Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/918 E. 2023/1129 K. 30.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 30/05/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 27/12/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : 1- … – …
: 2- … – …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 30/05/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 31/05/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesi ile özetle; 04.08.2020 tarihinde sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı aracı ile Konya ili … ilçesinde seyir halinde iken karşı yönde şehir merkezi istikametine seyreden … sevk ve idaresindeki … plakalı motosiklet ile çarpışması sonucunda çift taraflı, maddi hasarlı, yaralanmalı ve ölümlü trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen bu kazanın sonucunda … plakalı araçta yolcu olarak bulunan müvekkil … ve …’nın oğlu …’nın (T.C. …) vefat ettiğini, desteklerinin ölümü nedeni ile müvekkillerinin maddi açıdan mağdur olduğunu, … plakalı araç sürücüsü …’ın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu 84/1-c ikiden fazla şeritli taşıt yollarında karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit veya yol bölümüne girdiğini, ayrıca diğer kusurlardan 52/1-b faracının hızırı, aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmamak) ayrıca 2918 Sayılı Kanunu’nun hız sınırlarına uyma zorunluluğu başlığı altında Madde 51/ 1-c hız ölçen teknik cihaz veya çeşitli teknik usullerle yapılan tespit sonucu yönetmelikte belirlenen hız sınırlarını yüzde elliden fazla aştığı gerekçeleri ile asli kusurlu, … Plakalı motorsiklet sürücüsü …’ın geceleyin ışık donanımı ve koruyucu başlık kullanmadan karışmış olduğu ve 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu sürücülerin ve yolcuların koruyucu tertibat kullanma zorunluluğu başlığı altında Madde 78/1-b Motorsiklet, motorlu bisiklet ve elektirikli bisikletlerde sürücülerin koruma başlığı ve gözlüğü bulundurması ve kullanması zorunlu olduğunu, maddelerini ihlal ettiği düşüncesi ile tali kusurlu, fazlaya ilişkin talep ve ek dava açma hakkımız saklı kalmak kaydıyla ve maddi zararın tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda artırılmak üzere; müvekkillerinin oğlu … ‘ nın desteğinden yoksun kalmış olması sebebiyle şimdilik 1.000,00-TL (baba …’ya 500,00-TL ve anne …’ya 500,00-TL) destekten yoksun kalma tazminatının belirsiz alacak davasına ilişkin geçici taleplerinin olduğunu, diğer kusurlu kişilerin kusurlarına düşen sorumluluk dahil olmak üzere temerrüt tarihi olan 04.11.2020 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt (avans) faizi ile birlikte limit sınırları içerisinde 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61, 2918 sayılı KTK’nın 88. ve Türk Borçlar Kanunu’nun 163. maddeleri gereği teselsül hükümleri uyarınca davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline, yapılan kısmi ödeme ile ilgili olarak; Türk Borçlar Kanunu’nun 100.Maddesinin 1. Fıkrası uyarınca , Davalı sigorta şirketi 04.11.2020 tarihinde temerrüde düştüğünden ve 22.12.2020 tarihinde yaptığı 112.022,00-TL lik kısmi ödemede geciktiğinden dolayı, yapılan bu kısmi ödemeye karşı ödemenin öncelikle dava sonunda hükmedilecek tazminatın ferilerinden (faiz, vekalet ücreti vs.) mahsup edilmesini talep ettiklerini, yapılan ödemenin dava sırasında belirlenecek gerçek zarar üzerinden güncellenmeksizin indirilmesini ve dava sırasında belirlenecek gerçek zarar üzerinden (bu ödeme dahil) vekalet ücreti takdir edilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilinin cevap dilekçesi özetle; Davacı taraf 04.08.2020 tarihinde meydana gelen ve … plakalı aracın karıştığı trafik kazasında yolcu olan muris …’nın vefatından kaynaklı destekten yoksun kalma tazminatı talepli olarak huzurdaki dava açıldığını, kusuru ve davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, sigortalı araç sürücüsüne kaza tespit tutanağında her ne kadar kusur ithaf edilmiş ise de kusursuz olduğunu, sigortalı araç sürücüsü kazanın oluşumunu engellemek için gerekli tüm tedbirleri aldığını, sigortalı araç sürücüsü her ne kadar tedbirlerini almışsa da kazanın oluşumunu engelleyemediğini, müvekkil şirket tarafından sorumluluğu kapsamındaki tutar davacı tarafa ödenmiş olduğundan davanın reddine, esasa girilmesi halinde davanın esastan reddine, aksinin kabulü halinde ise sorumluluğun azami poliçe teminatı ile sorumlu tutulmasına, temerrüde düşmemiş ve dava açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkil şirket aleyhine vekalet ücreti, yargılama giderleri ve faize karar verilmemesine, kabul anlamına gelmemek üzere aleyhe hüküm kurulması halinde ise poliçe limiti ve sigortalının kusur oranı dikkate alınarak hüküm kurulması gerekliliğine, reddedilen kısım için ise yargılama ücreti ve ücreti vekaletin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “İş bu dava; Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasıdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konularının; 04/08/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası neticesinde vefat eden …’nın anne ve babası olan davacıların maddi zarar (destekten yoksun kalma) ve manevi zararlarının oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise zararın ne miktar olduğu ve davalıdan tazmininin gerekip gerekmediği hususları olduğu anlaşılmıştır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde: “Destekten Yoksun Kalma Tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” vurgulanmıştır. Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.”
