Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/81 E. 2023/383 K. 02.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 02/03/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/06/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – …
2- … – …
3- … – …
4- … – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : …
VEKİLLERİ : Av. …
Av. …
DAVA İHBAR OLUNAN : …
MÜTEVEFFA : … – …
DAVA : Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 02/03/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 03/03/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “Müvekkillerin desteği …’In yolcu olarak bulunduğu, … sevk ve idaresindeki, … adına kayıtlı … plaka sayılı araç İle, … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı ticari minibüsün çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazasında, müvekkil …’ın boşanmış olduğu ancak birlikteliğini devam ettirdiği eşi ve …, …, … ve …’ın babası … vefat etmiştir. Kazaya ilişkin kaza tespit tutanağı ve ölüm belgesi ekte sunulmuştur. Kazanın meydana gelmesinde, … plakalı araç sürücüsü …, 2918 sayılı KTK’nın 52-1-b “Hızlarını, kullandıkları aractın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak,” kuralını ihlal etmesi nedeniyle kusurlu bulunmuştur. Kazaya ilişkin olarak, Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Soruşturma numarası ile ceza soruşturması yapılmıştır. Müvekkillerin desteği …’in yolcu olarak bulunduğu … plaka sayılı aracın Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mall Mesuliyet Sigortası davalı sigorta şirketi tarafından, … poliçe numarası ile yaptırılmıştır. Davalı sigorta şirketinin, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu İle düzenleme aftına alınan, işletenin üçüncü kişilere vermiş olduğu zararlardan dolayı sorumluluğu bulunmaktadır. Müvekkillerin, müteveffa …’İn desteğini yitirmelerinden dolayı uğramış oldukları destekten voksşykalma tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte ödenmesi, ekte sunulmuş olan, 25/07/2017 tarihli dilekçe ile davalı sigorta şirketinden talep edilmiştir. … Kargo aracılığı ile gönderilen ihtarnameye ilişkin barkod numarası ve gönderi takibi sonuçları ekte sunulmuştur. Davalı sigorta şirketince, 07/08/2017 tarihinde, müvekkillerden … için 20.747,24 TL, … için 23.568,25 TL, … için 31.438,10 TL olmak üzere, İşlemiş falz miktarı hesap edilmeksizin toplam 75.753,59 TL kısmi ödeme yapılmıştır. Kısmi ödeme yapılması üzerine, sigorta şirketine .., … ve … için sigorta şirketince hesaplanan miktarın oldukça cüzi bir miktar olmasının yanında, müvekkillerden … ve babasının vefatından sonra doğan çocuk … açısından, talebimiz reddedilerek destekten yoksun kalmalarından dolayı uğradıkları zarar ödenmemiştir. …’in vefatı sonucunda, çocukları …, …, , … ile çocuklarının annesi … müteveffanın desteğinden yaksun kalmışlardır. Müvekkil … ile müteveffa …, 20/01/2014 tarihinde boşanmış olmalarına karşın; boşanma tarihinden sonra da birlikte yaşamaya devam etmişler, boşanmalarından sonra … ve … isimli çocukları dünyaya gelmiştir. … resmiyette müteveffanın nüfus hanesinde kayıtlı olmasına karşın; …, babası …’in vefatından sonra, 03/06/2016 tarihinde dünyaya geldiği için babası tarafından tanıma yolu ile aile kütüğüne tescili mümkün olmamıştır. Müvekkiller … ile … açısından, murisin mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla davalı sigorta şirketine başvuruda bulunulmuştur. Ancak … yönünden, babasının … olduğunu ispatlayan resmi belge iletilmediği gerekçesiyle, müvekkillerden … yönünden ise, boşanmış eşe ödeme yapılmadığı gerekçesiyle talebimiz reddedilmiştir. Trafik kazası neticesinde …’In desteğinden yoksun kalan müvekkil …, zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan, davalı sigorta şirketinin sorumluluğu kapsamındadır. Davalı sigorta şirketince düzenlettirilen 02/08/2017 – tarihli tazminat hesabı raporunda, “müteveffanın 4. çocuğunun beyan edilen vukuatlı nüfüus kayıt örneğinde hayatta olduğu görülmüştür. Yargıtay kararları gereği hak sahipterinin de varlığı göz önünde bulundurularak destek tazminatındaki payları saklı tutulmuştur.” şeklinde belirtilmiş olmasına rağmen, …’ır destek tazminatındaki payı saklı tutularak yalnızca üç çocuk açısından ödeme yapılmıştır. Müteveffa , müvekkile ve çocuklarına maddi olarak destek vermekte olup, eğer trafik kazasında vefat etmemiş olsaydı, desteğe devam edeceği muhakkaktır. Müvekkil, müteveffanın vefatından sonra doğmuş oları müşterek çocukları …’ın ihtiyaçlarını da kendi imkanlarıyla karşılamaktadır. Müvekkillerin desteği, müteveffa …, serbest çalışmakta olduğundan maaş bordrosu veya gelir belgesi olarak herhangi bir belge sunulamamaktadır. Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla, müteveffanın gelir düzeyinin en azından asgari ücret düzeyinde olduğu esas alınarak hesaplanması mümkündür. Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle; davalı sigorta şirketinden; müteveffa …’irn boşanmış olduğu, ancak müteveffanın desteğini alan müvekkil … için fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydı İle, şimdilik 1.000,00 TL, müvekkillerden …, … ve … için ayrı ayrı, fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000,00’er TL olmak ve bilirkişilerce hesap edildiğinde ıslah edilmek üzere, destekten yoksur kalma tazminatının, kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline hükmedilmesini talep etmemiz gerekmiştir.” şeklinde dava açmışlardır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; “tazminat isteminde bulunan nikahsız eşin yaşı, sosyal durumu, güçlü olmayan aile bağı nedeniyle müşterek haneyi terk edeceği, kendisine yeni bir yaşam tesis edeceği üstün olasılık içinde olduğunan ve giderek bakım ihtiyacının nikahlı eşte olduğu gibi bakiye ömrünün sonuna kadar devam etmeyeceği varsayımı göz önünde tutularak belirlenen tazminattan hak ve adalete uygun indirim yapılması gerekir. Zararlandırıcı sigorta olayına maruz olan sigortalının eşi …’in sigortalının nikahsız eşi olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, tazminat isteminde bulunanın nikahsız eş olması, 29 yaşında ve 4 çocuklu bulunması ve sosyal durumu nazara alındığında, nikahlı eşe nazaran evlenme olasılığının daha fazla olduğu söz götürmez. Bu bakımdan, nikahsız eş için %35 oranındaki evlenme şansının az olduğu ortadadır. Öte yandan, evlilik sözleşmesi olmaksızın birlikte yaşayan nikahsız eşin; desteğin ölümü ile nikahlı eş gibi, yaşama yaşının sonuna kadar ve özellikle yaşı, sosyal durumu, yaşadığı ortam ve aile bağları gibi nedenlerle, kocasının evinde yaşamını sürdüremeyeceği, güçlü olmayan aile bağı nedeniyle müşterek haneyi terkedeceği, kendisine yeni bir yaşamı tercih edeceği üstün olasılık içinde olduğu, giderek, bakım ihtiyacının nikahlı eşte olduğu gibi desteğin, bakiye ömrünün sonuna kadar devam etmeyeceği varsayımı göz önünde tutularak, Borçlar Kanunu’nun 43. maddesi gereğince belirlenen tazminattan hak ve adalete uygun bir indirim yapılması gerektiği de tartışmasızdır.” Dolayısıyla dosya kapsamındaki hukuki ve maddi olgular değerlendirilecek olursa … henüz 29 yaşında 4 çocuklu olduğundan evlenme olasılığı çok yüksektir. Bu yüzden hükmedilecek tazminattan hakkaniyete uygun bir indirim yapılmalıdır. Kesinlikle kabul anlamına gelmemek kaydıyla bir an için müteveffanın davacının desteği olduğunun varsayılması halinde davaya yönelik beyan ve itirazlarımız aşağıdaki gibi olacaktır: Dava dilekçesinde bahsi geçen … plaka sayılı araç, müvekkil şirkete 13.10.2015-11.09.2016 tarihleri arasında geçerli olmak üzere, … numaralı Zorunlu Mali Mesuliyet (Trafik) Sigorta poliçesi ile sigortalıdır. Bu poliçeden dolayı Şirketimize müracaat edilerek ihbarda bulunulmuş ve Şirketimiz tarafından … numaralı hasar dosyası açılmıştır. Gerekli evrakların Şirketimize ibraz edilmesini takiben dava konusu kazada hayatını kaybeden … için uğranan zararın tespiti bakımından “Aktüer Hesabı” yaptırılmıştır. Yapılan aktüer hesabı çerçevesinde, müvekkil şirket tarafından söz konusu kazada hayatını kaybeden müteveffa için, 20.07.2017 tarihinde 19.802,87 TL, 07.08.2017 tarihinde ise 75.753,59 TL tazminat ödemesi yapılmıştır. Yapılan aktüer hesabı tamamen doğru veriler çerçevesinde hesaplanmış olup Şirketimiz üzerine düşen tüm sorumluluğu yerine getirmiştir. Müvekkil şirket yukarıda belirtildiği şekilde, ödeme yapmak suretiyle sigortalı aracın kusuru oranında poliçe kapsamındaki tüm sorumluluğunu yerine getirmiştir. Bu poliçeden dolayı sorumluluğumuz, sigortalımızın kusuru oranında olmak üzere, kaza tarihi itibariyle, bedeni zararlarda kişi başına azami 310.000 TL ile sınırlıdır. Müvekkil şirket tarafından 08.09.2011 tarihinde yapılan ödeme dolayısıyla bakiye limit 214.443,54 TL dir. Teminat limitini bildirmemiz davayı kabul anlamında olmamakla birlikte, yapılacak inceleme sonucunda Şirketimiz sorumluluğunda bir bedel ortaya çıktığı takdirde sorumluluk limitimizin esas alınması gerekmektedir. Müvekkil sigorta şirketin sorumluluğu, sigortalının kusurlu olması halinde söz konusudur. zira karayolları Trafik Kanunu’nun 91. Maddesine göre trafik sigortaları, aynı kanunun 85. Maddesine göre işletenlere düşen sorumlulukları karşılamak üzere yapılırlar. Dolayısıyla, sigortalı aracın sürücüsünün kusuru yoksa işletene düşen bir sorumluluk da yoktur. davacının kaza esnasında emniyet kemeri takılı olmadığından, kesinlikle davayı kabul anlamına gelmemek kaydı ile hesaplanacak tazminattan hakkaniyete uygun bir indirim yapılması gerekmektedir. Araç yolcusu …, söz konusu kazada hayatını kaybetmiş olup, kesinlikle davayı ve talebi kabul anlamına gelmemek kaydı ile