Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/937 E. 2023/591 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 24/03/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … ( … )
ÜYE : … ( … )
ÜYE : … ( … )
KATİP : … ( … )

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/09/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : …
VEKİLLERİ : Av. …
İHBAR OLUNAN : …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 24/03/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 27/03/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; Müvekkili davacı … 04.01.2009 günü Kızı-eşi ve torunu ile birlikte Anadolu Mavi Treni ile yolcu sıfatı ile seyahat etmek üzere trene binerken meydana gelen kazada Sağ ayağının tren tekeri altında kalması ve dizden altının kesilmesi neticesinde Sağlık Bakanlığı … Numune Hastahanesi … tarih ve … sayılı özürlü Sağlık Kurulu Raporuna Göre % 52 oranında tam vücut kaybına uğradığını, olayın akabinde müvekkili tarafından davalı aleyhine Konya … İdare Mahkemesinde 30.06.2010 tarihinde 68.500,00 TL lik … E … K sayılı tam yargı davası açılmış, dava uzun bir yargı sürecinden sonra Danıştay … Dairesinin … E- … K sayılı ilamı ile … ‘nin Kamu İktisadi kuruluşu olduğu, bu nedenle özel Hukuk hükümlerine tabi olduğu, Yolcu olan davacı tarafı ile davalı tarafı aralarında bilet alma ile başlayan taşıma sözleşmesi kurulduğu, bu nedenle Adli yargının görevli olduğu gerekçesi ile bozulmuş ve bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama neticesinde Konya … İdare Mahkemesince dava adli yargının görevine girmesi nedeniyle 25.10.2019 gün … E-… K sayılı ilam ile görevden ret edilmiş ve müvekkiline 23.11.2019, davalıya ise 26.11.2019 günü tebliğ edilerek temyiz edilmeyerek kesinleştiğini, bu nedenlerle fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 8.500,00 TL gelir kaybından kaynaklı maddi ve 60.000,00 TL manevi zararlarının tespit masrafları ve 04.01.2009 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak taraflarına verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … İşletme vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Olayla ilgili olarak hazırlanan tahkikat raporu ve soruşturma dosyasını dilekçemiz ekinde sunduklarını, sorumluluk bakımından İşletme Nizamnamesinin 1. fasıl 19. maddesine aykırı bir şekilde “ tren daha durmadan vagonlardan inmek yada binmek, makinalara ve demiryolu hattına yaklaşmak “ yasak olmasına rağmen treni temin eden makinaya yaklaşarak olayın meydana gelmesinde kendi hatalı ve kusurlu hareketleri ile kendisinin sebebiyet verdiği ve olayın meydana gelmesinde %100 kusurlu olduğu görüş ve kanaatine varıldığını, olayın meydana gelmesinde kuruluş personelinin herhangi ihmal ve kusurlarının bulunmadığını, … İşletme Nizamnamesinin 1. fasıl 19. maddesine aykırı hareket ederek, henüz tren daha durmadan davacının sabırsız ve aceleci davranışları, yasak olmasına rağmen üst geçitin ayakları arasından geçmek istemesi neticesinde ayağının kaymasıyla hareket halindeki trenin fren silindirlerine çarpması nedeniyle meydana gelmiştir. “Hiç kimse kendi kusuruyla kendi aleyhine meydana getirmiş olduğu bir zararın tazminine bir başkasına yükleyemez.” ilkesi genel hukuk prensibi olduğunu, bu nedenlerle haksız ve mesnetsiz olarak açılan davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına, karar verilmesini talep etmiştir.
