Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/510 E. 2023/856 K. 02.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- …
2- …
3- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 1- …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVALI : 2- …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVALI : 3- …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 02/05/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 03/05/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesi ile özetle; 18/09/2019 tarihinde araç sürücüsü ve işleteni … adına kayıtlı … plaka sayılı araç ile müvvekkili sürücüsü …’i sevk ve idaresindeki … plakalı aracın çarpıştığını ve müvekkilleri …, … ve …’in vücutlarında ciddi kırıklar olacak şekilde yaralandıklarını, kazada davalı …’in %100 kusurlu olduğunu, dava açılmadan önce kaza yapan … plakalı aracın trafik poliçesi düzenleyen …’ye ve kaza yapan … plakalı araca trafik sigortası düzenleyen …’ye usulüne uygun başvuru yapıldığı halde zararlarının karşılanmadığından bahis ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı araç sürücüsü … adına kayıtlı … plaka sayılı aracın trafik kaydına ve davalı araç sürücüsü ve işletenin tüm taşınır ve taşınmazları ile üçüncü kişilerdeki ve bankalardaki hak ve alacakları üzerine verilecek kararın kesinleşmesine kadar cebri icra yoluyla satışı ve 3. Şahıslara devri engelleyici nitelikte ihtiyati tedbir şerhi konulmasına, kabul edilmemesi halinde dava harca esas değeri olan 71.200,00 TL tutarında ihtiyati haciz şerhi konulmasına, davalı … lehine şimdilik 100,00 TL geçici işgöremezlik, 100,00 TL sürekli iş göremezlik, 100,00 TL belgelendirilemeyen/faturalandırılamayan tedavi gideri ve 100,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 400,00 TL maddi tazminatın sürücü ve işleten … yönünden olay tarihinden, davalı …. Yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden işletilecek avans faiziyle birlikte müşterek ve müteselsil olarak davalılardan tahsiline, davacı … lehine 100,00 TL geçici işgöremezlik, 100,00 TL sürekli iş göremezlik, 100,00 TL belgelendirilemeyen-faturalandırılamayan tedavi gideri ve 100,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 400,00 TL maddi tazminatın sürücü ve işleten … yönünden olay tarihinden, davalı …. ve …. yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden işletilecek avans faiziyle birlikte müşterek ve müteselsil olarak davalılardan tahsiline, davacı … lehine 100,00 TL geçici işgöremezlik(iyileşme sürüesinde efor kaybı nedeniyle uğradığı maddi zarar nedeniyle), 100,00 TL sürekli iş göremezlik, 100,00 TL belgelendirilemeyen-faturalandırılamayan tedavi gideri ve 100,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 400,00 TL maddi tazminatın sürücü ve işleten … yönünden olay tarihinden, davalı …. ve …yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden işletilecek avans faiziyle birlikte müşterek ve müteselsil olarak davalılardan tahsiline, trafik kazasının ve yüksek oranda kalıcı sakatlığın davacılar üzerinde yarattığı ruhsal ve yaşamsal olumsuzluklar nazara alınarak BK. 56. maddesi gereğince davacı … için 5.000 TL, davacı … için 25.000 TL, davacı … için 40.000 TL olmak üzere 70.000 TL manevi tazminatın davalı sürücü ve işleten …’den olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile özetle; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, İstanbul Anadolu mahkemelerinin yetkili olduğunu, kaza sonucunda müvekkilinin şirkete başvuru yapan …’ e 9.485,39 TL tutarında tazminatın 26/11/2019 tarihinde ödendiğini, müvekkilinin sigorta poliçesinden doğan sorumluluğunu yerine getirmesi sebebiyle davanın reddinin gerektiğini, araç