Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/775 E. 2023/1704 K. 18.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 18/09/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 01/12/2022
NUMARASI : … Esas …. Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR : 1-
VEKİLİ :
: 2-
3-
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat (Ölüm ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 18/09/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ:18/09/2023

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 17/11/2020 tarihinde ….’ın maliki olduğu kaza tarihinde ……’ın sevk ve idaresindeki ….. plakalı araç ile Hal Yolu Tem istikameti Sağmaçlar Viyadüğü üstüne geldiği aşamada, aksine bir işaret bulunmadığı halde trafiği aksatacak veya tehlikeye düşürecek şekilde şerit değiştirmek suretiyle aracının sağ ön kısmı ile maliki ….., sürücüsü ….. olan ….. plakalı araca arkadan çarpması sonucu ….. plakalı araçta yolcu olarak bulunan müvekkili …..’ın ağır şekilde yaralanmasına sebep olduğunu, ……’ın bu kazada açık kural ihlali yaptığını ve % 100 kusurlu bulunduğunu, yolcu konumunda bulunan müvekkilinin bu kazada hiçbir kusurunun bulunmadığı, olay yerinde düzenlenen kaza tespit tutanağında; davalının 2918 sayılı KTK mn 46/2-c (Aksine bir işaret bulunmadıkça trafiği aksatacak veya tehlikeye düşürecek şekilde şerit değiştirmek) kuralı ihlali ile, yolcu konumunda bulunan müvekkilinin ağır şekilde yaralanmasına tam kusurlu olarak sebep olduğunu, müvekkili …..’ın söz konusu kaza nedeniyle ağır şekilde yaralandığını, müvekkilinin vücudunun birçok yerinde kemik kırıklarının olduğunu, yine vücudunun birçok yerinde ezilmeler meydana geldiğini, bu şikâyetlerle……. Hastanesi’nin acil servisine kaldırılan müvekkilinin hayati tehlikesinin bulunduğu ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığının tespit edildiğini, müvekkilinin yoğun bakımda kaldıktan sonra hastane şartlarının yetersizliği sebebiyle ….. Hastanesine sevk olduğunu ve yoğun bakımda tedavi gördüğünü, müvekkilinin söz konusu kaza nedeniyle büyük bir maddi zarara maruz kaldığını, kaza esnasında müvekkilinin sol ayağına platin takıldığını, vücudunda meydana gelen hasar nedeniyle yaşının gereği olan günlük yaşam faaliyetlerini dahi yerine getiremez hale geldiğini, bununla birlikte müvekkilinin ayağındaki mevcut kalıcı ağır hasar nedeniyle de artık yürüyemez duruma geldiğini ve bu durumların kalıcı nitelik arz ettiğini, müvekkilinin halen evinde ailesinin desteği ile yatalak olarak tedavi gördüğünü, yapılacak tedavilere rağmen müvekkilinde iyileşme görülemeyecek ve giderilmesi mümkün olmayan kayıpların mevcut olduğunu, müvekkilinin genç, sağlıklı ve tüm ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilecek bir durumda iken, kaza sebebiyle oluşan yaralanma sonucunda şuan temel ihtiyaçlarını dahi gideremeyecek bir durumda olduğunu, müvekkilinin bu kaza sebebiyle yüksek oranda maluliyeti oluştuğunu, davacının yaşanan bu kaza nedeniyle; her ne kadar hali hazırda bir işi, kazancı olmasa da günlük yaşantısını sürdürürken kazadan kaynaklanan hasarlar nedeniyle büyük bir güçlük yaşadığının ortada olduğunu, trafik kazası sebebiyle müvekkilinin tedavi ve iyileşme sürecinde geçici iş gücü kaybı ile mahkemece yapılacak yargılama süresince müvekkillinin mevcut hasarların kalıcı hasar niteliğinde olduğunu ve müvekkilinde kalıcı sakatlık sebebiyle de sürekli iş göremezlik meslekte sürekli iş gücü kaybı nedeniyle tazminat talep etme zorunluluğunun hasıl olduğunu, kazanın ardından müvekkilinin ….’ya ailesinin yanına geldiğini ve halen burada yaşadığını, müvekkilinin tedavisinin …… Hastanesinde devam ettiğini, bu tedavi sürecinde müvekkilinin SGK’nın karşılamadığı tedavinin birçok yan giderini de kendisinin karşılamak durumunda kaldığını, oldukça masraflı ve zahmetli olan tedavi sürecinin davacının yalnızca hastanede yattığı süreyle sınırlı olmadığını, müvekkilinin taburcu olmasına rağmen, mevcut sağlık problemleri nedeniyle düzenli ve sağlıklı beslenmesi gerektiğini ve fizik tedavi görmeye devam ettiğini, yalnızca bu bile hali hazırda ekonomik sıkıntı çekmekte olan müvekkilinin maddi gücünü zorlamaya yettiğini, davalılar tarafından tazmini gereken tedavi masraflarının tamamen iyileşmeyi ifade eden tıbbi şifa süresince yapılan bütün masrafları ayrıca henüz yapılmamış olsa da ileride yapılması muhtemel estetik ameliyatı ve diğer muhtemel giderlerin de tedavi giderleri kapsamında değerlendirilmesini Yargıtay tarafından kabul gördüğünü, davalı sürücü …..’