İhbar Olunan Davalı … Taşımacılık A.Ş. Genel Müdürlüğü vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Davacı emekli olmakla birlikte olay tarihinde başka işlerde de çalıştığını iddia ettiğini, ancak bu durumun kabulünün mümkün olmadığını, emekli olduğunun kabulü ile SGK kayıtlarının da incelenerek buna göre hesaplama yapılmasının gerektiğini, bu nedenlerle birlikte davanın hasmı … İşletmesi Genel Müdürlüğü olup dava konusu kazada davacının %100 kusurlu olması ve … İşletmesi Genel Müdürlüğünün bir kusurunun bulunmaması sebebiyle davanın reddi ile dava konusu kazada davacının %100 kusuru bulunması sebbeiyle davanın reddine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına, karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Mahkememizce kusur ön sorun değerlendirmesinde; Ankara Trafik İhtisas Dairesinden alınan raporuna göre kazanın meydana gelmesinde davacının tren durmadan trene binmek istemesi durumunda; % 75 oranında birinci derecede kusurlu davrandığı, trenin işletilmesinden sorumlu idarenin % 25 oranında ikinci derecede kusurlu olduğu, davacının trene binmekte olduğu sırada trenin tekrar hareket etmesi durumunda; trenin işletilmesinden sorumlu idarenin % 100 oranında kusurlu olduğunun belirlendiği, İş Güvenliği Uzmanı … ‘ın sunduğu raporda, davacının hareket halindeki trenin önünden, yer kapmak amacıyla, ( dosya kapsamında trenin durduktan sonra kapı kilitlerinin açıldığı, yolcuların kolu çevirmeleri ile kapıların açılabildiği, treni kullanan yolcuların bu durumu bilmelerinin mümkün olduğu, dolayısıyla trenin sol tarafından da binilebileceği) aceleci ve tedbirsiz olarak, çok tehlikeli bir bölgeye girmek suretiyle olayın vuku bulmasında kusurlu olduğu, davacının girmiş olduğu 3. ve 4. demiryolu ara boşluğun 3.5 metre olduğu, bulunduğu alanda görgü tanıkları ifadeleri ile yaya geçidi ayağının da bulunduğu, yaya geçidi ile çarpma noktasının yatay mesafesinin 2 metre olduğu da dikkate alındığında, girmiş olduğu alanın çok yüksek risk taşıdığı, bu durumlarda dikkate alındığında davacı … kusurlu olduğu, olayın bu şekilde olduğu kabulüyle, davalı … kurumunun yolcu güvenliği açısından tehlikeli alana yolcuların geçişine müsaade ettiğinden, bu alana yolcu girmesini engellemediğinden dolayı kusurlu olduğu, ikinci duruma göre davacının herhangi bir kusurunun olmayacağı, davalı kurumun yolcu güvenliği açısından hiç bir tedbir almadan karlı ve buzlu havada , ulaşımı uygun olmayan yolcu peronunda, (1 metre eninde ve çakıllı alana 45 cm yükseklikte bulunan peron ) trene binmek üzere olan yolcuyu dikkate almadan treni hareket ettirerek yaralanmasına sebebiyet verdiğinden kusurlu olacağı görüşleri birlikte değerlendirildiğinde;
Sosyal devlet ilkesinin gelişmesiyle birlikte, idarenin faaliyet alanı ve yaptığı kamusal hizmetler, gerek nitelik, gerekse sayı olarak çoğalmış ve bunun sonucunda, bireylerin bu faaliyetlerden zarar görme ihtimali de artmıştır. Bu nedenle, “herkes neden olduğu zararları gidermek zorundadır” şeklinde ifade edilen sorumluluk ilkesinin, idare hukuku alanında medeni hukuka kıyasla daha fazla bir öneme sahip olduğu ve daha geniş bir uygulama alanı bulduğu söylenebilir (Özgüldür, 1996: 25). İdarenin kusurlu sorumluluğu (hizmet kusuru) ve idarenin kusursuz sorumluluğu ilkeleri değerlendirildiğinde; İdarenin kara, deniz, hava ve demiryolu taşıtlarının yol açtığı zararlardan dolayı idarenin risk esasına göre kusursuz sorumluluğu olduğu kabul edilmektedir. Çünkü, otomobil, tren, gemi ve uçak gibi taşıtların kullanımında her zaman yüksek risk vardır. Bu araçların kullanımından dolayı idarenin personeli, bu araçlardan yararlanan vatandaşlar ve bu araçlara göre yabancı durumunda olan üçüncü kişiler her zaman zarara uğrayabilir. İdarenin bir taşıtının kaza yapması sonucu meydana gelen zararlardan idarenin sorumlu tutulabilmesi için kusurunun aranması çoğunlukla idarenin sorumluluktan kurtulmasına yol açar. Çünkü, bu araçların kullanılmasında yüksek risk