Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2020/935 E. 2020/886 K. 09.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM .. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
.. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/10/2020
NUMARASI : Esas – Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :
(İstinaf yoluna başvuran)

DAVALI :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 09/12/2020
G. KARAR YAZIM TARİHİ : 17/12/2020
İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına yönelik davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderilmiş olmakla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; müvekkilinin tohum üretim, ihtalat ve ihracaatı ile iştigal ettiğini, ülkenin pek çok yerinde bayi ve iş ortaklarının bulunduğunu, sektöründe saygın firmalardan birisi olduğunu, aynı iş kolunda faaliyette bulunan davalı ile de uzunca süredir devam eden ticari ilişkisinin bulunduğunu, taraflar arasında 12/03/2017 tarihinde imzalanan sözleşme gereğince müvekkiline ait taşınmazda mühendislik, sertifikasyon, bitki pasaportu, eleme, boylama, ilaçlama ve paketleme işleri davalı şirkete ait olmak üzere, davalı şirketin fasülye (08/03 ve perolar) tohumluk çeşitlerinin üretim ve teslimini taahhüt ettiğini, taraflar arasındaki sözleşmeye istinaden davalının taahhütlerini yerine getireceği inancı ile müvekkili tarafından davalı şirkete banka aracılığıyla toplam 640.000,00-TL avans ödemesi yapıldığını, tüm ödemelerin tarafların şirket kayıtları ile sabit olduğunu, sözleşmenin uygulamaya geçmesinden sonraki tarihte müvekkilinin üretim sorumlusu tarafından davalının ekim sahalarında yapılan yapılan denetimlerde bir çok alanda bakteriyel bir hastalığın varlığı konusunda oluşan şüpheye istinaden durumun müvekkili şirkete rapor edildiğini, müvekkili tarafından farklı yerlerde numuneler üzerinde analizler yaptırıldığını, numunelerde yapılan analizlerde “bakteriyel enfeksiyonla pozitif” sonucuna ulaşıldığını, davalı şirket tarafından üretilen ürünlerin kalite standartlarına uygun olduğunun belirtildiğini ancak tohumlukların Sebze Tohumluğu Laboratuvar Standartlarına uygun olmadığını, bu nedenle taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 5. maddesine aykırı olarak üretilen tohumluğun satışının da mümkün olmadığının tespit edildiğini, müvekkilince avans olarak yapılan ödemenin davalıdan talep edildiğini, davalı şirketin müvekkiline avans ödemesini iade etmediğini, müvekkilinin hem ürünü almadığından dolayı hemde almadığı ürüne karşı yaptığı avans ödemeden dolayı zararının bulunduğunu tüm bu nedenlerle taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı davranan davalı şirkete avans olarak ödenen 640.000,00-TL nin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 21/03/2018 tarihinden itibaren temerrüt faizi ile birlikte geri iadesine, dava masraf ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili davaya cevap dilekçesinde özetle; davacı şirket ile müvekkili tarafından akdedilen sözleşme gereğince müvekkilinin sözleşmede ayrıntıları belirtilen 74.000-kg ve 300-dekarlık alanda perolar cinsi tohumluk fasulyeden 9.000-kg’sinin zirai standartlara ve sözleşmenin 5. maddesinde yer alan kalite standartlarına göre yetiştirdiğini, sözü geçen hazır olan ürünün davacı tarafından teslim alındığını, fakat aynı standartlara uygun olarak üretilen fasulye tohumluğunun davacı tarafından kötü niyetli olarak teslim alınmadığını, davacı tarafından ambalajlama malzemesi gönderilmediği için temizleme ve ilaçlama işlemleri yapılmadığını, bu nedenle ürünleri teslim almaları ve bakiye kalan bedelinin müvekkiline ödenmesi için davacı tarafa ihtarname gönderildiğini, davacı yanın 6 ay kadar sonra müvekkiline ihtarname çekerek tohumların kalite şartlarına uygun olmadığı iddiası ile tohumları teslim almayacaklarını beyan ettiklerini, davacı yanın 8 günlük inceleme süresini geçirdiğini, ayıp ihbarına ilişkin işbu süreler hak düşürücü süre olup hakim tarafından da re’sen dikkate alınması gerektiğini, bu nedenle açılan davanın öncelikle TTK m.23/1(c) maddesi gereğince hak düşürücü süre yönünden reddi gerektiğini, ayrıca davacı yanın hasat anında