Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/735 E. 2023/1506 K. 19.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR :1- …
2- …
3- …
4- …
5- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALILAR : 1- …
VEKİLİ :Av. …
2- …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 19/07/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 19/07/2023

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 23.11.2019 tarihinde sürücü …’ün idaresindeki … Plakalı otomobil ile … Sokak İstikametinden gelip … Sokağına takiben seyredip … Sok. Kavşağına geldiğinde kendisine olan dur levhasına rağmen durmadığını, olağan seyir hızıyla kavşağa giriş yaptığını, sürücü …’ün … Cad. İstikametinden gelip … Sk. İstikametine doğru seyir edip … Sk. Kavşağına giriş yapan müvekkili … idaresindeki … plakalı aracın sol yan kısmından çarptığını, …’ün 2918 sayılı KTK’nın ilgili maddelerini ihlal etmesi sonucu yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazasının meydana geldiğini, söz konusu kaza sebebiyle Konya …Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, meydana gelen kazada müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, kaza tespit tutanağına göre kazanın 2918 sayılı KTK’nın 57/1-a’da yer alan “Kavşaklara yaklaşırken kavşaktaki şartlara uyacak şekilde yavaşlamamak, geçiş hakkı olan araçlara ilk geçiş hakkını vermemek” kuralını ihlal ederek kazaya sebep olduğunun açıkça belirtildiğini, müvekkilinin sürücü …’ın ise karışmış olduğu kazada kural ihlali bulunmadığı kanaatine varıldığını, mahkememizce yapılacak olan bilirkişi incelemesi sonucunda da sürücü müvekkili …’ın herhangi bir kusurunun bulunmadığı, davalı … plaka sayılı araç sürücüsü …’ün %100 kusurlu olduğunun tespit edileceğini, kaza anında davacı müvekkillerin tamamının müvekkili …’ın kontrolündeki araçta seyir halinde olduklarını, kaza sonucu müvekkilerinde bedensel zarar meydana geldiğini, müvekkillerinin maddi tazminata hak kazandıklarını, 23.11.2019 günü saat 16:30 sıralarında müvekkili … kontrolündeki … plaka sayılı araç içerisinde eşi … ve çocukları …, … ve …’ın da bulunduğunu, müvekkili … ön koltukta çocukların ise arkada koltukta seyir halinde olduklarını, olay yerine çağırılan ambulans ile … Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kaldırılan müvekkillerinin ilk burada tedavilerinin yapıldığını, daha sonra sürücü …’in … Hastanesinde tedavisine devam edildiğini, müvekkillerinden 1987 doğumlu …’ın … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi tarafindan yapılan genel adlı muayenesi sonucu “kemik fraklar izlendi, hayati tehlikesi yok, basit tıbbı müdahale ile giderilemez” denilmek suretiyle rapor düzenlendiğini, …’ın kaza tarihinde 3.500,00 TL gelir karşılığı CNC ustası olarak çalıştığını, ancak yaşanan kazadan sonra kalça kemiği çatlayan, kafasında 10 dikişi bulunan müvekkiline 40 gün kadar rapor verildiğini, ancak rapor bitiminden sonra müvekkilinin 5 ay daha eski sağlığına kavuşup mesleğini icra edemediğini, bu süre zarfında müvekkilinin iş göremez bir hal aldığını, aynı zaman diliminde müvekkilinin ayağa kalkamaması ve zorlanması sebebi ile bakıma muhtaç bir hal aldığını, hali hazırda müvekkilinin tamamen eski sağlığına dönemediğini, fazladan efor sarf etmek zorunda kaldığını, müvekkili …’in mevcut ekonomik durumu ve ekonomik geleceği de son derece olumsuz etkilendiğini, 1991 doğumlu …’ın ise kaza tarihinde ev hanımı olduğunu, müvekkili …’ın … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi tarafindan yapılan genel adli muayenesi sonucu “hayati tehlikesi var, kemik frakturu