vardır. Ortaya çıkan zararın sebebinin tespit edilmesi de çoğunlukla güçtür. Bu nedenle, idarenin araçlarından ortaya çıkan zarardan idarenin, kusuru olmasa bile, risk ilkesi uyarınca sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmektedir. Bu şekilde ortaya çıkan zararların kusurlu sorumluluk ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi durumunda, idare, olayda herhangi bir kusuru bulunmadığını kanıtlayarak zararı ödemekten kurtulabilir ki, bu durum da zararın sadece belirli kişilerin üzerinde kalmasına neden olur (Gözler, 2003a:1087). Danıştay 10. Dairesi, 19.6.2001 gün, E:1999-3888, K:2001-2484 sayılı kararıyla; Doğubeyazıt ilçe merkezinde çıkan kavgaya müdahale eden polis panzerinin fren tertibatının arızalanması nedeniyle kaldırıma çıkıp bir kişiye çarparak ölümüne neden olması sonucu bu kişinin mirasçıları tarafından açılan davada, kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davacıların zararının karşılanması gerektiğine hükmeden idare mahkemesi kararını hukuka uygun bularak onamıştır (Bal, Şahin ve Karabulut, 2003:413)
Olayımızı değerledirdiğimizde ise; alınan kusur raporlarına göre davacının kusurunun olduğunun kabul edilmesi halinde bile ( davacının kusuru tren durmadan trene binmek istemesi, davacının hareket halindeki trenin önünden, yer kapmak amacıyla, aceleci ve tedbirsiz olarak, çok tehlikeli bir bölgeye girmesi ) idarenin davacının bu eylemlerini engelleyici önlemlerin alınmadığı (davalı … kurumunun yolcu güvenliği açısından tehlikeli alana yolcuların geçişine müsaade ettiği, bu alana yolcu girmesini engellemediği, davalı kurumun yolcu güvenliği açısından hiç bir tedbir almadan karlı ve buzlu havada, ulaşımı uygun olmayan yolcu peronunda, (1 metre eninde ve çakıllı alana 45 cm yükseklikte bulunan peron ) trene binmek üzere olan yolcuyu dikkate almadan treni hareket ettirerek yaralanmasına sebebiyet verdiği) bu nedenle mahkememizce davalı idarenin etkin güvenlik önlem ve tertibatlarının alınmadığı ve kazanın da bu nedenle gerçekleştiği kanaatine varılarak idarenin kusursuz sorumluluğu ilkesi gereği zararı karşılamakla yükümlüdür.
Maluliyete ait değerlendirmede, mahkememizce … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı bünyesinde rapor almıştır.
Davacı …’ün 04/01/2009 tarihinde Anadolu Mavi Treni ile yolcu sıfatıyla seyahat etmek üzere trene binerken meydana gelen kazada sağ ayağının tren tekeri altında kalması neticesinde yaralandığı, 16/12/2021 tarihinde yapılan muayenelerinde şahsın 15/12/1952 doğumlu olup, yaklaşık 12 yıl önce trene binmek istediği esnada tren harekete geçince düştüğünü ve sağ bacağından yaralandığını, ameliyat edildiğini ve sağ bacağının kesildiğini, yaklaşık 3 ay hastanede yattığını, taburcu olduktan sonra 1 ay boyunca gün aşarı kontrollere gidip geldiğini, kaza tarihinde emlakçının yanında işçi olarak çalıştığını beyan eden şahsın sağ bacağının diz kapağı 8 cm altı hizasından güdük tarzında ampute olduğu, güdük alt kısmında 9*1 cm tamamen iyileşmiş yara izi olduğu, güdük uç kısmına takılan plastik diz protezi olduğu ve baston kullanarak ambüle olduğu, çekilen grafilerin incelenmesinde sağ alt ekstremitenin tibia ve fibulanın proksimalinden ampüte edilmiş olduğu, şahsın meslek grup numarası düz işçi) olduğu anlaşılmakla; meslek grup numarası bildirilmemekle Grup 1 (düz işçi) kabul olunarak, 11.10.2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği göre; kişide meydana gelen arızanın % 56 (yüzdeellialtınoktasıfır) oranında kalıcı sakatlık (sürekli iş göremezlik) niteliğinde olduğu, alt ekstremite diz altı ampütasyonu arızasının emsallerine göre iyileşme süresinin 9 (dokuz) aya kadar uzayabileceğini, kişinin bu süre zarfında mesleğini icra edemeyeceğini, bu sürenin geçici iş göremezlik süresi olduğundan bahsedildiği belirtmiştir. Alınan raporun heyet tarafından düzenlenmiş olduğu, görevlilerin profesör ve konusunda uzman araştırma görevlisi hocalarının yer alması karşısında bu rapor kabul edilmiştir.
