Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/514 E. 2023/1274 K. 21.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – (T.C. Kimlik No: …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVALILAR : 1- …
VEKİLİ : Av. …
2- … – (T.C. No: … )
3- … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ :Av. …
DAVA :Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 21/06/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 21/06/2023

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin maliki ve sürücüsü olduğu … plaka sayılı araç ile maliki …, sürücüsü … olan … plaka sayılı araç arasında 05/09/2017 tarihinde … kavşağında yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kazada müvekkilinin hem yaralandığını, hem aracının ciddi şekilde hasar gördüğünü, … plakalı aracın davalı anonim … tarafından sigortalandığını, kazadan sonra Konya C.Başsavcılığı tarafından … sayılı soruşturma dosyasının açıldığını ve halen derdest olduğunu, kazada davalı tarafın kusurlu olduğunu, müvekkilinin bedensel zararları yönünden şimdilik 500,00 TL maddi tazminat, 100,00 TL tedavi giderleri, 100,00 TL geçici iş görmezlik kazanç kaybı, 100,00 TL bakıcı giderleri, araç yönünden 20.000,00 TL hasar bedeli, 2.100,00 TL araç mahrumiyet zararı, 1.000,00 TL araç değer kaybının davalılardan müştereken ve müteselsilen, 100.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 15/04/2021 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; 500 TL kalıcı iş göremezlik (bedensel zarar) tazminatının 32.713,38 TL arttırılarak 33.213,38 TL’ye çıkartılmasını 100 TL 6111 kapsamı dışında kalan tedavi masrafının 1.025,00 TL arttırılarak 1.125,00 TL’ye çıkartılmasını, 100 TL geçici iş göremezlik tazminatının 7.522,76 TL arttırılarak 7.622,76 TL’ye çıkartılmasını, 100 TL bakıcı giderinin 1.233,12 TL arttırılarak 1.333,12 TL’ye çıkartılmasını talep etmiştir.
Davacı vekili 17/02/2022 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; bedel artırım dilekçesi ile 32.713,38 TL olan kalıcı iş göremezlik tazminatının 33.213,18 TL’ye çıkartıldığını, bu ıslah dilekçesi ile 14.246,46 TL daha arttırılarak toplam 47.459,64 TL’ye çıkartıldığını, böylelikle 166.394,26 TL’nin 14.246,46 TL arttırılarak 180.640,72 TL’ye yükseltildiğini belirtmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususları kabul etmediklerini, dava konusu trafik kazasında zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, zamanaşımı itirazlarının bulunduğunu, sigorta şirketine usulüne uygun olarak başvurunun yapılıp yapılmadığının araştırılması gerektiğini, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, kaza ile sakatlık arasındaki illiyet bağının tespit edilmesi gerektiğini, davacının maluliyetine ilişkin olarak sağlık kurulu raporunun düzenlenmesi gerektiğini, davaya ilişkin kusur oranlarının tespitinin Adli Tıp Kurumundan alınarak rapor ile sağlanması gerektiğini, söz konusu kaza nedeniyle, SGK tarafından bağlanan peşin sermaye değerinin sorulup tenzil edilmesi gerektiğini, davacının geçici iş göremezlikten dolayı talep ettiği maddi zarardan sorumlu olmadıklarını, hesaplanması muhtemel tazminat oranı üzerinden müterafik kusur indirimine gidilmesi gerektiğini, kaza sırasında davacının kendi güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğunu, sigorta şirketinin poliçe teminat limitleri ile sınırlı olduğunu, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar … ve … 17/01/2019 tarihli beyan dilekçesinde; davanın görevsiz mahkemede açıldığını ve görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini, davacının diğer tüm taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; … plaka sayılı araç ile … plakalı aracın 05/09/2017 tarihinde … kavşağında çarpışması neticesi … plakalı araçta bulunan davacının yaralandığından ve maddi zararının oluştuğundan bahisle mahkememizde tazminat davası açıldığı, davalı tarafların ise davanın reddini talep ettiği anlaşılmıştır. Söz konusu trafik kazasının meydana gelmesinde davalı sigorta şirketinin sigortalısı … plaka sayılı araç sürücüsünün %75 oranında kusurlu olduğunun alınan bilirkişi raporu ile tespit edildiği, davacının dava konusu trafik