Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/580 E. 2023/973 K. 17.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – …
2- … –
3- … – …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 1- …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : 2- … – …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 17/05/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 17/05/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … tarihinde saat … sıralarında sürücü … idaresindeki … firmasına ait … marka otobüsün … ili … ilçesi yakınlarında şarampole devrilmesi neticesinde ölümlü ve yaralanmalı trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen kazada sürücü …’in hayatını kaybettiğini, meydana gelen kazada müvekkillerinin yaralanarak hastaneye kaldırıldığını müvekkillerinden … ve … ın taburcu edildiğini fakat … in ağır olması nedeniyle yoğun bakıma kaldırıldığını ve bu süreçte hayati tehlike geçirdiğini netice itibariyle %9 oranında malul kaldığını, müvekkillerinin bu süreçte maddi ve manevi olarak zarara uğradıklarını, meydana gelen kazadan işleten firmanın sorumlu olduğunu, kaldı ki davalı işleten firmanın aracının işletilmesinde herhangi bir kusurunun bulunmaması halinde dahi kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince de sorumlu olacağını, … Adli Tıp Birimi tarafından …’e %9 oranında malul kaldığına ilişkin değer verildiğini, kazadan sonra davalı müvekkillerinin … Devlet Hastanesi’ne kaldırıldığını, daha sonrasında ise müvekkillerinden … ın çeşitli hastanelerde tedaviler gördüğünü ve manen yıprandığını, görülen bu tedaviler neticesinde müvekkillerinin tedavi masraflarını kendilerinin ödediğini ve bu ödemeler neticesinde ekonomik olarak da çok zor günler geçirdiklerini, tüm bu sebepler göz önüne alındığında davacı … için 20.000,00 TL eşi ve çocuğu olan diğer davacılar için ise 5.000 er TL olmak üzere toplamda 30.000,00 Tl manevi tazminat talepleri olduğunu, yasa gereği davalı … şirketine başvuru yaptıklarını ve sigorta şirketince taraflarına 55.069,77 TL ödeme yapıldığını bu ödemenin de yeterli olmadığını ayrıca maddi tazminat taleplerinin de bulunduğu görülmektedir.
Davalı … Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; ” Dava dilekçesinde bahsi geçen … tarihli kazaya karıştığı belirtilen, … plakalı araç, müvekkil şirkete 26/10/2018-2019 tarihleri arasında geçerli olmak üzere motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk (trafik) poliçesi ile sigortalıdır. söz konusu poliçede teminat limiti kişi başı 720.000 tl’dir. davaya konu kaza sebebiyle müvekkil sigorta şirketine başvurmuş olup nezdinde açılan hasar dosyası altında aktüeryal rapor hazırlanmıştır. hazırlanan rapor sonucuna göre trh 2010 tablosuna, %1,8 teknik faiz ve sigortalı araç sürücümüzün %100 kusur oranına istinaden 09/01/2020 tarihinde toplam 55.069,77-tl tazminat ödemesi yapılmıştır. hasar aşamasından yapılan ödeme, poliçe tanzim tarihi itibariyle amir genel şartlar’a uygun olarak hesaplanmış olup, bakiye tazminat söz konusu değildir. yapılan bu ödemeler ile müvekkil şirketin sorumluluğu sona ermiştir. bu nedenle davacının söz konusu talebinin reddi gerekmektedir. bir an için dahi kabul anlamına gelmemekle birlikte eğer herhangi bir tazminat sorumluluğumuz doğacak ise, ödeme tarihinden itibaren faiz güncellemesi yapılarak söz konusu ödeme tazminattan mahsup edilmelidir. tazminat hesaplaması aktüer sıfatına sahip bilirkişiler tarafından zmms genel şartları çerçevesinde yapılmalıdır. dosyanın usulden reddi gerekmektedir. başvuran kanunda açıkça sayılan evrakları sunmadan şirkete başvuru yapmıştır. açıkça görüleceği üzere başvuru usule uygun olarak yapılmamıştır. sigorta şirketine başvuru şartı, aynı zamanda dava şartıdır. eksik evrak ile şirkete başvuru yapılması nedeniyle dava şartı olan sigorta şirkete başvuru gerçekleşmemiştir. kaza tarihi … olan dosyada iyileşme süreci tamamlanmadan maluliyet raporu alınmıştır. iyileşme süreci tamamlandıktan sonra sürekli maluliyet oranının tespit edilmesi gerekmektedir. davacı, kaza tarihinden yalnızca 8 ay sonra sağlık kurulu raporu almıştır. kaza tarihi ile rapor tarihi arasında 8 ay gibi çok kısa bir süre geçmesi nedeniyle bu kadar kısa bir süre içerisinde rapor alınmasının doğru verileri vermesinin mümkün değildir. sgk iç tüzüğü uyarınca davacının sürekli iş gücü kaybının tespiti için kaza tarihinden itibaren en