Aktüerya/hesap incelemesi bakımından, mahkememiz kaza tarihi dikkate alınarak PMF 1931- TRH 2010 yaşam tablosu üzerinden hasaplama yapılması amacıyla dosyayı aktüerya lisansı olan bilirkişiye tevdi etmiştir. Anılan raporun yöntemine uygun olduğu anlaşıldığından mahkememizce kabul görmüştür.
Davacının maddi tazminat talebi 8.500,00 TL olduğundan sürekli iş göremezlik tazminatı bakımından bu bedele hükmedilmiştir.
Davacının manevi tazminat taleplerinin incelenmesinde; Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi hükmüne göre “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” hükmü gereğince hakimin özel durumları göz önünde tutarak hükmedeceği manevi tazminat miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de, takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça belirtilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Zira kanunun takdir hakkı verdiği durumlarda hakimin, hukuk ve adalete uygun karar vereceği TMK m. 4 hükmünde açıkça belirtilmiştir.
Mahkememizce olayın oluş biçimi, tarafların sosyo-ekonomik durumları, davacının duyduğu elem, çektiği sıkıntı ve acılar ile davalı idarenin kusurunun / kusursuz sorumluluğunun yoğunluğu, davacının alınan malüliyet raporları, paranın alım gücünün yıllara göre düşmesi, manevi tazminatın ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanması amacı da olmadığı, manevi tazminatın bir zenginleşme aracı olamayacağı, ancak davacının duyduğu acı ve elemi de bir nebze hafifletecek miktarda olması gerektiği için tamamen vicdani değerlendirme yapılarak; davacının manevi tazminat istemi yönünden aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
” şeklinde davacının fazlaya ilişkin hakları sakla kalmak kaydıyla; davasının kabulü ile; Davacının sürekli iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 8.500,00 TL, ile 60.000,00 TL manevi tazminatın 04.01.2009 kaza tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davanın husumet yönünden reddinin gerekirken müvekkili teşekküle %100 kusur izafe edilerek davanın kabulüne karar verildiğini, davacı tarafın davaya konu kazada yolcu konumunda olduğunu, tren ile yolcu taşımacılığını yapan kurumun … Taşımacılık AŞ olduğunu, bu nedenle devirden önce gerçekleşen olaylarla ilgili açılacak davaların … Taşımacılık AŞ.ye yöneltilmesi gerektiğini, hükme esas alınan kusur raporunun somut olayın şartlarına ve ilgili mevzuata aykırı olduğunu, davacının ağır kusurunun müvekkili açısından fiil ile kusur arasındaki illiyet bağını kestiğini, yaralanan şahsın kendi dikkatsizliği nedeniyle kazanın meydana gelen olayda, zarar ile fiil arasında illiyet bağı kesildiğinden müvekkili Teşekkülün talep edilen maddi ve manevi miktarından sorumluluğun bulunmaması gerektiğini, ayrıca hükmedilen manevi tazminat miktarının da kabul edilemez nitelikte olduğunu, manevi tazminata hükmedilirken kabul anlamına gelmemekle birlikte müvekkiline atfedilen kusur oranına göre değerlendirme yapılması ve fahiş miktarda tazminatın önüne geçilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davalının husumete ve kusura itirazı
6461 sayılı Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkındaki Kanun’un 01.05.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiği, yasada demiryolu tren işletmecisi olarak düzenlenen … Taşımacılık A.Ş.’nin, 17.06.2016 tarih 9099 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlanarak tüzel kişilik kazandığı anlaşılmaktadır. Aynı Kanun’un geçici 1. maddesi ile demiryolu altyapı işletmecisi olan … İşletmesi Genel Müdürlüğü uhdesindeki personel, araç, gereç ve cihazların davalı Şirkete nasıl devredileceği hüküm altına alınmıştır. Bu Kanun uyarınca demiryolu yük ve yolcu taşımacılığı yapmak üzere kurulan davalı Şirket, anılan faaliyetini yürütmek için … İşletmesi Genel Müdürlüğü nezdindeki demiryolu altyapısını kullanmaktadır.