kazasına bağlı olarak maluliyetine ilişkin rapor aldırıldığı, ayrıca davacıya ait araçta oluşan zarara ilişkin rapor aldırıldığı, davacının maddi zararının aktüer bilirkişi ve makine mühendisi bilirkişi marifetiyle hesaplamasının yapıldığı, kazaya karışan … plakalı sayılı aracın davalı … ‘ne … poliçe numarası ile Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğu, davacının maddi zararlarının tazmininde davalı … nin ZMMS poliçesi uyarınca sigortacı sıfatı ile müteselsilen sorumlu olduğu anlaşılmakla; dava tarihi itibariyle davanın zaman aşımına uğramadığı, davacıya ait aracın gerçekleşen kazada pert olması nedeniyle değer kaybının oluşmadığı, dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, emniyet kemerinin takılı olup olmadığı “belirsiz” olarak işaretlendiğinden, davacının kemerinin takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmayıp, takılı olmadığının ispatının davalı taraf üzerinde bulunması nedeniyle müterafik kusur indiriminin yapılmadığı (Konya Bölge Adliye Mahkemesinin … Esas … Karar Sayılı ilamı), davaya konu aracın davacıya ait olması nedeniyle, hatır taşıması indirimi yapılmasının koşullarının oluşmadığı kanaatine varılmış, her ne kadar 07.08.2022 tarihli aktüer bilirkişi raporunda geçici iş göremezlik yönünden alternatifli rapor düzenlenmiş ise de; davacının devlet memuru olması ve geçici iş göremez olduğu dönemde maaşını almaya devam etmesi nedeniyle sadece 3 günlük rapor ve 77 saat ek ders ücreti olan 680,17 TL’ye hükmedilmiş, sigorta şirketi yönünden araç mahrumiyeti bedeli oluşmayacağı kanaatine varılmakla, davalılar ile davacının ekonomik ve sosyal durumu ve kazaya karışan tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı ve paranın satın alma gücü dikkate alınarak manevi tazminat yönünden davacının davasının kısmen kabulüne, maddi tazminat yönünden davanın kısmen kabul ve kısmen reddine karar verilmiş ve;
Davacın davasının kısmen kabul kısmen reddi ile; 05.09.2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacının aracında meydana gelen hasar nedeniyle 15.000,00 TL’nin, (davalı sigorta şirketinin olay tarihi itibariyle geçerli olan kaza başına teminat klozu limiti ile sınırlı olarak), sigorta şirketi yönünden 09.06.2018 tarihinden, diğer davalılar … ve … yönünden kaza tarihi olan 05.09.2017 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; müvekkile %25 oranında kusur atfedilerek yapılan 07/08/2022 hesap raporunun dikkate alınmasının hatalı olduğunu, söz konusu kazanın meydana gelmesinde müvekkilin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, davalı sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile seyir halinde iken yola gereken dikkatini vermediğini, kavşağa giriş yapmadan önce durup yolu kontrol etmeyip ana yolda seyreden araçlara ilk geçiş hakkını bırakmadığını ve geçişi için uygun ortamı beklemediğini, müvekkilin aracında meydana gelen hasarın yerel mahkemece karar verilen miktardan çok daha fazla olduğunu, müvekkilin davaya konu kaza sebebiyle aracından mahrum kalması sebebiyle uğradığı zarardan sigorta şirketinin de sorumlu olması gerektiğini, 07/08/2022 tarihli aktüer bilirkişi raporunda geçici iş göremezlik yönünden alternatifli rapor düzenlenmiş olmasına rağmen mahkemece bu hususun dikkate alınmadığını, müvekkilin bu kaza sonucunda uğramış olduğu manevi zararın mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarından daha fazla olduğunu, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının lehlerine olan kısımlar hariç kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini veya kararın bozularak mahkemesine gönderilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalılar … ve … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafın söz konusu davada ağır kusurlu olduğunu, davacının iş bu kazada kavşaklara yaklaşırken hızını azaltmadığını, gerekli önlem ve tedbirleri almadığını, davacı tarafın söz konusu kaza nedeniyle oluşan bir maluliyeti ve geçici iş göremezliğinin bulunmadığını, hatalı hesaplanan aktüerya bilirkişi raporları ile yapılan ıslah dilekçelerinin de hatalı olduğunu, ilk mahkemece verilen görevsizlik kararı nedeniyle vekalet ücretine