yok, basit tıbbı müdahale ile giderilemez” denilmek suretiyle rapor tanzim edildiğini, 5 gün yoğun bakımda kalan …’nin dalağının zedelendiğini, hastane sonrası 1 ay kadar da evde istirahat etmek zorunda kaldığını, bu süreçte müşterek çocuklarla, müşterek konutta ve hasta yatan eşi ile kendisi de kazadan bedensel zarar gören müvekkili … ve ailesinin tek başına ilgilendiğini ve bakımının yerine getirdiğini, keza müvekkili …’nin halen eski sağlığına kavuşamadığını, belli aralıklarla dinmeyen ağrıları için hastaneye gitmek zorunda kaldığını, kazadan hemen evvel iş arayan ve kuvvetle muhtemel en az asgari ücretle çalışacağı bir iş bulabilecek olan …’ın yaşadığı sıkıntılar sebebiyle böyle bir imkanının kalmadığını, iş bulup çalışmadığını, gelir elde edemediğini, müvekkilinin 5 ay süre zarfında iş bulamadığını ve çalışamadığını, bu gelirlerden yoksun kaldığını, müvekkili …ve …’in müşterek çocukları müvekkillerinin 2010 doğumlu … ve 2013 doğumlu …’in kaza sonrası … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından yapılan genel adli muayeneleri sonucu “kemik frakturu yok, hayâli tehlikesi yok, basit tıbbı müdahale ile giderilebilir” şeklinde rapor düzenlendiğini, son olarak müvekkilinin 2010 doğumlu …’ın … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından yapılan genel adli muayeneleri sonucu “kemik frakturu yok, hayati tehlikesi yok, basit tıbbı müdahale ile giderilemez” denilmek suretiyle rapor düzenlendiğini, çocukların kazadan sonra ki yaralanmalar sebebi ile tedaviler gördüğünü, harcamalar yaptıklarını, müvekkilinin 3 ay boyunca çocuklarını araçlarının pert olması sebebi ile toplu taşıma ile hastaneye götürdüklerini, bakıma muhtaç bir hal aldıklarını, müvekkillerinin tedavi ve bakımları pek çok masrafı da beraberinde getirdiğini, izah edildiği üzere kaza sonrası bedensel zarara uğrayan müvekkillerinin … ve …’ın ağır bir tedavi süreci geçirdiğini, bu süreçte müvekkillerinin tedavinin birçok yan giderini de karşılamak zorunda kaldıklarını, müvekkillerinin tedavisinin yalnızca bu süreçle de sınırlı kalmadığını, müvekkili …nin, hala belli aralıklarla yaşadığı ağrılar sebebiyle tedavi için hastaneye gitmek zorunda kaldığını, müvekkili …’inde benzer şekilde tedavi sonrasında düzenli bir şekilde hastane kontrollerine gittiğini, müvekkil …’in gerek babasının aracını alarak gerekse dolmuş kullanarak ailesi ile birlikte pek çok yol masrafında bulunduğunu, bu nedenlerle müvekkillerinin tedavi giderleri kapsamında karşılanacak giderleri hesaplanırken, kontrol dönemlerinin ve kazadan bugüne devam edip tedavi gerektiren sürecin de göz ününde bulundurulmasını, tedavi ve bakım giderlerinin geniş yorumlanması gerektiğini, maddi zarara maruz kalan müvekkillerinin bakıma muhtaç oldukları hususunun da belirlenmesi ve bu belirlenen bakıma muhtaçlık süreleri nazara alınarak asgari ücretin brütü üzerinden bakıcı giderlerinin de hesaplanması gerektiğini, bakım giderlerinin de belirlenip hüküm altına alınmasını, müvekkillerinin manevi tazminata da hak kazandıklarını, sigorta şirketinin maddi tazminattan sorumluluğunun söz konusu olduğunu, kaza yapan davalı sürücü …’ün sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç, … poliçe numaralı trafik sigortası poliçesi ile davalı ….’ye sigortalı bulunduğundan sorumluluk sınırları içinde sigorta şirketinin de davaya dahil edildiğini, dava açılmadan önce davalı …’ne 17.08.2020 tarihinde tebliğ edilen yazılı dilekçe ile başvuru yapıldığını, davalı sigorta şirketi tarafından olumsuz cevap verildiğini, sigorta şirketi yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden itibaren işletilecek avans faizi uygulanması gerektiğini, uyuşmazlık konusu kalemler için arabuluculuk yoluna başvuru yapıldığını ancak taraflar arasında anlaşma sağlanamadığını, bu nedenlerle, fazlaya ilişkin her türlü hakları saklı kalmak kaydıyla alacağın tahsil edilememesi riskine karşılık … plaka sayılı araca ve davalı araç sürücüsü …’ün tüm taşınır ve taşınmazlarına karar kesinleşinceye kadar üçüncü kişilere devrini ve cehri icra yoluyla satışını engeller nitelikte İhtiyati Tedbir Şerhi konulmasını, trafik kazasında bedensel zarar nedeniyle toplanacak delillere göre maddi tazminat tutarı belirlenerek; müvekkili … için 20,00-TL geçici iş göremezlik, 20,00-TL belgelenen ve belgelenemeyen tedavi bakım yol giderleri, 20,00-TL bakıcı masrafı olmak üzere 60,00-TL maddi tazminatın davalı … yönünden olay tarihinden, sigorta şirketi yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden itibaren işletilecek avans faizi, yargılama gideri ve avukatlık ücreti ile birlikte müşterek ve müteselsilen davalılardan tahsilini, müvekkili …için 20,00-TL geçici iş göremezlik, 20,00-TL belgelenen ve belgelenemeyen tedavi bakım yol giderleri, 20,00-TL bakıcı masrafı olmak üzere 60,00 TL maddi tazminatın davalı … yönünden olay tarihinden, sigorta şirketi yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden itibaren işletilecek avans faizi, yargılama gideri ve avukatlık ücreti ile birlikte müşterek ve müteselsilen davalılardan tahsilini, müvekkili … için 20,00-TL belgelenen ve belgelenmeyen tedavi bakım yol giderleri, 20,00-TL bakıcı masrafı olmak üzere 40,00-TL maddi tazminatın davalı … yönünden olay tarihinden, sigorta şirketi yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi, yargılama gideri ve avukattık ücreti ile birlikte müşterek ve müteselsilen davalılardan tahsilini, müvekkili … için 20,00-TL belgelenen ve belgelenemeyen tedavi bakım yol giderleri, 20,00-TL bakıcı masrafı olmak üzere 40,00-TL maddi tazminatın davalı … yönünden olay tarihinden, sigorta şirketi yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden itibaren işletilecek avans faizi, yargılama gideri ve avukatlık ücreti ile birlikte müşterek ve müteselsilen davalılardan tahsilini, müvekkili … için 20,00-TL belgelenen ve belgelenemeyen tedavi bakım yol giderleri, 20,00-TL bakıcı masrafı olmak üzere 40,00-TL maddi tazminatın davalı … yönünden olay tarihinden, sigorta şirketi yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden itibaren işletilecek avans faizi, yargılama gideri ve avukatlık ücreti ile birlikte müşterek ve müteselsilen davalılardan tahsilini, Müvekkilleri … ve …için ayrı ayrı 10.000 TL manevi tazminat, müvekkilleri …, …, … için ayrı ayrı 5.000’er TL olmak üzere toplamda 35.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek faizi, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiyle birlikte davalı sürücü …’den tahsili ile müvekkillerine verilmesini, mahkeme masrafları ile avukatlık ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacılar vekili 13/10/2022 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; Dava dilekçelerinde talep etmiş oldukları her müvekkili için alacak kalemlerinde fazlaya ilişkin haklarımızı saklı tutarak ıslah ettiklerini, müvekkilleri adına fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydıyla açtıkları davada, dava dilekçesinden farklı olarak bilirkişi raporunda bilirkişinin müvekkillerinin alacak kalemlerinin tespit edildiğini, bu nedenle; müvekkili … için; dava dilekçesinde talep ettikleri 20,00-TL geçici iş göremezlik