Her ne kadar TTK.’nın 914/2. maddesinde taşıyıcının, kazanın kendisinin veya yardımcılarının en yüksek özeni göstermelerine rağmen, kaçınamayacağı ve sonuçlarını önleyemeyeceği bir sebepten ileri geldiğini ispat edebilirse tazminattan kurtulabileceği düzenlenmişse de, somut uyuşmazlıkta davalı vekilince, tüm sorumluluğun ayrı bir tüzel kişiliği olan dava dışı … İşletmesi Genel Müdürlüğüne ait olduğu ileri sürülmüş, davacının veya diğer bir kişinin kusurlu bulunduğu veya olayın bir mücbir sebepten kaynaklandığı iddia ve ispat edilmemiştir.
Bu noktada dava dışı … İşletmesi Genel Müdürlüğü’nün, davalı Şirketin yardımcısı mı yoksa üçüncü kişi mi sayılacağı üzerinde durulmalıdır. Zira yardımcısı sayılırsa … İşletmesi Genel Müdürlüğü’nün kusurundan da davalı Şirket de sorumlu olacak, üçüncü kişi sayılırsa, bu kez davalı Şirket TTK.’nın 914/2. maddesi uyarınca gerekli ispat şartını sağlayabilirse sorumluluktan kurtulabilecektir.
6461 sayılı Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkındaki Kanun 01.05.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş ve Yasa’da gösterilen … Taşımacılık A.Ş. 17.06.2016 tarih 9099 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlanarak tüzel kişilik kazanmıştır.
6461 sayılı Kanun’un “Devir Hükümleri” başlıklı geçici 1. Maddesinde:
“ (1) … Taşımacılık A.Ş. ticaret siciline kayıtla tüzel kişilik kazanır.
(2) … Taşımacılık A.Ş. tüzel kişilik kazandıktan sonraki bir yıl içinde:
a) …’nin ilgili hizmet birimlerinden … Taşımacılık A.Ş.’ye devredilecek personel ile cer, yük ve yolcu taşımalarıyla ilgili hizmetlerinde kullanılan çeken ve çekilen araçlar ve bunlarla ilgili her türlü diğer araç, gereç ve cihazlar … Yönetim Kurulu tarafından belirlenir. Personel kadro ve pozisyonlarıyla, araç, gereç ve cihazlar ise hak, alacak, borç ve yükümlülükleriyle birlikte başka bir işleme gerek kalmaksızın … Taşımacılık A.Ş.’ye devredilmiş sayılır.
b) (a) bendi kapsamında devredilen personel ile araç, gereç ve cihazlarla ilgili …’ce taraf olunan işlem ve sözleşmelerde … Taşımacılık A.Ş. taraf olur. Bu hususlara ilişkin olarak … leh ve aleyhine açılmış olan davalar ile başlatılmış olan takiplerde … Taşımacılık A.Ş. kendiliğinden taraf sıfatını kazanır. Söz konusu hususlarla ilgili olarak bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce … tarafından yapılmış iş ve işlemler sebebiyle açılacak davalar … Taşımacılık A.Ş.’ye yöneltilir.
c) Devredilen varlıklar, defter değeri üzerinden …’nin bilançosunda, … Taşımacılık A.Ş. bağlı ortaklık ödenmiş sermayesi olarak kaydedilir. … Taşımacılık A.Ş. bilançosunda ise …’nin payı ayni ödenmiş sermaye olarak kaydedilmiş sayılır.