hükmedilmesinin gerektiğini, araç mahrumiyet bedelinin de müvekkiller aleyhine hükmedilmesinin yerinde olmadığını, tüm bu nedenlerle itirazları doğrultusunda yeniden inceleme yapılarak dosyanın İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesine ve raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesine ve gerekirse bilirkişiden yeniden ek rapor aldırılmak üzere yeniden hüküm kurulmasına, Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasının mahkemece verilecek sonucuna kadar bekletilmesi için tehiri icra kararının dosyaya sunulmasına ve icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davacının iki kere ıslah dilekçesi sunmuş olmasına karşılık yerel mahkeme tarafından bu hususun dikkate alınmaksızın eksik inceleme ile ikinci ıslah talebindeki gibi hukuka aykırılık oluşturacak şekilde karar verildiğini, davacı tarafça lehine yerel mahkeme tarafından geçici iş göremezlik tazminatı taleplerinin gerek 6111 sayılı yasa gerekse ZMMS genel şartları doğrultusunda trafik sigortası teminatı dışında olduğundan bu talepler bakımından başvurunun reddinin gerektiğini, yerel mahkeme tarafından hukuka aykırı olarak bakıcı gideri tazminatına hükmedilmiş olup kararın bu yönüyle de hatalı olduğundan kaldırılmasının gerektiğini, yerel mahkeme tarafından hükme esas alınan hesap yönteminin kabulünün mümkün olmadığını, yargılamada müvekkil şirketin hak arama özgürlüğünün yeterli şekilde kullandırılmadığını, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi Sayın Başkanlığının … E., … K. Sayılı ve … tarihli kararının kaldırılmasına, dava ve istinaf dilekçelerindeki beyanları doğrultusunda karar verilmesini, istinaf incelemesi tamamlanıncaya kadar icranın tehirine karar verilmesini, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı tarafa tahmil edilmesini talep ve beyan etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mahkemece verilen karar davacı, davalı sigorta ve diğer davalılarca ayrı ayrı aşağıda belirtilen yönlerden istinaf edilmiştir.
Dava, trafik kazası nedeniyle yaralanma nedeniyle maddi manevi tazminat istemine ilişkindir.
-Davacının kusura itirazında;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Bu itibarla, mahkemece benimsenen ATK raporu ile kaza sonrası düzenlenen Trafik Tespit Tutanağı ve ceza dosyasında alınan kusur ve ATK raporları benzer mahiyette olup davacı sürücünün hız kurallarına aykırı hareketi nedeniyle tali derecede % 25 kusurlu olduğu, davalı sürücünün ise ilk geçiş hakkını vermemesi nedeniyle asli derecede % 75 oranında kusurlu olduğu, benimsenen kusur raporunun dosya kapsamına, dosyadaki mevcut delillere, kazanın gerçekleşme biçimine ve oluşa uygun olup, herhangi bir somut delile dayanmayan kusur itirazlarının reddine karar verilmiştir.
-Kamu düzeni yönünden; Davalıların maluliyet ve aktüer hesaplamasına itirazlarına yönelik yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece, AYM iptal kararı doğrultusunda 01/02/2022 tarihli hükme dayanak 17/02/2022 tarihli ikinci artırım dilekçesi ile davacı tarafından esas alınan aktüer ek raporu ile PMF yaşam tablosu ve Progressif Rant ilkesi ve Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine düzenlenen maluliyet raporuna göre belirlenen, yukarıdaki esaslara uygun ikinci artırıma dayanak, hükme esas alınan raporun usul ve yasaya uygun olması nedeniyle tarafların buna istinafları ret edilmiştir.
Bunun dışında, her ne kadar alınan … Üniversitesi uzman heyeti tarafından verilen maluliyet raporlarında maluliyet oranı % 20 ve 4,3 oranı ile maluliyette farklılık bulunduğu ilk bakışta söylenebilirse de, önceki alınan heyet raporlarının maluliyet belirlemesinin yanlış yönetmelik hükümlerinin uygulanmasından kaynaklandığının alınan maluliyet raporunda açıkça belirtilmesinin yanında, davacı tarafça da buna ilişkin istinafın bulunmaması ve % 4,3 maluliyete göre düzenlenen 01/02/2022 tarihli aktüer raporuna göre ikinci artırım da yapılarak buna göre karar da verildiği de göz önünde bulundurularak, doğru yönetmelik hükümlerinin esas alındığı, usul ve yasaya uygun ATK ihtisas heyetinin belirlediği maluliyet oranına yönelik itirazın yerinde olmadığı görülmüştür.