mahkeme aracılığı ile tespit yaptırmadığını, davacı şirketin gerçeği yansıtmayan bahanelerle ürünleri teslim almadığını, bu nedenle müvekkili şirketi zarara uğrattığını, kabul anlamına gelmemek üzere davacı tarafın müvekkilime ödediği avanstan düşülmesi gereken miktarlar düşüldükten sonra 509.313,60-TL kaldığını, bu durumun cari ekstrelerden de anlaşılabileceğini, ayrıca taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 10. maddesi gereğince mücbir sebepler dışında sözleşmeden cayılması durumunda diğer tarafa o ana kadar yapılmış olan masrafların tamamının ödenmesi gerektiğinin hüküm altına alındığını, ayrıca gecikme tazminatı isteme haklarının saklı tuttuklarını, tüm bu nedenlerle öncelikle yasal hak düşürücü süre nedeniyle davanın usulden reddine, talebin yerinde görülmemesi halinde haksız ve mesnetsiz davanın esastan reddine, müvekkili ile aralarında imzalanan vekalet ücreti sözleşmesi kapsamında ödenmesi gereken ücretin HMK 329/1 gereğince davacıdan tahsiline, tüm yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonunda; “…Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirmede; davacı vekilince davalı şirket aleyhine açılan bu davada taraflar arasında düzenlenen 12/03/2017 tarihli Tohumluk Fasulye Üretim Sözleşmesi kapsamında davalı yanca davacıya ait zirai alanda üretilen (08/03) tohumluk fasulyenin ayıplı olduğu iddia edilerek, davalıya avans olarak ödenen 640.000,00 TL nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile iadesi talep edilmiş olup; davalı vekilince davacı tarafça TTK 23/1-(c) maddesi gereğince usulüne uygun ve süresinde ayıp ihbarı yapılmadığı ileri sürülerek davanın öncelikle hakdüşürücü süre yönünden reddi talep edilmiştir.
Bu davada öncelikli uyuşmazlık taraflar arasındaki hukuki ilişkinin “satım sözleşmesi” mi yoksa “eser sözleşmesi” mi olduğu ve varılacak noktada davada hakdüşürücü süre ve zamanaşımı süresinin dolup dolmadığıdır. Satış sözleşmesi yukarıda belirtildiği gibi Türk Borçlar Kanununun 207. maddesinde düzenlenmiş olup; satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir. Eser sözleşmesi ise; TBK 470. maddesinde belirtildiği gibi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığı bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. Eser meydana getirme (imal etme) eser sözleşmesi ve satış sözleşmesi arasındaki en önemli farktır. Bu kapsamda öğreti ve Yargıtay uygulamalarına bakılacak olursa davalı bir bedel karşılığında emek ve becerisini kullanarak davacı adına tohumluk fasulye üretip teslim etmeyi üstlendiğinden, taraflar arasındaki ilişki satım değil eser sözleşmesi olduğunun kabulü gerekir. (Yargıtay HGK 14/12/2013 T. 2013/19-78 Esas 2013/1624 K. sayılı ilamı)
Bu çerçeveden bakılacak olursa eser sözleşmesinde ayıplı ifadan doğan hakların tabi olduğu zamanaşımı süresinin dolup dolmadığının tespiti gerekmektedir. TBK 147/6. maddesinde eser sözleşmeleri için 5 yıllık zamanaşımını öngörmüştür. Uyuşmazlıkta tohumluk fasulyenin numunelerinin davalı tarafça teslim alındığı Aralık 2017 tarihinden dava tarihine kadar 5 yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından davada zamanaşımı sorunu bulunmamaktadır.
Diğer bir uyuşmazlık konusu davada hak düşürücü süre sorununun bulunup bulunmadığıdır.
Türk Borçlar Kanunu 474. maddesine göre; iş sahibi, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve ayıpları var ise buna uygun bir süre içinde yükleniciye bildirmek zorundadır. Taraflardan her biri, giderini karşılayarak, eserin bilirkişi tarafından gözden geçirilmesini ve sonucun bir raporla belirlenmesini isteyebilir. Kanun metninden de anlaşılacağı üzere kanun koyucu burada ayıp ihbarının yapılması için belirli bir süre belirtmediği gibi ayıp ihbarının ne şekilde yapılacağını da açıklamamıştır. Bu halde, iş sahibi eseri teslim aldıktan sonra makul süre içinde imal edilen ürünleri inceleyip veya inceletip, eserde ayıp var ise uygun vasıtalarla yükleniciye bildirmek durumundadır. Aksi halde TBK 475. maddede belirtildiği gibi ayıptan doğan haklarını kaybeder ve eseri ayıplı olarak kabul etmiş sayılır.
Gizli ayıplar ise TBK 477/3. fıkrası gereğince gecikmeksizin yükleniciye bildirilmesi gerekir.