davacı kaza esnasında emniyet kemerini takıyor olsa idi, hayatını kaybetmeyecek, belki de ufak sıyrıklarla kazayı atlatabilecekti. Zira emniyet kemeri takılması, trafik kazalarının etkisini hafifletmekte olup, yaralanmalarda ağır sonuçların meydana gelmesini önlemektedir. Emniyet kemerinin yolculuk esnasında takılması gerektiği kural olarak KTK’da da ifade edilmiş olup, davacının belirtilen ve benzeri güvenlik önlemini almamış olmasından müvekkil şirketin sorumlu olduğunun kabulü hakkaniyet ve iyiniyet kuralları ile bağdaşmayacaktır. somut olayda müteveffanın emniyet kemeri kullanmadığından; hesaplanacak tazminattan uygun bir indirim yapılmasını talep ediyoruz. ölenin ve sürücünün uyuşturucu madde ve alkol etkisinde olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. Konya Cumhuriyet Başsavcılığının … soruşturma … karar numaralı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda da sabit olduğu üzere ”ölen yolcu …’in üzerinden 1.6 gram daralı ağırlığa sahip 2 adet tam 1 adet yarım hapa ilişkin Ankara Kriminal Polis Labaratuvarı Müdürlüğü’nün … uzmanlık numaralı raporuna göre genellikle extazi haplarında bulunan MDMA ( metilen dioksimetamfetamin) maddesi bulunmuştur. Ayrıca aynı soruşturma numarasına sahip olay yeri inceleme ve ölü muayene tutanağından anlaşılacağı üzre kazaya karışan plaka sayılı araç içerisinde ve cesetlerin yanında birden fazla bira şişesi bulunmuştur. Yargıtay uygulamaları gereği, Müteveffanın alkollü ve uyuşturu madde etkisi altında araç kullandığını bildiği sürücünün aracına binmiş olması BK.nun 52. maddesi uyarınca zarar görenin müterafik kusuru olarak kabul edilmeli ve belirlenecek tazminat miktarında müterafik kusur oranında bir indirim yapılmalıdır. Önemle belirtmek gerekir ki bu tür dosyalarda BK 44. Maddesi gereği tazminattan uygun oranda müterafik kusur indirimi yapılması gerekirken, bu hususun mahkemece değerlendirilmemiş olması bozmayı gerektirmektedir. Dolayısıyla müteveffa yolcu … alkollü ve uyuşturu madde etkisi altında araç kullandığını bildiği …’ın aracına binerek yolculuk ettiği tespit edildiğinde sayın mahkemece müterafik kusur indirimi yapılmalıdır. hatır taşıması nedeniyle belirlenen tazminattan indirim yapılması gerekmektedir. Dosya kapsamına bakıldığında müteveffa …’in müvekkil şirket nezdinde sigortaya konu araçta yolcu olarak bulunduğu sabittir. Müteveffa ile sürücü … arasında herhangi bir akrabalık ilişkisi de mevcut olmadığından hatır için taşındığı açıkça ortadadır. Bu sebeplerle tazminat bedelinden makul bir oranın indirilmesini talep etmekteyiz. Müteveffa … ile araç sürücüsü … arasında bir akrabalık bağının olmaması dolayısıyla kaza sırasındaki yolculuğun hatır taşıması olarak nitelendirilmesi ve dolayısıyla da hesaplanan tazminattan hatır taşıması indirimi yapılması gerekir. Hatır taşıması, taşıyanın aracı ile yakını olsun olmasın herhangi bir kimseyi ücret almaksızın bir yerden bir yere götürmesidir. Bu ilişkinin yer yer ahlaki görev niteliği taşıması elbette ki mümkündür. Fakat bu istisnai bir durumdur. Sırf arada bir akrabalık bağının olması hatır taşımasını ahlaki görev haline getirmez. Hatır taşımasının ahlaki bir görevi yerine getirme niteliğinde olmasının kriteri herhangi bir akrabalık bağının var olması değil, gerçekten ahlaken yardımcı olmak ve bakmakla yükümlü olmak gibi bir ilişkinin mevcut olmasıdır. Örneğin bir kişinin annesini ücret almaksızın aracıyla bir yere götürmesi ahlaken görev sayılmalıdır. Fakat aynı kişi kuzenini ücret almaksızın aracıyla bir yere götürdüğünde bu ahlaki bir göre değil, hatır taşıması olacaktır. Araç sürücüsü ile müteveffa arasındaki bir yakınlığın / akrabalığın olmadığı ve ücretsiz yolculuk yapılması dikkate alındığında bu taşımanın hatır taşıması olduğu apaçık ortadadır. Dolayısıyla da hesaplamadan hatır taşıması indirimi yapılmasını talep etmekteyiz. davayı ve talebi kabul anlamına gelmemek üzere, doğru bir değerlendirme yapılabilmesi için; öncelikle tüm delillerin toplanmasını takiben yukarıda açıklanan hususların da değerlendirilerek, ölenin ve sürücünün uyuşturucu madde ve alkol etkisinde olup olmadığının da araştırılarak, dosyanın kusur tespiti için adli tıp kurumu trafik ihtisas dairesi’ne gönderilmesini, sağlıklı ve gerçekçi bir tazminat hesaplaması yapılabilmesi için de “destekten yoksun kalma tazminatı”na ilişkin talebin değerlendirilmesi amacıyla aktüer sıfatına sahip bir bilirkişinin görevlendirilmesini, talep etmekteyiz. Gerçek zararın belirlenebilmesi için de konusunda uzman kişiler tarafından bilirkişi incelemesi yapılması gerekmektedir. Kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının bir an için haklı olduğu düşünüldüğünde bile, ölen kişi için, sigortacının sigorta poliçesinde yazılı bulunan azami limitlerle ve sigortalının kusuru oranında zarar