-Davalı sigortanın geçici iş göremezliğin, tedavi giderlerinin ve bakıcı giderinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 18/06/2016 tanzim tarihli Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı tarafın geçici işgörmezlik, tedavi giderleri ve bakıcı tazminatının teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
-Davacının hasar, değer kaybına ilişkin itirazları yönünden;
Davalı oluşan gerçek zarardan sorumludur. Hasar yönünden hükme esas alınan raporda davacı aracının modeli, yaşı, özellikleri, hasarlı kısımları v.s. gözönünde bulundurularak olay tarihi itibariyle aracın 2.el piyasa rayiç değeri tesbit edildiği , tamirinin ekonomik olup olmadığı ve hurdaya ayrılmasının gerekip gerekmediğinin tespit edildiği,Yargıtay 17.HD İçtihatlarına göre aracın tamirinin ekonomik olup olmadığı değerlendirildiği, hasar bedelinin piyasa rayiç değeri belirlendiği ve akabihde bu duruma göre tamirinin ekonomik olup olmadığı belirlendiği, tamiri ekonomik olmadığı için piyasa koşullarına göre kazadan önceki 2.el piyasa rayiç bedelinin ve kazadan sonraki hurda (sovtaj) değeri belirlenmiş belirlenen rayiç değerden de aracın hurda bedeli indirilmek suretiyle davacının gerçek zararı tespit edilerek sonucuna göre karar verilmiştir.
Bilirkişi raporunda kaza tarihi itibariyle aracın marka model, yılı ve kullanım şekline göre aracın onarımının ekonomik olup olmayacağı ve değişen parçalar nedeniyle, hurda amortisman ve kıymet kazanma tenzili uygulanıp uygulanmayacağı değerlendirilmiş ve aracın onarımının ekonomik olmadığı, sovtaj bedeli ve değişen parçalar nedeniyle kıymet kazanma tenzili, hurda ve amortisman uygulanması gerektiği, davacı aracının pert total işlemi görmüş olması nedeniyle belirtilen şekilde belirlenen hasar miktarının usul ve yasaya uygun olması nedeniyle, tespit dosyasındaki rapor ile de aynı yönde olan raporun hükme esas alınmasında isabetsizlik olmayıp, hasar tazminatına yönelik itirazın yerinde olmadığı görülmüştür.
-Sigorta dışındaki davalıların Araç mahrumiyet zararına ilişkin itirazın incelenmesinde;
Davaya konu kaza nedeniyle davacının aracında oluşan hasar nedeniyle yeni araç tedarikine kadar gerekli makul sürede, davacının ikame araç temin etmek ve suretle masraf yapmak zorunda kalacağı, bu zararının da tazmininin gerektiği açık olmakla birlikte; bu zararın, kazadan kaynaklanan dolaylı zarar mahiyetinde olduğu ve davalı trafik sigortacısının sadece doğrudan zararlardan sorumlu olduğu, bu zararın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ve poliçe özel şartları uyarınca teminat kapsamında bulunmadığının hüküm tesisinde dikkate alınması gerekir. İfade olunan tüm bu nedenlerle, araç mahrumiyet zararına yönelik davacı isteminin davalı sigorta şirketi yönünden bu taleplerin reddine karar verilmesi gerektiğinden, bu zarardan sigortanın sorumlu olduğu şekildeki davalı itirazları yerinde değildir.
-Davalı sigortanın faturasız tedavi giderine yönelik itirazında;
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
Bu kapsamda, uzman doktor bilirkişiden faturasız tedavi ve bakıcı gideri konusunda rapor alınmak suretiyle değerlendirme yapılarak karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, itiraz yersizdir.