T.B.K. 53/3. maddesi gereği destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınanlardan oluşan zarardır. Destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı yeterlidir.
Davacı vekili, davalı bünyesinde ZMSS sigortalı aracın davacıların murislerinin vefat etmesine sebebiyetten bahisle destekten yoksun kalma tazminatı talep etmiştir.
Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın “Sigortanın Kapsamı” başlıklı A-1.maddesindeki, “Sigortacı, bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder” şeklinde düzenlemesi yer almaktadır.
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır.
Davacıların vefat eden …’nın annesi ve babası oldukları nüfus kayıtlarından ve yapılan araştırmadan anlaşılmıştır. Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.
Öncelikle davalının yetki ilk itirazı değerlendirmesinde; Davalı vekili yetki itirazında bulunmuş ise de yapılan yetki itirazının reddi gerekmiştir. 6100 sayılı HMK’nın genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesinin birinci fıkrasına göre; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” Yine aynı Kanunun 16. maddesinde ise, “Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir hükmü yer almaktadır. Her ne kadar davalı vekili cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunmuş ise de kazanın meydana geldiği ve zarar gören davacının yerleşim yerinin Konya olması nedeniyle yetki itirazının reddine karar vermek gerekmiştir.
Kusur yönünden yapılan incelemede; davacılar vekili tarafından verilen dava dilekçesinde davalının münhasıran kusuruna dayanılmamış ise de mahkememize verilen ıslah dilekçesi ile davalı sigorta şirketinin sigortalısının kusur oranı üzerinden davasını ıslah ettiği ve miktarları da buna göre belirlediği anlaşılan müteveffanın yolcu olması nedeniyle kusursuzluğu ve dolayısıyla davalının sigortalısının kusurlu olması nedeniyle % 70 kusur oranına denk gelen miktar üzerinden hüküm kurulması gerekmiştir.
Müteveffanın müterafik kusuruna ilişkin yapılan incelemede her ne kadar kaza tespit tutanağında yolcu müteveffanın kask takmadığı belirtilmişse de vefat sebebinin dosyada mevcut Ölü Muayene Tutanağına göre baş-kafa bölgesinden alınan darbe ile gerçekleştiğine dair tespit bulunmadığı aksine kişinin ölümünün trafik kazası ile husulü mümkün künt genel beden travması sonucu gelişen pelvis kırığı ile birlikte kanama neticesinde meydana geldiğinin tespit edildiği ve dosyada bu hususta başkaca belge bulunmadığından kusur indirimi yapılmasına gerek duyulmamıştır.
Müteveffanın … plakalı motosiklette yolcu olması ve davalı sigorta şirketinin kaza karışan karşı araç olan … plakalı otomobilin ZMMS sigortası olması sebebiyle hatır taşıması indirimini talep edemeyeceğinden hatır taşıması indirimini gerektiren bir husus tespit edilmemiştir.
Aktüerya hesabı yönünden yapılan incelemede; hem TRH 2010 yaşam tablosuna göre hem de PMF 1931 yaşam tablosuna göre ikili yapılan hesaplama neticesinde; davacıların destekten yoksun kalma tazminat hesabının Yargıtay güncel uygulamalarına göre TRH 2010 yaşam tablosuna göre hesaplanan bölümü hükme esas alınmıştır.
