Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/511 E. 2023/858 K. 02.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- …
2- …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVALI : 1 – …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 2 – …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 3 – …
VEKİLİ : Av. …
İHBAR OLUNAN : …
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 02/05/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 03/05/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 04/01/2021 tarihli dilekçesiyle; 04.09.2020 tarihinde davalı …’ün sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç ile alkollü olarak seyir halinde iken davacı …’un sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araca çarptığını ve ölümlü trafik kazasının meydana geldiğini, davacıların küçük kızları olan …’un vefat ettiğini, kazanın oluşumunda davalı …’ün kusurlu olduğunu belirterek davacıların desteği olan … vefat etmesi sebebiyle fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla anne … için şimdilik 5.000 TL, baba … için şimdilik 5.000 TL olmak üzere toplam 10.000 TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden işletilecek avans faizi ile anne … için 150.000 TL baba … için 150.000 TL olmak üzere toplam 300.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davalı …’in kazanın gerçekleşmemesi için elinden geleni yaptığını, müvekkilinin 60-70 km/h hız ile hareket halinde kontrolündeki arabayı kullanmış olup, aniden duran davacının arabasına çarpmamak için frene bastığını, yaklaşık 9,5 km fren izi de bulunduğunu, davalının psikolojisinin bozulduğunu, müteveffanın ölümünün sadece davalı …’in davranışlarına bağlanmasının haksız olacağını, davacının maddi tazminat taleplerine ilişkin sigorta şirketince ödeme yapıldığını, manevi tazminat talebi yönünden ise sebepsiz zenginleşmeye neden olacağını ve manevi tazminat talebinin ve davanın da reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin araç kiralama işi ile iştigal ettiğini, kaza yapan araç sürücüsü … ile davalı şirket arasında kira sözleşmesi bulunmadığını, araç kiralamalarda aracı kiralayanın sorumlu olacağını davacının davasının davalı … yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İhbar olunan … beyan dilekçesinde özetle; davaya konu kazaya sebep olan … plaka sayılı aracı 31/08/2020 tarihinde 1 günlük olarak kiraladığını, 1 gün sonra aracı davalı kiralama şirketine teslim ettiğini, bunun üzerine aracı davalı …’ün kiraladığını, davalı kiralama şirketinin ortağı ya da personeli olmadığını, kiralamış olduğu aracın işleteni olamayacağını, davalı sigorta şirketinin de hak sahiplerine ödeme yaptığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Yukarıda izah edilenler, bilirkişi raporları, adli tıp raporları, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02/12/2021 tarihli 2017/1179 E. Ve 2021/1563 karar sayılı ilamı dikkate alınıp tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; 04.09.2020 tarihinde davacı … sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile davalı …’ün sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazasında … plaka sayılı araç içerisinde yolcu olarak bulunan küçük …’un vefat ettiği, söz konusu kaza nedeniyle davacıların maddi zararlarının tazmini bakımından davalı sigorta şirketine müracaatı üzerine davacılara destekten yoksun kalma tazminatı olarak toplam 120.495,81 TL’nin ödendiği, ancak yapılan hesaplamalar uyarınca ödenen bu tazminatın eksik olduğundan bahisle işbu davanın ikame edildiği, davalı tarafların ise davanın reddini talep ettiği anlaşılmıştır. Söz konusu trafik kazasının meydana gelmesinde davalı sigorta şirketinin sigortalısı … plakalı araç sürücüsünün olayın oluşumunda %100 oranında tam kusurlu olduğunun tespit edildiği, davacıların dava konusu trafik kazasına bağlı olarak destekten yokusun kaldıkları değerin tespitine ilişkin rapor aldırıldığı, aktüer bilirkişi marifetiyle davacıların