Bu kapsamda taraflar arasındaki ilişki değerlendirildiğinde; davalı tarafından üretilen (imal edilen) fasulyenin niteliğinin özel tip 08/03 tipte tohumluk fasulye olması, eserdeki ayıpların çıplak gözle tespitinin mümkün olmaması, uyuşmazlıkta olduğu gibi ayıbın tespiti özel laboratuvar analizi ve tekniği gerektirdiğinden ve davalı tarafında bu kapsamda tespit çalışmaları yaptırıldığı anlaşıldığından gizli ayıba ilişkin hakdüşürücü süre ihbarının dava tarihi nazara alındığında makul süre içinde yapıldığı kanaatine varılarak, davalı vekilinin hakdüşürücü süre itirazının reddine karar vermek gerekmiştir.
Esastan yapılan değerlendirmede; davacı tarafından davalı tarafın ürettiği 08/03 cinsi tohumluk fasulyelerin taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 5. maddesinde belirtilen kalite standartlarına uymadığı, ayıplı olduğu ileri sürülerek, verilen avansın iadesi talep edilmiş ise de; mahkememizce toplanan deliller ve özellikle konunun uzmanı bilirkişi heyetinden alınan 30/03/2019 tarihli bilirkişi heyet raporuna ve tüm dosya kapsamına göre; davacı şirketin, sözleşme gereğince kendi üzerine düşen edimlerinin bir kısmını yerine getirmediği, tohumluk ambalajları zamanında davalı üretici firmaya teslim etmediği, bundan dolayı davalının eleme, gravite, sortex, ilaçlama ve ambalajlama işlemlerini yapamadığı, sözleşme gereği yapılması gereken bu işlemlerin çimlenme oranlarını etkileyecek nitelikte olduğu, davacı tarafça numune alınırken uygulamada kullanılan numune alma kurallarına ve tekniğine uymadığı, aldığı numunelerin davalının deposundan alındığına dair taraflar arasında düzenlenmiş bir belgenin bulunmadığı, numunenin bir örneğinin davalıda bırakılmadığı, gelinen aşamada mahkememizce bu nedenle davaya konu ürünler üzerinde bir inceleme yaptırılmadığı, davacının numuneleri eleme, gravite, sortex, elle seçim ve ilaçlama yapılmayan ürünlerden alması nedeniyle bu durumun çimlenme oranlarını etkileyeceği, davacının sözleşmeden doğan sorumluluklarını ve edimlerini yerine getirmemesi sebebiyle davalının kusurundan kaynaklı bir ayıbın varlığını ispatlayamadığı ve bu sebeple ödediği avansın iadesini isteyemeyeceği hüküm ve kanaatine varıldığından davacının davasının reddine, davalı vekilinin HMK 329/1. maddesi gereğince vekalet ücreti talebinin de reddine dair gerekçelerle;
DAVACININ DAVASININ REDDİNE,…” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili tehiri icra talepli istinaf başvuru dilekçesinde özetle; açılan davada mahkeme tarafından iddia ve savunmalar kapsamında dosyanın 2 ayrı bilirkişi heyetine gönderilerek birbirine tamamen aykırı beyan ve sonuç içeren bu iki rapor akabinde çelişkinin giderilmesi için taleplerine rağmen dosya tekrar bilirkişiye tevdii edilmediğini, delillerin gereği gibi ve yeterince değerlendirilmediğini, anlaşılmadığını ve nihayetinde kanun ve usule aykırı olması dışında aleyhlerine yanlı olarak yapılan yargılama neticesinde, gerekçesi kendi içerisinde çelişen ve bir çok hususun açıklığa kavuşturulmadığı, gerekçelendirilemediği sadece sonuç odaklı bir karar verildiğini, mahkemenin taraflar arasında imzalanan sözleşmenin eser sözleşmesi olduğu kanaati ile huzurdaki davayı davacı şirket tarafından avans olarak ödenen paranın iadesine yönelik alacak davası olarak nitelendirdiğini, davalı şirketin zamanaşımı ve hak düşürücü süre itirazlarının ise yerinde olmadığına karar verildiğini, mahkemenin bu husustaki tespit ve kararlarına ayni ile katılıyor olmakla birlikte, eser sözleşmesinin içeriğinde yaptığı değerlendirmelerin ve dayanılan kanun maddelerinin yanlış olduğunu ve iş bu sebeple de kararın da kanun ve usule aykırı olduğunu, dosyanın 2 defa uzman bilirkişi heyetine gönderilmiş olmasına rağmen, mahkeme tarafından sadece 2. raporun dayanak alındığını, 1. raporun yok hükmünde sayıldığını, Ankara’dan alınan rapor akabinde dosyanın davacı şirketinde yerleşik bulunduğu Konya’da yer alan …. gönderilmesi doğru olmayacağından mahkeme tarafından belirlenecek başkaca bir şehirdeki Üniversiteden rapor