– Davalıların, ikinci kez ıslah olamayacağına yönelik değerlendirmede;
6100 sayılı HMK’nin belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. maddesinde” (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükme göre belirsiz alacak davasının alacak miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenemediği ya da imkânsız olduğu hallerde olanaklı olduğu anlaşılmaktadır.
Belirsiz alacak davasında davacı, alacağının tam ve kesin olarak belirlenmesinden sonra HMK 107.maddesine dayalı olarak bir kez alacağını artırabilir. Ayrıca davasını HMK 176 ve devamı maddelerine göre bir kezde ıslah edebilir.
Buna göre somut olayda, dava dilekçesinin ve bilirkişi raporlarından sonra sunulan artırım dilekçesinin içeriğinden davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığından, davacının belirsiz alacak isteminde önce artırım sonra ıslah olarak kabul edilecek dilekçelerine binaen karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından, buna yönelik itirazlar reddedilmiştir.
– Davacının, geçici iş göremezlik tazminatına yönelik itirazda;
Dosya kapsamından, davacının geçici işgöremez durumda olduğu üç ay boyunca maaşını almaya devam ettiği anlaşılmaktadır. Esasen davacının buna bir itirazı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu dönemde giremediği ek ders ücretleri ve raporlu olması nedeniyle kısmen kesilen maaşından dolayı zararın tazmini gerekmektedir. Bu çerçevede, davacı bu sürede maaşını almaya devam ettiğine göre, mahkemece davacının maaş bordroları da getirtilerek, performansa dayalı gelir elde etmesi nedeniyle, eksik ek ders ve maaş kesintileri üzerinden geçici işgöremezlik zararının hesaplanması usul ve yasaya uygun olup, davacının maaşı esas alınarak geçici işgöremezlik zararı hesaplanması mümkün olmadığından, buna yönelik itirazları yerinde görülmemiştir. (Bkz. aynı yönde YARGITAY 4. Hukuk Dairesi 2012/7920 ESAS, 2012/15170 KARAR sayılı ilamı)
-Davalıların görevsizlik kararı nedeniyle vekalet ücreti verilmesi itirazında;
6100 Sayılı HMK’nun 331/2. maddesinde “Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerine o mahkemece hükmedileceği…” düzenlenmiştir.
Daha öncesinde, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararı mevcut olup, sözü edilen dosyada mahkemece görevsizlik kararı verilmesi üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/2-3004 Esas, 2019/217 Karar sayılı kararına uygun olarak davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmemiş olması usul ve yasaya uygun olduğundan, buna yönelik istinafın reddi gerekmiştir.
-Davacı ve sigorta dışındaki davalıların manevi tazminata ilişkin itirazlarında;
6098 sayılı TBK.nın 56. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yargıtay’ın 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hâkimin takdirine bırakılmış ise de hâkim; Medeni Kanununun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözeterek, hukuk ve adalete uygun hak ve nesafet kurallarına göre uygun miktarda tazminat takdir etmesi gerekmektedir. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların değerlendirilmesi gerekir. Hakim manevi tazminata hükmederken; tarafların kusur durumu, kusur derecesi, ekonomik ve sosyal durumları, zarar ile olay arasındaki illiyet bağı, ölüm halinde kaza ile ölüm arasında illiyet bağının bulunması, olayın tarihi, olayın ağırlığı, olay tarihindeki paranın satın alma gücü, davacı sayısı gibi hususlar dikkate alınarak davacılar için zenginleşme, davalılar için yoksulluğa neden olmayacak şekilde belirlenmelidir.
Somut olayda; yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri, meydana gelen olayın ve davalının fiilin niteliği, olayın oluş yer ve şekli, kusur durumları, yukarıda yazılı olan nedenlerle kabul edilmesi gerekli % 4,3 sürekli ve 3 ay geçici maluliyet durumu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olay tarihindeki paranın alım gücü göz önünde bulundurulduğunda, davacı için belirlenen manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete göre fazla olduğu görüldüğünden, 20.000 TL manevi tazminatın anlatılan ilkelere, hakkaniyete uygun olduğundan, buna yönelik davalıların itirazının kabulüne, davacı itirazının ise reddine karar verilmiştir.