görenlere tazminat ile yükümlü olduğu, her halükarda ise tazminatın ödenebilmesi için davacının ölenle aralarındaki destek ilişkisini ve zararlarını ispatlaması, gerekmektedir. Dolayısıyla, davacının ölenle aralarındaki destek ilişkisini ispatladıktan sonra ilgili sosyal güvenlik kurumu tarafından ölüm nedeniyle kendisine maaş bağlanıp bağlanmadığının sorulması ve bu tazminat ve ödeneğin tenzilinden sonra sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. Bu sebeple yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde bir değerlendirme yapılabilmesi için kesinlikle davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla; davacılara … ‘in vefatı sebebiyle SGK tarafından rücuya tabi bir gelir bağlanıp bağlanmadığına dair müzekkere yazılmasını talep etmekteyiz. Müvekkil sigorta şirketi tarafından davacılara 20.07.2017 tarihinde yapılan 19.802,87-TL ile 07.08.2017 tarihindeki 75.753,59 TL tutarındaki ödemeler ile davacıların bakiye zararları bulunmamaktadır, anılan ödemeler ile davacıların zararı karşılanmıştır. Sayın Mahkemece de itirazlarımız doğrultusunda aldırılacak ve TRH-2010 tablosuna göre yapılacak bir aktüer raporu sonucunda davacıların bakiye alacakları bulunmadığından haksız ve hukuka aykırı davanın reddine karar vermek gerektiği anlaşılacaktır. Davacılara yapılan ödemenin denetlenmesinde; ödeme tarihi olan 20.07.2017 ve 07.08.2017 tarihindeki verilerin dikkate alınması gerekir, daha ileri bir tarihteki verilerin dikkate alınması halinde davacı yararına haksız kazanıma yol açılacaktır. Ödemeye ilişkin hesaplama yapılmalıdır. Hesaplama yapılırken, bilirkişi raporunda bilinen dönem gelirleri yasal faizi ile güncellenerek rapor tarihine getirilmeli, bilinmeyen dönem geliri ise en son geçerli ücret esas alınarak hesaplanmalıdır. Böylece, müvekkil şirketçe tazminat ödemesi yapılarak sorumluluğun bertaraf edildiği bilinen dönem gelirleri için; paranın zaman değerindeki kaybı kendiliğinden giderilmiş olacaktır. Tarafımızdan yapılan ödeme, yasal faizi ile güncellenerek, rapor tarihine getirileceğinden tüm değişkenler ortak bir tarihte birleştirilmiş olacaktır. Aksi halde, bilirkişi rapor tarihine kadar ikinci kez faiz yürütülmüş olmaktadır. Trafik kazaları esas niteliği itibariyle haksız eylemden sayılan hallerden olduğu halde, Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. Zira, sigortacının zarar giderim yükümlülüğünü düzenleyen Karayolları Trafik Kanunu’nun 98/1 ve 99/ 1 maddeleri hükümlerinde sigortacının gerek bedensel, gerekse eşyaya gelen zararları ödeme yükümlülüğünün durumunun sigortacıya ihbarından itibaren sekiz iş gününde ödenmesi gerektiği hükme bağlanmış bulunmaktadır. Bu hükümler esasen TTK.nun 1299. maddesinin tekrarı niteliğindedir. Özel dairenin bu konuda birçok kararı bulunmaktadır. 02.06.1997 gün ve … sayılı kararında da “ sigortacı kendisine tazminat ödemesi için gerekli ihbar yapılıp, belgelerin ibrazından itibaren 8 işgünü içinde ödeme yapacağı hükme bağlanmıştır. Diğer bir deyişle, sigortacı yönünden sigorta bedelini ödeme yükümlülüğü ancak bu tarihte muaccel hale gelmektedir. davacı, müvekkil şirkete müracaat etmiş, hesaplanan tazminat bedeli davacı vekiline ödemiştir. müvekkil şirket poliçeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirdiğinden temerrüde düşmüş değildir. bu nedenle müvekkil şirketin faiz sorumluluğu ancak dava tarihinden itibaren söz konusu olacaktır. Sigorta şirketleri sigortalılarının sorumlu olduğu şekilde sorumlu olurlar. Sigortalıları, nasıl, ne kadar, hangi türden bir borç altında iseler, araçlarını sigortalayan şirketler de o şekilde bir borç altında olurlar. Bu durum izahtan varestedir. Avans faiz talebi, ticari nitelikte olan para borçlarına işletilen bir faiz türüdür. Davaya konu kaza ticari iş niteliği taşımamaktadır. Haliyle de ticari işlerde istenebilecek avans faizinin huzurdaki davaya konu kaza sonunda hükmedilecek tazminat için de istenebilmesi mümkün değildir. Söz konusu olayın işleten açısından haksız fiilden kaynaklanan bir olay olduğu, müvekkil şirketin de yasal olarak işletene düşen hukuki sorumluluğu üstlendiği göz önüne alındığında haksız fiilden kaynaklanan olaylarda ise ancak yasal faizin talep edilebileceği izahtan vareste olup Yargıtay kararlarıyla da sabittir. Nitekim kazaya karışan sigortalımız araç kullanım tarzı “HUSUSİ” olduğundan, ticari faiz talebi haksızıdır. Bu nedenle kesinlikle kabul anlamına gelmemek üzere, davacı lehine faize hükmedilmesi durumunda da davacı yan ancak dava tarihinden itibaren yasal faiz talep edebilecektir.” şeklinde cevap vermişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacılar vekili davalı aleyhine Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan) davası açmış, davalı yan yasal süresi içerisinde cevap dilekçesini ibraz etmiştir.