alınmasına karar verilmesi talep edilmiş olsa da bu beyanlarının dikkate alınmadığını ve neticeten de tüm karar dosyaya sunulan 2. rapor üzerine kurulduğunu, eleme, gravite, sortex işlemlerinin yapılması için davacı şirketin ambalaja ihtiyacının olmadığını, davalı şirketin son aşamada ihtiyacı olan tek şeyin ilaçlama için müvekkili şirket tarafından verilecek ilaç olup, halihazırda standarta uygun olup olmadığı tespit edilmeye çalışılan ayıplı tohumluğu teslim almaya hazırlanın hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, mahkeme tarafından müvekkil şirketin sözleşmeden kaynaklanan bir kısım sorumluluklarını yerine getirmediği, tohumluk ambalajları zamanında davalı üretici firmaya teslim etmediği, bundan dolayı davalının eleme, gravite, sortex, ilaçlama ve ambalajlama işlemlerini yapamadığı ve bu durumun da çimlenmede etkili olabileceğinin belirtildiğini, eleme, gravite, sortex işlemlerinin sözleşme gereği yapması gerekenin davalı şirket olduğunu, bu işlemleri yapması için müvekkili şirketten alması gereken hiç birşey olmadığını, davalı şirketin bu işlemleri tamamladıktan sonra müvekkili şirket tarafından gönderilecek ilaç ile tohumlukların ilaçlanıp, yine müvekkili şirket tarafından gönderilecek ambalajlara konulup müvekkili şirkete teslim edeceklerini, bu eylemlerin bir birinden tamamen ayrı olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte, bir an için taraflar arasında ve üretimde, süreçte hiçbir problem olmadığını düşünülse bile davalı şirketin ambalajlar gelmedi diye eleme, gravite, sortex işlemlerini beklemeyeceğini, davalı şirketin ambalajların gelmemesini kendi sorumluluklarını yerine getirmemenin bahanesi olarak kullandığını, eleme, gravite, sortex işlemlerinin yapılmamış olmasının analizlerde çimlenmeyi etkileyecek olmasına rağmen, bu işlemlerin yapılıp sadece ilaçlamanın yapılmamış olmasının sonuçları maksimum %5 etkileyeceğini, bu hususun mahkemece hiç sorgulanmadığını, dayanak uzman raporunda da eleme, gravite, sortex işlemleri ile ambalajlamanın aynı kefenin içerisine konulup, hangi işlemin yapılıp yapılmamasının sonuca ne derece etki edileceğine yer verilmediğini, müvekkili şirket tarafından ilaç ve ambalajların gönderilmediğinin doğru olduğunu, ancak taraflar arasında tohumluğun standartlara uygun olup olmadığının karşılıklı olarak analizler ile tespit edilmeye çalışıldığını, yani aslında müvekkili şirketin malın ayıplı olup olmadığını anlamaya çalıştığı bir ortamda, sanki tüm süreç normal seyrinde yürüyormuş gibi değerlendirme yapılması ve müvekkili şirketin ayıplı malı teslim almak zorundaymış gibi düşünülerek bunun sözleşmeye aykırılık olarak değerlendirilmesinin her şeyden önce hukuk mantığına aykırı olduğunu, mahkeme tarafından üzerinde hiç durulmayan bir başka hususun da TBK madde 473 içeriği olduğunu, taraflar arasında eser sözleşmesinin varlığı kabul edildiğini ve mahkeme tarafından da TBK ‘da yerini bulan eser sözleşmesine dair bir kısım maddelere yer verilmiş olmakla birlikte, kararın bir bütün olarak incelendiğinde mahkemece Eser’in teslim edildiği ve ayıplı olduğu kanaatinden hareketle değerlendirme yapıldığını, oysaki müvekkili şirkete eserin (tohumluklar) teslim edilmediğini, eser teslim edildikten sonra, eserde bir ayıbın mevcut olması halinde yüklenicinin TBK. md. 474-478’de düzenlenen ayıba karşı tekeffül hükümleri gereğince sorumlu olduğunu, buna karşılık yüklenicinin eseri ayıplı ya da sözleşmeye aykırı şekilde yapacağı eserin meydana getirilmesi aşamasında açıkça anlaşılıyorsa iş sahibinin, TBK. md. 473/II’deki imkanlardan yararlanabileceğini, TBK madde 473/II, iş sahibine eseri imal için bizzat kendi yapma imkânı sağlayarak, sözleşmeye aykırı imali engelleme imkânı veren özel bir hüküm olduğunu, ayrıca TBK md. 473/II, yüklenicinin özen borcunun eser sözleşmesinde somut olduğunu, özen borcunu eserin meydana getirilmesinin her aşamasında yüklenicinin yerine getirmek zorunda olduğunun borçlarına bağlı olarak ortaya çıktığını, yüklenicinin iş sahibi ile arasındaki güven ilişkisi