sürücüsünün kusurunun müvekkilinin sorumluluğu açısından önemli olduğunu, bilirkişi incelemesi yapılırken müvekkilinin ödeme tarihindeki verilerin dikkate alınması gerektiğini, müterafik kusur ve hatır taşıması hususlarının araştırılarak tazminat tutarından indirim yapılması gerektiğini, geçici iş göremezlik zararları, bakıcı ve tedavi giderlerinin müvekkili şirketinin sorumluluğu olmadığından bu taleplerin müvekkili yönünden reddinin gerektiğini, davada uygulanacak faiz oranının yasal faiz olduğundan bahisle davanın öncelikle usulden reddine, aksi halde esasa ilişkin itirazlarının kabulü ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile özetle; kazanın çift taraflı kaza olduğundan kusur oranlarının belirlenmesi gerektiğini, davacıların maluliyet oranlarının da tespit edilmesi gerektiğini, maluliyet oranlarının da belirlenmesinden sonra hesaplama yapılması gerektiğini, iş göremezlik teminatı adı altında bir teminatın bulunmadığını, müvekkili şirketten geçici iş göremezlik tazminatı, geçici bakıcı gideri ve tedavi giderinin talep edilemeyeceğini, avans faizinin davada uygulanmasının mümkün olmadığından bahisle başvuru şartı yerine getirilmediğinden davanın usulden reddine, aksi halde davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesi ile özetle; tarafına verilen kusur oranını kabul etmediğini, kazanın şoku ile polislerce düzenlenen tutanağı bilmeden imzaladığını, karşı araçta bulunanların emniyet kemerlerinin takılı olmadığını, kendi hızının 30-40 olmasına karşın karşı aracın hızının ortalama 120 olduğunu, %75 kusur oranını kabul etmediğini ve bu nedenle kusur oranının yeniden belirlenmesi talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Mahkememizce yukarıda belirtilen ve dosyamız arasında bulunan raporlar ve deliller doğrultusunda verilmiş olan … tarih … E … K. sayılı ilamı ile aynen; “DAVACININ DAVASININ TALEP ARTIRIM VE ISLAH DİLEKÇELERİ NAZARA ALINARAK KISMEN KABULÜ İLE; A-DAVACILARIN MADDİ TAZMİNAT TALEPLERİ İLE İLGİLİ OLARAK; 1-DAVACI … YÖNÜNDEN; – 2.351,63 TL geçici iş göremezlik, -158.014,45 TL sürekli iş göremezlik, – 3.837,60 TL tedavi gideri, – 3.000,00 TL bakıcı gideri olmak üzere TOPLAM 167.203,68 TL nin Davalı ….’ nin sorumluluğu sigorta poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere davalı …. Yönünden 15/11/2019 tarihinden, davalı … yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacıya verilmesine. Fazlaya ilişkin talebin reddine. 2-DAVACI … YÖNÜNDEN;-5.487,06 TL geçici iş göremezlik, -205.529,21 TL sürekli iş göremezlik, – 2.000,00 TL tedavi gideri, – 2.558,40 TL bakıcı gideri olmak üzere TOPLAM 204.910,49 TL nin Davalı sigorta şirketlerinin sorumluluğu sigorta poliçe limitleri ile sınırlı olmak üzere davalı sigorta şirketleri yönünden 15/11/2019 tarihinden, davalı … yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacıya verilmesine. 3-DAVACI … YÖNÜNDEN; -617.179,75 TL sürekli iş göremezlik, – 9.000,00 TL tedavi gideri, – 10.464,37 TL bakıcı gideri olmak üzere TOPLAM 636.644,12 TL nin Davalı sigorta şirketlerinin sorumluluğu sigorta poliçe limitleri ile sınırlı olmak üzere davalı sigorta şirketleri yönünden 15/11/2019 tarihinden, davalı … yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacıya verilmesine. Fazlaya ilişkin talebin reddine. B-DAVACILARIN MANEVİ TAZMİNAT TALEPLERİNİN KISMEN KABULÜ İLE; Davacı … yönünden 3.000,00 TL, Davacı … yönünden 15.000,00 TL, Davacı … yönünden 25.000,00 TL manevi tazminatların kaza tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalı …’ den tahsili ile adı geçen davacılara ayrı ayrı verilmesine. Fazlaya ilişkin taleplerin ayrı ayrı reddine.” şeklinde karar verilmiş idi.