az 1 yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir usulüne aykırı yapılan başvuru neticesiyle başvurunun usulden reddi gerekmekte iken davanın görülmesi hmk hükümlerine aykırıdır. anılan gerekçeler ile dosyanın dava şartı eksikliği nedeniyle usulden reddini talep ederiz. davacının dosyaya sunmuş olduğu tıbbi evraklara istinaden tazminat ödemesi gerçekleştirilmiştir. davacı hasar aşamasında tedavi evraklarını ve 11/12/2019 tarihli maluliyet raporunu tarafımıza sunmuş olup konu tıbbi evraklar tarafımızca incelenmiştir. yapılan inceleme neticesinde eldeki verilerle ortopedik olarak kalıcı araz bildirimi yapılması için zaruri olan on sekiz aylık stabilizasyon sürecinin henüz tamamlanmamış olmasından hareketle %9 maluliyet oranının olması lazım gelenden yüksek olduğu kanaatine varılmıştır. geçici iş göremezlik, geçici bakıcı ve tedavi gideri tazminatı poliçe kapsamında değildir. hesaplamada trh-2010 mortalite tablosu esas alınmalıdır. müterafik kusur durumu göz önünde bulundurulmalıdır. davacıların ceza yargılaması sırasında şikayetlerinden vazgeçmeleri ya da uzlaşma bildirimleri mahkemece ceza dosyasından tetkik edilerek araştırılmalıdır. davacının yargılama giderleri ve vekalet ücreti taleplerinin reddi gerekmektedir.” şeklinde cevap vermiştir.
Davalı … vekilinin cevap dilekçesinde özetle; “geçici iş göremezlik geliri, sürekli iş göremezlik geliri, bakıcı giderleri ve maddi tazminatlar şeklinde belirttiği taleplerinin açıklanması gerekir. Dava dilekçesinde talep olarak belirtilen hususların her talep için ayrı ayrı açıklanması ve hangi gerekçe ile deliller çerçevesinde talepte bulunulduğunun açıklanması gerekir. konu ile ilgili hiçbir açıklama yapılmaksızın ve belge-delil sunulmaksızın sadece talep sonucunda belirtilen adlarla talepte bulunulması hukuken mümkün değildir. Dava dilekçesinde iddialar tamamen belirsiz olduğu gibi iddialara ilişkin hiçbir delil de gösterilmemiş olması karşısında iddiaların somutlaştırılması yükümlülüğüne de aykırılık söz konusudur. Mücbir sebep nedeniyle müvekkil şirket yönünden illiyet bağı kesilmiştir. müvekkil şirkete ait araç sürücüsü ve müvekkil şirketin kusuru yoktur. bilirkişi tarafından, kazalarda her bir kazanın ayrı ayrı değerlendirilip tarafların kusur oranlarını tespit etmesi gerekir. kazaları bir bütün olarak değerlendirmesi neticesinde fahiş nitelikte kusur tespiti gerçekleştirilmiş olacaktır. Davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının tespit edilmesi gerekmektedir. davacı …, kazadan kısa bir süre sonra çalışmaya devam etmiştir. davacının meslekte kazanma gücü kaybı ve maddi zararı yoktur. dava dilekçesinde meslekte kazanma gücü kaybına ilişkin beyan ise kabul edilemez. zira çalışanların meslekte kazanma gücü kaybı oranları 27021 sayılı “çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliğine” göre kurum sağlık kurulu tarafından belirlemektedir. 4) müvekkil şirketin manevi tazminattan sorumlu tutulması mümkün değildir. dava dilekçesinde talep edilen miktarın, manevi tazminatın amacına aykırı olduğu açıktır. ıı) davacının iddialarının ve bilirkişi raporunun aleyhe olan hususlarının kabulü anlamına gelmeksizin bilirkişi raporuna itiraz ve beyanlarımızı sunuyoruz. Bilirkişi sağlık heyeti tarafından tespit edilen bakım gideri ve bakım süresi kabul edilemez. Çünkü; bilirkişi raporunda dayanak olan bilgi ve tespitler ile ulaşılan sonuçlar neden-sonuç ilişkisi içerisinde bakım ve bakıcı süresi izah edilmelidir ki söz konusu raporun denetimi mümkün olsun. bu nedenle tamamen farazi ve subjektif yorumlarla tespit edilen bakım gideri ve bakıcı süresi kabul edilemez. Davacının tedavi aşamasında bakıcıya ihtiyaç duymadığı açıktır. dosya kapsamında bulunan sağlık raporları ve epikrizlerden anlaşılacağı üzere tedavisi ayakta yapılmış ve kimseye ihtiyaç duymamıştır. Davacı taraf tedavi giderleri iddiasını ispat edememiş olup bilirkişi heyeti tarafından salt iddialara dayanarak tespit edilmiştir. davacının tüm tedavi giderleri sgk tarafından karşılanmıştır. Mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporu taraflara usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir. ” şeklinde cevap vermişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı vekili davalılar aleyhine Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davası açmış, davalılar yasal süresi içinde cevap dilekçesini ibraz etmişlerdir.