gereği tek sorumluluğunun eser sözleşmesinden doğan borçlarını özenle yerine getirmek olmayıp aynı zamanda iş sahibinin menfaatlerini de korumak olduğunu, iş sahibinin işin devamı esnasında yüklenicinin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini her zaman denetleyebileceğini, sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa iş sahibinin iş devam ederken gözetim hakkının sınırsız olarak bulunduğunu, eserin kusurlu yapıldığının ya da yapılacağının kesinlikle öngörülebilir olması durumunda TBK. md. 473/II uygulama alanı bulacağını, eserin ayıplı olacağının tahmin edilmesi ile kastedilenin yürütülen işte beklenen niteliklerin bulunmaması sebebiyle eser teslim edildiğinde ayıplı olacağının bilinmesi olduğunu, yani eserin tamamlanırsa ayıplı bir eser olacağı olduğunu, ayıbın eserin sözleşmede kararlaştırılan ya da sözleşmede kararlaştırılmasa bile dürüstlük kuralı gereğince eserde bulunması beklenen nitelikleri taşımaması olduğunu, ayıplı imalin ise eserin tamamlandığında açıkça ayıplı olacağının henüz işin yürütülmesi safhasında tahmin edilebilir olmasını ifade ettiğini, eserin imali esnasında, eserde belirli niteliklerin bulunmamasının, eser tamamlandığında onun ayıplı ya da sözleşmeye aykırı olmasına sebep olacaksa açıkça öngörülebilme şartının sağlandığını gösterdiğini, bu şartlar dahilinde aslen müvekkili şirket tarafından yapılanın kendisine teslimi taahhüt edilen eseri kontrolü olduğunu, ancak teslim edilen eserin davacının birebir şahsına bağlı bir el emeği, bir heykel, tek bir ürün olmadığı ve ayıbının tespiti taraflar dışı laboratuvarlarda yapıldığı için sürecin uzamasının öngörülebilir bir durum olduğunu, bu süreçtede de tarafların her aşama da birbirlerini haberdar ederek mailleşmeye ve görüşmeye de devam ettiklerini, davalı tarafça bunun aksinin de iddia edilmediğini, ayrıca müvekkilinin yaptığı analizlerin neticelerinin karşı tarafça objektif algınamayabileceği kanaati ile taraflar dışı resmi ve özel kurumlara da ayrıca başvurduğunu, davalı şirketin ise kendisinin kendi laboratuvarlarında yaptığı analizle yetinerek, ürünün ayıpsız olduğunu ispatlamak için hiçbir çaba göstermediğini, her ne kadar mahkeme tarafından dava konusu eserin teslim edildiği kanaatinden hareketle hüküm tesis edilmiş olsa da olayda eserin ayıplı olduğunun öngörüldüğünü, bunun resmi olarak tespiti için gerekli işlemlerin analizlerin yapıldığını, bu eserin bu aşamada düzeltilmesinin, 3. kişilere yaptırılmasının mümkün olmaması karşısında da TBK. md. 473/I hükmü kıyasen uygulayarak sözleşmeden dönüldüğünü, sözleşmenin şartlarına uymayanın, ayıplı bile olsa ürünü ambalaja hazır hale getirmeyenin ve ürününün ayıplı olduğu iddiası karşısında hiçbirşey yapmayanın davalı olduğunu, milyonlarca lira para vererek alacağı ürünün taahhüde uygun olarak tesis edilip edilmediğini, eserin ayıplı olup olmadığını araştıran, işinin ve iddiasının arkasında olanın müvekkili şirket olduğunu, mahkeme tarafından numunelerin teslimi konusunda usulüne uygun davranılmadığı belirtilmiş olmakla birlikte numunelerin teslim prosedürüne hiç değinilmediğini, bunun sebebinin ise mahkeme tarafından bu hususun hiç araştırılmaması, sorgulanmaması olduğunu, sözleşme gereği teslim alacağı tohumlukların üretim aşamasında tarla kontrolü yapan müvekkili şirket yetkililerinin tohumluklarda sorun olduğu kanaati ile zamanında ve vakit kaybetmeden ürünün (eserin) ayıplı olup olmadığını tespit yönünde adım attığını, müvekkil şirketin 2017 aralık ayında davalı şirket tarafından 2017 üretiminden Barselona’ya gönderilen ve temiz olmayan 08/03 ve … örneklerini kendi laboratuvarlarında teknik anlamda temizleyerek işlenmemiş tohumlarla çimlenme testlerini yaptığını, bu tohumlukların davalı şirket tarafından gönderilmediğine dair bir iddia bulunmadığını,