maddi zararının davalı sigorta şirketi tarafından davacılara ödenen maddi zarar bedelinin, raporda tenzil edilmek suretiyle hesaplamasının yapıldığı, kazaya karışan … plakalı sayılı aracın davalı sigorta şirketine … poliçe numarası ile Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğu, davacının maddi zararlarının tazmininde davalı sigorta şirketinin ZMMS poliçesi uyarınca sigortacı sıfatı ile sorumlu olduğu anlaşılmakla; Konya BAM … HD.’nin … Esas … Karar sayılı ilamı ile mahkememizin … esas … karar nolu dosyasında Adli Tıp Kurumundan alınan rapora göre; çocuk oto güvenlik koltuğu kullanılıp kullanılmamasının zararın oluşumu, azalması veya artmasına olan etkisinin kesin olarak bilinemeyeceği yönündeki tespitler dikkate alınarak, mevcut davadaki durum ile örtüşmesi nedeniyle ve kaza sonucu vefat eden …’nin iki koltuk arasında sıkışmış olması dikkate alınarak ve vefat edenin yaşı itibariyle kendisinden emniyet kemerini takma sorumluluğunu yerine getirmesi beklenemeyeceğinden, müterafik kusur indirimi yapılmamış, davalı …’ün ceza dosyasındaki ifadeleri ve KABİS’den gelen yazı dikkate alındığında davaya konu … plakalı aracın uzun süre kiralanmadığı (21 gün kiralandığı), toplanan deliller dikkate alındığında aracın … tarafından kiralandığına ilişkin mahkememizde kanaat oluşmuş, davalılar ile davacıların ekonomik ve sosyal durumu ve kazaya karışan tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı ve paranın satın alma gücü dikkate alınarak manevi tazminat yönünden davacıların davasının kısmen kabulüne, maddi tazminat yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” şeklinde Davacı …’un maddi tazminat davasının kabulü ile; 121.461,47 TL destekten yoksun kalma tazminatının, davalı … ve … yönünden kaza tarihi olan 04.09.2020 tarihinden, sigorta şirketi yönünden 17.11.2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, davacı …’un manevi tazminat davasının Sigorta Şirketi dışındaki davalılar yönünden kısmen kabulü ile; 125.000 TL’nin kaza tarihi olan 04.09.2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’nden müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine, davacı …’un sigorta şirketine yönelik manevi tazminat talebinin pasif husumet yokluğundan reddine, davacı …’un maddi tazminat davasının kabulü ile; 234.463,99 TL destekten yoksun kalma tazminatının, davalı … ve … yönünden kaza tarihi olan 04.09.2020 tarihinden, sigorta şirketi yönünden 17.11.2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, davacı …’un manevi tazminat davasının Sigorta Şirketi dışındaki davalılar yönünden kısmen kabulü ile; 125.000 TL’nin kaza tarihi olan 04.09.2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’nden müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine, davacı …’un sigorta şirketine yönelik manevi tazminat talebinin pasif husumet yokluğundan reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davaya konu kazanın meydana geldiği tarihte söz konusu araç süresiz olarak kiraya verilmiş olmakla poliçede adı geçen …’nin işleten sıfatı bulunmadığını, müvekkili sigorta şirketinin de bu nedenle bir sorumluluğunun bulunmadığını, davaya konu kazadan kaynaklı olarak müvekkili sigorta şirketine yapılan başvuru neticesi yapılan inceleme neticesinde hak sahiplerine 120.495,81-TL ödeme yapıldığını, davacılar vekilince müvekkili sigorta şirketi ibra edildiğini, açılan davanın bu sebeple reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme neticesinde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu kararın bu yönüyle de kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, dosya kapsamında alınan kusur ve hesap raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, yerel mahkemece aleyhe verilen tazminat miktarının ödeme yapılan miktarla birlikte toplam sigorta limitini aştığını, yerel mahkemece manevi tazminat talebinin müvekkili şirket açısından reddedildiğini ancak buna yönelik vekalet ücreti noktasında verilen kararın