Konu ile ilgili olarak 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, TBK’nun 56/1.maddesinde;”Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” şeklinde, (haksız fiil, doktrinde hukuka aykırı zarar verici eylem olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve uygun illiyet bağı olarak belirlenmektedir, bu durumda haksız fiilden söz edebilmek için “1) hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, 2)eylemden kaynaklı bir zararın olması, 3)zarar veren kişinin kusuru bulunması” ya da yasaca sorumlu olması” zarar ile kusur arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir) KTK.85. maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, görülmüştür.
… tarihinde sürücü … idaresindeki … firmasına ait … marka otobüsün … ili … ilçesi yakınlarında şarampole devrilmesi neticesinde ölümlü ve yaralanmalı trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen kazada … marka aracın davalı … şirketi tarafından sigortalandığı anlaşılmaktadır.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan ve hükme esas alınan bilirkişi raporlarında sırasıyla; davacının mevcut arızasının iyileşme süresinin 4 ayı bulacağı, bu sürenin ilk 2 aylık kısmında bir başkasının bakım ve yardımına ihtiyaç duyacağı, sürücü …’in %100 oranında kusurlu olduğu, PMF 1931 yaşam tablosuna göre geçici iş göremezlik maddi zararının 2.025,79 TL olduğu, sürekli iş göremezlik maddi zararının 178.772,55 TL, bakıcı gideri maddi zararının 5.116,80 TL, tedavi gideri maddi zararının 3.000,00 TL olarak, TRH 2010 yaşam tablosuna göre 2.025,79 TL, sürekli iş göremezlik maddi zararının 216.603,99 TL, bakıcı gideri maddi zararının 5.116,80 TL, tedavi gideri maddi zararının ise 3.000 TL olarak hesaplandığı görülmüştür.
HMK 114. Maddesinde ” Dava şartları şunlardır:
a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması.
b) Yargı yolunun caiz olması.
c) Mahkemenin görevli olması.
ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması.
d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu
olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.
e) Dava takip yetkisine sahip olunması.
f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip
olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması.
g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması.
ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi.
h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.
ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması.
i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.
(2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.” hükmü ile
HMK 115. Maddesinde ise” Dava şartlarının incelenmesi
MADDE 115- (1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
(2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.
(3) Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez.
” hükmü bulunmaktadır.
” 6102 sayılı Türk Ticaret kanunun’na eklenen 5/A maddesi uyarınca 1.1.2019 tarihi itibarıyla Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması halinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. (HUAK m. 18/A/2, c. 1-3). Davacının arabulucuya başvurma zorunluluğunu yerine getirdiği bu halde, anlaşmazlığa ilişkin son tutanağı dava dilekçesine eklememesi şeklindeki noksanlıklar bu sayede tamamlanabilecektir.Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın ve dosya üzerinden davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir. (HUAK m. 18A/2, c. 4; HUAK Yönetmeliği m. 22/3). Burada dava şartı arabuluculuk sürecinin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 115 inci maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde, gider avansı yatırılmasında veya gerekli hallerde teminat gösterilmesinde olduğu gibi tamamlanabilen bir dava şartı eksikliği olarak düzenlenmediği görülmektedir. Bir başka ifadeyle, dava şartı noksanlığının giderilmesi ve arabulucuya başvurulması için mahkemece davacıya süre verilmeyecektir. (Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Arabuluculuk Daire Başkanlığı Yayını Birinci Baskı, Yazarlar; İlker Koçyiğit Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi Başkanı, Alper Bulur Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi) yine 7155 sayılı Kanun’un 23.maddesi ile eklenen 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-1.ve 2. Maddesinde;”(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” şeklinde, 6100 sayılı HMK’nun 114/2.maddesinde;” (2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.” şeklinde, HMK’nun 115/1.ve 2. maddesinde;” (1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. (2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” şeklinde düzenlemeler yapılmıştır.