ocak sonu itibariyle … ve …. laboratuvarı tarafından kalite sonuçları raporlarlandırıldığını, ayrıca ilgi tohumluklar üzerinde … tarafından virüs testi analizleri … yapıldığını ve bakteriyel analiz için örnekler ….’e (Fransa’da harici laboratuvara) gönderildiğini, şubat 2018 başında çimlenme sonuçlarını davalı …’e gönderen müvekkili şirkete birkaç gün sonra davalı … tarafından hazırlanmış kendi çimlenme sonuçlarının iletildiğini, tarafların raporlarının birbiri ile örtüşmediğini, durum böyle olunca; müvekkili şirkete gönderilen/verilen tohumluklar davalı şirket tarafından teslim edildi ise (ki aksi iddia edilmemiştir) neden tarafların raporlarının birbirinden farklı olduğunu; davalı tarafın gönderilen tohumların final temizliğinin yapılmadığını iddia ettiğini, o zaman kendi analizlerinde final temizliğini yapıp , müvekkili şirkete kasten mi final temizliği yapılmayan numunenin gönderildiğini, kendisine ambalaj gönderilmediği için final temizliği yapamayan davalı şirketin (ki bunu en azından numune üzerinde yapmak davalı şirket lehinedir, tüm ürünün eleme, gravite, sortex işlemine girmesine gerek yoktur, ancak bu husus da Mahkeme tarafından araştırılmamıştır) sadece kendi yaptığı analizlerde kullandığı numuneleri mi temizlediğini, davalı şirketin bu kadar kendi aleyhine çalışmasının sebebinin ne olduğu sorularının akla geldiğini, şubat ayının sonunda, tohumların tesislerinde toplanmaya hazır olduğunu bildiren davalı şirketin müvekkili şirketten 2017 üretimi için bekleyen bakiye bedelin ödenmesini hem sözlü hem de gayriresmi bir ihbar ile yazılı olarak talep etmiş olsa da o aşamada …’ten gelen analizde “- … 08/03: 10 partiden 7’si bakteriyel enfeksiyonla pozitif, – … Hiçbir lotta pozitif bakteriyel enfeksiyon yoktur” bilgisinin alındığını, bu aşamaya kadar tohumlukların davalı şirket tarafından müvekkili şirkete teslim edildiğini, kargo ile gönderilmiştir, bu teslim ile ilgili bir tutanak olmasa da her iki şirketten yetkili kişilerin bu teslime dair bilgi ve görgüsünün olduğunu, ancak mahkeme tarafından şahit dinletme taleplerinin de red edildiğini, davalı şirketin “numuneler benden alınmadı” şeklinde bir iddiası dahi yokken müvekkil şirket yetkililerinin bu numuneleri, davalı şirkete gidip çalmayacağını ya da yine böyle bir iddia olmamasına rağmen, müvekkili şirketin kendisinin mi başka tohum alıp analiz ettirdiğini, bu durumun da hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu hususun taraflar arasında tartışma konusu bile değil iken mahkeme tarafından bunun usule aykırılık olarak değerlendirilmesinin anlaşılamadığını, müvekkili şirketin, taraflar arasındaki çimlenme testlerinin farklı olması ve hem çimlenme hem de bakteriyel hastalık için düşük kalitenin söz konusu olduğunun anlaşılması noktasında Türkiye’deki resmi bir laboratuvarda da çimlenme testi yapılmasının ISTA sartifikası alınmasının ticari etiğe uygun bulması nedeniyle olduğunu, bu aşamada numuneleri teslim alan tarafın temsilcileri nezdinde bizzat devlet memurları olduğunu, mahkeme tarafından araştırılmayan ve üzerinde durulmayan en önemli hususlardan birisinin de bu olduğunu, ISTA Raporu alınabilmesi için; Raporu isteyen kişi/kurum tarafından İl Tarım Müdürlüğüne resmi olarak başvuru yapıldığını, İl Tarım Müdürlüğünde görevli, özel eğitim almış, ısta kontrolörleri bizzat numune istenilen firmaya giderek tarafların temsilcileri önünde numunelerin teslim alındığını, davalı firmadan o tarihte numuneleri …. ve … adlı yetkililerin aldığını, taraflarınca da ….’ın huzurda hazır bulunduğunu, kontrolörlerin numune usulüne uygun değilse, analize elverişli değilse, numuneyi almadığını (son final temizliği yapılmamış tohum gibi), ilgi yetkililerce, veri yönetim sisteminde numune gönderme protokolü düzenlendiğini, bu protokolde 2 kontrolör ve ve numuneyi teslim eden firma yetkilisinin imzasının bulunduğunu, protokolle alınan numunenin mühürlenerek analiz edilmek üzere kargo ile ….’ne gönderildiğini, sadece talep üzerine gerekli analizleri yapan …’nin … Raporunu verebildiğini, işte bu sebeple müvekkili şirketin Avrupa standartlarına uygun çalıştığı için, hem kendi hem de davalı şirket raporundan şüphe duyarak tohumların ayıplı olup olmadığını resmi olarak belgelemek istediğini, ISTA Rapor sonuçlarının dosyada