ın kullandığı ….. plakalı aracın kaza tarihinde diğer davalı ….. A.Ş.’nin 20.08.2020 başlangıç ve 20.08.2021 bitiş tarihli ……. numaralı poliçesi ile Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalı olduğunu, talep edilen maddi tazminatın ödenmesinde davalı sigorta şirketinin de sigorta poliçesi kapsamında sorumluluğunun olduğunu, davalı Sigorta şirketinin ödemekle yükümlü olduğu meblağın taraflarına ödenmesi konusunda 03/12/2020 tarihli başvuru-ihbar dilekçelerinin davalı sigorta şirketine 07/12/2020 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, bugüne kadar hiçbir ödemede bulunulmadığını, istenilen belgelerin taraflarınca temininin mümkün olmadığını, doğal olarak müvekkilinin zararının da halen karşılanmadığını, iş bu beyanlar doğrultusunda; müvekkilinin uzun tedavi süresince ve ileride yapılması muhtemel olan muayene, kontrol, ameliyat, ilaç ve sair her türlü tedavi gideri ile birlikte; tedavisi kapsamında yapılan bakımın gerektirdiği masrafların ve ulaşım ücreti ve fatura edilemeyen diğer giderlerin, tedavi ve iyileşme sürecinde geçici iş görememezlikten doğan zarar ile; mahkemece yapılacak yargılama süresince davacıda mevcut hasarların kalıcı hasar niteliğinde olduğunun tespit edilmesi halinde sürekli iş göremezlik (meslekte kazanma gücü kaybı) nedeniyle iktisadi istikbalin sarsılmasından doğan zararlar olmak üzere yargılamaya sırasında tespit edilecek olan fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla HMK 107. maddesine göre hesaplanacak olan şimdilik 500,00-TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak müvekkiline verilmesini, yaşanan trafik kazası neticesinde müvekkilinin artık eskisi gibi iş bulma olanağının da olmadığını ve iş bulma konusunda maluliyet sebebiyle daha önce yaşadığı zorlukların artarak devam edeceğinin ortada olduğunu, ayrıca yaşanan kaza sebebiyle ayağında oluşan hareket kaybı ve şekilsel bozukluk sebebiyle de büyük bir bunalıma girdiğini, müvekkilinin bu kaza sonucunda sakat kalmasından dolayı sosyal yaşantısının bittiğini, yaşama sevinci kalmadığını ve psikolojik rahatsızlıklar yaşamaya başladığını, müvekkilinin iş kazası sonucu sağ elinde oluşan hasar sebebiyle müvekkilinin sakat bir kişi durumuna düştüğünü ve artık eskisi gibi çalışamaz bir halde olup fiziki, maddi ve manevi büyük kayıplar yaşadığını, bu ilkeler gözetildiğinde asıl olan insan yaşamıdır ve bu yaşamın yitirilmesinin yakınlarında açtığı derin ızdırabı hiçbir değerin telafi etmesinin olanaklı olmadığını, müvekkilinin davalı işverenin ağır ihmalleri sonucu iş kazası yaşadığını ve malul olduğunu, mahkemece hükmedilecek tazminat tutarlarının yaşanan kayıpları telafi etmesinin yanında benzer vakıaların yaşanmasını önleyici etkisinin de olmasında hukuki ve vicdani yarar olduğunu, müvekkilinin yaşadığı kaza nedeniyle duyduğu korku ve kazadaki yaraları sebebiyle yaşadığı acı, ızdırap kapsamında yer alan manevi zarar unsurları olduğundan dolayı davalılarca manevi tazminat ödenmesini gerektiğini, müvekkilinin kanundan doğan maddi ve manevi tazminat alacaklarının tahsili için Arabulucu’ya başvurduğunu, fakat davalılar ile anlaşma sağlanamadığını, bu nedenlerle; müvekkilinin şuan işsiz olduğunu herhangi bir geliri ve mal varlığının bulunmadığını, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olduğunu, müvekkilinin HMK. 334. madde uyarınca adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesini, müvekkilinin ileride telafisi güç ve imkansız zararlara düçar olmaması, davalı şahısların mal kaçırma kastıyla muvazaalı işlemler sergilememesi nedeniyle davalı şahıslar adına kayıtlı araç ve taşınmazlar üzerine ihtiyati hacze kabil olmak üzere ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini, kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte 500,00-TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte müvekkili adına 250.000,00-TL manevi tazminatın davalı sürücü ve davalı işletenden müştereken ve müteselsilen