ç) …’nin taşınmazlarından ilgili olanlar … Yönetim Kurulu tarafından belirlenir ve … Taşımacılık A.Ş.’ye bedelsiz olarak on yıl süreyle tahsis edilir.
(3) Devir ve tahsis işlemleriyle ilgili olarak … ile … Taşımacılık A.Ş. arasında protokoller yapılabilir.
(4) Devir ve tahsis işlemleri konusunda ortaya çıkabilecek ihtilafları gidermeye Bakanlık yetkilidir.
(5) … ve … Taşımacılık A.Ş. arasındaki devir ve tahsise yönelik düzenlenecek her türlü kâğıtlar damga vergisinden ve yapılacak işlemler harçlardan müstesnadır. (6) … ile … Taşımacılık A.Ş. arasındaki devir işlemleri tamamlanıncaya kadar, … Taşımacılık A.Ş.’ye verilen görevlerin … tarafından yürütülmesine devam olunur.” Hükümleri mevcuttur.
6164 sayılı Kanunun “b- (a) bendi kapsamında devredilen personel ile araç, gereç ve cihazlarla ilgili …’ce taraf olunan işlem ve sözleşmelerde … Taşımacılık A.Ş. taraf olur. Bu hususlara ilişkin olarak … leh ve aleyhine açılmış olan davalar ile başlatılmış olan takiplerde … Taşımacılık A.Ş. kendiliğinden taraf sıfatını kazanır. Söz konusu hususlarla ilgili olarak bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce … tarafından yapılmış iş ve işlemler sebebiyle açılacak davalar … Taşımacılık A.Ş.’ye yöneltilir.” hükümü havi Geçici 1/b. maddesi; Demiryolu İle Seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair Yönetmeliğin “Yolcuların ölmeleri veya yaralanmaları halinde sorumluluk” başlığını taşıyan ve “(1) Demiryolu tren işletmecisi, yolcunun trene binerken, trenden inerken veya trende bulunduğu sırada demiryolu sistemi ile ilgili bir kaza nedeni ile ölmesinden veya yaralanmasından ve bunlara bağlı fiziki ve ruhsal bütünlüğüne gelebilecek her türlü zarardan sorumludur. (2) Demiryolu tren işletmecisi aşağıdaki durumlarda bu sorumluluklardan kurtulur: a) Zararın mücbir sebep nedeniyle meydana gelmesi. b) Zararın, zarar görenin kusuru nedeniyle meydana gelmesi. c) Zararın üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmesi. (3) Kaza ve olay, altyapı veya üçüncü bir şahsın davranışından dolayı meydana gelir ve eğer buna rağmen demiryolu tren işletmecisi ikinci fıkranın (c) bendi gereği sorumluluktan tamamıyla kurtulamazsa, bu Yönetmeliğin kapsamı dahilinde altyapı veya üçüncü şahsa karşı olası rücu hakkı saklıdır.” hükmünü havi 24. maddesi ile aynı Yönetmeliğin “Demiryolu tren işletmecisinin sorumlu olduğu kişiler” başlıklı ve “(1) Demiryolu tren işletmecisi, görevlerinin icrası çerçevesinde hareket ettikleri sürece çalışanlarından ve hizmetine başvurduğu diğer kişilerden sorumludur. Üzerinde taşımanın yapıldığı demiryolu altyapı işletmecisi, taşımanın icrası için demiryolu tren işletmecisi tarafından hizmetine başvurulan diğer kişiler olarak kabul edilirler.” hükmünü havi 39. maddesi birlikte dikkate alındığında, davalı Şirketin taşıma faaliyetini yürütürken demiryolu altyapısını kullandığı … İşletmesi Genel Müdürlüğü’nün, demiryolu tren işletmecisi konumundaki davalı … Taşımacılık A.Ş.’nin yardımcısı olduğu sonucuna varılmalıdır.