bulunduğunu, bu raporlar gereği davalı şirketin sözleşmenin “Kalite Şartları” başlığını taşıyan 5. maddesi gereğince standartlara uygun olmadığını, müvekkilinin kendisine teslim edilmesi taahhüt edilen eserin ayıplı olduğundan şüphe duyduğu ve ambalajları teslim etmesi gereken bu anda devlet eli ile resmi olarak ürün analizi yaptırıp, ayıpsız ürün alması mı, yoksa sözleşmeye aykırı davranmamak adına ayıplı olduğundan şüphe duyduğu ürünler için ambalaj göndermesinin mi daha mantıklı olduğu noktasında müvekkilinin teslimi taahhüt edilen ürünün ayıplı olduğunu başka nasıl ispat edebileceğini, mahkeme …’ye yazacağı bir müzekkere ile davalı şirket tarafından resmi tutanakla, müvekkili şirketin bulunmadığı bir ortamda numunelerin teslim edildiğine dair tüm belgeleri dosyaya getirtme imkanına sahip iken, bu konuda araştırma yapma gereği duymadığını, ama davalı şirketin müvekkili şirkete teslim ettiği numuneden kendisine örnek bırakmamış olmasının sorumluluğunu da her nasılsa müvekkili şirkete yüklediğini, müvekkilinin hem numune alıp, hem aldığı numuneden bir kısmını saklaması gibi bir usulün hiçbir kanun, yönetmelik vs.. yazılı kuralda bulunmadığını, bu yükümlülüğün ancak kendi menfaatlerini korumayı hedefleyen davalı şirkete yüklenebileceğini, zaten elinde onlarca ton ürün varken numunesinin korunmaması ya da olmamasının da mantık dışı olduğunu, bu nedenlerle ve resen nazara alınacak nedenlerle kararın kaldırılmasını, ayrıca başlatılan Konya .. İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyası yönünden icrasının tehirine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf talebine cevap dilekçesinde özetle; davacının istinaf başvurusunun haksız ve mesnetsiz olduğunu, istinaf dilekçesinde belirtilen hususların herhangi bir dayanağının olmadığını, mahkeme kararının onanmasını talep etmiştir.
Dairemizce, davacı vekilinin tehiri icra talebi kabul edilerek Konya .. İcra Dairesinin … Esas sayılı icra takibi yönünden icranın geri bırakılmasına karar verilmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan ayıplı iş iddiasına dayalı alacak talebine ilişkindir. Davacı iş sahibi, davalı ise yüklenicidir.
Taraflar arasında eser sözleşmesi bulunduğundan uyuşmazlığın çözümünde TBK’nın 470. ve devamı maddelerinin uygulanması gerekmektedir.
Eser sözleşmesi “yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği” tam iki taraflı bir sözleşme olup, yüklenicinin eseri üretip teslim etme ana borcuna bağlı yan borçlarından biri de genel ihbar (uyarı) borcudur.
Bir eser sözleşmesinde yüklenici borcunu yerine getirirken sözleşmenin diğer tarafı olan iş sahibinin yararına olacak şekilde davranmak ve ona zarar vermekten kaçınmakla yükümlüdür. TBK’nın 472. maddesi uyarınca; yüklenici işin ehli olup bedele hak kazanabilmesi için, eseri fen ve sanat kuralları ile tekniğine ve iş sahibinin ondan beklediği amaca uygun olarak tamamlayıp teslim etmesi zorunludur. Yüklenici yapımını üstlendiği eseri sözleşmeye teknik ve sanatsal kurallara ve amaca uygun olarak imâl edip iş sahibine teslim etmekle, iş sahibi de kararlaştırılan bedeli ödemekle mükelleftir. Eser, yüklenicinin sanat ve beceriyi gerektiren emek sarfıyla gerçekleştirdiği bir sonuçtur. Eser sözleşmelerinde; yüklenici sadakat ve özen borcu gereği eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmek zorundadır. Yüklenicinin genel ihbar yükümlülüğü bu zorunluluktan kaynaklanır. Başka bir deyişle akdin gereği gibi ve zamanında ifasını tehlikeye sokan her hali yüklenici, iş sahibine derhal haber vermeye mecburdur. (Y. 15. HD. 2019/654 Esas ve 2020/2183 Karar sayılı ilamı)
Taraflar arasındaki 12/03/2017 tarihli sözleşmeye göre davacı iş sahibinin tasarrufundaki arazi üzerine mühendislik, sertifikasyon, bitki pasaport, eleme, boylama, ilaçlama ve paketleme işleri davalı yüklenici şirkete ait olmak üzere, fasülye (08/03 ve perolar) tohumluk çeşitlerinin üretim ve teslimi konusunda anlaşma yapıldığı, anlaşma çerçevesinde davacı iş sahibi tarafından 640.000-TL avans ödendiği uyuşmazlık dışıdır.