Birden çok kişinin birlikte dava açabildiği veya aleyhlerine birlikte dava açabildiği ihtiyari dava arkadaşlığında davalar BİRBİRİNDEN BAĞIMSIZDIR. (HMK. Md. 57-58). Bu nedenle, dava şartları her bir ihtiyari dava şartları bakımından AYRI AYRI DEĞERLENDİRİLİR. Maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hallerde mecburi dava arkadaşlığı söz konusu olur. Mecburi dava arkadaşları ancak birlikte dava açabilir veya aleyhlerine birlikte dava açılabilir. Bu nedenle, dava şartları mecburi dava arkadaşları bakımından bir bütün olarak değerlendirilir, mecburi dava arkadaşlarından birisinin uyuşmazlığının dava şartı arabuluculuk kapsamında olması halinde, tüm mecburi dava arkadaşları bakımından dava şartı arabulucuğuna ilişkin hükümler uygulanır. Dava arkadaşlığı bakımından yapılan bu değerlendirmeler mutlak ticari davalardan ziyade nispi ticari davaların nitelendirilmesinde önem arz edebilecektir. (Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Arabuluculuk Daire Başkanlığı, Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk Sayfa;72) “
Davacıların, davalı … için açtığı maddi- manevi tazminat davası nedeniyle, dosya kapsamına göre değerlendirme yapıldığında; Davanın açıldığı tarih ve mahiyetine göre arabuluculuk faaliyetinin yapılması dava şartıdır ve bu dava şartı sonradan tamamlanabilir dava şartı değildir (telafi edilebilir dava şartı değildir) davacının bir kısım talepleri genel mahkemenin görev alanına girmekte ise de YHGK’nın 05/05/2004 tarih ve 2004/9-261 Esas, 2004-254 Karar sayılı ilamı değerlendirildiğine (… Özel bir mahkemenin görev alanına giriyorsa, davaların aynı dava dilekçesi ile özel mahkeme de dava açılması gerekir) açılan davaların Ticaret Mahkemesinde açılmasında hukuken mümkün olmakla birlikte ancak bu durumda Ticaret Mahkemesinin yargılamasındaki usul ve yasaya uymak bir yasal zorunluluktur.
Somut olayımızda, davacılar ile davalı … arasında arabuluculuk süreci işletilmemiştir. İstanbul BAM 8. HD’nin 02/07/2020 tarih 2020/1230 Esas, 2525 Karar sayılı ilamı, Konya BAM 3. HD’nin 2021/1305 Esas, 2021/2153 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 11. HD’nin 2020/1970 Esas, 2021/844 Karar sayılı ilamları değerlendirildiğine ve dava şartı arabuluculuk faaliyetinin sonradan tamamlanamayacağı anlaşıldığından (09/12/2022 tarihli arabuluculuk son tutanağı) ve HMK hükümlerine göre dava şartı, mahkemece resen her zaman bakabileceği hususları ve dosyadaki tüm deliller, belgeler bir bütün halinde değerlendirildiğinde, ayrıca davacı tarafça dava açarken arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemediği gibi işbu davanın arabuluculuk kurumuna başvurulmadan açıldığı anlaşıldığından, dosya kapsamından ve davacı vekilinin duruşmadaki beyanından anlaşılmakla işbu davayı açtıklarını bildirdikleri anlaşılmakla davanın HMK’nun 115. Ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-2. maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle maddi ve manevi tazminat taleplerinin ayrı ayrı usulden reddine karar verilmektedir.