Konunun 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, KTK.85. Maddesinde; “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar……………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde;”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi );”Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceğinin düzenlendiği görülmüştür.
…’in yolcu olarak bulunduğu, … sevk ve idaresindeki, … adına kayıtlı … plaka sayılı araç İle, … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı ticari minibüsün çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazasında …’in yaşamını yitirdiği, …’in yolcu olarak bulunduğu … plaka sayılı aracın Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası davalı sigorta şirketi tarafından, … poliçe numarası ile yaptırılmıştır.
Ayrıca konu ile ilgili olarak 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, TBK’nun 56/1.maddesinde;”Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” şeklinde, (haksız fiil, doktrinde hukuka aykırı zarar verici eylem olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve uygun illiyet bağı olarak belirlenmektedir, bu durumda haksız fiilden söz edebilmek için “1) hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, 2)eylemden kaynaklı bir zararın olması, 3)zarar veren kişinin kusuru bulunması” ya da yasaca sorumlu olması” zarar ile kusur arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir) KTK.85. maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar……………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, görülmüştür.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporlarında sırasıyla; meydana gelen trafik kazasında sürücü …’ın %100 oranında kusurlu olduğu, sürücü …’nün kusursuz olduğu, …’in ise kusursuz olduğunun bildirildiği görülmüş, anne …’in destekten yoksun kalma tazminatının 42.176,85 TL olduğu, davacı boşanmış eş …’in destekten yoksun kalma tazminatının 221.488,43 TL olduğu, …’ın destekten yoksun kalma tazminatının ise 4.483,98 TL olduğu, …’nın destekten yoksun kalma tazminatının 972,65 TL olduğu, …’in destekten yoksun kalma tazminatının 16.621,28 TL olduğu, dava dışı oğlu …’ın ise destekten yoksun kalma tazminat tutarının 42.462,20 TL olduğunun bildirildiği, davacı ‘ın destekten yoksun kalma tazminatının bulunmadığı, …’in tazminat alacağının kalmadığı, …’in 13.240,26 TL olduğu, …’ın 201.203,28 TL olduğu, …’in destekten yoksun kalma tazminatının 6.218,86 TL Davacı …’nın 7.505,52 TL, …’in 19.085,48 TL, …ın ise 155.471,57 TL tazminat alacağının bulunduğu, …’in tazminat alacağının 5.568,61 TL, …’in 6.343,33 TL, …’in 16.113,48 TL, …’ın ise 167.538,99 TL olarak hesaplandığı ek raporunda ise özetle; Meydana gelen kazadan dolayı anne …’in 20.845,47 TL olduğu, …’in destekten yoksun kalma tazminatının 159.002,53 TL olduğu ve bu tazminatın mahkemenin takdirinde olduğu, …’in destekten yoksun kalma tazminatının bulunmadığı, …’nın tazminat alacağının bulunmadığı, …’in tazminat alacağının bulunmadığı ve dava dışı oğul …’ın tazminat alacağının 27.720,32 TL olduğunun bildirildiği görülmüştür.
Davacı vekilinin … tarihli duruşmadaki beyanında ” PMF 1931 yaşam tablosuna göre alınan raporun güncellenerek hesap yapılmasını istemiyoruz, davalının sigorta şirketi olması ve limit dahilinde sorumlu olması ve her halükarda değişen şeyin yalnızca davacıların tazminat miktarları olduğu dikkate alınarak hesap yapılmasını istemiyoruz, fazlaya ilişkin haklarımızın saklı kalmasını isteriz, diğer taraftan biz uyarlama dilekçemiz ile TR 2010 a göre talep ettik dedi.” demiştir.
Mahkememiz dosyasının ayrıntılı incelenmesi neticesinde; birlikte kusur yönünden itiraz var ise de; bu konuda bir bilgi ve belge olmadığı, ATK raporunda müteveffanın kusursuz olduğu anlaşılmakla bu itiraza itibar edilmemiştir.
Hatır taşıması yönünden defi var ise de; somut olayın özelliklerine baktığımızda hakkaniyet kurallarına (hak ve nesafet (nasfet) kurallarına) göre hatır taşıması indirimine takdiren gidilmemiştir.
07/01/2019 Tarihli emniyet araştırma tutanağında da belirtildiği gibi 2014 yılında boşandıktan sonra birlikte yaşamaya devam ettikleri şeklinde rapor edildiği, dolaysıyla boşanmadan sonra müteveffa ile davacı eş birlikteliği devam ettiğinden ve bu birlikteliklerinden bu aşamada müşterek çocukları olduğundan resmen eş olmasalar bile fiilen birbirlerine destek olduklarının devam ettiğinin kabulü gerekmektedir.
Kaza zaptı ile ATK raporu uyumlu olduğundan kusur yönündeki itiraza itibar edilmemiştir.