hatalı olduğunu beyan ederek Yerel mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davaya konu kazaya karışan aracın…’a kiralandığını, bu hususun yazılı ve resmi belge ile ispatlandığını ve KABİS’ten gelen yazı cevabını dikkate almayan yerel mahkemece hata yapılarak müvekkilinin mağdur edildiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporlarının denetime elverişli olmadığını, bilirkişi raporuna itirazların irdelenmediğini, müterafik kusur indirimi yapılması gerekirken yapılmadığını, ilk derece mahkemesi manevi tazminata hükmederken davalıların ikisinin şirket olmasını dikkate alarak fahiş miktarda manevi tazminata hükmettiğini, bir tarafın maddi anlamda zarar görmesine diğer tarafın zenginleşmesine sebebiyet veren kararın bu açıdan da usul ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hükme esas alınan aktüer raporunda güncel asgari ücret değerlendirmesi yapılmadığını, ayrıca kullanılan hesap yöntemi ve tazminat miktarının da hukukun genel ilkelerine ve kurallarına uygun olmadığını, tazminatların müvekkilleri yönünden ayrı ayrı eksik hesaplandığını, hükmedilen manevi tazminat miktarlarının müvekkilleri yönünden düşük olduğunu, olayın vahameti, vefat edenin yaşı, müvekkillerinde bıraktığı izin göz önüne alındığında hakkaniyetli olarak tam kabulüne karar verilmesi gerektiğini, sigorta şirketi yönünden usulden red kararı ile karşı vekalet ücretinin de kaldırılması gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Teknik faizin uygulanması gerektiği, ve Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK’nın haksız fiile ilişkin hükümleri, KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda PMF 1931’e göre karar verilmesi gerekirken TRH 2010 a göre karar verilmesi yanlış olup itirazlar yerindedir.
Müterafik kusur itirazı
6098 sayılı TBK’nın 52. Maddesine göre; Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir. Anılan yasal düzenlemede de belirtildiği üzere zarar görenin zararın oluşmasında ya da zararın artmasında bir ihmali varsa bu hususun tazminatın belirlenmesinde dikkate alınması gerekir. Bir başka deyişle zararın oluşumunda zarar görenin de müterafik kusurunun bulunması halinde tazminattan indirim yapılması gerekmektedir. Müterafik kusurun dikkate alınması için bu yönde yapılan bir savunmaya gerek olmayıp Mahkemece müterafik kusurun resen dikkate alınması gerekmektedir. Nitekim bu husus Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2016/3135 E 2018/11955 K sayılı ilamında da vurgulanmıştır. Ayrıca müterafik kusur indirimi nedeniyle kısmen reddedilen tutar üzerinden davacı aleyhine vekalet ücretine hükmedilmeyeceği noktasında da duraksama bulunmamaktadır.
Somut olayda kaza tespit tutanağı içeriğinde müteveffanın kaza esnasında pusetinin bulunup bulunmadığı yönünde bir belirlemenin bulunmadığı, müteveffanın kaskının bulunmadığı kabul edilse dahi yaralanmanın mahiyet ve niteliği ile ölüm sebebi dikkate alındığında söz konusu ölümün yine gerçekleşeceği, müteveffanın diğer koruyucu ekipmanlarının bulunmadığının kabulüne yarayan bir delilin de bulunmadığı sonucuna varıldığından müterafik kusur indiriminin yapılmasının mümkün olmadığı kabul edilmesi doğrudur.
Davalı vekillerinin işleten sıfatına haiz olmadığı ve husumet itirazları
İşleten tanımı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır. 2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatını belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçütten yararlanılmıştır. Şekli ölçüte göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüte göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüttür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi ise “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
Somut olayda,sunulan adi yazılı kira sözleşmesinde …’la ilgili kira başlangıcı 31/08/2020 tarihi olup,kira süresi sonuna ilişkin bir belirleme yoktur.ancak Kabisten gelen cevabi yazılarda 21/09/2021 tarihine kadar kiralandığı belirtilmektedir.