Faizin ticari avans faiz / yasal faiz olup olmayacağı değerlendirmesinde, kazaya sebebiyet veren ve davalı sigorta şirketinin Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortacısı ile teminat altına alınan aracın ticari vasıfta olmaması nazara alınarak yerleşik Yargıtay uygulaması gereği davacının talebi de değerlendirilerek yasal faize hükmedilmesi gerekmiştir.
Bu itibarla davacıların ve müteveffanın dosyaya yansıyan sosyal ve ekonomik durumlarına uygun olarak düzenlenen aktüerya hesap raporuna göre davacının destek tazminatı talebinin kabulü gerekmiştir.
Ayrıca somut olayda, davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu anlaşıldığından kabul edilen miktarlar yönünden her bir davacı için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davacının davasının KABULÜ İLE;
Davacıların davasının KABULÜ İLE,
…’nın trafik kazası neticesi vefatı nedeniyle davacılardan;
Annesi … için 172.314,98 TL,
Babası … için 123.177,73 TL olmak üzere destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihi olan 04.11.2020 tarihinden itibaren poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekkerrür olmamak kaydıyla yasal faizi ile davalıdan alınarak davacılara verilmesine” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin 22/12/2020 tarihinde davacılara 112.022,00 TL ödeme yaptığını ve sorumluluğunu yerine getirdiğini, başvurudan önce müvekkili sigorta şirketine usulüne uygun başvuru yapılmamış olduğundan dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, meydana gelen kazaya ilişkin olarak kaza tespit tutanağı bulunmamakla birlikte kazaya ilişkin olarak kusur oranları arasında bir çelişkinin mevcut olduğunu, sigortalı araç sürücüsünün kusurunun bulunmadığının kazanın meydana geliş şekli değerlendirildiğinde açıkça anlaşılacağını, müteveffanın içinde bulunduğu karşı aracın sürücüsünü ehliyetsiz olduğunu, kusur dağılımı yönünden trafik kaza tespit tutanağı ile bilirkişi raporları arasında ve her iki bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğunu, mahkemece bu çelişkiler giderilmeden %70 kusur oranı üzerinden hüküm tesis edildiğini, … Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyeti gibi kurumlar tarafından çelişkiye yer vermeyecek şekilde kusur değerlendirilmesi yapılmasını talep ettiklerini, ayrıca müvekkili şirketin, vefat edenin daimi ikametgahına nakli, cenaze ve defin gideri ve talep edilen diğer masraflardan poliçe teminat kapsamı gereği sorumlu olmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte; hesaplama yapılacaksa %1,8 teknik faiz üzerinden hesaplama yapılması gerektiğini, vekalet ücreti konusunda Yönetmeliğin 16. maddesinin uygulanması gerektiğini, günce Yargıtay kararlarında da vekalet ücretinin 1/5 olması gerektiğinin belirtildiğini, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına, talepleri doğrultusunda yeniden yargılama yapılarak inceleme yapılmasına, esasa girilmesi halinde davanın esastan reddine, davanın esastan reddedilmemesi halinde ise; temerrüde düşmemiş ve dava açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkili şirket aleyhine istinaf ekalet ve yargılama giderlerinin davacı üzerine yüklenmesine, aleyhe hüküm kurulması halinde ise, poliçe limiti, sigortalının kusur oranı ve maluliyet oranı dikkate alınarak hüküm kurulması gerekliliğine, reddedilen kısım için ise yargılama ücreti ve ücreti vekaletin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme kararına dayanak olan … tarihli kusur raporunu kabul etmediklerini, davaya konu kazanın meydana gelmesinde müteveffanın ve içinde yolcu olarak bulunduğu … plakalı motosiklet sürücüsü … ‘ın herhangi bir kusuru bulunmadığını, kazanın … plakalı araç sürücüsü …’ın asli kusuru, dikkatsizliği ve ihmalkarlığı sonucunda meydana geldiğini, … kazanın meydana gelmesinde asli ve tam kusurlu iken yalnızca %70 kusur izafe edilmiş olmasının hakkaniyete uygun olmadığını, bilirkişi raporunda maddi tazminat hesaplamasına ilişkin olarak kullanılan yöntem, bakiye ömür tablosu, kusur oranları, gelire ilişkin veriler ve diğer veriler de hatalı olup kararı bu yönden istinaf ettiklerini, kararın ortadan kaldırılarak, Yerel Mahkemece güncel asgari ücret verileri ve güncel hesaplama yöntemleri göz önünde bulundurularak yeniden hesap raporu alınması gerektiğini, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararına karşı davalı tarafından ileri sürülen istinaf başvurusunun reddine ve istinaf nedenlerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
1-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede :
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre 25/10/2022 tarihli bilirkişi raporunun (PMF 1931) Tablosu esas alınarak hazırlanan bölümüne göre karar verilmesi gerekmekle kararın kaldırılarak yeniden hüküm kurulması gerekmiştir.