zararını ıslah yolu ile 2.401,72-TL artırarak toplamda 2.421,72-TL’nin, yine dava dilekçelerinde talep ettikleri 20,00-TL’yi belgelenen ve belgelenemeyen tedavi giderini ıslah yolu ile 380 TL artırarak toplamda 400,00-TL, bakıcı gideri için ise dava dilekçelerindeki 20,00-TL miktar üzerinden kabulünü, müvekkili … için; dava dilekçesinde talep ettikleri 20,00-TL geçici iş göremezlik zararını ıslah yolu ile 3.849,75-TL artırarak toplamda 3.869,75-TL, dava dilekçesinde talep ettikleri 20,00-TL belgelenen ve belgelenemeyen tedavi giderini ıslah yolu ile 730 TL artırarak toplamda 750,00-TL, bakıcı gideri için ise dava dilekçelerinde 20,00-TL bakıcı giderinin ıslah yolu ile 1.259,20-TL artırarak toplamda 1.279,20-TL’nin kabulünü, müvekkili … için; dava dilekçesinde talep ettikleri 20,00-TL belgelenen ve belgelenemeyen tedavi giderini ıslah yolu ile 80,00-TL artırarak toplamda 100,00-TL, bakıcı gideri için ise dava dilekçelerindeki 20,00-TL miktar üzerinden kabulünü, müvekkil … için; dava dilekçesinde talep ettikleri 20,00-TL belgelenen ve belgelenemeyen tedavi giderini ıslah yolu ile 80 TL artırarak toplamda 100,00-TL, bakıcı gideri için ise dava dilekçelerinde ki 20,00-TL miktarlar üzerinden kabulünü, müvekkil … için; dava dilekçelerinde talep ettikleri 20,00-TL belgelenen ve belgelenemeyen tedavi giderini ve bakıcı gideri için ise dava dilekçesinde ki 20,00-TL miktar üzerinden kabulünü, bu alacakların ayrı ayrı davalı … yönünden olay tarihinden davalı sigorta şirketi yönünden ise sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte alınarak müvekkillerine ödenmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …’e usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafça her ne kadar 06.10.2020 tarihli dava dilekçesinde 23.11.2019 tarihinde meydana gelen trafik kazasında müvekkilinin bu kazaya kusuruyla sebebiyet verdiği ve davacıların maluliyetlerinin olduğuna ilişkin iddialarda bulunarak taraflarından maddi ve manevi tazminat tahsili talebiyle işbu dava açılmışsa da davacı tarafça ileri sürülen iddiaların kabulünün mümkün olmadığını, … plakalı aracın olay günü müvekkilinin sevk ve idaresinde olması sebebiyle kusurlu olduğu davacı tarafça iddia edilmişse de işbu iddiaların kabulünün mümkün olmadığını, müvekkilinin olay tarihinde…isimli fast-food firmasının… mahallesindeki şubesinde kurye olarak çalıştığını, gelen siparişlerin hepsini patronu olan …’in eşi …’in üzerine kayıtlı olan … plakalı araçla teslim ettiğini, olay günü olan 23.11.2019 tarihinde saat 16:30 sıralarında yine siparişleri teslim etmek üzere iş yerinden araçla ayrıldığını, bu sırada kendisini o gün ziyarete gelen kuzeni …’nin de arabada bulunduğunu, siparişleri teslim edip iş yerine geri dönerken, … Sk. istikametinden … Sk. istikametine geçmek üzereyken … Sk. istikametinden gelip … Sk. istikametine geçmek isteyen … plakalı araçla çarpıştıklarını, müvekkilinin kavşaktaki aracı görünce oldukça yavaşladığını ve söz konusu araca yolu verdiğini, ancak aynı anda karşı araç sürücüsü …’ın hızını azaltmayarak işbu kazaya kendi kusuruyla sebebiyet verdiğini, kaza sonrasında olayın şokunu atlatan müvekkilinin ve kuzeninin hemen araçtan indiğini ve karşı araçtaki davacılara yardım etmek istediklerini, ancak o esnada araçtaki davacıların hiçbirisinde emniyet kemerinin takılı olmadığını fark ettiklerini, davacı …’ın hem meydana gelen elim olaya kendi kusuruyla sebebiyet verdiğini, hemde diğer davacılar araç içerisinde seyahat halindeyken emniyet kemerini takmayarak kendi kusurlarıyla işbu elim olayda yaralandıklarını, davacıların