Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/734 E. 2023/1441 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … -(T.C. No: …)
VEKİLİ :Av. …
DAVALILAR : 1- …
VEKİLİ :Av. …

:2- … – (T.C. No: …)
VEKİLİ : Av. …
DAVA :Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 13/07/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 13/07/2023

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 03/09/2018 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili davacının … günü yaya yolunda ilerlerken yolun karşısına geçmek istediği sırada, süratli şekilde seyir halinde olan davalı … yönetimindeki … plakalı aracın çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında müvekkilinin vücudunda kemik kırığı meydana gelecek şekilde yaralandığını, 15.11.1996 d.lu …’ın 2018 kaza tarihinde (22) yaşında olduğu, …. bünyesinde Iateks bölüm ustası olarak kaza tarihi itibari ile 1.800,00 TL/net + AGİ ücret almakta olduğunu, müvekkilinin kaza sonucu malul kaldığını, kazanın ve kalıcı sakatlığın yarattığı ruhsal ve yaşamsal olumsuzluklar meydana geldiğini, davalıya ait … plakalı aracın 19.12.2017-19.12.2018 tarihleri arası geçerli… nolu poliçe ile Zorunlu Taşıma Sigortası ile davalı ….’ne yaptırılmış olduğu, müvekkili tarafından davalı … şirketine yapılan başvuruya karşın davalı … tarafından olumlu veya olumsuz bir yanıt verilmediğinden işbu davanın ikame edildiğini belirterek; trafik kazasında müvekkilinin bedensel zarara uğraması nedeniyle, toplanacak delillere göre (6100 sayılı Yasa’nın 107.maddesi uyarınca) maddi tazminat tutarı belirlenerek (fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere), şimdilik 250,00 TL geçici iş göremezlik zararının, 250,00 TL sürekli iş göremezlik zararının, işleten ve sürücü yönünden olay tarihinden; sigortacı yönünden sigorta limitini aşmamak üzere temerrüt tarihinden işletilecek avans faizi ile davalılardan alınarak müvekkiline ödenmesine, 25.000,00 TL manevi tazminatın, olay tarihinden işletilecek avans faizi ile birlikte davalı sürücü ve işletenden ortaklaşa ve zincirleme alınarak müvekkiline ödenmesine, işleten ve sürücünün taşınır taşınmaz malları ile üçüncü kişilerdeki ve bankalardaki hak ve alacakları üzerine ihtiyati tedbir konulmasına bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde işleten ve sürücünün taşınır taşınmaz malları ile üçüncü kişilerdeki ve bankalardaki hak ve alacakları üzerine teminatsız olarak yada mahkemece uygun görülecek oranda teminat yatırılmak sureti ile ihtiyati haciz konulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekilinin 24/08/2020 havale tarihli ıslah dilekçesi ile, açmış oldukları davayı toplamda 42.537,60 TL olarak ıslah ettiği anlaşılmıştır.
Davacı vekili 10/05/2022 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; bilirkişi raporu doğrultusunda davayı ıslah ettiklerini bu doğrultuda 108.521,50 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ettiklerini belirtmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özet olarak; Kendisine ait aracın hususi bir araç olduğunu, kazanın davacının yaya olarak kırmızı ışıkta geçtiği sırada, kırmızı ışıkta geçmesi sonucu meydana geldiğini, davacı ile herhangi bir ticari ilişkinin bulunmaması nedeniyle görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, bu nedenle görevsizlik kararı verilmesini talep ettiğini, meydana gelen trafik kazasında davacının asli ve tam kusurlu olduğunu, bu hususun mobese kayıtları ve tanık beyanlarınca ortaya çıkacağını, aracının …’ne … poliçe numarası ile Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası ile sigortalı olduğu, üçüncü kişilerin uğradığı zararları teminat altına aldığından maddi tazminat taleplerinin sadece … ye yöneltilmesinin gerektiğini, haksız fiil nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için öncelikle olayda taksirle bile olsa kusuru olduğunun davacı tarafça ispatlanmasının gerektiğini, velevki yargılama sonunda kusurlu olduğu tespit edilse bile Maddi tazminat yönünden karşı tarafın zararını ispatlaması iş gücü kaybı, uzuv tatili ve zaafı yönünden bir zararının olduğunu ortaya koymasının gerektiğini, bu durumda dahi sorumluluğun sigorta şirketine ait olduğunu, kendisine atfedilecek kusur bulunmadığından manevi tazminat