2-Kusur itirazının incelenmesinde :
Davalı sigorta şirketi tarafından ZMMS poliçesi ile sigortalı araç ile davacının yolcu olarak bulunduğu aracın karıştığı kaza sonrası yaralandığı hususu sabit ve çekişme dışıdır.
Davacı vekili davalı … poliçesi ile sigortalı araç sürücüsünün kusuruna dayanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, Kanundan doğan müteselsil borçluluğun bir türü olup aynı zararın oluşumunda rolü olan birden fazla kimsenin tazminatın tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu ve zarar görenin dilediği sorumludan tazminatın tamamını veya bir kısmını talep edebileceği sorumluluk türüdür.
Zarar gören, zararın tamamını veya bir kısmını dilediği sorumlu veya sorumlulardan talep edebilir.
Bu husus HGK’nın 24.6.1983 tarih 1981/9-533 Esas 1983/724 Karar sayılı kararı ile “Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 61.maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen maddesi uyarınca ve aynı Yasanın 163.maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebilir.
Ancak, aynı Yasanın 141.maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme re’sen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü Hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26.maddesi buna engeldir” şeklinde kabul edilmiştir.
Olay ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK 50 .madde 1.fıkra hükmü “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer’an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar. Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şumulünün derecesini tayin eyler.” şeklindedir.
Birden fazla kimseyi müteselsil sorumlu tutmak isteyen zarar gören, bu kimselere karşı dava açarken bu niyetini göstermesi, dava dilekçesinden müteselsil sorumlu tutmak istediği kişiyi göstermesi gerekir. Hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olup teselsülden yararlanma hakkı zarar görene ait olduğundan zarar gören bu hakkı kullanmadıkça mahkeme onun yararına teselsül kuralını kendiliğinden uygulayamaz.
Davaya konu kaza karşılıklı kaza olup, bir taraftaki araçta yolcu olarak bulunan davacı esas davada ,davasını yalnızca karşı … Plakalı aracın zorunlu mali mesuliyet sigortacısına yöneltmiş olup, dava dilekçesinde kullanılan ifadelerden açıkça davalının kusuruna dayandığı, bu kusur oranına isabet eden tazminatın karşı araç sigortacısından müştereken ve müteselsilen tahsilini istediği anlaşılmaktadır.(Yargıtay 17.Hukuk Diresi 2014/11292 E,2016/5376 K) Bu kapsamda dava açan davacı sonradan dava dilekçelerinde talep ettiği kusuruna isabet eden tazminat miktarının da müteselsil sorumluluk nedeniyle tahsilini talep edemez. Dava dilekçeleri gereğince davalı sigortalı araç sürücüsünün kusur durumu dikkate alınarak hüküm kurulmasında bir usulsüzlük görülmemiştir.
Kusur yönünden yapılan incelemede kaza tespit tutanağı ve … trafi ihtisas dairesinden alınan rapordaki çelişki mahkemece Karayolları fen heyetinden rapor alınarak giderilmiş olup itirazın reddi gerekmiştir.
3-Başvuru itirazının incelenmesinde:
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacıların, dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine başvurdukları davacılara … tarihinde ödeme yapıldığı anlaşılmakla, sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. İstinaf itirazları yerinde değildir.
4-Ödeme itirazının incelenmesinde:
2918 sayılı KTK’nın 111.maddesine göre; “Bu Kanunla öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir. Tazminat miktarlarına ilişkin olup da,yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir.”