tahsilini, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 15/09/2022 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; Müvekkili adına tüm alacak kalemlerine dair fazlaya ilişkin dava ve talep haklarını saklı tutarak davalılar aleyhinde açtıkları maddi tazminat alacak kalemleri bilirkişi raporu doğrultusunda; geçici iş göremezlik maddi zararı olarak talep ettikleri 100,00-TL’nin bilirkişi raporu doğrultusunda 6.905,95-TL daha arttırarak 7.005,95-TL, sürekli iş göremezlik maddi zararı olarak talep ettikleri 100,00-TL’nin bilirkişi raporu doğrultusunda 160.797,99-TL daha arttırarak 160.897,99-TL, bakıcı giderleri maddi zararı olarak talep ettikleri 100,00-TL’nin bilirkişi raporu doğrultusunda 2.843,00-TL daha arttırarak 2.943,00-TL, tedavi giderlerinden doğan maddi zarar olarak talep ettikleri 100,00-TL nin bilirkişi raporu doğrultusunda 2.150,00-TL daha arttırarak 2.250,00-TL, her bir kalem için ayrı ayrı kaza tarihi olan 17/11/2020 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkile ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar …. ile ……’a usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkillerinin yerleşim yeri ”….Mah. … Sok. No:… …./….” olduğunu, davanın HMK.m.6 gereğince müvekkili davalıların yerleşim yerlerinde ikame edilmediğini, ayrıca HMK.m.16 gereğince trafik kazasının meydana geldiği yer Asliye Ticaret Mahkemelerinin de iş bu davada yetkili olduğunu, iş bu sebepten dolayı hem davalıların yerleşim yeri olan …./….. hem de kazanın meydana geldiği yerdeki yetkili mahkemenin İstanbul Adliyesi bünyesindeki Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, davacı tarafça müvekkiller aleyhinde ikame olunan davada zamanaşımı itirazlarının olduğunu, alacağın varlığını kabul ettikleri anlamına gelmeksizin davacının varlığını ileri sürdüğü alacak kalemlerinin zaman aşımına uğradığını, Maddi Tazminat bakımından davacının belirsiz dava açmasında hukuki bir yararın söz konusu olmadığını, davada ileri sürülen taleplerin belirli olması halinde belirsiz alacak davası açılmasına kanunen müsaade edilmediğini, huzurda görülmekte olan davada da davacı tarafça ileri sürülen talebin belli olduğu, zira davacının dava konusu olan trafik kazası sonrası geçirdiği ameliyatlar Devlet Hastanelerin’de yapıldığını, oluşabilecek maddi kayıpların tespit edilebilecek nitelikte olduğu, alındığı iddia olunan ilaçlar, taksi vs. gibi giderlerin faturaları, makbuzların mahkemeye sunulmadığını, maddi tazminat bakımından belirsiz alacak davası açılmasının usule aykırı olduğunu, 17/11/2020 günü müvekkili ……’ın sevk ve idaresinde bulunan ….. plaka sayılı otomobil ile Hal yolu Tem İstikameti Sağmaçlar viyadüğü üstüne geldiğinde bahse konu trafik kazasının meydana geldiğini, davacının dava dilekçesinde söz konusu kazaya ilişkin şimdilik 500 TL Maddi tazminat ve 250.000 TL Manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte talep ettiğini, söz konusu kazaya ilişkin herhangi bir ceza yargılaması söz konusu olmadığını, dava dilekçesinde bu hususa ilişkin bir bilgi verilmeden müvekkillerinin %100 kusurlu olduğunu beyan ettiğini, ayrıca davacının maluliyet oranının belirtilmediğini, buna ilişkin somut bir veri söz konusu olmadığını, manevi zararın para ile tazmin ve telafisi, hiç bir zaman haksız kazanca ve sebepsiz zenginleşmeye kaynak teşkil etmemesi gerektiğini, davacının kaza sebebiyle acı ve ızdırap duyduğundan bahisle fahiş miktarda manevi tazminat talep ettiğini, davacının manevi tazminat talepleri günümüz şartlarına, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ve kazadan sonra meydana geldiği iddia olunan maluliyete uygun olmadığını, müvekkillerine bir kusur izafesi halinde bile istenilen tazminat miktarının fahiş ve nedensiz zenginleşmeye yol açacak nitelikte olmaması gerektiğini, müvekkilinin sorumlu olduğunu düşünülse bile davacının manevi tazminat talebinin fahiş olup zenginleşme amacı güttüğünü, müvekkilinin kaza yapan aracı işletmekte olup başka bir geçim kaynağının olmadığını, ülke çapında gerçekleşen ekonomik bunalımlar ve salgın sonrası yaşananlardan dolayı işlerinin bozulduğunu, davacının talep ettiği manevi tazminat miktarının taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, dava dosyasında herhangi