emniyet kemeri takmayarak işbu elim olayda müterafik kusur halinin bulunduğu hususunda tanık beyanlarıyla ve olay yerini görüntüleyen kamera kayıtlarının incelenmesinde sübut bulacağını, davacıların müterafik kusuru bulunduğu gözetildiğinde mahkememizce tazminat hesaplamasında indirim yapılması veya tazminatın tamamen kaldırılması gerektiğini, davacı sürücü … hakkında “Hayati tehlikesi yok” denilmek suretiyle rapor tanzim edildiğini, davacı tarafça ileri sürülen maddi ve manevi tazminat miktarının kabulünün mümkün olmadığını, davacının hastanede yatış dahi yapmadığını, davacı taraf her ne kadar sürücü …’ın 40 gün raporlu olduğunu iddia etmiş ise de; dosya kapsamında işbu hususla ilgili herhangi bir delilin sunulmadığını, bununla birlikte davacı sürücü …’ın 5 ay boyunca mesleğini icra edemediği iddiasının da gerçeklikle asla bağdaşmadığını, davacıya ait hizmet döküm cetveli incelendiğinde de bu hususun ortaya çıkacağını, davacı … hakkında davacı tarafça 5 gün yoğun bakımda kaldığı ve 1 ay kadar da evde istirahat ettiği iddia edilmiş ise de; işbu hususun ve davacı tarafça ileri sürülen maddi ve manevi tazminat miktarının kabulünün mümkün olmadığını, … kaza esnasında sağ ön yolcu koltuğunda oturduğunu, kaza olduktan hemen sonra arabadan inen ilk kişinin kendisinin olduğunu, ambulans gelene kadar ayakta beklediğini, bu süreç zarfında da eşinin ve çocuklarının durumunu kontrol ettiğini, hal böyleyken kazadan sonra arabadan kendi başına inen, çocukları ve eşi için yardım diye bağıran ve durumu iyi görünen bir kişinin daha sonra hayati tehlikeyle 5 gün yoğun bakımda kalması hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, gözetilmesi gereken bir diğer husus, davacı …’ın kaza tarihinde davacı tarafça da belirtildiği üzere ev hanımı olduğunu, davacı tarafça her ne kadar …’ın kazadan evvel iş aradığı ve en az asgari ücretle çalışacağı bir iş bulabileceği ve bu gelirden mahrum kaldığına yönelik iddialarının tamamen soyut iddialar olduğunu ve kabul edilebilir bir yanının bulunmadığını, davacının kaza tarihinde davacı tarafçada ikrar edildiği üzere …’ın ev hanımı olduğu, yolcu konumunda olan …’ta aynı eşi … gibi 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 78. ve ilgili yönetmeliğin 150. Maddesini açıkça ihlal ederek kaza anında …’ın da emniyet kemerinin takılı olmadığını, söz konusu kanun ve ilgili yönetmeliğe göre, sürücülerin ve yolcuların emniyet kemeri takmalarının zorunlu olduğunu, davacının müterafik kusuru bulunduğunu, kaldı ki bu durumun davacı tarafın dilekçe ekinde yer alan … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Adli Muayene raporunda da bizzat geçtiğini, davacıların müşterek çocukları … ve … hakkında “Hayati tehlikesi yok, BTM ile giderilebilir” denilmek suretiyle ve … hakkında da “Hayati tehlikesi yok,” denilmek suretiyle rapor düzenlendiğini, davacı tarafça ileri sürülen maddi ve manevi tazminat miktarının kabulünün mümkün olmadığını, tüm davacıların seyahat esnasında emniyet kemerinin takmaması kaza sonrasındaki fiziksel ve manevi zararlarının ortaya çıkmasında da olukça büyük bir payının olduğunu, davacı tarafça talep edilen manevi tazminat miktarının oldukça fahiş olduğunu, kanun koyucu sebepsiz zenginleşmeye yönelik manevi tazminat taleplerinin uygun düşmeyeceğini belirttiğini, kaldı ki müvekkiline atfedilecek kusur olmadığını, tazminat talebinin şartlarının dahi oluşmadığını, davacıların taleplerinin kabul anlamına gelmemek üzere, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından gelir, geçici veya sürekli iş göremezlik ödeneği