Davacı iş sahibi, ekim sahalarında yapılan kontrollerde ve numuneler üzerinde yapılan testlerde 08/03 cinsi tohumluk fasulyelerde hastalık tespit edildiğini, çimlenme oranın düşük olduğunu, tohumlukların sözleşmenin 5. Maddesinde belirtilen kalitede olmadığını öne sürmüştür.
6100 sayılı HMK’nın 266/1. maddesinde, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına mahkemece karar verileceği düzenlenmiştir. 281/2. maddesinde mahkemenin, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebileceği, 281/3. maddede ise gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabileceği belirtilmiştir.
İlk derece mahkemesince alınan 22/11/2019 tarihli ilk bilirkişi heyeti raporunda tohumların hastalık ve çimlenme oranı düşüklüğü nedenleriyle tohumluk özelliği taşımadığı mütalaa edilmiştir. Ancak daha sonra farklı bir bilirkişi heyetinden alınan 30/03/2020 tarihli raporda, davacı şirketin tohumluk ambalajlarını zamanında davalı şirkete teslim etmediği, bundan dolayı davalı firmanın eleme, gravite, sortex, ilaçlama ve ambalajlama işlemlerini yapamadığı, bu işlemlerin çimlenme oranları üzerinde depolama koşullarıyla birlikte olumlu etkisi olacağı belirtilmiştir. İlk derece mahkemesince ikinci bilirkişi raporu hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmiştir. Ancak her iki bilirkişi raporu, tespit ve sonuçları bakımından açık şekilde farklı ve çelişkilidir. İlk derece mahkemesince, HMK’nın 281/3. maddesi gereği gerçeğin ortaya çıkması ve çelişkilerin giderilmesi için farklı bilirkişi heyetinden rapor almak yerine çelişki giderilmeden karar verilmesi doğru olmamıştır.
Uyuşmazlığın çözümünde etkili deliller toplanmadan ve çelişkili bilirkişi raporlarına dayanarak hüküm kurulamayacağından ilk derece mahkemesince dosyanın önceki bilirkişilerden farklı ve konusunda uzman 3 kişilik bilirkişi heyetine tevdii ile tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, bilirkişi raporlarındaki çelişkileri giderir ve raporlara yapılan itirazları karşılar nitelikte ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınması, 08/03 cinsi tohumluk fasulyelerin sözleşmenin 5. Maddesinde belirtilen kalitede olup olmadığı, ambalaj teslim edilmemesinin veya eleme, gravite, sortex, ilaçlama ve ambalajlama işlemlerinin çimlenme oranı üzerinde ne kadarlık bir etkiye sahip olabileceği hususlarının açıklığa kavuşturulması, salt ambalaj teslim edilmemesi nedeniyle ayıplı iş doğduğunun tespit edilmesi halinde yüklenicinin yukarıda açıklanan ihbar yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğinin de değerlendirilmesi ve oluşacak sonuca göre hüküm kurulması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, istinaf edenin tarafı ve 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle HMK’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesinin 07/10/2020 tarihli, …. Esas – … Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6.maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Davacı tarafça yatırılan 54,40-TL istinaf karar harcının (maktu) ilk derece mahkemesince talep halinde yatırana iadesine,
4-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince verilecek yeni kararda dikkate alınmasına,
5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından davacı leline vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İlk derece mahkemesi kararı kaldırılarak kesin hüküm kurulduğundan; İİK’nun 36/4. maddesi uyarınca davalı tarafça Konya .. İcra Müdürlüğünün …. esas sayılı icra takip dosyasına sunulan …. Müdürlüğüne ait, 18/11/2020 tarih ve …. sayılı, 60.165,86-TL tutarında teminat mektubunun sahibine iadesine, gerekli işlemin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
7-İstinaf kararının ilk derece mahkemesince taraflara tebliğ edilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle kesin olarak karar verildi. 09/12/2020

Başkan

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Katip

¸e-imzalıdır

¸Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında Elektronik İmza ile imzalanmıştır.¸