İşbu kararımıza karşın istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine KONYA Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin … tarih … Esas … Karar sayılı kararı ile; “…. AYM ‘ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir. Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, daha önce rapor tanzim eden ve hükme esas alınan aktüerya bilirkişisinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Davalı sigorta şirketi kaza nedeni ile ortaya çıkan zarardan teminat limiti ile sorumlu olduğundan (390.000 TL ile) harçtan teminat limiti oranında sorumlu olup, davacı … açısından 636.644,12 TL tazminata hükmedildiğinden ve bu meblağ teminat limitini aştığından, oranlama yapılarak hesaplama yapılması gerekirken bu hususun gözetilmeksizin sigorta aleyhine fazla harca hükmedilerek yazılı olduğu şekilde müteselsilen tahsil kararı verilmesi de doğru görülmemiştir. Davalı …’nın avans faize hükmedilemeyeceği itirazı yönünden; Kazaya konu ve davalı …’ya sigortalı … plakalı araç ruhsat kaydına göre hususi olup işletilecek faiz de yasal faiz olmalıdır. Avans faize karar verilmesi yanlıştır. İtiraz yerindedir. Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine” denilerek mahkememizin HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca kaldırılmasına karar vermiştir.
Aktüerya bilirkişi …’ten Konya BAM … H.D.’nin … E., … K. sayılı kaldırma kararı sonrası temin edilen 19/10/2022 tarihli ek raporda; Konya BAM … Hukuk Dairesinin kaldırma kararında belirtilen PMF 1931 yaşam tablosu ve prograsif rant yöntemine uygun yapılan hesaplamaya göre; davacı …’i 5.487,06 TL geçici iş göremezlik, 435.332,93 TL gerekli iş göremezlik, 2.000,00 TL tedavi gideri, 2.558,40 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam tazminat alacağının 445.378,39 TL olduğu, bu rakamdan davalı …tarafından yapılan ödemenin güncellenmiş değeri 11.924,82 TL düşürüldüğünden davacı …’in maddi tazminat toplamının 433.453,57 TL, davacı …’in maddi tazminat toplamının 269.136,24 TL, Davacı …’in sürekli iş göremezlik, tedavi ve bakıcı gideri olmak üzere maddi tazminat toplamının 1.059.298,09 TL olduğu bildirilmiştir. Mahkememizce yeniden yapılan yargılama ve değerlendirmede 18.09.2019 tarihinde meydana gelen trafik kazasında … plakalı araç sürücüsü …’in ile araçta yolcu olarak bulunan eşi … ve müşterek çocukları …’in yaralanması nedeniyle … plakalı araç sürücüsü … ve bu aracın ZMMS sigortacısı …. Ve … plakalı arcın ZMMS sigortası …aleyhine maddi, davalı … aleyhine manevi tazminat talebiyle dava açılmış olup; kusur raporuna göre; meydana gelen trafik kazasında davalı …’in %75 oranında asli kusurlu, davacı …’in %25 oranda tali kusurlu olduğu, Konya BAM … Hukuk Dairesinin … tarih ve … E., … K. sayılı kaldırma kararı doğrultusunda alınan aktüerya bilirkişi raporuna göre davacı …’in 5.487,06 TL geçici iş göremezlik, 435.332,93 TL sürekli iş göremezlik, 2.000,00 TL tedavi gideri 2.558,40 TL bakıcı gideri olmak üzere toplamda 445.378,39 TL tazminat alacığı olduğu, bu tazminat toplamından bu davacıya ödenen tutarın güncellenmiş değeri olan 11.904,82 TL’nin düşümü ile davacı …’in toplamda 433.453,57 TL, davacı …’in 1.039.893,72 TL sürekli iş göremezlik, 9.000,00 TL tedavi gideri, 10.464,37 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 1.059.298,09 TL tazminat alacağı olduğu, davacı …’in 1.895,93 TL geçici iş göremezlik, 260.402,71 TL sürekli iş göremezlik, 3.000,00 TL tedavi gideri, 3.837,60 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam da 269.136,24 TL maddi tazminat alacağı bulunduğu anlaşılmıştır. Her ne kadar 19.10.2022 tarihli aktüerya ek raporunda davacılar … ve … yönünden yapılan hesaplamalar da sigorta şirketleri yönünden kusur dağılımı yapılmış ise de; bu davacılar … plakalı araçta yolcu olduğundan mahkememize bilirkişinin bu hesaplanması nazara alınmamış ve yine sigorta şirketleri yönünden yapılan garame hesabı mahkememizce kabul görmemiştir.