bağlanmışsa, tedavi ve bakıcı giderleri için yine kurumca ödeme yapılmışsa veya sosyal güvenceden karşılanmışsa bunların hükmedilecek tazminat miktarından düşülmesinin gerektiğini, bu nedenlerle haksız ve mesnetsiz açılan işbu davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı sigorta şirketi ise yapılan tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya …Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirmede; Davacı vekilince davalılar aleyhine açılan işbu davada, 23/11/2019 tarihinde davalı sürücü …’ün … Plakalı araçla hatalı bir şekilde davalı … idaresindeki … Plakalı araca çarpması neticesinde yaralanan davacıların davalılardan maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulmuş olup, alınan raporlar ve dosya bir bütün olarak değerlendirildiğinde, hem maddi, hem de manevi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin olarak;
Davacıların maddi tazminat taleplerinin ıslah dilekçeside nazara alınmak suretiyle KISMEN KABULÜ İLE;
1-) a- Davacı … için ; 2.421,72 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 400,00 TL tedavi gideri olmak üzere toplam 2.821,72 TL tazminatın davalı sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ile temerrüt tarihi olan 02/09/2020 tarihinden itibaren diğer davalı bakımından ise kaza tarihi olan 23/11/2019 tarihinden itibarken işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile iş bu davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin 20,00 TL bakıcı gideri talebinin reddine,
b-… için; 3.869,75 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 750,00 TL tedavi gideri, 1.279,20 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 5.898,95 TL tazminatın davalı sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ile temerrüt tarihi olan 02/09/2020 tarihinden itibaren diğer davalı bakımından ise kaza tarihi olan 23/11/2019 tarihinden itibarken işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile iş bu davacıya verilmesine,
c-… için; 100,00 TL tedavi giderinin davalı sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ile temerrüt tarihi olan 02/09/2020 tarihinden itibaren diğer davalı bakımından ise kaza tarihi olan 23/11/2019 tarihinden itibarken işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile iş bu davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin 20,00 TL bakıcı gideri talebinin reddine,
d-… için; 100,00 TL tedavi giderinin davalı sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ile temerrüt tarihi olan 02/09/2020 tarihinden itibaren diğer davalı bakımından ise kaza tarihi olan 23/11/2019 tarihinden itibarken işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile iş bu davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin 20,00 TL bakıcı gideri talebinin reddine,
e-… için; talep edilen 20,00 TL bakıcı gideri ve 20,00 TL tedavi gideri talebinin reddine,
2-)Davacıların manevi tazminat taleplerinin KISMEN KABULÜ İLE;
… için 3.000,00 TL … için 4.000,00 TL … için 2.000,00 TL … için 2.000,00 TL … için 1.000,00 TL olmak üzere toplam 12.