bir Adli Tıp Kurumu’nun kusur durumunu belirleyen raporu olmadığını, davacının hangi somut, açıklanabilir, nesnel kriterlere göre müvekkilinin kusurlu bulduğunun belirsiz olduğunu, dosya kapsamında ne maluliyet oranını ne de kusur oranını belirten resmi bir kurumdan alınmış raporun bulunmadığını, bir an için müvekkilinin sorumluluğu olduğu kabul edilse bile KTK m. 86/2 kapsamında zarar görenin kusuru illiyet bağını kesecek derecede değilse, bu takdirde artık zarar görenin tam kusuru bulunmadığı için ortak illiyetten bahsedilir ve bu durumun tazminattan indirim nedeni olarak kabul edildiğini, kazada söz konusu olan ….. plakalı araç diğer müvekkili …. adına kayıtlı olup diğer davalı olan sigorta şirketi ….. A.Ş.’nin ……. Poliçe numarasıyla kaskolu olduğunu, mahkemece müvekkilleri aleyhinde hükmedilen bir tutar söz konusu olması halinde ilgili sigorta şirketine bildirim yapılmasını, fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak üzere, müvekkillerine yöneltilmiş tazminat taleplerinden oluşan davanın reddini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Sigorta Şirketine usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konusu ….. plaka sayılı aracın müvekkili şirket nezdinde 20.08.2020-21 vade tarihli ……. Poliçe Nolu Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile teminat altına alındığını, işbu dava ile müvekkili şirkette sigorta teminatı altına alınmış aracın karıştığı kaza neticesinde sakat kaldığını iddia eden davacı tarafından maddi tazminat talepli dava açıldığını, davacı tarafın genel şartlarda belirtilen belgelerle başvuru yaptığını iddia etmişse de, bu hususun gerçeği yansıtmadığını, müvekkili şirket tarafından talep edilen eksik belgelerin müvekkili şirkete iletilmediğini, işbu nedenle Trafik Sigortası Genel Şartları gereğince davacının dava açma hakkının bulunmadığını, anayasa mahkemesi kararı ile iptal edilen maddelerin işbu uyuşmazlık bakımından dikkate alınmamasının gerektiğini, sigorta şirketinin sorumlu tutulacağı tazminat miktarının hesaplanması 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun tazminatın hesaplanmasını düzenleyen 49 ila 56. maddelerinden farklı kurallara tabi kılındığını, sigortalı ile sigortacının sorumluluğunun aynı kabul edilmesi ve buna göre tazminat hesaplanmasının kabul edilemez olduğunu, nitekim motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle meydana gelen zararın tazmini hususunda zarar veren işletenin sorumluluğu haksız fiilden doğan sorumluluk olduğunu, 6098 sayılı Kanun’un anılan hükümlerine tabi olmakla birlikte aynı zarardan dolayı sigorta şirketinin tazminat sorumluluğu sözleşmeden doğan sorumluluk olduğunu ve bu sebeple de işletenin tazminat sorumluluğu ile sigorta şirketinin tazminat sorumluluğunun kapsamının farklı esaslara tabi kılınması, sorumluluklarının dayandıkları esasların farklı olduğunu, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek üzere Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının işbu uyuşmazlık bakımından geçerli olduğu kabul edilse dahi bu durum eski tarihli Yargıtay Kararlarında uygulanan usul ve esasların uygulama alanı bulacağı anlamına gelmediğini, nitekim öncelikle Anayasa Mahkemesi kararı ile Karayolları Trafik Kanunu 90. Maddesi ile hesaplama esas ve usulleri bakımından Genel Şartları referans gösteren maddesi iptal edilmiş ve şu haliyle madde hükmü ile hesaplama esas ve usulleri bakımından Karayolları Trafik Kanunu’nun uygulanacağı, bu kanunda hüküm bulunmaması halinde ise Borçlar Kanunu’nun esas alınacağı kararlaştırılmış olduğunu, bununla birlikte trafik kazaları da dahil haksız fiillere ilişkin tazminat hesaplamalarında esas alınması gereken hesaplama usul ve esasları bakımından Karayolları Trafik Kanunu’nda ve Borçlar Kanunu’nda herhangi bir hüküm bulunmadığını, oysa 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren yeni Genel Şartlarda destekten yoksun kalma tazminatı ile sürekli sakatlık tazminatı hesabında TRH 2010 Yaşam Tablosu %1,8 teknik faiz oranı, peşin değer formülü olarak devre başı ödemeli belirli süreli rant formülünün tazminat hesabında kullanılacağının düzenlendiğini, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında vurgulanan gerçek zarar hesabı özü itibariyle