Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 27/04/2023
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 15/12/2022
NUMARASI : … Esas … Karar
DAVACILAR : 1- …
2- …
3- …
4- …
5- …
VEKİLLERİ : Av. …
Av. …
DAVALI : …
VEKİLLERİ : Av. …
Av. …
Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 27/04/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 28/04/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; sürücüsü … olan ve trafik sigortası olmayan, … plakalı motosiklet ile 26.07.2018 tarihinde Konya … Mahallesi, … sokak kavşağına geldiğinde, … Sokak üzerinde seyir halindeki … idaresindeki … plakalı motosiklete kavşaklarda geçiş hakkı önceliği kuralına uymayarak, sol yan orta kısmından çarparak kazaya sebebiyet verdiğini, kaza neticesinde … ’ın hayatını kaybettiğini, Konya … Çocuk Mahkemesi … E. Sayılı dosyasından alınan … tarihli bilirkişi raporu ve … tarihli adli tıp raporuna göre sürücü …’ın kazanın oluşumunda yüzde yüz kusurlu bulunduğunu, müvekkillerinin vefat eden …’ın eşi ve çocukları olduğunu ve müvekkillerinin ömür boyu, hayatını kaybeden müteveffanın desteğinden yoksun kaldıklarını ve zarara uğradıklarını, … plakalı motosikletin trafik sigortası olmaması sebebiyle … hesabına başvurulduğunu ve tazminat istendiğini, … hesabı tarafından müvekkillerine … için 150.225 TL, … için 84.544 TL, … için 18.978 TL, … için 18.978 TL, … için 31.094 TL olmak üzere toplam 303.819 TL ödeme yaptığını, ancak ölen …’ın tarım işçisi olarak çalıştığını ve aylık gelirinin yaklaşık 2.500 TL olduğunu, müvekkillerine olan desteği, müvekkillerinin yaşı, mevcut durumları dikkate alındığında ödenen miktarın yetersiz olduğunu, arabuluculuğa başvurulduğunu fakat olumsuz sonuçlandığını,bu nedenlerle; davanın kabulüyle HMK md.107 uyarınca tam ve kesin olarak belirlendiğinde artırılmak üzere, müvekkili … için 100 TL, müvekkili … için 100 TL, müvekkili … için 100 TL, müvekkili … için 100 TL, müvekkili … için 100 TL maddi tazminatın yetersiz ödemeye ilişkin bakiye maddi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle; ile birlikte davalıdan tahsilini, ücret ve masrafın davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; davacının dava tarihinden önce müvekkili kuruma başvuru yaptığını ve müvekkili kurumca ödeme yapıldığını, davacı tarafın ek tazminat için başvuruda bulunmadığını, ek tazminat talebi için başvuru şartı yerine getirilmeden açılan davanın usulden reddini talep ettiklerini, davanın … plakalı aracın sürücüsü konumunda olan …’a ihbarını talep ettiklerini, müvekkili kurumca davacılar için yapılan ödeme ile hesap borçtan ve yükümlülükten kurtulduğunu, davacı … için 31.094 TL, … için 84.544 TL, … için 18.978 TL, … için 150.225 TL ve … için 18.978 TL olmak üzere toplam 303.819 TL destekten yoksun kalma tazminatının 11.03.2019 tarihinde vekile ödendiğini,ibranamenin borcu ortadan kaldıran niteliğinin bulunmadığını, ibranamenin geçersiz olduğunu gösterecek herhangi bir delil bulunmadığını, ödeme tarihindeki verilere göre yapılan hesapta ödenen ile hesaplanan arasında fahiş bir fark olduğunu hükmedilirse, yaptıkları ödemenin güncelleştirilerek, güncelleştirilen ödeme hesaplanandan düşürülmesini, müvekkili kurumun ZMMS teminat limitleri ve kusur oranı ile sınırlı sorumlu olduğunu, destek şahsının elde ettiği gelir delillerle ispat edilemediğinden asgari ücret dikkate alınarak hesap yapılmasını talep ettiklerini, müteveffanın kask ve koruyuşu elbise giymemesi zararı artırdığından ayrıca hesaplanacak tazminattan müterafik kusur indirimi yapılmasını talep ettiğini, dava tarihinden itibaren yasal temerrüt faizi işletilmesi gerektiğini, bu nedenlerle; davanın usul ve esasa ilişkin olarak sundukları gerekçeler dikkate alınarak reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin de davacıya tahmil edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “…İzah edilen hususlar nedeniyle tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; … tarihinde gerçekleşen trafik kazası neticesi vefat eden …’ın hayatını kaybetmesi nedeniyle, yargılamaya esas alınan … tarihli aktüerya bilirkişi ek raporuna göre daha evvel yapılan ödemeler güncellenerek ve garame hesabına göre alınması gereken tazminat miktarları garame hesabına göre tespit edilerek hesaplanan ve müteveffanın desteğinden yoksun kalan davacı …, …, … yönünden taleplerinin ayrı ayrı reddine, davacı … için 24.525,18 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalıdan sigorta limitleri dahilinde ve … tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacılara verilmesine karar verilmiştir.
