın başka bir incelemeye gerek olmasızın reddedilmesinin gerektiğini, mahkeme tarafından ibranameye ilişkin olarak ibranamenin geçerli bir belge olduğuna kanaat edilerek içeriğinin sadece faturayı kapsadığının ifade edildiğini, bu tespitin de hatalı olduğunu, belge içeriğinden açıkça görüleceği üzere, 05/11/2017 tarihli faturanın iptal ediliği yazılarak, faturanın iptal edilmesinin ardından davacının en geniş manada bir alacağının olmadığının yazılı olduğunu, yani bu ibranın sadece faturayı kapsamadığını, 11/12/2017 tarihi itibariyle taraflar arasındaki tüm alacak-borç ilişkisini kapsadığını, söz konusu ibranamenin çekin ödendiği 05/11/2017 tarihinden sonraya tekabül ettiğinden, davacının artık ne fatura ne de çeke dayalı bir alacak iddiasında bulunamayacağını, tutanak başlıklı belgenin borcu sona erdiren bir yazılı delil olduğunu, aksinin yine bir yazılı delille kanıtlanmasının gerektiğini, davacının defterlerin lehine delil teşkil etmediğinin mahkeme ve bilirkişilerce tespit edildiğini, davalı müvekkilinin kayıtlarına göre de 20.595,38-TL borç bakiyesinin yer aldığını, kabul anlamına gelmemek kaydı ile mahkemece söz konusu ibranın sadece …. nolu 05/11/2017 tarihli faturaya ilişkin olduğunun kanaatine varıldığını, ibranamenin geçerli olduğu hususunda da tereddüt bulunmadığını, ilgili ibranamede de bu fatura tutarının 1.104.629,86-TL+ KDV (198.833,37-TL) ve toplamda 1.303.463,23-TL tutarının ibra edildiğini, bu fatura haricinde de davalı müvekkilinin sadece 20.595,38-TL borçlu olduğutespit edildiğine göre çek tutarlarından bu fatura tutarının düşmesi ve mevcut olan 20.595,38-TL tutarlı borcun da eklenmesi halinde müvekkili şirketin davacıya (1.317.700-TL-1.303.463-TL+20.595-TL= 34.831-TL) 34.831,00-TL borçlu olacağını, ortada sebepsiz bir zenginleşme değil, ibraname kapsamına göre borç-alacak ilişkisinin tasfiyesinin olduğunu, davacının müvekkili şirketi 11/12/2017 tarihi itibariyle açıkça ibra etmiş olduğundan işbu davanın ibranamenin aksi ispat edilinceye kadar reddinin gerektiğini, mahkemece ibranamenin geçerli olduğunun ancak sadece faturaya ilişkin olduğunun kabul edildiğini, mahkemenin sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak davanın kabulüne dair gerekçesi yetersiz, buna dair değerlendirmesinin dayanaksız, varsayıma dayalı bir karar olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, TBK’ya göre sebepsiz zenginleşmenin yasal koşullarının bulunduğuna dair, maddi vakıaların ispatına yönelik HMK’ya göre hiçbir delil bulunmadan varsayıma dayalı olarak davanın kabul edildiğini, davacı temsilcisi (vekili …) tarafından çeklerin bedeli bankada tahsil edilmekte, aynı gün müvekkili şirket muhasebesine tevdi edilerek, şirkete intikal ettirildiğini, bunların inkar edilmeyen yazılı delillerle sabit olduğunu, davacının dava dilekçesi dahil tüm safahatta vekil oğlunun, davalı tarafından hile ile aldatıldığını iddia edildiğini, sözde vekile tahsil etmesi halinde babasının davacının alacaklarının bu parayı haczen alacaklarını, bu nedenle çek bedellerinin şirkete gönderilmesi ile paranın hacizlerden kurtulmuş olacağını, kendilerine haricen ödeneceği söylenerek hile ile aldatıldığını ve sonucunda paranın şirkete iade edilmesine ikna edildiğinin ileri sürüldüğünü, burada vekilin iradesinin ifsat edildiği, bozulduğu varsayımının söz konusu olmadığını, bu maddi vakıaların ispatı yönünden hiçbir tanık gösterilmediği gibi, çok gerekli olduğu halde resen bir isticvap davetinde de bulunulmadığını, bu durumun açıkça bir tahkikat noksanı olduğunu, mahkemenin kabulüne göre, vekilin hangi sebep ve saikle olursa