Davacı …’in davalı … şirketine açtığı maddi tazminat yönünden ise Mahkememizdeki dosya kapsamına göre değerlendirme yapıldığında; dosyadaki tüm bilgi, belge, deliller ve bilirkişi raporlarına göre ayrıca Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 2011/7758 Esas, 2012/6081 Karar sayılı ilamı, aynı dairenin 2014/9573, 2017/519 sayılı ilamları, Konya BAM 3. HD’nin 2018/60 E, 2019/3 K, ve aynı dairenin 2020/964 Esas, 2021/63 K, sayılı 28/01/2021 tarihli ilamları, Yargıtay 17. HD’nin 24/02/2021 tarihli 2019/3292 Esas, 2021/1848 Sayılı ilamı, Yargıtay 4. HD’nin 2021/3089 Esas, 2021/3441 Karar ile 22/06/2021 tarihli ve Yargıtay 4. HD’nin 2021/14845 Esas, 2021/2469 K sayılı ilamının da aynı doğrultuda olduğu, ayrıca Yargıtay 4. HD nin 10/01/2022 tarih, 2021/24078 Esas, 2022/13 Karar sayılı ilamı “… TRH 2010 adı verilen Ulusal Moralite Tablosu hazırlanmıştır, gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda; Yargıtay daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve yine bu tablonun ülkemize özgü ve güncel veriler içerdiği göz önüne alındığında dairemizce de tazminat hesaplarında TRH 2010 tablosuna göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına karar verilmiştir…” şeklinde karar verildiği ve Yargıtay HGK’nın 02/12/2021 tarih 2017/(21) 10-1179, 2021/1563 Karar sayılı ilamında da TRH 2010 tablosunun uygulanacağı yönünde oy birliği ile karar verilmiş olup) emsal kararları da dikkate alındığında davacı …’in davalı … ‘ye açtığı maddi tazminat davası nedeniyle; 2.025,79 TL Geçici iş göremezlik, 216.603,99 TL Sürekli iş göremezlik, 5.116,80 TL Bakıcı gideri, 3.000 TL Kaçınılmaz tedavi gideri zararına bağlı olmak üzere toplam 226.746,58 tl maddi tazminatın temerrüt tarihi olan 01/01/2020 tarihinden, itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte ( … için kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacıların, davalı … ‘ye açtığı tazminat davası nedeniyle; davacı …’in maddi ve manevi tazminat taleplerinin dava şartı yokluğu nedeniyle ayrı ayrı reddine, davacılar … ve …’in manevi tazminat taleplerinin dava şartı yokluğu nedeniyle ayrı ayrı reddine ayrıca dosya kapsamından, davacının dava öncesi müracaat tebliğ evrakı olmaması nedeniyle, sigorta şirketinin göndermiş olduğu evraklar arasında davacının müracaat dilekçesinin üzerine de havale tarihi yazılı oldğu (19/12/2019) anlaşılmakla bu tarih baz alınarak temerrüt tarihi tespit edilmiş olup, kazaya neden olan araç ticari olduğundan avans faizine hükmedilmesine karar verilerek mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
Davacı …’in davalı … ye açtığı maddi tazminat davası nedeniyle; 2.025,79 TL Geçici iş göremezlik, 216.603,99 TL Sürekli iş göremezlik, 5.116,80 TL Bakıcı gideri, 3.000 TL Kaçınılmaz tedavi gideri zararına bağlı olmak üzere TOPLAM 226.746,58 TL maddi tazminatın temerrüt tarihi olan 01/01/2020 tarihinden, itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte ( … için kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
Davacıların, davalı … ‘ye açtığı tazminat davası nedeniyle;
Davacı …’in maddi ve manevi tazminat taleplerinin dava şartı yokluğu nedeniyle AYRI AYRI REDDİNE,
Davacılar … ve …’in manevi tazminat taleplerinin dava şartı yokluğu nedeniyle AYRI AYRI REDDİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece davalı … açısından dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verildiğini, davalı … …’in dava şartı arabuluculuk kapsamında başvuru yapılmadığına ilişkin herhangi bir itiraz ileri sürmediğini, mahkemece hüküm verilmeden önce taraflarınca dava şartı arabuluculuk kapsamında davalı … … açısından başvuru yapıldığını ve bu konudaki son tutanağın dosyaya sunulduğunu, Yerel Mahkemenin vermiş olduğu kararın usul ekonomisi ilkesi açısından hukuka aykırı olduğunu, davanın açılmasından 2 yıl sonra, karar duruşmasından 1 hafta önceki duruşmada dava şartı kapsamında arabuluculuk son tutanağının olmadığının farkına varılması ve bu nedenle davanın reddine karar verilmesinin adalet ve hakkaniyet ilkesi açısından son derece adaletsiz bir yaklaşım olduğunu, davalı … açısından davanın reddine karar verilmesinin ağır mağduriyet oluşturduğunu, davalı tarafa hükmedilen vekalet ücretleri toplamının açmış oldukları davada bütün müvekkilleri açısından talep ettikleri miktara yakın bir miktar olduğunu, bu durumun hem müvekkilinin bu hususta hakkını alamamasına neden olduğunu hem de hükmedilen vekalet ücretleri ile mağduriyetinin arttığını, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına, davalı … açısından da davanın kabulüne karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı vekili ile müvekkili şirket arasında yapılan sulh görüşmelerinde uzlaşmaya varıldığını ve 11/01/2023 tarihinde ibraname düzenlendiğini, ibraname gereği müvekkili şirket tarafından davacıya ödeme yapıldığını, ibranamede açıkça maddi tazminat talebinden feragat edildiğinin belirtildiğini, bu nedenle istinafa konu kararın kaldırılarak müvekkili sigorta şirketi yönünden davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesini talep ettiklerini, taleplerinin reddi halinde; başvurana yeterli tazminat ödemesinin gerçekleştirildiğini, bakiye tazminat borcunu kabul etmemekle birlikte aktüer hesaplaması yapılırken şirketin ödeme yaptığı tarih dikkate alınarak bakiye tazminat olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini, dosyaya sunulan maluliyet raporunun Yönetmelik’te belirtilen usule uygun hazırlanmadığını, raporun tanzim tarihi itibariyle Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Ekleri uyarınca hazırlanması gerektiğini, maluliyet raporunun Adli Tıp Kurumu … İhtisas Dairesinden alınması gerektiğini, geçici iş göremezlik ve geçici bakıcı gideri tazminatı ve tedavi giderinin poliçe teminatı kapsamında olmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte geçici bakıcı gideri tazminat hesaplamasının net asgari ücret üzerinden yapılması gerektiğini, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca Genel Şartlar ile belirlenen TRH-2010 Mortalite Tablosu ve %1,65 teknik faiz oranının esas alınması gerektiğini, müterafik kusur durumunun göz önünde bulundurulması gerektiğini, faize hatalı talebin hükmedildiğini, müvekkili sigorta şirketinin temerrüde düşmediğini, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, tedavi ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Arabuluculuk yönünden;
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na 06/12/2018 tarihinde yürürlüğe giren ve 7155 sayılı kanunun 23.maddesi ile eklenen madde 18/A’ya göre; “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir….” hükmü getirilmiştir.
01/02/2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 sayılı yasa ile Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi ile 01/01/2019 tarihinden itibaren ticari davalarda arabuluculuğa başvurunun dava şartı haline geldiği, yine 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na 06/12/2018 tarihinde yürürlüğe giren ve 7155 sayılı kanunun 23.maddesi ile eklenen madde 18/A’ya göre de, zorunlu arabuluculuğa tabi ticari davalarda, arabulucuya başvurulduğuna dair son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir suretinin sunulmasının dava şartı olduğu, bu tutanak sunulmadan açılan davalarda, mahkemece, tutanağın sunulması için davacı tarafa 1 haftalık kesin mehil verileceği, süreye rağmen tutanağın sunulmaması halinde davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verileceği düzenlenmiştir.
Anlatılan ilke ve düzenlemeler kapsamında somut olayda; davacı vekili tarafından, davalı ZMMS Sigorta’ya karşı açılan davanın zorunlu arabulucuya tabi ticari dava olduğu, taraflar arasında ihtilaf olmadığı davacının da kabulünde olduğu gibi, diğer davalı işletene karşı arabuluculuğa başvurulmasının gerekmediği, davacı tarafından zararın tahsili için müteselsilen dava açıldığı ve davalıların zorunlu dava arkadaşı olmadıkları, diğer ihtiyari dava arkadaşı işleten şirket için zorunlu arabulucuğa başvurunun gerekmediğinden, arabuluculuğa başvurulmadığı gerekçesi ile davanın reddi yerinde değildir.
2-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri, KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmemktedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece PMF 1931) Tablosuna göre karar verilmesi gerekirken TRH 2010 tablosuna göre hazırlanın tazminat miktarına göre karar verilmesi hatalı olup Davacı vekili davalı … yönünden davadan feragat ettiğinden Dava davalı … … yönünden devam ettiğinden Davacı ile davalı … arasındaki sulh anlaşmasının ve ödeme belgesinin getirtilerek yapılan ödemelerin PMF 1931) Tablosuna göre hazırlanan tazminattan düşülerek karar verilmesi gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davacılar vekili ve davalı … vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar vekili ve davalı … vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan, başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 17/05/2023


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.