Somut olayda; davacıya 20.12.2020 tarihinde dava konusu kaza nedeniyle, 112.022,00- TL ödenmiştir. Ancak dosya kapsamında davalı tarafından KTK md. 111 kapsamında bir anlaşmanın (ibra vs.) olduğu ispat edilememiştir. Buna göre; Davalı sigortacı tarafından davadan önce yapılan ödeme, zararın belirlenmesinden sonra tazminatın tayininde dikkate alınması gereken bir husus olup, davalının sorumluluğu da hesaplanan tazminat miktarına göre ve poliçe teminat limitiyle sınırlı biçimde tayin edilecektir. Bu itibarla; davalının ödediği bedelin güncellenmiş değerinin davacılar için hesaplanan tazminattan düşülmesi ve bu düşüm yapıldıktan sonra da davacıların tazminat alacağı belirlenmiştir. davalı sigorta şirketi yönünden de hüküm altına alınması doğrudur.
Bu halde davalı sigorta şirketi tarafından ödeme dikkate alınarak, ödemelerin güncellenerek düşülmesi nedeni ile itirazın reddi gerekmiştir.
5-Vekalet ücreti itirazının incelenmesinde :
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun “Yargılama Giderlerinden Sorumluluk” başlığı altında düzenlenen 326. Maddesinde; “(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
(3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir”;
Yargılama giderlerinin davanın kabul/red oranı dikkate alınarak taraflar arasında paylaştırılması gerekmekte olup,
davanın tamamen veya kısmen reddi durumunda HMK ve Avukatlık Asgari Ücreti Tarifesi mucibince vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir.
Somut olayda, mahkemece kabul kararı verildiğine göre davalı vekilinin buna yönelen itirazı yerinde değildir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre 25/10/2022 tarihli bilirkişi raporunun (PMF 1931) Tablosu esas alınarak ıslah dilekçesi ve poliçe limitinden artan miktar dikkate alınarak karar verilmek üzere kararın kaldırılarak yeniden hüküm kurulması gerekmiştir.
Bu nedenle, davalı ve davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzeni yönünden kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacılar vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzeni yönünden KABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA,
1- …’nın trafik kazası neticesi vefatı nedeniyle davacılardan;
A-Davacı anne …’nın davasının KISMEN KABULÜ İLE 145.271,02 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihi olan 04.11.2020 tarihinden itibaren poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekkerrür olmamak kaydıyla yasal faizi ile davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
B-Davacı baba …’nın davasının TALEPLE BAĞLI KALINARAK kabulü ile; 123.177,73 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihi olan 04.11.2020 tarihinden itibaren poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekkerrür olmamak kaydıyla yasal faizi ile davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
2-Alınması gereken 18.300,85 TL harçtan peşin olarak yatırılan 59,30 TL peşin harç ile 1.009,12 TL ıslah harcı toplamı 1.068,42‬ TL harcın mahsubu ile bakiye 17.232,43‬ TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacılar tarafından yatırılan 59,30 TL başvurma harcı, 8,50 TL vekalet harcı, 1.009,12 TL ıslah harcı, 59,30 TL peşin harç toplamı olan 1.136,22 TL harcın davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
4-Davacılar tarafından yapılan 2.400,00 TL bilirkişi ücreti, 723,00 TL Adli Tıp Kurum ücreti, 312,95 TL posta tebligat gideri olmak üzere toplamı olan 3.435,95 TL yargılama giderinden kabul ret oranına göre hesaplanan 3.119,84 TL’sinin davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine, geri kalanının davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
5-Davacılar kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan … için 22.790,65 TL ve … için 19.476,66 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
6-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen maddi tazminatlar yönünden AAÜT’ne göre hesap edilen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacı …’dan, 540,00 TL vekalet ücretinin davacı …’dan alınarak davalıya verilmesine,
7-Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödendiğinden ve bu ücret ve ayrıca adliye arabuluculuk bürosu tarafından yapılmış zaruri giderler de Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılandığından ve bu giderler de yargılama gideri sayıldığından buna göre 2019 yılı tarifesine göre iki saatlik görüşme nedeniyle taraf başına saati 330,00 TL den toplam 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına (harç tahsil müzekkeresi yazılmasına)
8-Artan gider avansının kararın kesinleşmesine müteakip isteği halinde yatıran tarafa iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
9-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara ayrı ayrı iadesine,
10-Davacılar tarafından yapılan 984,00 TL başvuru gideri ile 5,60 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 989,6‬0 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine,
11-Davalı tarafından yapılan 984,00 TL yargılama giderinin davacılardan müteselsilen tahsili ile davalıya ödenmesine,
12-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
13-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.31/05/2023


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.