varsayımlara dayalı aktüeryal bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılmasının esas olduğunu, ülkemize özgü ve güncel verileri içeren kadın ve erkek ayrımlı TRH 2010 Yaşam Tablosu kullanılarak bakiye ömrün belirlenmesini ve toplu para şeklinde peşin ödenen destekten yoksun kalma tazminatı ile sürekli sakatlık tazminatları için iskonto oranının belirlenmiş olmasının 2918 sayılı Kanuna ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununa aykırı olduğu yönünde bir içtihat bulunmadığını, benzer şekilde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 21.maddesine göre, SGK tarafından iş kazası veya meslek hastalığı sonucu iş göremezlik nedeniyle bağlanan gelirler ile ölüm nedeniyle hak sahiplerine bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin rücuya tabi olduğunu, SGK’da 25.09.2012 gün 2012/32 sayılı Genelgesi ile peşin değer hesabında TRH 2010 Ulusal Mortalite tablolarını ve Kurumca belirlenen iskonto oranı dikkate alınarak kullanıldığını, trafik sigortası sözleşmesinin yasa ile zorunlu kılınmış olması ve bu sözleşmenin içeriğinin de yine yukarıda belirtilen Türk Ticaret Kanunu ve Sigortacılık Kanunu’nun ilgili maddeleriyle düzenlenerek halen yürürlükte olan genel şartlar ile poliçenin bir bütün olduğunun vurgulanmış olması karşısında, dosyada tazminat hesaplanması bakımından Genel Şartlarda belirlenen usul ve esasların dikkate alınmasının gerektiğini, davayı kabul manasında olmamak üzere kaza ile davacının sakatlığı arasındaki illiyet bağının ve davacının kazadan kaynaklanan maluliyetinin tespiti bakımından dosyanın Adli Tıp …. İhtisas Kurumu’na sevk edilerek erişkinler için engellilik değerlendirmesi hakkındaki yönetmeliğe göre rapor tanzim edilmesi gerektiğini, Trafik Sigortası kaynaklı sürekli sakatlık dosyalarında gönderilen engelli raporlarının Trafik Poliçesi Genel Şartları gereği; 20 Şubat 2019 Tarih, 30692 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik Hükümlerine göre maluliyetin tespitinin gerektiğini, davacının kazayla illiyet bağı bulunan gerçek maluliyet oranının tespiti hususunda inceleme yaptırılması gerektiğini, davayı kabul manasında olmamak üzere, müvekkili şirketin yalnızca sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduğu gözetilerek kusur oranının tespiti bakımından dosyanın adli tıp trafik ihtisas dairesine gönderilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin yalnızca sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduğunu, davacının talebine konu geçici iş göremezlik, bakıcı, tedavi ve yol gideri tazminatı talepleri, yasa değişikliği ile SGK’nın sorumluluğuna eklenen tedavi teminatı kapsamında olduğundan, ilgili mevzuat kapsamında SGK tarafından karşılanması gerekli işbu giderlerden müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, bunun yanında uyuşmazlık, poliçe tanzim tarihi olan 20.8.2020 tarihi itibarıyla yeni genel şartlara tabi olup müvekkili şirketin bu talep hakkında da herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, davacının talebine konu tedavi teminatı kapsamında yer alan tedavi, geçici iş göremezlik ve geçici süreli bakıcı tazminatından SGK’nın sorumlu olduğunu, işbu nedenle bu taleplerin reddinin gerektiğini, davayı kabul manasında olmamak üzere gelirin asgari ücret üzerinden hesap edilmesinin gerektiğini, kabul manasında olmamak üzere tazminat hesaplamasının genel şartlarda berlirlenen usul ve esaslara göre yapılması gerektiğini, yine davayı kabul manasında olmamak üzere zorunlu mali sorumluluk genel şartları kapsamında aktüeryal tazminat hesaplama esasları açıkca belirlenmiş olup tazminat hesaplamasının artık standart hale getirildiğini, hesaplama yapılırken müteveffanın bireysel özelliklerinin dikkate alınması ( davacının yaşı, mesleği vb) ve aktüer siciline kayıtlı bir aktüer tarafından sürekli sakatlık tazminatının hesaplanmasının gerektiğini, kabul manasında olmamak üzere davacının zararın artmasında kusuru bulunması halinde hesaplanacak tazminattan müterafik kusurun tenzilinin gerektiğini, nitekim davacının yolcu konumunda olup emniyet kemeri takıp takmadığı hususu mutlaka araştırılması gerektiğini, müterafik kusur indirimi mahkeme tarafından re’sen gözetilmesi gereken indirim sebeplerinden olduğunu, nitekim tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin malvarlığında oluşan eksilmeyi gidermek zorunda olduğunu, ne var ki zararın tamamen giderilmesini amaçlayan “tam tazmin” ilkesinin katı uygulanması, haksız ve adil olmayan sonuçlara yol açabildiği, bu nedenle dava konusu olayda meydana gelmiş olan özel sebepler sebebiyle mahkememiz tarafından işbu hususların re’sen araştırılarak tazminatta indirim yapılması hakkaniyet gereği olduğunu, kabul manasında olmamak üzere, söz konusu olayda yolcu davacının müterafik kusurunun olup olmadığı hususunun araştırılması gerektiği ve yukarıdaki kararlarda da belirtildiği üzere hesaplanacak tazminat tutarından işbu kusurun indirilmesi gerektiğini, ayrıca ceza dosyasında uzlaşma olması durumunda, davanın yerleşik yargı kararları gereği hiçbir araştırmaya gerek kalmadan reddine karar verilmesini, kabul manasında olmamak üzere müvekkili şirketin faiz sorumluluğu dava tarihinden itibaren yasal faiz olarak kabul edilmesi gerektiğini, kabul manasında olmamak üzere davanın kabulü halinde müvekkili şirkete gerekli evrakların tümü ile başvuru yapılmamış olduğundan davacıların usule uygun olarak başvuru yapmadığı kabul edilerek temerrüt tarihi dava tarihi olarak alınması gerektiğini, işbu taleplerinin kabul görmemesi halinde ise başvurunun müvekkili şirkete ibraz edildiği tarihten 8 iş günü sonrasından itibaren yasal faize hükmedilmesi gerektiği, ayrıca yine kabul manasında olmamak üzere faiz türünün yasal faiz olarak belirlenmesi gerektiğini, bu nedenlerle haksız ve mesnetsiz davanın öncelikle usulden reddini, mahkememiz aksi kanaatte ise yapılacak olan yargılama sonucunda esastan reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya …. Asliye Ticaret Mahkemesi… Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirmede; Davacı vekilince davalılar aleyhine açılan işbu davada, 17/11/2020 tarihinde ….’a ait …… idaresindeki ….. plakalı araç, maliki ….. olan ve sürücüsü ….. olan ….. plakalı araca çarpması neticesi bu araçta yolcu olarak bulunan davacının yaralanması nedeniyle davacının davalılardan maddi ve manevi tazminat talep ettiği, alınan aktüerya hesap raporuna göre davacının 7.005,95 TL geçici iş göremezlik bedeli, 2.943,00 TL bakıcı gideri, 2.250,00 TL tedavi gideri ve 160.897,99 TL sürekli iş göremezlik bedeli olmak üzere toplam 173.096,94 TL talep edebileceği anlaşılmış olup bu taleplerin kabulüne, ekonomik geleceğin sarsılmasından sebep talep edilen 100,00-TL’nin ise ispatlanamaması nedeniyle reddine ilişkin olarak ;
Davacının davasının ıslah dilekçesi de nazara alınmak suretiyle KISMEN KABULÜ İLE;
7.005,95 TL geçici iş göremezlik bedeli, 2.943,00 TL bakıcı gideri, 2.250,00 TL tedavi gideri ve 160.897,99 TL sürekli iş göremezlik bedeli olmak üzere toplam 173.096,94 TL tazminatın davalı sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ile temerrüt tarihi olan 23/12/2020 tarihinden, diğer davalılar bakımından ise kaza tarihi olan 17/11/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
100,00 TL ekonomik geleceğin sarsılmasından dolayı istenilen tazminat talebinin reddine,
Manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 40.00,00 TL manevi tazminatın davalılar …… ve ….’dan kaza tarihi olan 17/11/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,” şeklinde hüküm kurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalılar …… ve …. vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkeme dosyası kapsamında hazırlanan kusur raporunda müvekkillerden ……’a %100 kusur atfedildiğini, taraflarınca süresi içinde bu rapora itiraz ettiklerini ancak itirazlarının değerlendirilmeye bile alınmadan eksik ve hatalı rapor kabul edilerek işlemlerin devam ettirildiğini, müvekkilin kontrolündeki ….. plakalı araç da 17.11.2020 tarihinde sebze – meyve halinin bulunduğu istikamette şerit değiştirirken, yerlere bir önceki tırdan düşen meyve ve sebzelerden kurtulmak ve kimseye zarar vermemek için müvekkilin aracın arkasına bakması ve sol arkanın boş olduğunu görüp yere düşen meyve ve sebzelerden kurtulmak ve kimseye zarar vermemek için direksiyonu sola doğru kırıp sol şeride geçmesi ile elzem kazanın meydana geldiğini ancak yerel mahkemece tarafların hız kontrollerinin yapılmadığını, davacının