Her ne kadar davalı vekili müterafik kusur itirazında bulunmuş ise de; Konya … Çocuk Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyası kapsamında müteveffanın koruyucu ekipmanlara ilişkin olarak herhangi bir tedbirinin bulunmadığına dair bir tespitin yapılmadığı, kaza neticesinde düzenlenen kaza tespit tutanağında da müteveffaya ilişkin olarak koruyucu tertibatların bulunup bulunmadığına dair tespitin yapılamadığının işaretlendiği görülmekle, müteveffanın müterafik kusurunun bulunduğuna dair dosya kapsamında muteber herhangi bir delil sunulmadığından soyut davalı savunmalarına itibar edilmeyerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın KISMEN KABULÜ İLE;
Davacı … , …, …, …yönünden ayrı ayrı davanın REDDİNE,
Davacı … için; 24.525,18 TL maddi tazminatın davalıdan sigorta limitleri dahilinde ve … tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya ödenmesine” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dosyanın ısrarla aynı bilirkişiye gönderilerek yaklaşık 9-10 kez rapor-ek rapor alınmışsa da bilirkişinin aynı hataları tekrar ettiğini, bu durum raporlara yönelik itirazlarında sıklıkla ileri sürülmesine karşılık Yerel Mahkeme tarafından dikkate alınmadığını ve dosyanın her defasında aynı bilirkişiye tevdi edildiğini, bu noktada PMF tablosuna göre hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında da açıkça belirtildiği üzere TRH 2010 yaşam tablosuna göre hesaplama yapılması gerektiğini, bununla birlikte Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarında sigorta tarafından davadan önce yapılan ödemenin, zararın belirlenmesinden sonra tazminatın tayininde dikkate alınması gereken bir husus olduğu, sigorta şirketlerinin sorumluluğunun da hesaplanan tazminat miktarına göre ve poliçe teminat limitiyle sınırlı biçimde tayin edilmesi gerektiğinin belirtildiğini, bu doğrultuda dava öncesi ödenen bedelin güncellenmiş değerinin teminat limitinden değil, davacı için hesaplanan tazminattan düşülmesi ve bu düşüm yapıldıktan sonra da tazminat alacağı poliçe limiti üzerinde kalması halinde sigortanın daha önce ödediği miktar oranında limitini tükettiği gözetilmek suretiyle, sigortacının ödediği bedelin limitten düşülmesiyle belirlenecek miktarın hüküm altına alınması gerektiğinin ifade edildiğini, sigorta limiti tüketilmemiş olduğundan müvekkillerinin alacaklı konumunda olduğunu, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına ve dava ve taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
İlk derece mahkemesince verilen ilk karara ilişkin olarak Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ … tarih … Esas … Karar sayılı dosyasında verilen kararının eksik araştırma nedeniyle HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA karar verilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Dava; ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminat istemine ilişkindir.
1-Hesaplama yöntemine yapılan itirazın incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri, KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması, davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece dairemiz kaldırma kararı, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınması yerinde olup itirazın reddi gerekmiştir.
2-Poliçe limiti itirazının incelenmesinde:
Davalı … hesabı tarafından 11/09/2019 tarihinde … için 150.225 TL, … için 84.544 TL, … için 18.978 TL, … için 18.978 TL, … için 31.094 TL olmak üzere toplam 303.819 TL ödeme yaptığı, teminat limitinin 360.000 TL olduğu.
Dairemiz kaldırma kararından sonra İDM tarafından hesap bilirkişisinden yeniden rapor alarak (PMF 1931) Tablosu esas alınarak , davalı … hesabını yaptığı ödemeler her bir davacı için ayrı ayrı güncellenerek,müteveffanın anne baba payları ayrılarak ,müteveffanın babasının karar tarihinden sonra 18/03/2022 tarihinde öldüğü dikkate alınarak usuli müktesep haklar korunarak davacılara yapılması gereken ödeme olup olmadığının tespitinin yerinde olması nedeni ile itirazın reddi gerekmiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı tarafça yatırılan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 28/04/2023
…
Başkan
…
e-imzalı
…
Üye
…
e-imzalı
…
Üye
…
e-imzalı
…
Katip
…
e-imzalı
Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.