Olay tarihinden itibaren avans faiz talep edilmişse de davalı yan sigorta şirketi olduğundan ve başvuru tarihinden 8 gün sonra temerrüte düşeceğinden, temerrüt tarihinden itibaren kazaya neden olan araç hususi olduğundan yasal faize hükmedilerek davacının davasının kısmen kabul kısmen reddi ile; Davacı … (velayeten annesi …) için 6.218,86 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp (poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı …(velayeten annesi … ) için 7.505,52 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp (poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı …(velayeten annesi …) için 19.085,48 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp (poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı …için 155.471,57 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp (poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, … yönünden usulüne uygun açılmış bir dava olmadığından karar verilmesine yer olmadığına dair mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. ” şeklinde davacının davasının kısmen kabul kısmen reddi ile; Davacı … (velayeten annesi …) için 6.218,86 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp (poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı … (velayeten annesi …) için 7.505,52 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp (poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, Davacı …(velayeten annesi …) için 19.085,48 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp (poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, Davacı … için 155.471,57 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp (poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, … yönünden usulüne uygun açılmış bir dava olmadığından karar verilmesine yer olmadığına dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı boşanmış eş … için tazminat hesaplanmasının hukuka aykırı olduğunu, eski eş …’ın müteveffa ile aynı evde yaşadığından bahisle ikame edilen davanın somut gerçekten uzak olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere aynı evde yaşasalar dahi …’ın … yönünden hukuksal ve yasal hiçbir hakkının bulunmadığını, müteveffa ile davacı …’in ikametgahlarının dahi farklı olduğunu, müvekkili sigorta şirketi tarafından sö konusu kazada hayatını kaybeden desteğinden yoksun kaldığı iddia edilen talepçilerine 20/07/2017 tarihinde 19.802,87 TL ve 07/08/2017 tarihinde 75.753,59 TL ödeme yapıldığını, ödeme yapılan 2017 yılına göre hesaplama yapılarak maddi zararın karşılanıp karşılanmadığının teyit edilmesi gerektiğini, zararın karşılanmıyorsa içinde bunulan yıl itibariyle zarar hesabı yapılması gerektiğini ancak ödeme tarihinde zararın karşılandığının göz ardı edilmesi ile hüküm tahsis edilmesinin hatalı olduğunu, …’ın babasının müteveffa … olduğuna dair resmi belgenin dosyaya kazandırılmadığını, müteveffa araç sürücüsünün alkollü ve uyuşturucu etkisinde olduğunu bile bile araçta seyahat ederek kendini tehlikeye attığını, davacı için hesaplanacak tazminattan hakkaniyet indirimi yapılması gerekirken yerel mahkemece gerekçe gösterilmeksizin hatır taşıması indirimine gidilmediğinin belirtilmesinin ve indirim yapılmamasının hatalı olduğunu, müteveffanın emniyet kemeri takmadığı için de müterafik kusurlu olduğunu, müterafik kusur indiriminin de yapılması gerektiğini, davcı tarafın … tarihli dilekçesinde bilirkişi raporu doğrultusunda davacı … için talep ettiği 167.538,99 TL bedeli 155.471,00 TL’ye indirdiğini, kısmen feragatte bulunulduğunu, davacılardan …, …, … için daraltılan talepler adına lehlerine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemece dava değeri 188.281,43 TL’nin tamamının davalıdan tahsiline karar verildiğini, reddine karar verilen hiçbir miktarın bulunmadığını, hükmün gerekçe kısmında da hangi miktar bakımından ret kararı verildiği hususunda açıklama yapılmadığını, yalnızca hükmedilen faiz tarihi ve faiz başlangıç tarihinin talepten farklı olduğundan bahsedildiğini, hüküm altına alınan alacağa ilişkin faizin, dava değerine dahil olmadığını, bu gerekçe ile davanın kısmen reddine karar verilerek davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, alacaklı konumunda olan zarar görenlerin kayıplarının tazmin edilmesi gerekirken kazanç sağladıkları gerekçesiyle dava öncesi ödenen tazminat miktarına faiz işletilmesi ve faizin destekten yoksun kalma tazminatından mahsup edilmesinin, limitle sınırlı tazminat yükümlüsü olan sigorta şirketine alacaklı muamelesi yapmak olduğunu, aynı zamanda faizin amacına da aykırı düştüğünü, Geçici ödemeye ilişkin kararların “ara karar” niteliğinde olduğuna dair çekincelerinin belirtilerek talep edilen harç tamamlanmasına rağmen; … tarihli ara karar ile salt “İddia, savunma, mevcut delil durumu, dosya kapsamı ve TBK 76. maddesi ve bu maddenin kanun gerekçesi de dikkate alındığında..” gerekçesiyle talebin reddine karar verildiğini, Yerel Mahkemece geçici ödeme kararının niteliğinin yanlış değerlendirilerek müvekkilinden haksız yere harç tahsil edildiğini ve koşullarının oluşmasına rağmen geçici ödeme talebinin reddine karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davacılar … ve … için Maddi tazminata yönelik davalının istinaf incelemesinde
Davacı vekili tarafından davacı … için 6.218,86 tl ve davacı … için 7.505,52 tll nin davalıdan tahsili istenmiş mahkemece bu talebin kabulüne karar verilmiş, davalının kabul edilen bu alacak bakımından istinaf başvurusunun olduğu anlaşılmaktadır
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun “İstinaf Yoluna Başvurulabilen Kararlar” başlığı altında düzenlenen 341. Maddesinde; “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.
(2) Miktar veya değeri 8.000 TL’yi (mahkeme karar tarihi itibariyle) geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir.Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.
(3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.