ve araçta bulunan diğer kişilerin emniyet kemeri takıp takmadığının tespit edilmediğini, Yerel mahkeme nezdinde herhangi bir keşif yapılmadan, kaza yapılan araç incelenmeden, tarafların hız tespiti yapılmadan ve kaza yerinde yerlere saçılmış meyve-sebze olup olmadığına ilişkin kamera kaydı istemi, tanık anlatımlarına ilişkin bir tespit yapılmadan sadece davacı beyanları ve kaza yerini gösterir ,kaza zamanında bile elde edilmemiş sadece google harita çıktısı referans alınarak müvekkile %100 kusur atfedilerek hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, kaza tarihinde 16 yaşın içinde olan davacının gelir getirici bir işte çalışmamasının söz konusu olduğunu, ancak yerel mahkeme nezdinde hazırlanan maluliyet oranına ilişkin raporda davacının iş ve güçten mahrum kaldığı, 3 ay boyunca gelir getirici bir işte çalışamayacağı, bu sürenin de geçici iş görmezlik süresi olarak değerlendirileceğinin belirtildiğini, geçici iş göremezliğin çocuk yaşta trafik ya da iş kazası geçiren kişiler için talep edilemeyeceğini, ancak bunun tek istisnasının geçici iş göremezlik talep eden çocuğun kaza sırasında çalışması olduğunu, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi …E. – …K. Sayılı karara karşı yasal süresi içinde istinaf dava başvurularının kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine, istinaf incelemesi neticeleninceye kadar icranın geri bırakılmasına, yargılama masrafı ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı ….. A.Ş vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafın kaza tarihinde 15 yaşında olup geçici iş göremezlik tazminatına hak kazanamayacağını, maluliyet raporunun çalışma ve meslekten kazanma gücü kaybı yönetmeliği dikkate alınarak hazırlanmış olmasının son derece hatalı olduğunu, PMF tablosu ve progresif rant yöntemi dikkate alınarak hesaplama yapılmasının da son derece hatalı ve hukuka aykırı olduğunu, %0 teknik faiz ile hesaplama yapılmasını da kabul etmediklerini, davacı tarafın araçta yolcu konumunda olup emniyet kemeri kullanılmaması sebebiyle müterafik kusur indirimi yapılması gerekirken bu hususa aykırı hareket edildiğini, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/12/2022 tarih …. Esas …. Karar sayılı kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mahkemece verilen karar, davalı sigorta ve diğer davalılarca aşağıda belirtilen yönlerden istinaf edilmiştir.
Dava, trafik kazası nedeniyle maddi manevi tazminat istemine ilişkindir.
-Sigorta dışındaki davalıların kusura yönelik itirazında;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Karayolları Trafik Kanunun 86/1 maddesinde, “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur” denilmektedir.
Birbirini teyit eden nitelikteki kaza tespit tutanağı ile mahkemece alınan ATK raporuna göre, davacının içinde bulunduğu araç sürücüsünün kusurunun bulunmadığı, karşı araç sürücüsü davalının tam kusurlu olduğu dosya kapsamınca sabit bulunduğundan, buna yönelik itirazlarının reddine karar verilmiştir.
-Kamu düzeni ve davalıların istinaf sebepleri yönünden maluliyet ve aktüer hesaplamasına yönelik yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre PMF yaşam tablosu ve Progresif Rant ile Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun şekilde tazminat ve uzman heyet maluliyet bilirkişisinden, yukarıdaki esaslara uygun rapor alınarak sonucuna göre hüküm kurulması usul ve yasaya uygun olup, buna yönelik itirazlar yerinde değildir.
-Sigorta dışındaki davalıların bakıcı giderine yönelik itirazında;
Bakıcı giderine ilişkin de, bakım konusunda aile bireylerine böyle bir yükümlülük yüklenemeyeceği gibi, dışarıdan bir bakıcı tutulmuş olsa idi ne kadar zararının olduğu belirlenerek hüküm verilmesi gerekmektedir. Buna göre; olayda BK.’nun 43. maddesi (6098 sayılı TBK md. 52) gereğince hakkaniyet indirimi şartları bulunmamaktadır ve geçici iş göremezlik döneminde bu şekilde bakıcı gideri hesaplanması da yerindedir. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2014/21822 E , 2017/5957 K, 2017/1726 E 2017/11442 K )
Davacının başkasının yardımına muhtaç olduğu uzman heyet raporu ile belirlenmiş olup bu nedenle brüt asgari ücretle bakıcı gideri hesaplanması doğru olduğundan, itirazlar yerinde değildir.