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 23/11/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak iş bu davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, ” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; müvekkillerin dosyada kabul edilen miktardan daha fazla maddi tazminatı almaya hak kazandığını, dosyadaki müvekkillerin hak ettiği tazminatların hesap edildiği hesap raporlarını istinaf ettiklerini, takdir edilen manevi tazminat miktarlarının çok düşük olduğunu, müvekkillerin uğradığı manevi zararın karşılığı olmadığını, müvekkillerin dava konusu olay neticesinde ruh hallerinin bozulduğunu, müvekkillerin acı ve ıstırap çektiğini, psikolojik sarsıntı yaşadıklarını, müvekkillerden … ve …’nin çocuklarını kaybetme korkusu yaşarken, müşterek çocukların da anne ve babalarını kaybetme korkusu yaşadıklarını, meydana gelen trafik kazasında karşı tarafın asli kusurlu olup müvekkilin hiçbir kusurunun bulunmadığını, bu hususta nazara alınarak manevi tazminat taleplerinin tam kabul edilmesi gerektiğini, tüm bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulüne, Konya …Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/12/2022 tarihli … Esas … Karar sayılı kararı ile verilen maddi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne ve hukuka aykırı şekil ile miktarda karşı taraf lehine hükmedilen vekalet ücretlerine ilişkin kararın usul ve yasaya aykırı olduğu bu nedenle izah ettikleri nedenlerle istinaf incelemesi yapılarak ilk derece mahkemesinin maddi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne ilişkin vermiş olduğu kararın kaldırılarak maddi ve manevi tazminat taleplerinin tamamen kabulü ve karşı taraf lehine takdir edilecek vekalet ücretinin hukuka uygun olarak yeniden düzenlenerek takdir edilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mahkemece verilen karar davacı tarafça aşağıda belirtilen yönlerden istinaf edilmiştir.
Dava, trafik kazası nedeniyle yaralanma nedeniyle maddi manevi tazminat istemine ilişkindir.
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir.
Bu halde mahkemece Güvence hesabının sorumluluğundaki kazanın 11/06/2015 tarihi olmasına göre AYM ce verilen iptal kararı öncesi yürürlükte olan 01/06/2015 tarihli genel şartlara göre özürlülük ölçütü yönetmeliğine göre rapor alması gerekirken ,genel şartların bu hükmü AYM iptal kararı sonrası hükümsüz hale geldiğinden Adli tıp kurumunun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre düzenlendiği raporun AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre geçerli hale geldiği, Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli tıp kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu halde mahkemece, yukarıdaki esaslara uygun şekilde Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine düzenlenen maluliyet raporlarına göre davacıların sürekli, kalıcı maluliyetlerinin bulunmadığının sadece geçici iş göremezliklerinin bulunduğunun ve buna göre geçici iş göremezlik ve tedavi giderlerinin belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmamakla, hükme esas alınan raporların usul ve yasaya uygun olması nedeniyle davacıların buna istinafları ret edilmiştir.
-Manevi tazminata ilişkin itirazlarında;
6098 sayılı TBK.nın 56. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yargıtay’ın 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hâkimin takdirine bırakılmış ise de hâkim; Medeni Kanununun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözeterek, hukuk ve adalete uygun hak ve nesafet kurallarına göre uygun miktarda tazminat takdir etmesi gerekmektedir. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların değerlendirilmesi gerekir. Hakim manevi tazminata hükmederken; tarafların kusur durumu, kusur derecesi, ekonomik ve sosyal durumları, zarar ile olay arasındaki illiyet bağı, ölüm halinde kaza ile ölüm arasında illiyet bağının bulunması, olayın tarihi, olayın ağırlığı, olay tarihindeki paranın satın alma gücü, davacı sayısı gibi hususlar dikkate alınarak davacılar için zenginleşme, davalılar için yoksulluğa neden olmayacak şekilde belirlenmelidir.