Dolayısıyla 6461 sayılı Kanun uyarınca … A.Ş.’nin tüzel kişilik kazandığı 17.06.2016 tarihinden sonraki olaylarda, ister demiryolu alt yapısı ister taşıma hizmeti kusurundan meydana gelsin, yolcuların taşıma nedeniyle uğradığı zararlarda, yolculara karşı … A.Ş.’nin sorumlu olacağı ve daha sonra şartları var ise … Genel Müdürlüğüne rücu edebileceği kabul edilmelidir. Esasen bu çözüm şekli, başlangıçta zararın alt yapı kusurundan mı işletme kusurundan mı meydana geldiğinin, hangi personelin kimin çalışanı olduğunun tespitindeki zorluklar, dava açıldıktan sonra da aynı konularda yapılacak inceleme sonucunda meydana gelebilecek değişiklikler nazara alındığında, tarafların menfaatler dengesine de en uygun olan yoldur. O halde mahkemece TTK.’nın 914/2. maddesi uyarınca dava konusu olayda tüm zarardan davalının sorumlu bulunduğu kabul edilerek, davalının yeniden kusur raporu alınması yönündeki talebinin reddedilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Keza
Yukarıda açıklanan madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, davalı … Taşımacılık A.Ş.’nin tüzel kişilik kazandığı tarihten önceki döneme ilişkin 6461 sayılı Kanun’dan doğan sorumluluğu, söz konusu geçici 1. maddenin (a) bendine göre devredilen personelin kadro ve pozisyonlarıyla ve araç, gereç ve cihazlarla ilgili olarak …’ce gerçekleştirilmiş olan işlem ve sözleşmelerden kaynaklanan hak, alacak, borç ve yükümlülüklerle sınırlı olup, davalı …’nin devredilen personel, araç ve gereçler ile gerçekleştirdiği yük ve yolcu taşıma sözleşmelerinden doğan sorumluluk hali ise 1. maddenin (b) bendi kapsamında değildir.
Demiryolu ile yük ve yolcu taşıma sözleşmelerinden doğan sorumluluk hali, davalı taşımacılık şirketinin tüzel kişilik kazandıktan sonraki tarihlerde tren işletmecisi olarak gerçekleştireceği taşıma faaliyetlerinden doğan zararlara ilişkin olarak 6461 sayılı Kanun ile yürürlükteki demiryolu taşımacılığına ilişkin diğer ulusal ve uluslararası sözleşme hükümlerine tabi olacaktır.
Somut uyuşmazlığa konu tren kazası 04/01/2009 tarihinde meydana geldiğinden sorumluluğu doğuran olayın meydana geldiği zaman yürürlükte olan kurallar gereğince taşıma sözleşmesinin tarafı olan davalı … sorumlu olup, 6461 sayılı Kanun uyarınca kurulan davalı … Taşımacılık A.Ş.’ne husumet yöneltilemeyeceğinden verilen karar doğrudur.