talebinin de reddinin gerektiğini belirterek; öncelikle davanın görev yönünden reddine karar verilmesini, maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine, yargılama giderleri ile ileride avukat tutma halinde vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özet olarak; Davada yetkili mahkemenin müvekkili şirketin yerleşim yeri itibariyle İstanbul Anadolu Mahkemeleri olması nedeniyle yetkisiz mahkemede açılan davanın yetkili İstanbul Anadolu Mahkemelerine gönderilmesinin gerektiğini, huzurdaki dava hem yasa hem de sözleşme hükümlerinde öngörülen sürelerin geçmiş olması nedeniyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, sigorta şirketinin sigortalısının kusuru oranında tazminat ödemesi yapmakla yükümlü olduğu gözönüne alınarak öncelikle davacı tarafından müvekkili şirket sigortalısı araç sürücüsünün kusuru bulunduğunun ispat edilmesi gerekmekte olduğunu, kazaya ilişkin kusur oranlarının Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi tarafından tespitinin gerektiğini, ayrıca dava konusu kaza sırasında rücuya ilişkin bir durumun mevcut olup olmadığının araştırılmasının gerektiğini, davacının sürekli sakatlık durumunun Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nden alınacak rapor ile ispatlanması ve maluliyetin tespiti halinde tazminat hesabının aktüer sıfatına sahip bilirkişi tarafından yapılmasının gerektiğini, müterafik kusur ve hatır taşıması hususlarının araştırılarak, tazminat tutarından indirim yapılmasının gerektiğini, davacının dava konusu kaza nedeniyle elde ettiği gelir ve tazminatların mahsubu gerekli olduğunu, geçici iş göremezlik zararları müvekkili şirketin sorumluluğunda olmadığından davacı yanın bu yöndeki taleplerinin de reddi gerektiğini belirterek; öncelikle usule ilişkin itirazlarımızın kabulü ile davanın usulden reddine, aksi halde esasa ilişkin itirazları kapsamında davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacının 07.05.2018 tarihinde yaya yolunda ilerlerken yolun karşısına geçmek istediği sırada davalı … yönetimindeki … plakalı aracın çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında davacının vücudunda kemik kırığı olacak şekilde yaralandığı, kaza sonucu davacının maddi ve manevi zararlarının bulunduğu, buna ilişkin olarak davalı … şirketine müracaatta bulunduğu ancak herhangi bir ödemede bulunulmaması nedeniyle işbu davanın ikame edildiği, davalı taraflarca da davanın reddinin talep edildiği, … Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı’na aldırılan kusur raporunda, davalı sürücü …’in %25 oranında, davacı yaya …’ın %75 oranında kusurlu olduğu, davacının dava konusu trafik kazası sonucunda tüm vücut fonksiyon kayıp oranının kalıcı olarak %18 olduğu, 6111 sayılı kanun kapsamında tedavi giderlerinin SGK tarafından karşılandığı, … tarafından düzenlenen 15.5.2018 tarih ve … sıra nolu 901,80TL tutarındaki faturanın davacının tedavi gördüğü …Hastanesine kesildiği, …’nce düzenlenen 02.07.2019 tarihli raporda bu tutarın sehven hastanın yaptığı harcama şeklinde yazıldığı, sürekli iş göremezlik (kalıcı sakatlık) oranlarının yönetmelik farklılığı nedeniyle farklı tespit edildiği, fatura edilemeyen zorunlu tedavi giderlerinin 5.000,00 TL olduğu, iyileşme süresinin 9 dokuz ay olarak tespit edildiği ve bu süre zarfında %100 malul sayıldığı, 3 ay süre ile bir başkasının bakımına muhtaç olduğunun tespit edildiği, davacının maddi tazminat taleplerine ilişkin olarak aktüer bilirkişi tarafından düzenlenen rapor uyarınca 07.05.2018-06.02.2019 tarihleri arası geçici iş göremezlik dönemi maddi zarar 991,50TL., 07.02.2019- 30.11.2062 tarihleri arası sürekli iş göremezlik dönem maddi zarar 137.787,23TL., 07.05.2018-06.02.2019 tarihleri arası geçici iş göremezlik dönemi bakıcı gideri maddi zararının