2918 sayılı KTK’nın genel hükümlerin uygulanması başlıklı 87. maddesi; “Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir. Zarar görenin beraberinde bulunan bagaj ve benzeri eşya dışında araçta taşınan eşyanın uğradığı zararlardan dolayı işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu da genel hükümlere tabidir.” hükmünü amirdir.
Davalı …vekilince kaza sırasında hatır taşımasının varlığı iddia edilerek hatır taşıması indirimi yapılması talep edilmiş ise de; davacılar … ve …’nın karı koca oldukları ve davacı …’in de tarafların müşterek çocukları olduğu ve herhangi bir hatır taşımasının söz konusu olmadığı anlaşıldığından, BK 51. maddesi gereğince tazminat indirimine yer olmadığı kanaatine varılmıştır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun indirilmesi başlıklı 52. maddesi; “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.” hükmünü amirdir.
Davalı … vekilince davacıların müterafik kusurunun nazara alınması gerektiği, davalı … tarafından da davacıların emniyet kemeri takmadıkları ileri sürülerek müterafik kusur indirimi yapılması talep edilmiş ise de; burada ispat külfeti iddia da bulunan davalı taraflarda olup; davalı taraflarca bu hususta herhangi bir delil bildirmedikleri gibi incelenen kaza tespit tutanağında emniyet kemerinin takılı olmadığı yönünde bir kayıt bulunmamaktadır. Bilakis soruşturma aşamasında davacı … 01.10.2019 tarihli ifadesinde emniyet kemerinin takılı olduğunu beyan ettiğinden, davalıların müterafik kusur itirazları nazara alınmamıştır.
6098 sayılı TBK’nın manevi tazminat başlıklı 56. maddesi; “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” hükmünü amirdir.
TBK 56. madesine göre bir olaydan zarar gören kişinin çektiği acıları bir nebze olsun azaltmak veya bozulan ruhsal dengesi yeniden düzelmesi için zarar veren kişiden bir miktar ücreti talep edebileceğini düzenlenmiş olup; kanun koyucu manevi tazminatın miktarını tayin etme hakkını hakimin takdirine bırakmıştır. Hükmedilecek miktar uğranılan zararla orantılı, duyulan acıyı hafifleticek nitelikte olmalıdır. Manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların ekonomik ve sosyal durumları, tarafların kusurları da gözetilmesi gerekmektedir. Manevi tazminatın miktarı bir tarafın zenginleşmesine, diğer tarafın yıkımına neden olmamalıdır. Belirtilen bu çerçevede davacıların manevi tazminat talepleri değerlendirilerek davacıların bu yöndeki taleplerinin kısmen kabulü ile davacı … yönünden 3.000,00 TL, davacı … yönünden 15.000,00 TL, davacı … yönünden 25.000,00 TL manevi tazminatların kaza tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalı …’ den tahsili ile adı geçen davacılara ayrı ayrı verilmesine karar vermek gerekmiştir.
Davacılar vekilince Konya BAM … Hukuk Dairesinin 16.06.2022 tarihli kaldırma kararı öncesinde talep artırım ve ıslah dilekçeleri sunulduğu anlaşılmış olup; davacılar vekilinin bu dilekçelerdeki talepleri nazara alınarak davacıların davasının kısmen kabulüne dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
” şeklinde davacının davasının talep artırım ve ıslah dilekçeleri ile dosyaya sunulan 09/11/2022 tarihli dilekçesindeki talebi ile bağlı kalınarak kısmen kabulü ile; davacıların maddi tazminat talepleri ile ilgili olarak; davacı … yönünden; 2.351,63 TL geçici iş göremezlik, 158.014,45 TL sürekli iş göremezlik, 3.837,60 TL tedavi gideri, 3.000,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 167.203,68 TL nin Davalı ….’ nin sorumluluğu sigorta poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere davalı …. Yönünden 15/11/2019 tarihinden, davalı … yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine. davacı … yönünden; 5.487,06 TL geçici iş göremezlik, 205.529,21 TL sürekli iş göremezlik, 2.000,00 TL tedavi gideri, 2.558,40 TL bakıcı gideri olmak üzere TOPLAM 204.910,49 TL nin Davalı sigorta şirketlerinin sorumluluğu sigorta poliçe limitleri ile sınırlı olmak üzere davalı sigorta şirketleri yönünden 15/11/2019 tarihinden, davalı … yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacıya verilmesine, davacı … yönünden; 617.179,75 TL sürekli iş göremezlik, 9.000,00 TL tedavi gideri, 10.464,37 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 636.644,12 TL nin Davalı sigorta şirketlerinin sorumluluğu sigorta poliçe limitleri ile sınırlı olmak üzere davalı sigorta şirketleri yönünden 15/11/2019 tarihinden, davalı … yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacıya verilmesine. fazlaya ilişkin talebin reddine. davacıların manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile; davacı … yönünden 3.000,00 TL, davacı … yönünden 15.000,00 TL, davacı … yönünden 25.000,00 TL manevi tazminatların kaza tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalı …’den tahsili ile adı geçen davacılara ayrı ayrı verilmesine. fazlaya ilişkin taleplerin ayrı ayrı reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkemece pmf 1931 yaşam tablosunun esas alınarak düzenlenen bilirkişi raporunun hukuka aykırı olduğunu, yerleşik yargıtay kararları uyarınca tazminat hesaplamasında esas alınması gereken TRH 2010 yaşam tablosu olduğunu, yerel mahkeme tarafından hükme esas teşkil edemeyecek nitelikteki bilirkişi raporuna karşı itirazların reddedilerek ek rapor aldırılmaksızın karar verildiğini, ara buluculuk yoluna başvurunun dava şartı olduğu ve sonrasında ek dava açacaklarının beyan edilmesine karşın taraflarına bu hususta mehil verilmemesinin de hukuka aykırı olduğunu, trafik kazasının ve sakatlığın davacılar üzerinde yarattığı ruhsal ve yaşamsal olumsuzlukların; karşı taraf araç sürücüsüne atfedilen %75 kusur oranı birlikte değerlendirildiğinde müvekkilleri lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının oldukça düşük olduğunu beyan ederek Yerel mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın hatalı olduğunu, Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerince maluliyet tespiti yapılması gerekirken, hatalı yönetmelik üzerinden maluliyet tespiti yapılan rapor hükme alındığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda 1/Kn tablosu (progressif rant) kullanılarak hatalı şekilde hesaplama yapıldığını, geçici iş göremezlik tazminatının SGK sorumluluğunda olduğunu, sigorta şirketlerinin sorumluluğunun kalktığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kaldırma kararı öncesinde verilen hükme karşı sunulan istinaf nedenlerinin incelenmemesinin hak arama özgürlüğünü ihlal ettiğini, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin güncel içtihatları uyarınca davacının maluliyetinin kaza tarihi (18.09.2019) itibariyle geçerli olan “erişkinler için engellilik değerlendirmesi hakkında yönetmelik” esas alınarak belirlenmesi gerektiğini, gerekçeli kararda ise hatalı olarak “çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliği” esas alınarak hüküm kurulduğunu, her şekilde davacıların maluliyetinin tespiti için dosyanın Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kuruluna tevdinin gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda PMF yaşam tablosu ve progresif rant yönteminin kullanılmasının hatalı olduğunu, müvekkili şirketin poliçe kapsamında geçici iş göremezlik, geçici bakıcı gideri ve tedavi gideri zararlarına ilişkin sorumluluğunun bulunmamasına rağmen aleyhe tazminat hükmedilmiş olmasının usul ve esasa aykırı olduğunu, müvekkili şirketin ancak poliçe limiti dahilinde ve sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında tazmin yükümlülüğünün bulunduğunu, davacıların kaza sırasında yolcu olduklarından dolayı %100 kusur oranı üzerinden müşterek müteselsilen hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, kusura yönelik itirazların değerlendirilmeden kurulan hükmün eksik inceleme nedeniyle hukuka aykırı olduğunu, hükmedilen faizin başlangıç tarihinin kabul edilemez olduğunu, BAM kaldırma kararı öncesinde verilen karara karşı davacı tarafın istinaf başvurusunun bulunmadığından herhalde usuli kazanılmış hakların çerçevesinde yargılamanın devamının gerektiğini beyan ederek Yerek mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
İDM CE DAİREMİZCE VERİLEN KALDIRMA KARARI DOĞRULTUSUNDA İŞLEM YAPILMASINA
BU BAĞLAMDA
Her iki davalı vekilinin 1,8 teknik faizin ve engelliler yönetmeliğinin uygulanması gerektiği, maluliyete itiraz, davacının TRH 2010 uygulanması gerektiği istinafı
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri, KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların ve bu genel şartlarla belirlenen Özürlülük ölçütü yönetmeliği ile Engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Bu halde Söz konusu belirlemenin Adli Tıp/Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlar tarafından (çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak) uzmanlık alanlarına göre, HMK’nun 275 inci maddesi gereğince oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan çalışma gücü ve maluliyet oranının belirlenmesine ilişkin mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
O halde mahkemece, yukarıda verilen hukuksal bilgiler dikkate alınarak Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’ndan veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Ana Bilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarından davacının maluliyeti olup olmadığı, yaralanmasının niteliği, iş güçten kalma süresinin tespiti bakımından Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre düzenlenen EK RAPORA GÖRE KARAR VERİLMESİ YERİNDEDİR. Maluliyete yönelik itiraz yersizdir.