olsun, borçlanmadığı bir edimini kendi isteği ile yerine getirdiğinin kabulü halinde, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat halinde geri isteyebileceğini, TBK 78’in ilk hükmüne göre, “Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir.” denildiğini, oysaki somut olaya bakıldığında, mahkeme kararında TBK madde 78/1’e göre hiçbir atıf ve değerlendirmenin olmadığını, Davacı yanın kendisini borçlu sanarak ödediğine ilişkin ispata yönelik gösterdiği hiçbir delil olmadığını, sebepsiz zenginleşmenin kabulü anlamına gelmemek kaydıyla, TBK 78/ilk maddeye göre iade koşulları bulunmadığı ve ispat edilemediği gerekçesine dayalı olarak davanın reddine karar verilmesinin gerektiğini, geri istenememe koşullarının oluşması nedeni ile davanın reddinin gerektiği yönünde mahkemece TBK’nın 81. maddesinin de göz ardı edildiğini, yasaya göre geri istenememe şartı oluştuğundan davanın reddinin gerektiğini, müvekkili şirketin ticari defterleri usulüne uygun olduğundan HMK 222/4. maddesinin uygulama alanı bulunmadığını, mahkemece hatalı bir tespit yapılarak, hatalı bir sonuca varıldığını, mahkemenin gerekçeli kararında “HMK 222/4. maddesi gereğince ticari defterler sahipleri aleyhine delil teşkil ettiğinden davalı defterlerinin davalıyı bağladığının kabulü gerekir.” şeklinde yanlış bir ifadeye yer verdiğini, HMK 222/4. maddesine göre; “Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.” hükmünün yer aldığını, bilirkişi raporunun 8. sayfasında “Tarafların tacir olması ve 2017 yılı için taraf defterlerinin usulüne uygun tutulmuş olması karşısında ticari defterlerin lehe ve aleyhe delil olma niteliği bulunmaktadır. Davacı taraf defterlerinde söz konusu çeklere ilişkin kayıt bulunmamaktadır. Davalı kayıtlarında ise çeklerin verilmesi ve ödenmesine ilişkin kayıt bulunmaktadır. Bu durumda davalı defterlerinin delil niteliği bulunmaktadır.” şeklinde tespitte bulunulduğunu, müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun olarak tutulduğunu, sahibi lehine delil olduğunu, mahkemenin bu konuda yanlış bir tespitte bulunarak, sonuca etkili olacak şekilde hatalı bir hüküm kurduğunu, bilirkişi raporunda dahi davalının defterlerinin delil niteliği bulunduğu, davacının 2017 yılının kapanış tasdiklerinin bulunmadığının ifade edildiğini, bu durumda artık alacak-borç ilişkisi kapsamında ki ibraname söz konusu olduğundan alacak-borç ilişkisi tespitine gerek olmaksızın kabul anmalına gelmemek kaydıyla bu konuda beyanda bulunulmadığını, mahkemenin yapmış olduğu tespiti kabulü etmediklerini, hatalı olduğunu, davacının defterlerinde davaya konu çeklerden bahsedilmemesinin, davalı müvekkili şirket defterlerinde çek kayıtlarının bulunmasının, davacı defterlerinde 9.489.167,78-TL davalı defterlerinde 20.595,38-TL davacıya borç bulunduğu gibi bir tespit içeren kayıtlar yönünden taraf defterleri arasında çelişkinin açık olduğunu, HMK 222/3 bendine göre, bu aykırılıklara göre, davacı defterleri sahibinin lehine delil olamayacağını, kapanış tasdiki bulunmayan defter de dahil edilirse, zaten HMK 222/2 maddesindeki yasal şarttan yoksun olunacağını, HMK 224’e göre bu keyfiyetin aleyhine delil olacağını, mahkemece tüm açılış kapanış tasdikleri bulunan müvekkili defterlerindeki 20.595,38-TL borç kaydına dayalı tespite göre, HMK 222/4 maddesi uyarınca aleyhine delil sayılarak, çeklerle ilgili 1.317.700-TL alacağın varlığına hükmedilmesinin yanlış olduğunu, bu durumda müvekkili şirket defterlerindeki 20.595,38-TL borç kaydına itibar edilerek aleyhe kabul edildiğini, o halde çek bedellerinin 20.595,38-TL dışındaki kısmının bedelsizliğine hükmedilerek davanın