1.202,34 TL., Belgeye Bağlanan Ve Bağlanamayan Tedavi Gideri Maddi Zararının 1.250,00TL. olduğunun tespit edildiği, kazaya karışan … plaka sayılı aracın davalı … adına kayıtlı olup, diğer davalı ….’ne 19/12/2017-19/12/2018 tarihleri arasında… poliçe numarası ile Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğu, davacının maddi ve manevi talepleri yönüyle davalı sürücü …’in sürücü işleten sıfatıyla, davalı … şirketinin ise maddi tazminata ilişkin talepler yönüyle sigortacı sıfatıyla sorumlu olduğu, davacının taleplerinin davalılarca karşılanmadığı anlaşılmakla; davacının 09.05.2022 tarihli ıslah dilekçesi dikkate alınarak, maddi tazminat davasının kısmen kabulü ile; 108.521,50 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 991,50 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 109.513.00 TL tazminatın, ( davalı … yönünden karar kesinleştiğinden 35.328,70 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 991,50 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 36.320,20 TL tazminatın, davalı … yönünden temerrüt tarihi olan 05/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ve olay tarihi itibariyle geçerli ZMMS yaralanma teminat klozu limitiyle sınırlı olmak kaydıyla) davalı … yönünden ise kaza tarihi olan 07/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davalı …’nın ve Davacının istinaf başvurusu olmadığı dikkate alınarak sigorta şirketi yönünden fazlaya ilişkin istemin reddine, davacının ve davalının ekonomik ve sosyal durumu ve kazaya karışan tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı ve paranın satın alma gücü dikkate alınarak maddi ve manevi tazminat yönünden davacının davasının kısmen kabulüne karar verilmiş ve;
DAVACININ MADDİ TAZMİNAT DAVASININ kısmen KABULÜ ile; 108.521,50 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 991,50 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 109.513.00 TL tazminatın, ( davalı … yönünden karar kesinleştiğinden 35.328,70 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 991,50 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 36.320,20 TL tazminatın, davalı … yönünden temerrüt tarihi olan 05/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ve olay tarihi itibariyle geçerli ZMMS yaralanma teminat klozu limitiyle sınırlı olmak kaydıyla) davalı … yönünden ise kaza tarihi olan 07/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin reddine,
DAVACININ MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile; 10.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 07/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin talebin reddine, ” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davacının yerel mahkemeye sunmuş oldukları 24/08/2020 tarihli ve 10/05/2022 tarihli ıslah dilekçelerinin bulunduğunu, kişinin bir davada yalnızca bir kez ıslah hakkının bulunduğunu, davacının davasını iki kez ıslah etmesine rağmen bu ıslahlarda tamamlaması gereken peşin harcını tamamlamadığını, harçların yatırılmadan davanın sonuçlandırılmasının hukuka aykırı olduğunu, davalı müvekkilin yerel mahkemenin 01/09/2020 tarihli kararını istinaf ettiğini, davacının ise söz konusu kararı istinaf etmediğini, davacının istinaf etmemesine rağmen yerel mahkemenin tazminatı artırdığını, aleyhe bozma yasağı dikkate alınmadan tazminat miktarının yükseltilmesinin hukuka aykırı olduğunu, 22/07/2019 tarihli adli tıp raporunda maluliyet oranının %13 olarak belirlendiğini, 25/06/2021 tarihli raporda ise maluliyet oranının %22 olduğunu, raporlar arasında çelişki olduğunu, alınan rapora göre davacının %75 asli kusurlu iken müvekkile fazladan giderlerin yüklendiğini, kamu düzeni gerekçesi ile bozulan dosyada sigorta şirketinin davalı sıfatının devam ettiğini, manevi tazminatın hukuka aykırı olduğunu, davacının kendi kusuru neticesinde kazaya sebebiyet verdiğini, davalı müvekkilin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, tüm bu nedenlerle Konya… Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı … tarihli kararının istinaf incelemesi neticesinde bozulması ve davanın reddine karar verilmesini için yeniden görülmesi ve talepleri doğrultusunda müvekkil lehine karar verilmesi, dosyanın yeniden görülmesinin mümkün olmaması halinde kararın müvekkil lehine kaldırılarak ilk derece mahkemesine gönderilmesine, dava sonuna kadar tehiri icraya karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemece davalı … yönünden Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi …E. …K. Sayılı kararının kesinleştiğinden bahisle fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verildiğini, Davalı … yönünden ise yapılan hesaplamaların hatalı oluşu ve manevi tazminat miktarının talep edilenden aşağıda bir miktar olması hasebi ile ilgili hüküm açıkça hukuka aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerle fazlaya ilişkin tüm haklarının saklı kalmak kaydıyla Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılması ve yeniden yargılama yapılarak maddi ve manevi tazminat taleplerinin temerrüt ve kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalılar üzerine tahmiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dairemizin ilamı ile verilen kaldırma ve gönderme kararı üzerine mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda verilen kararın davacı ve davalı … tarafından istinafı üzerine yapılan inceleme sonunda;