(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü 8.000,00 Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz” denilmektedir.
davalı için kabul edilen istinafa konu edilen alacak miktarlarına göre karar tarihi itibarıyla kesinlik sınırı (8.000,00 TL) altına kaldığından,kabul edilen miktar açısından her iki taraf yönünden de karar kesin olduğundan, kararın kesin olması halinde ilk derece mahkemesince bir karar verilebileceği gibi 01.06.1990 tarih 3/4 sayılı İnançları Birleştirme Kararının kıyasen uygulanması yoluyla Dairemizce de karar verilebileceğinden, HMK nın 352. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan ön inceleme sonunda davalı vekilinin istinaf başvuru dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.
DİĞER DAVACILAR AÇISINDAN YAPILAN İNCELEMEDE
TRH 2010’un uygulanması gerektiği ,aktüerya raporu içeriğine ve Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM’nin 09/10/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup, bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği, iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda HESAP YAPILAN … TARİHLİ RAPORA göre karar verilmesi doğru anlaşılmakla buna yönelen itiraz yersizdir.
Davadan kısmen feragat edildiği ve vekalete yönelik taraflardın istinafı
PMF-1931 yaşam tablosuna göre hazırlanan 18.01.2021 tarihli bilirkişi raporu esas alınarak dava ıslah edilmiş, davanın ıslahından sonra Yargıtay’daki içtihat değişikliği gerekçesiyle TRH-2010 yaşam tablosuna göre yeniden ek rapor düzenlendiği, ortaya çıkan görüş farklılığı nedeniyle davacının hak kaybına uğramaması için, PMF-1931 yaşam tablosuna ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 11.03.2022 tarihli dilekçesi ile ıslah talebinin uyarlanması isteminde bulunduğu,buna ilişkin harcı yatırdığı,hukukumuzda ıslahın uyarlanması diye bir müessesinin bulunmadığı,ancak davacının davasını kısmi dava olarak açtığı ve kısmi davada bir kez ıslah hakkının olduğu,bu ıslah hakkını 09/02/2021 tarihli ıslah dilekçesi ile kullanıdığı,bu itirabarla ikince kez ıslah hakkının olmadığı,bu nedenle ikinci ıslaha değer verilemeyeceği ve yargılamarın ilk ıslaha göre sonuçlandırılacağı,sonraki ıslah beyanının kısmi feragat niteliği taşımadığı anlaşılmakla ,davalı lehine reddolan miktarın bulunmmadığı,davacının talebinin tam kabul edildiği gözetilerek davalıl lehine vekalet ücreti taktirinin yanlış olduğu anlaşılmakla davacının itirazı yerinde davalının ise yersizdir
Güncellemenin yapılmadığı istinafı
Yerel mahkemece hükme esas alınan … tarihli bilirkişi raporunda dava tarihinden önce yapılan ödemelerin davacının zararını karşılamadığı belirlenmiş; ödeme tarihinden rapor tarihine kadar işlemiş yasal faizi de hesaplanarak davacılara ilişkin tazminattan mahsup edilmiştir. Dava tarihinden önce yapılan ödemelerin güncelleştirilerek tazminattan mahsup edilmesi doğru olup her iki tarafın itirazı yersizdir.
…’a pay ayrılması açısından istinaf
Müteveffa … ile davacı …’ın müşterek çocukları, dava dışı …; babasının vefatından sonra 03.06.2016 tarihinde dünyaya geldiği için tanıma yolu ile aile kütüğüne tescili mümkün olmadığı, … bakımından dava açılmamış olmasına karşın, yerleşik Yargıtay içtihatları gereğince destek tazminatı hesaplanırken tüm hak sahipleri dikkate alındığı ve …’a da pay ayrıldığı, Sigorta şirketinin poliçe limiti dahilinde sorumlu olduğu dikkate alındığında, …’a pay ayrılarak hesaplama yapılması doğrudur
Fiili destekliğe ilişkin itiraz
Dava, 6098 sayılı TBK’nun 53. (818 sayılı BK’nun 45/2) maddesi gereğince destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.
Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK.’nun 45/2. maddesine (6098 sayılı TBK. md. 53/1-3) dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir.
Borçlar Kanunu’nun 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa, ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
O halde, destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür.
Bununla birlikte, destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı kararı).
Somut olayda, 07/01/2019 Tarihli emniyet araştırma tutanağında da belirtildiği gibi 2014 yılında boşandıktan sonra birlikte yaşamaya devam ettikleri şeklinde rapor edildiği, dolaysıyla boşanmadan sonra müteveffa ile davacı eş birlikteliği devam ettiğinden ve bu birlikteliklerinden bu aşamada müşterek çocukları olduğundan resmen eş olmasalar bile fiilen birbirlerine destek olduklarının devam ettiğinin kabulü gerekmektiği,müteveffanın sağlığında davacıya eylemli ve düzenli yardımının bulunduğu ve dosya kapsamından olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, müteveffanın davacıya gelecekte yardım sağlayacağına dair kanaat oluşmakla itiraz yersizdir
Davacının alkollü olarak müteveffanın aracına binmesi nedeniyle Müterafik kusurlu olduğu ve bu nedenle indirim yapılması gerektiği istinafı
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52) düzenlenmiştir. Zarar görenin kusurunun zararın meydana gelmesinde başlıca etken olması halinde zarar verenin sorumluluğunun kalkması söz konusu olabileceği gibi belirlenen kusura göre zarar ve ziyandan indirim yapılmasını da gerektirebilir.