kısmen kabulünün gerektiğini, mahkemenin hukuken geçerli olmayan gerekçeye göre, kendi içinde çelişkili ve yanlış hüküm tesis ettiğini, SGK ödemelerinin hakedişten düşülüp sonrasında ödeme yapıldığı yönündeki tespit de yanlış olmakla birlikte, bu ödemelerin önce ödenip sonra karşı taraftan tahsil edilmesi hususunda taraflar mutabık ise uygulamanın aksi yönde olduğundan artık ifade edilemeyeceğini, mahkeme gerekçeli kararında “Ayrıca taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 19. maddesinde SGK borçlarının yüklenici (davalı) tarafından ödeneceği kararlaştırılmış ise de, davalı bu SGK ödemelerini hak edişten düşüp ona göre ödeme yapacaktır. Uygulamada da zaten SGK alacakları ticari defterlerde ayrıca ödeme olarak gösterilmeyip, hak ediş alacakları SGK borçları mahsup edildikten sonra defterlere işlenmektedir. Bu sebeple davalı tarafın davaya konu çeklerin davacının borcuna karşılık tahsil edildiği iddialarının ispatlanamadığı anlaşılmıştır.” şeklinde görüş beyan edildiğini, bu görüşün de hatalı olduğunu, bu konunun incelenmesinin teknik ve ihtisas isteyen bir konu olduğundan kanaatle yetinilemeyeceğini, bu konuda defter kayıtları nazara alınarak bilirkişilerden ek rapor alınmaması nedeniyle eksik soruşturma olduğunu, müvekkili şirket ve davacı arasında oluşan teamül gereği davacı tarafa hak edişlerinin eksiksiz ödenmekte, SGK ödemeleri için davacının ayrıca borçlandırılamadığını, taraflar arasında mutabık kalınan bu teamülün uygulamanın aksine davranıldığı için hukuka aykırı bir durum yaratmadığını, mahkemenin uygulamanın SGK borçları düşüldükten sonra hak edişlerin ödendiği yönünde bir subjektif görüş beyan ederek iddialarını ispatlayamadıklarına kanaat getirildiğini, oysaki taraflar arasındaki ticari teamülün bu şekilde olduğuna dair sunulan belge ve beyanların mahkemece hiç değerlendirmeden hüküm kurulduğunu,
Bizzat davacının işinin başında olduğu dönemde de muhasebeselleşmenin çeklerin ödenip, sonrasında şirkete olan borçların kapatılması için geri ödenmesi şeklinde olan kayıtların 27/09/2016 tarihli İş Bankasının 900.000,00-TL bedelli çeki …’a ödendiği, bu çek bedelinin 27/09/2016 tarihinde yani aynı gün şirket muhasebecisi … tarafında şirket hesabına gönderildiği şeklinde olduğunu, 29/09/2017 tarihli İş Bankası’nın 800.000,00-TL bedelli çeki yine …’a ödendiğini, bu çek bedelinin 29/09/2017 tarihinde yani aynı gün şirket muhasebecisi … tarafından şirket hesabına gönderildiği şeklinde olduğunu, taraflar arasındaki kaydi muhasebeleşmenin bu şekilde yapıldığını, davacı adına ödenen SGK ödemelerine istinaden davacının borçlarını tekrar şirkete gönderdiğini, mahkemenin ifade ettiği şekilde, sigorta bedelleri düşüldükten sonra hakediş miktarı ödendiyse davacının bu bedellerin çok daha fazlası oranında fatura kesmesinin gerektiğini, bu şekilde bir faturalaşmanın olmadığını, taraflar arasındaki muhasebeleşme kaydının, davacının borcuna denk gelen kısmının müvekkili şirkete geri ödenmesi şeklinde olduğunu, bilirkişi raporlarında daha önce aynı şekilde bizzat davacıya ödenen ve aynı şekilde müvekkili hesabına yatırılan bedellerin incelemesinin yapılmasının gerektiğini, bu hususlarda yeniden bilirkişi raporu veya ek rapor alınması taleplerinin reddedildiğini, davacının 2017 yılı ticari defter ve kayıtları aleyhine delil teşkil etmesine rağmen bu yıla istinaden müvekkili şirketin borçlu olduğunu tespit eden bilirkişi raporuna göre hüküm kurulamayacağını, mahkemece “Davacı defterleri üzerinde talimat mahkemesi kanalı ile yaptırılan bilirkişi incelemesi ve düzenlenen rapora göre; davacının kendi defterlerine göre