Aşağıda belirtilen hususlar dışında, oluşturulan uzman bilirkişi heyetinden uygun yönetmelik hükümlerine göre alınan maluliyet raporunun ve kaldırma kararında belirtilen biçimde maluliyet oranının değişmesi nedeniyle hükme en yakın tarihli veriler nazara alınarak aktüer konusunda usul ve yasaya uygun, ayrıntılı, gerekçeli, dosya kapsamındaki delillere uygun alınan raporun hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına; sair itirazların Dairemizin önceki kaldırma kararında değerlendirilerek reddedilmiş olup yeniden incelenmesinin mümkün olmamasına göre davacı ve davalı … vekilinin, yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurularının reddine karar vermek gerekmiştir. Ancak;
-Davacının ve davalının maddi tazminatına ilişkin itirazında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır. Bunun yanında;
Yeniden aktüer raporu alınması gerekir ise, ancak bu durumda güncel veriler varken faraziyeye dayalı veriler esas alınamayacağından, AYM kararı nedeniyle, yeniden rapor alınması gerekli ise mahkemece güncel asgari ücret üzerinden hesap yapılması gerekmektedir. (Bkz. Aynı yönde Yargıtay Genel Kurulu 2021/(21)10-188 Esas, 2022/87 Karar; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/(21)10-595 ESAS, 2022/639 Karar sayılı ilamları)
Bu nedenle yukarıdaki ilkeler ve açıklamalar kapsamında, Dairemizce Anayasa Mahkemesi iptal kararı nedeniyle aktüer raporu alınması istenilmiş olmakla, oluşursa güncel veriler gözetilerek buna göre de ıslahın da yapıldığı aktüer bilirkişiden alınan ikinci ek raporun, hükme esas alınması gerekli iken ve davacının ıslah dilekçesi ile tüm davalılar yönünden artırım yapmış iken, AYM kararı ve bu çerçevede hüküm tarihindeki güncel asgari ücretlerin uygulanması gerektiği gözetilmek, bu sebeple usuli müktesep hakların uygulanmayacağı düşünülmeksizin sadece davalı … yönünden ıslaha göre karar verilip davalı … yönünden önceki kararın kesinleştiğinden bahisle davalı … yönünden eksik tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya, yukarıda anılan ilkelere aykırı olmakla, buna ilişkin itirazlarını sunan davacı vekilinin istinafı talebinin kabulü, davalının ise itirazlarının yerinde olmadığı ancak neticeten davalı sigortanın da aynı şekilde sorumlu olduğu yönünde itirazının davacının aynı yöndeki itirazı ile birleşmesi nedeniyle neticeten davalının bu kapsamdaki itirazı olumlu sonuçlanmış olmakla, istinafı bu bakımından kabul edilmiş olup, kararın bu sebeplerle kaldırılıp yeniden hüküm tesis edilmesi gerekmiştir.
-Davalının, ikinci kez ıslah olamayacağına ve eksik harca yönelik değerlendirmede;
6100 sayılı HMK’nin belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. maddesinde” (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükme göre belirsiz alacak davasının alacak miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenemediği ya da imkânsız olduğu hallerde olanaklı olduğu anlaşılmaktadır.
Belirsiz alacak davasında davacı, alacağının tam ve kesin olarak belirlenmesinden sonra HMK 107.maddesine dayalı olarak bir kez alacağını artırabilir. Ayrıca davasını HMK 176 ve devamı maddelerine göre bir kezde ıslah edebilir.
Buna göre somut olayda, dava dilekçesinin ve bilirkişi raporlarından sonra sunulan artırım dilekçesinin içeriğinden davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığından, davacının belirsiz alacak isteminde önce artırım sonra ıslah olarak kabul edilecek dilekçelerine binaen karar verilmesi gerektiğinden, itiraz yersizdir.
Ayrıca; artırılan toplam dava miktarına göre yeterle harçlar da yatırılmış bulunduğundan davalının buna ilişkin itirazı da yerinde değildir.