Dava konusu olayda davacı … sigortalı araç sürücüsünün uyuşturucu madde etkisi altında olduğunu olduğunu bilerek seyahat ettiği sırada yaralanmasında müterafik kusurlu olduğu,
Kazanın akabinde kazaya dair tutulan evraklar incelendiği takdirde olay yeri inceleme raporunda ” … plaka sayılı araçta … ibareli boş bira şişelerinin tespit edildiği” belirtilmiştir. Yine Konya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanzim edilen olay yeri inceleme ve ölü muayene tutanağında “araba içerisinde ve cesetlerin yanında birden fazla bira şişesinin bulunduğu” tespit edildiği, Bununla birlikte sigortalı araç sürücüsü müteveffa … kaza esnasında uyuşturucu madde etkisi altında olup Konya Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda “ölen …’in üstünden çıkan 1.6 gram daralı ağırlığa sahip 2 adet tam 1 adet yarım hapın genellikle EXTAZİ HAPLARINDA BULUNAN MDMA MADDESİNİN BULUNDUĞU” belirtilmiştir. Keza müteveffa ait orhan’a at … tarihli atk raporunda müteveffanın kanında uyuşturucu madde bulunduğu, yine araç söforünün de kanında 583/ng/ml mdea,9 ng/ml mdma uyuşturucu maddesinin bulunduğu, gerek şöförün gerekse müteveffanın uyuşturucu madde etkisi altında oldukları anlaşılmaktadır.
Anılan hususlar doğrultusunda sürücüsünün uyuşturucu madde etkisi altında bulunduğunu bilen müteveffanın kazanın meydana gelişinde ve artışında müterafik kusuru bulunduğu sabittir. Bu cihetle hesaplanan tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerekmekte iken bu hususa da riayet edilmeden hüküm kurulması hatalıdır. Bu halde davacı ceylin ve belemir yönünden hükmedilen tazminatlardan tazminattan %20 oranında indirim yapılması gerekirken bu taleplerinin tam kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır
HMK’nin 355. maddesinde, “ İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” 353. maddesinde, “ (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; … b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1)…, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, … duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemelerini içermektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin kararında yukarıda belirtilenler dışında HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden herhangi bir yanlışlığın da bulunmadığı gözetilerek taktiren % 20 indirim yapılmak suretiyle kaldırılması ve yeniden hüküm tesis edilmesi gerektiği, (kesinlik nedeniyle esasa girilmeyen davacılar … ve … için hükmedilen tazminatlardan indirim yapılmasının mümkün olmadığı gözetilerek)
Keza davacının müterafik kusuru nedeniyle tazminattan indirilen miktar, yasal düzenlemelerden kaynaklanan hakkaniyet ve takdiri indirim mahiyetinde olduğundan, davalı sigorta yönünden bu kısım üzerinden de vekalet ücreti takdir edilemeyeceği dikkate her iki taraf vekilinin itirazının kabulü ile aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı için; davacı … ve … yönünden kabul edilen istinafa konu edilen alacak miktarlarına göre karar tarihi itibarıyla kesinlik sınırı (8.000,00 TL) altına kaldığından, kabul edilen miktar açısından her iki taraf yönünden de karar kesin olduğundan HMK’nın 352.maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda davalı vekilinin istinaf başvuru dilekçesinin davacılar … ve … yönünden REDDİNE,
Diğer davacılar yönünden ,Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda KISMEN KABULÜ ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE YENİDEN HÜKÜM TESİS EDİLMESİNE,
DAVACININ DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ İLE;
1-Davacı … (velayeten annesi … ) için 6.218,86 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp (poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davacıya VERİLMESİNE,
2-Davacı … (velayeten annesi … ) için 7.505,52 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp (poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davacıya VERİLMESİNE,
3-Davacı … (velayeten annesi … ) için hükmedilen tazminattan %20 müterafik kusur indirimi yapılarak hesaplanan 15.268,38 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp (poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davacıya VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
4-Davacı … için hükmedilen tazminattan %20 müterafik kusur indirimi yapılarak 124.377,25 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp (poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davacıya VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
5- … yönünden usulüne uygun açılmış bir dava olmadığından KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
6-Alınması gereken 10.476,70 TL harçtan peşin alınan 885,80 TL harcın mahsubu ile bakiye 9.590,90 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
7-Davacı tarafından sarfına mecbur kalınan toplam 109,41 TL ilk yargılama harcı ve 13/02/2020 tarihli 6 adet 54,40 TL lik başvurma harcı, 11/02/2021 tarihli 629,41 TL lik ıslah harcı ile 25/05/2022 tarihli 24,88 TL lik ıslah harcı toplamı 1.090,10 TL’nin davalı … Anonim Şirketi’nden tahsili ile davacıya verilmesine,
8-Davacı tarafından sarfına mecbur kalınan 2.792,73 TL yargılama giderinin davalı … Anonim Şirketi’nden alınarak davacıya verilmesine,
9-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
10–Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden … yönünden A.A.Ü.T.’ye göre hesaplanan 5.100 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı …’e verilmesine,
11-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden … yönünden A.A.Ü.T.’ye göre hesaplanan 5.100 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı …’e verilmesine,
12-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden … yönünden A.A.Ü.T.’ye göre hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı …’e verilmesine,
13-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden … yönünden A.A.Ü.T.’ye göre hesaplanan 19.656,59 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya …’a verilmesine,
14-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
15-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde taraflara iadesine,
16-Davacılar tarafından yapılan 220,70 TL istinaf başvuru gideri ile 86,27 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 306,97 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine,
17-Davalı tarafından yapılan 882,80 TL istinaf başvuru gideri ile 31,73 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 914,53 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
18-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
19-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 03/03/2023

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.