Keza
AYM ‘ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, iş yerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, daha önce rapor tanzim eden ve hükme esas alınan aktüerya bilirkişisinden yukarıdaki ek rapor tanzimi yoluna gidilerek hüküm kurulması doğrudur. İtirazlar yersizdir.
Davalı sigorta şirketlerinin müteselsilen sorumlu tutulmalarının yanlış olduğu, davacı vekilinin garame hesabına göre hesaplama yapılmasının doğru olmadığı istinafı
2918 sayılı KTK’nun 111. maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre, hak düşürücü süre olup mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir.
Somut olayda; davalı sigorta şirketince ödeme yapıldığı, KTK 111/2 maddesine göre 2 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğun dolmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece meydana gelen trafik kazasında davacı sürücü …’un sürücü, diğer davacıların yolcu olarak içinde bulunduğu araç sürücüsünün ve bu kapsamda davalı sigorta şirketinin %25 oranında, karşı araç sürücününün %75 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiş bilirkişi raporu uyarınca davalı sigortaların tazminattan müteselsilen sorumlu olduğundan bahisle hüküm kurulmuştur.
Müteselsil sorumluluk, Kanundan doğan müteselsil borçluluğun bir türü olup aynı zararın oluşumunda rolü olan birden fazla kimsenin tazminatın tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu ve zarar görenin dilediği sorumludan tazminatın tamamını veya bir kısmını talep edebileceği sorumluluk türüdür.
Zarar gören, zararın tamamını veya bir kısmını dilediği sorumlu veya sorumlulardan talep edebilir.
Bu husus HGK’nın 24.6.1983 tarih 1981/9-533 Esas 1983/724 Karar sayılı kararı ile “Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 61.maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen maddesi uyarınca ve aynı Yasanın 163.maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebilir.
Ancak, aynı Yasanın 141.maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme re’sen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü Hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26.maddesi buna engeldir” şeklinde kabul edilmiştir.
Birden fazla kimseyi müteselsil sorumlu tutmak isteyen zarar gören, bu kimselere karşı dava açarken bu niyetini göstermesi, dava dilekçesinden müteselsil sorumlu tutmak istediği kişiyi göstermesi gerekir. Hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olup teselsülden yararlanma hakkı zarar görene ait olduğundan zarar gören bu hakkı kullanmadıkça mahkeme onun yararına teselsül kuralını kendiliğinden uygulayamaz
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacıların kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. Keza aracın sürücüsü olan davacı da kendi kusur dışındaki zararını (%75 zararı) karşı araç sürücüsünden ve sigorta şirkekinden …’dan isteyebilir. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K ) İtiraz yersizdir.
Keza mahkemece
Her ne kadar 19.10.2022 tarihli aktüerya ek raporunda davacılar … ve … yönünden yapılan hesaplamalar da sigorta şirketleri yönünden kusur dağılımı yapılmış ise de; bu davacılar … plakalı araçta yolcu olduğundan mahkemece bilirkişinin bu hesaplanması nazara alınmamış ve yine sigorta şirketleri yönünden yapılan garame hesabı mahkemece kabul görmeyerek karar verilmiş olup davacının itirazı yersizdir
Her iki Davalı sigorta vekillerinin kabul edilen bakıcı gideri, kaçınılmaz tedavi gideri ve geçici iş göremezliğin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: …)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan Zorunlu Sigorta Mali/Sorumluluk Sigortası poliçelerinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre 6704 SAYILI KANUNUN 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNİN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ’’ İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR
Bu halde davalı vekilinin geçici iş görmezlik, kaçınılmaz tedavi gideri ve bakıcı giderlerinin sigorta teminatı kapsamı dışında olduğuna ilişkin istinaf itirazları yerinde değildir.