-Davacı ve Davalı …’ın, manevi tazminat miktarına yönelik itirazında;
Mahkemenin ilk hükmü davacı tarafça itiraz edilmemiş olup davacı yönünden 10.000 TL den fazla manevi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olacağından, manevi tazminat yönünden Anayasa Mahkemesi kararı uygulanamayacağından, bu sebeple ilk hüküm davalı lehine usulü müktesep hak teşkil etmekte olduğundan, davacının manevi tazminat istinafı reddedilmiştir. Davalının istinafı bakımından ise;
Davalının manevi tazminat miktarı itirazının incelenmesinde ; Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde ; “Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmü düzenlenmiş madde metninden de anlaşıldığı üzere, haksız eylem sonucu bedensel zarar görenin yakınları yararına manevi tazminata karar verilebilmesi için, zarar görenin yaralanmasının ağır bedensel zarar niteliğinde olması gerekmektedir. Ağır bedensel zarar, kanunda tanımlanmamış olup, yaralanmanın özelliğine ve yarattığı sonuçlara göre mahkemece takdir edilecektir.
Somut olayda; yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri, meydana gelen olayın ve davalının fiilin niteliği, davalının belirlenen kusuru, olayın oluş yer ve şekli, oluşan sürekli ve geçici maluliyet durumu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olay tarihindeki paranın alım gücü göz önünde bulundurulduğunda, davacı için belirlenen manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete göre hükmedilen miktar fazla olmadığından, buna yönelik davalı itirazının reddine karar verilmiştir.
Bu nedenle, davacı ve davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı ve davalı … vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle; (İnfazda tereddüt oluşmaması için itiraz edilmeyen ve kesinleşen kısımlar korunmak suretiyle)
1-DAVACININ MADDİ TAZMİNAT DAVASININ kısmen KABULÜ ile; 108.521,50 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 991,50 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 109.513.00 TL tazminatın, davalı … yönünden temerrüt tarihi olan 05/07/2018 tarihinden itibaren, davalı … yönünden ise kaza tarihi olan 07/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
2-DAVACININ MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile; 10.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 07/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin talebin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Maddi ve manevi tazminat davası bakımından alınması gereken 8.163,93 TL karar ve ilam harcından peşin ve ıslahla alınan 482,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.681,83 TL eksik harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak HAZİNEYE İRAT KAYDINA, (davalı … şirketinin 7.036,55 TL’sinden diğer davalı ile birlikte sorumlu tutulmasına)
4-Davacı tarafından yapılan 582,30 TL harç giderinin davalılardan alınarak davacıya VERİLMESİNE, (davalı … şirketinin 533,38 TL’sinden diğer davalı ile birlikte sorumlu tutulmasına)
5-Davacı tarafından yapılan 2.042 TL … Hastanesi fatura bedeli, 314,50 TL Adli Tıp Kurumu fatura bedeli, 1.500,00 TL bilirkişi ücreti gideri, 511,85 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 4.368,35 TL yargılama giderinden kabul edilen kısım yönüyle hesaplanan 3.748,04 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE, (davalı … şirketinin 3.433,20 TL’sinden diğer davalı ile birlikte sorumlu tutulmasına)
6-Maddi tazminat davasının kabul edilen kısmı yönüyle davacı vekili için A.A.Ü.T’ne göre tayin ve taktir olunan 17.426,95 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE,
7-Maddi tazminat davasının reddedilen kısmı yönüyle davalılar için A.A.Ü.T’ne göre tayin ve taktir olunan 4.741,95 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara VERİLMESİNE,
8-Manevi tazminat davasının kabul edilen kısmı yönüyle davacı vekili için A.A.Ü.T’ne göre tayin ve taktir olunan 9.200 TL vekalet ücretinin davalı …’den alınarak davacıya VERİLMESİNE,
9-Manevi tazminat davasının reddedilen kısmı yönüyle davalı … vekili için A.A.Ü.T’ne göre tayin ve taktir olunan 9.200 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak işbu davalıya VERİLMESİNE,
10-Davacı tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın, 6100 s. HMK.nun 333. maddesine göre karar kesinleştiğinde ve re’sen davacıya iadesine,

İstinaf Yargılaması Yönünden;
11-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı ve davalı …’e ayrı ayrı iadesine,
12-Davacı tarafça yapılan 492,00 TL istinaf başvuru gideri ile 18,02 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 510,02 TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine,
13-Davalı … tarafından yapılan 492,00 TL istinaf başvuru gideri ile 53,98 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 545,98 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile bu davalıya ödenmesine,
14-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
15-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.13/07/2023


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.