Bu durumda davalı ve dava dışı … arasında tanzim edilen kira sözleşmesinin uzun süreli ve 3. kişileri bağlayacak güçte bir kira sözleşmesi olup olmadığı, aracın teslim edilip edilmediği, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma olup olmadığı, kira sözleşmesinin ve kira bedelinin Maliye ve Vergi Dairelerine bildirilip bildirilmediği, kira bedellerinin ödenip ödenmediğinin, gerektiğinde davalı malik ve varsa kiracının ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle kira sözleşmesinin belirtilen bu deliller ile fatura ve cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, davalının işletenlik sıfatının devam edip etmediği hususları tartışılarak varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Davalı SBF vekilinin itirazı yerindedir. Ancak davalı sigorta şirketinin işleten değişme ihtimali halinde bile sözleşmeden kaynaklı sorumluluğu devam etmekte olup onun açısından husumet doğru yöneltilmiştir.
Kusura itiraz
Mahkemece Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nden 53306942-101.02-2021/148838/18423 sayılı 28/12/2021 tarihli rapor alınmış, raporda özetle; davalı sürücü …’ün % 100 ( yüzde yüz ) oranında kusurlu, davacı sürücü …’un kusursuz olduğu belirtilmekle, belirlenen kusur kesinleşmiş ceza dosyasındaki kusurla da uyumlu olması karşısında itiraz yersizdir.
Limite itiraz
Mahkemece her iki davacı için toplam 355.924 TL maddi tazminata hükmedildiği, 2020 yılı teminat limitinin 410.000 tl olduğu,sigortaca davadan önce toplam 120.495 TL ödendiği, bu durumda, önceki ödenen miktar da eklendiğinde sigorta limitini aşar şekilde sigortanın sorumluluğuna karar verilmesi doğru olmayıp itiraz yerindedir.
Davacı vekili ile davalı sigorta vekilinin vekalete itirazı
AAÜT A3/2 maddesinde; “Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur.” düzenlemeleri mevcuttur.
Mahkemece AAÜT gereği davalı sigorta yönünden husumetten redde,diğer davalılar yönünden esastan kısmen redde karar verildiğine göre reddolunan miktar açısından ret sebebi farklı davalı sigorta lehine ayrı vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken diğer davalılarda ortak vekalet ücreti taktiri yanlıştır. Sigorta istinafı yerindedir.
Ancak davacının dava dilekçesinde açıkça sigorta açısından da manevi tazminat talep etmesine, bu talebin ıslah dilekçesiyle birlikte değiştirilmesinin mümkün olmamasına, mümkün olsa bile bu yöndeki talebin daraltılmasının sigorta açısından manevi tazminattan feragat olarak değerlendirilmesinin gerekmesine göre davacının itirazı yersizdir.
Manevi tazminat miktarının azlığı veya çokluğuna yönelik davacı ve davalı vekilinin istinaf itirazında;
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Somut olaya gelince,
Tarafların kusur durumu, (tam kusur) ölenin yaşı, (2 yaş) tarafların tespit edilen sosyal ve ekonomik durumlarına,davalının alkollü ve bilinçli taksirle kazaya sebebiyet vermesine ve olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatların az olduğu,
Davacı anne ve baba için 150.000’er TL, şeklinde DAVANIN TAM KABULÜNÜN dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olduğu, bu halde davacılar vekilinin manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf talebinin yerinde olduğu, davalı vekilinin istinaf taleplerinin yerinde olmadığı anlaşılmakla;
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar vekili, davalı … vekili ve davalı … vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde bu taraflara ayrı ayrı iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya… İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … tarafından yatırılan 586.000,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
8- Konya …İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … tarafından yatırılan 1.100.000,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 03/05/2023

Başkan … Üye … Üye … Katip …

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.