-Davalı sigorta vekilinin geçici iş göremezliğin, tedavi giderleri ve bakıcı giderinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 18/06/2016 tanzim tarihli Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin geçici işgörmezlik, tedavi ve bakıcı giderlerinin tazminatının teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
– Davalı sigortanın müterafik kusura ilişkin itirazın incelenmesinde;
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, araçta bulunanların emniyet kemerlerinin takılı olup olmadığı belirsizdir. Müteveffanın emniyet kemerinin takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmayıp, emniyet kemerinin takılı olmadığının ispatı davalı sigorta şirketinin üzerindedir. Davalı tarafça, yargılama aşamasında sunulmuş herhangi bir delil bulunmadığından ve emniyet kemerinin takılı olmadığının tespiti yapılamadığı gibi alınan maluliyet bilirkişi raporunda da emniyet kemerinin yaralanmada etken olmadığı da belirlendiğinden davalının bu yöndeki itirazının reddi gerekmektedir.
-Davalıların, zarar görenin çocuk olduğundan gelir elde edemeyeceği itirazında;
Davacının olay tarihinde 18 yaşının altında olup çalışmadığı, gelirinin bulunmadığı sabittir. Haksız fiil sorumluluğunda zarar verenin sorumlu tutulabilmesi için fiil, zarar ve uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Zararın ise haksız fiiller yönünden TBK.nın 54. Maddesinde belirtildiği şekilde kazanç kaybı olabileceği gibi çalışma gücünün azalması veya yitirilmesi de bir zarar olarak kabul edilmiştir. İş gücü kaybı sebebiyle uğranacak tek kalem zarar, gelir kaybına ilişkin olan değildir. Dava konusu olayda da davacı her ne kadar 18 yaşın altında ve gelir getiren bir işte çalışmıyor olsa da geçici iş göremezlik tazminatı için onsekiz yaşın altında kalınan dönem için herhangi bir işte çalışmaması zararının olmadığı şeklinde yorumlanması haksız fiilin zarar ilkesi ile bağdaşmaz. Zarar gören bu dönem içinde günlük işlerini yerine getirememesi, öz bakımını sağlayamaması da bir zarardır. Bu dönem içinde küçüğün zararının bulunmadığı ve bu süre için tazminat hesabı yapılmaması zarar veren lehine olup zararın sadece maddi olarak gelir azalması ve kazanç kaybı olduğu sonucunu doğurur. Zarar hesabında pasif dönem için dayanak teşkil eden “efor kaybına” ilişkin görüş, küçüklerin sürekli iş göremezliğinin bulunması halinde kabul edildiği gibi eforun tamamen %100 oranında kaybedildiği geçici iş göremezlik süresi için de kabul edilmelidir. (Aynı yönde) Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2013/9064 E- 2014/8672 K. Sayılı 29.5.2014 tarihli ilamı. Bu nedenle, buna yönelik itirazlar yerinde bulunmamaktadır.
-Sigorta dışındaki davalıların manevi tazminata ilişkin itirazlarında;
6098 sayılı TBK.nın 56. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yargıtay’ın 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hâkimin takdirine bırakılmış ise de hâkim; Medeni Kanununun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözeterek, hukuk ve adalete uygun hak ve nesafet kurallarına göre uygun miktarda tazminat takdir etmesi gerekmektedir. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların değerlendirilmesi gerekir. Hakim manevi tazminata hükmederken; tarafların kusur durumu, kusur derecesi, ekonomik ve sosyal durumları, zarar ile olay arasındaki illiyet bağı, ölüm halinde kaza ile ölüm arasında illiyet bağının bulunması, olayın tarihi, olayın ağırlığı, olay tarihindeki paranın satın alma gücü, davacı sayısı gibi hususlar dikkate alınarak davacılar için zenginleşme, davalılar için yoksulluğa neden olmayacak şekilde belirlenmelidir.
Somut olayda; yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri, meydana gelen olayın ve davalının fiilin niteliği, olayın oluş yer ve şekli, kusur durumları, oluşan sürekli ve geçici maluliyet durumu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olay tarihindeki paranın alım gücü göz önünde bulundurulduğunda, davacı için belirlenen manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete göre uygun olduğu görüldüğünden, buna yönelik davalılar itirazının reddi gerekmiştir.
Bu durumda, istinaf sebebi ve kamu düzeni sebepleri nazarında dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK.nın 353/1.b.1.maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerektiğine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2- Davalı ….’nin istinaf talebi yönünden karar ve ilam harcı olarak 11.824,25 TL alınması gerektiğinden peşin olarak yatırılan 2.956,06 TL’nin mahsubu ile bakiye 8.868,19 TL istinaf karar harcının bu davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3- Davalı ……’ın istinaf talebi yönünden karar ve ilam harcı olarak 14.556,65 TL alınması gerektiğinden peşin olarak yatırılan 179,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 14.376,75 TL istinaf karar harcının bu davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-Davalı ….’ın istinaf talebi yönünden karar ve ilam harcı olarak 14.556,65 TL alınması gerektiğinden peşin olarak yatırılan 7.098,42 TL’nin mahsubu ile bakiye 7.458,23 TL istinaf karar harcının bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden taraflar üzerinde bırakılmasına,
6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.18/09/2023

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.