NİTEKİM Yargıtay 2019/3058 esas 2021/6570 karar 2020/6148 esas 2021/6745 karar sayılı ilamı
Yine
Sosyal devlet ilkesinin gelişmesiyle birlikte, idarenin faaliyet alanı ve yaptığı kamusal hizmetler, gerek nitelik, gerekse sayı olarak çoğalmış ve bunun sonucunda, bireylerin bu faaliyetlerden zarar görme ihtimali de artmıştır. Bu nedenle, “herkes neden olduğu zararları gidermek zorundadır” şeklinde ifade edilen sorumluluk ilkesinin, idare hukuku alanında medeni hukuka kıyasla daha fazla bir öneme sahip olduğu ve daha geniş bir uygulama alanı bulduğu söylenebilir (Özgüldür, 1996: 25). İdarenin kusurlu sorumluluğu (hizmet kusuru) ve idarenin kusursuz sorumluluğu ilkeleri değerlendirildiğinde; İdarenin kara, deniz, hava ve demiryolu taşıtlarının yol açtığı zararlardan dolayı idarenin risk esasına göre kusursuz sorumluluğu olduğu kabul edilmektedir. Çünkü, otomobil, tren, gemi ve uçak gibi taşıtların kullanımında her zaman yüksek risk vardır. Bu araçların kullanımından dolayı idarenin personeli, bu araçlardan yararlanan vatandaşlar ve bu araçlara göre yabancı durumunda olan üçüncü kişiler her zaman zarara uğrayabilir. İdarenin bir taşıtının kaza yapması sonucu meydana gelen zararlardan idarenin sorumlu tutulabilmesi için kusurunun aranması çoğunlukla idarenin sorumluluktan kurtulmasına yol açar. Çünkü, bu araçların kullanılmasında yüksek risk vardır. Ortaya çıkan zararın sebebinin tespit edilmesi de çoğunlukla güçtür. Bu nedenle, idarenin araçlarından ortaya çıkan zarardan idarenin, kusuru olmasa bile, risk ilkesi uyarınca sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmektedir. Bu şekilde ortaya çıkan zararların kusurlu sorumluluk ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi durumunda, idare, olayda herhangi bir kusuru bulunmadığını kanıtlayarak zararı ödemekten kurtulabilir ki, bu durum da zararın sadece belirli kişilerin üzerinde kalmasına neden olur (Gözler, 2003a:1087). Danıştay 10. Dairesi, 19.6.2001 gün, E:1999-3888, K:2001-2484 sayılı kararıyla; Doğubeyazıt ilçe merkezinde çıkan kavgaya müdahale eden polis panzerinin fren tertibatının arızalanması nedeniyle kaldırıma çıkıp bir kişiye çarparak ölümüne neden olması sonucu bu kişinin mirasçıları tarafından açılan davada, kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davacıların zararının karşılanması gerektiğine hükmeden idare mahkemesi kararını hukuka uygun bularak onamıştır (Bal, Şahin ve Karabulut, 2003:413)
Olayımızı değerledirdiğimizde ise; alınan kusur raporlarına göre davacının kusurunun olduğunun kabul edilmesi halinde bile ( davacının kusuru tren durmadan trene binmek istemesi, davacının hareket halindeki trenin önünden, yer kapmak amacıyla, aceleci ve tedbirsiz olarak, çok tehlikeli bir bölgeye girmesi ) idarenin davacının bu eylemlerini engelleyici önlemlerin alınmadığı (davalı … kurumunun yolcu güvenliği açısından tehlikeli alana yolcuların geçişine müsaade ettiği, bu alana yolcu girmesini engellemediği, davalı kurumun yolcu güvenliği açısından hiç bir tedbir almadan karlı ve buzlu havada, ulaşımı uygun olmayan yolcu peronunda, (1 metre eninde ve çakıllı alana 45 cm yükseklikte bulunan peron ) trene binmek üzere olan yolcuyu dikkate almadan treni hareket ettirerek yaralanmasına sebebiyet verdiği) bu nedenle mahkememizce davalı idarenin etkin güvenlik önlem ve tertibatlarının alınmadığı ve kazanın da bu nedenle gerçekleştiği kanaatine varılarak idarenin kusursuz sorumluluğu ilkesi gereği zararı karşılamakla yükümlüdür.itiraz lyersizdir
Manevi tazminatın çok taktir edildiği istinafı yönünden;
Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Meydana gelen tren kazasısında davacı taraf % 56 oranında malul kalmış ve 9 ay iyileşme süresi belirlenmiştir.
BU HALDE Yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri,davacının tespit edilen sosyal ve ekonomik durumuna, olayın oluş şekli ve vehameti dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olduğu bu itibarla davalı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Alınması gereken 4.679,23 TL harçtan peşin alınan 1.169,81 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.509,42 TL harcın davalı… den tahsili ile hazineye irat kaydına,
2-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda; maddi tazminat yönünden; HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere, manevi tazminat yönünden; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 27/03/2023

Başkan … Üye … Üye … Katip …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.