Somut olayda; yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri, meydana gelen olayın ve davalının fiilin niteliği, olayın oluş yer ve şekli, davalının tamamen kusurlu olması, yukarıda yazılı olan nedenlerle kabul edilmesi gerekli sürekli ve geçici maluliyet durumları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olay tarihindeki paranın alım gücü göz önünde bulundurulduğunda, davacılar için belirlenen manevi tazminatların dosya kapsamına ve hakkaniyete göre uygun olduğu görüldüğünden, buna yönelik davacıların itirazının reddine karar verilmiştir.
– Vekalet ücreti yönünden itirazlarında;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 tarihli, 2009/21-286 Esas ve 2009/328 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için, aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda, bu bağlantı, karşılığını, dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı, zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında ve zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmekte olup, anılan kavramların açıklanmasında yarar vardır.
Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukuki ilişki hakkında, mahkemece, bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde, dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın, birden fazla kişi tarafından, birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edildiği zaman, o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda, zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında, dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.
Bazı hallerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde, kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.
Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında ise, dava arkadaşlığı ihtiyaridir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57. maddesinde; “Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Şu durumda; maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğmuş olması hallerinde, birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.
Alacaklının müteselsil borçluların tümüne veya bunlardan bazısına karşı alacak davası açtığı hallerde davalı müteselsil borçlular; yine, mirasçılar miras bırakanın borçlarından müteselsilen sorumlu olduklarından, birden fazla mirasçıya karşı alacak davası açılması halinde davalı mirasçılar; birden çok kişinin aynı sözleşmeyle borç altına girdiği hallerde bölünebilen bir borç nedeniyle birden çok kişiye karşı birlikte dava açılması halinde, bu kişiler; arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır.
Davanın, birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğması haline gelince; aynı sebepten maksat, yalnız hukuki sebep olmayıp, bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesi olanaklıdır. Örneğin, sebepsiz iktisap hükümlerine göre sorumlu olan kişilere karşı ve haksız fiili birlikte işleyen kişilere karşı birlikte dava açılabilir. Burada da ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusudur.
Bu halde Dava arkadaşlığı; davacı veya davalı tarafta birden fazla kişi bulunması hali olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İhtiyari dava arkadaşlığında; birden çok kişi, birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu haller, davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olmasıdır. (HMK.57) Sayılan bu üç durum dışında ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu değildir. Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde ise mecburi dava arkadaşlığı vardır (HMK.59).
Yine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin;
” 10 – (1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir. ” hükmünü taşımaktadır
Somut olayda, davacılar ve davalılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar tarafından davalıdan manevi tazminat talep edildiğine ve davacılar ile davalı arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığına göre, kabul edilen miktarlar yönünden herbir davacı için ayrı ayrı, reddedilen kısım üzerinden de kendisini vekille temsil ettiren davalılar lehine ayrı ayrı vekalet ücreti taktir edilmemesinde isabet bulunmamasına göre, davacılar vekilinin buna yönelik istnaf itirazları yerinde değildir.

Bu halde, kamu düzeni ve istinaf sebepleri çerçevesinde; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön ile kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına; dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-Dosya adli yardımlı olduğundan istinaf aşamasında davacı taraftan harç ve masraf alınmadığından; beş adet istinaf kanun yoluna başvuru harcı (492,00 TLx5) ve beş adet maktu karar harcı (269,85 TLx5) olmak üzere toplam 3.809,25 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların davacılar üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; manevi tazminat yönünden; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere, maddi tazminat yönünden; HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.19/07/2023

Başkan …
e-imzalı

Üye …
e-imzalı

Üye …
e-imzalı

Katip …
e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.