Davalı sigortanın Kusura itirazı
Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 28.02.2020 tarihli iddianamesi ile şüpheliler … ve … hakkında taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan kamu davası açıldığı, Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma aşamasında alınan 22.10.2019 tarihli rapor ile şüpheli …’in 1.derecede asli kusurlu olduğu, şüpheli …’in ise 2.derecede tali kusurlu olduğunun tespit edildiği, 18.09.2019 tarihli kaza tespit tutanağında, sürücü …’in KTK’nun 57/1-a maddesi gereğince asli kusurlu, sürücü …’in ise KTK’nun 52/1-a maddesi gereğince tali kusurlu olduğunun tespit edildiği,
Mahkemece kusur bilirkişisi …’ten temin edilen 29/06/2020 tarihli raporda; dosya kapsamındaki ifadeler, kaza tespit tutanağı, kroki ve diğer bilgi ve belgelerden 18/09/2019 tarihli kazanın oluşumunda; … plakalı otomobil sürücüsü … bu kazanın oluşumunda 2918 sayılı KTK’nun 84.maddesinin asli kusurlardan kod No:8’e denk gelen madde 57/1-a (kavşaklarda geçiş önceliği olan araçlara ilk geçi hakkını vermemek) kuralını ihlal ettiğinden asli kusurlu olup %75 oranında kusurlu olduğu, … plakalı otomobil sürücüsü …’in ise bu kazada yine aynı kanunun tali kusurlardan madde 52/1-a (araçların hızını; kavşaklara, yaklaşırken azaltmamak) maddesini ihlal ettiğinden tali kusurlu olup %25 oranında kusurlu olduğu bildirilmekle hukuk ve caza raporlarının örtüştüğü görülmekle itiraz yersizdir.
Davalı … vekilinin kazanılmış hakkın ihlal edildiği istinafı
Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Bu halde AYM nin iptal kararı karşısında .bu iptal kararları kazanılmış hakkın istinasını teşkil teşkil eder mahiyettedir.itiraz yersizdir
Davalı … sigorta vekilinin faiz başlangıcının yanlış belirlendiği istinaf itirazları yönünden,
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Davacının dava açmadan önce davalı sigortacıya başvuruda bulunduğu ve temerrüdün gerçekleştiği anlaşılmakla itiraz yersizdir.
Davacı vekilinin manevi tazminata yönelik istinafı
İDM c verilen ilk kararı davalı sigortalar MADDİ TAZMİNATA YÖNELİK istinaf etmiş olup davacının ve diğer davalı Zaman’ın MANEVİ TAZMİNATA YÖNELİK istinaf talepleri olmamıştır.Mahkememizce maddi tazminat yönünden kamu düzeni gerekçesiyle kaldırma yapılmıştır.
NE VAR Kİ davacının ilk karara ilişikin manevi tazminat yönünden bir istinafı yoktur.
Bu halde istinaf mahkemesince yeniden karar verilmeden önce verilen İDM kararı davacı tarafça manevi tazminat açısından istinaf edilmeyerek davacı ve davalı Zaman yönünden kesinleşmiş olmakla birlikte davalı yararına kazanılmış hak doğmuştur.Davacının itirazının reddi gerekir
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği ayrı ayrı esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacılar vekili ve davalı … ve davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Davacılardan alınan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
2-Davalı ….den alınması gereken 68.908,27 TL harçtan peşin alınan 17.217,09 TL harcın mahsubu ile bakiye 51.691,18 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davalı … den alınması gereken 68.908,27 TL harçtan peşin alınan 14.372,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 54.536,27 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Taraflarca yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, davacılardan …’in maddi tazminat yönünden; HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; manevi tazminat yönünden ve davacılardan … ve …’in maddi tazminatları yönünden; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 03/05/2023

Başkan … Üye … Üye … Katip …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.