Bu nedenle, davacı ve davalı … vekillerinin istinaf başvurusunun reddine, davalı … ve … vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı ve davalı … vekillerinin istinaf başvurusunun REDDİNE,
Davalı … ve … vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle; (İnfazda tereddüt oluşmaması için itiraz edilmeyen ve kesinleşen kısımlar korunmak suretiyle)
1-DAVACIN DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ İLE; 05.09.2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacının aracında meydana gelen hasar nedeniyle 15.000,00 TL’nin, (davalı sigorta şirketinin olay tarihi itibariyle geçerli olan kaza başına teminat klozu limiti ile sınırlı olarak), sigorta şirketi yönünden 09.06.2018 tarihinden, diğer davalılar … ve … yönünden kaza tarihi olan 05.09.2017 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
2-Araç mahrumiyeti nedeniyle 2.100,00 TL’nin kaza tarihi olan 05.09.2017 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalılar … ve …’ten müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
3- Sigorta şirketine yönelik araç mahrumiyeti talebinin reddine,
4- Davacının araç değer kaybı talebinin reddine,
5- 05.09.2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacıda meydana gelen yaralanmadan dolayı, 47.459,64 TL sürekli iş göremezlik zararı tazminatı, 680,17 TL geçici iş göremezlik zararı tazminatı, 1.333,12 TL bakıcı gideri zararı tazminatı, 1.125,00 TL tedavi gideri zararı tazminatı olmak üzere toplam 50.597,93 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketlerinin olay tarihi itibariyle geçerli olan kaza başına ölüm ve sakatlık teminat klozu limiti ile sınırlı olarak, davalı … Şirketinden 09.06.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, diğer davalılar … ve … yönünden kaza tarihi olan 05.09.2017 tarihindin itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte olmak üzere, davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
6- Davacının manevi tazminat davasının KISMEN KABULÜ İLE; 20.000,00 TL’nin kaza tarihi olan 05.09.2017 tarihindin itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte olmak üzere, davalılar … ve …’ten müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
7-Karar tarihi itibariyle ( kabul olunan dava değerinin 87.697,93 TL. olduğunun kabulü ile) alınması gereken 5.990,64 TL nispi karar ve ilam harcından, ıslah harcı dahil peşin alınan 813,33 TL. harcın mahsubu ile kalan 5.177,31 TL. eksik harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına, (Davalı … ‘nin 3.867,45 TL’sinden sorumlu tutulmasına)
8-Davacı tarafından yapılan 423,19 TL peşin harç, 35,90 TL başvurma harcı ve 390,14 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 849,23 TL. yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, (Davalı … ‘nin 634,37 TL’sinden sorumlu tutulmasına)
9-Davacı tarafından yapılan 1.600 TL bilirkişi ücreti gideri, 323 TL Adli Tıp Raporu gideri, 528,11 TL posta ve tebligat gideri, 2.744 TL sağlık kurulu raporu gideri olmak üzere toplam 5.195,11 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, (Davalı … ‘nin 3.880,74 TL’sinden sorumlu tutulmasına)
10-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca( kabul olunan dava değerinin 67.697,93 TL. olduğunun kabulü ile) davacı vekili için 10.831,67 TL. Nispi vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, (Davalı … ‘nin 7.840,26 TL’sinden sorumlu tutulmasına)
11-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca (ret olunan dava değerinin 12.842,60 TL. [sigorta yönünden 14.942,60] olduğunun kabulü ile) davalı vekilleri için 9.200 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
12-Davacı manevi tazminat davası yönünden kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine,
13-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca red olunan manevi tazminat yönünden davalılar … ve … vekili için 9.200 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı … ve …’a verilmesine,
14-Davacı tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın, 6100 s. HMK.nun 333. maddesine göre karar kesinleştiğinde ve re’sen davacıya iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
15-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davalılar … ve …’a iadesine,
16-Davalı … tarafından alınması gereken 4.480,99 TL harçtan peşin alınan 1.120 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.360,99 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
17-Davalı … ve … tarafından istinaf aşamasında yapılan 984 TL istinaf başvuru giderinin davacıdan tahsili ile bu davalılara ödenmesine,
18-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların davacı üzerinde bırakılmasına,
19-Davalı … tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların bu davalı üzerinde bırakılmasına,
20-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
21-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.21/06/2023

Başkan …
e-imzalı

Üye …
e-imzalı

Üye …
e-imzalı

Katip …
e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.