çeklerin tahsil tarihinde davalıdan hali hazırda 9.489.167,78 TL alacaklı olduğunun tespit edildiği, davalı şirket defterleri üzerinde yapılan inceleme ve alınan rapor ile ek rapora göre de; çeklerin tahsil tarihinde davalı şirketin davacıdan alacaklı olmayıp, bilakis davacıya 20.595,38 TL borçlu olduğu tespit edildiği anlaşılmıştır.” denildiğini, mahkemenin davacı defterlerini sahibi lehine kabul ederek müvekkili şirketin davacıya 9.489.167,78-TL borcu olduğuna kanaat getirdiğini, oysaki bilirkişi raporunda dahi davalının defterlerinin delil niteliği bulunduğu, davacının 2017 yılının kapanış tasdiklerinin bulunmadığının ifade edildiğini, öncelikle icranın Yargıtay incelemesi sonuna kadar geri bırakılması için tehir-i icra kararı verilmesini ve mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Davacı taraf istinaf talebine cevap vermemiştir.
Dairemizce, davalı vekilinin tehiri icra talebi 04/12/2020 tarihli ara kararla reddedilmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Davacı vekili, davalı şirketin taşeronu olarak gerçekleştirilen işler için müvekkiline iş bedeli karşılığı 11/12/2017 keşide tarihli 430.000,00-TL, 437.000,00-TL ve 450.700,00-TL bedelli 3 adet çek verildiğini, çek bedellerinin gerçekte kendilerine ödenmemesine rağmen ödenmiş gibi dekontlara imza attırıldığını, ancak davalının muhasebecisi tarafından çek bedellerinin davalı şirket hesabına havale edildiğini, ceza soruşturmasında alınan banka yazı cevabının bunu doğruladığını ileri sürerek toplam 1.317.700,00-TL olan çek bedelinin tahsilini talep etmiş, davalı vekili ise davacının kendilerine SGK ödemeleri nedeniyle borçlu olduğunu, müvekkili tarafından yapılan ödemelerin hak edişten düşürüldüğünü, taraflar arasındaki muhasebeleşmenin daha önce de bu şekilde yapıldığını savunmuştur.
İlk derece mahkemesince toplanan deliller ve dosya kapsamından, taraflar arasında eser sözleşmesi ilişkisi bulunduğu ve dava konusu çeklerin de davacıya iş bedeli karşılığı verildiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalı taraf çek bedellerinin gerçekte davacıya ödenmeksizin yeniden davalı şirket hesaplarına aktarıldığını da kabul etmektedir. Nitekim İş Bankası yazı cevabıyla da bu husus doğrulanmaktadır. Davalı taraf çek bedellerinin davacı şirketin kendilerine olan diğer borçlarına sayıldığını savunmuş ise de, bu konuda yazılı belge sunulamadığı gibi ticari defterler ile de ispatlanamamıştır. İleri sürülen ibranamede ise dava konusu çeklere ilişkin kayıt bulunmadığı ortadadır. Dolayısıyla istinaf sebeplerine göre ilk derece mahkemesinin kararında usul ve yasaya aykırılık saptanmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, istinaf edenin tarafı ve 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesinin 07/10/2020 tarihli, … Esas – … Karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1.maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı taraftan istinaf başvurusu nedeniyle alınması gereken 90.012,09-TL harçtan peşin alınan 22.558,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 67.453,69-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Arta kalan gider avansı olması halinde ilk derece mahkemesince karar kesinleştiğinde talep halinde sahibine iadesine,
5-İstinaf kararının Dairemizce taraflara tebliğ edilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 16/12/2020

Başkan

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Katip

¸e-imzalıdır

İstinaf başvurusu nedeniyle alınması gereken harç; 67.453,69-TL davalıdan
¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında Elektronik İmza ile imzalanmıştır.¸