Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN : … (… )
ÜYE : … (… )
ÜYE : … (… )
KATİP : … (… )
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA… ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar
DAVACI : …
VEKİLİ :Av. …
DAVALI : 1- …
VEKİLİ :Av. …
DAVALILAR : 2- …
3- …
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 21/06/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 21/06/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; … günü saat 19.00 sıralarında … İli, … Mah. … yolunda meydana gelen kazada davalılardan … sevk ve idaresindeki … plakalı otomobil ile … ilçesinden … Mahallesi istikametine seyir halinde iken … i yakınında bulunan kavşaktan yolun karşısına geçmekte olan …’ ın sevk ve idaresindeki pat pat diye tabir edilen araca sağ taraftan çarpması sonucu kaza meydana geldiğini, olay günü tutulan trafik kazası tespit tutanağında kazanın meydana gelmesinde … plakalı araç sürücüsü …’ nın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda belirtilen diğer kusurlardan olan (52/1a) “Kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak” kuralını ihlal ettiği kanaatine varıldığını, kaza sonrasında olay yerine ambulans geldiğini, müvekkil … Hastanesine kaldırıldığını, müvekkilin yapılan muayenesi sonucunda sağ sol frontal bölgede burunda sol trokal servikal ön bölgede sol kolda sağ kolda sağ dizde hassasiyet nazal fraktur bulgularına rastlandığın, müvekkilin tedavisi halen devam etmekte olup, maddi ve manevi zorluklar yaşadığını, bu nedenlerle davalı hakkında öncelikle ; ihtiyati haciz /tedbir kararı verilerek adlarına kayıtlı bulunan araç ve taşınmaz var ise üzerine “teminatsız ihtiyati haciz “ bu talebimizin kabul görmemesi halinde cebri satışlara da engel olacak nitelikte “teminatsız ihtiyati tedbir”şerhinin konulmasına, maddi tazminat açısından ; HMK 107 gereği alacağımızın yargılama esnasında belirlendiği esas tutar belirlendiğinde eksik kalan harç miktarını yatırılmak üzere belirlenen asıl alacak miktarına kadar arttırılmak üzere şimdilik 25,00 TL, geçici iş göremezlik süresinde uğradığı kazanç kaybı ile 25,00 TL, çalışma gücünün azalmasından doğan sürekli iş göremezlik maddi zarar ve 25,00 TL, SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderleri ve 25,00 TL bakıcı giderleri olmak üzere toplam 100,00 TL maddi tazminatın olay tarihi olan 05.04.2020 itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, manevi tazminat açısından; müvekkil için 30.000,00-TL, manevi tazminatın 05.04.2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılardan sigorta şirketi hariç müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ile ücreti vekâletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı sigorta şirket vekilinin cevap dilekçesi özetle; Dava konusu kazaya karıştığı ifade edilen … plakalı aracın … numaralı Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesinin ekte olduğunu, davanın araç sigorta ettirenine, araç sürücüsüne ve SGK’ya ihbarının gerektiğini, zira davacı taraf herhangi bir ödeme almışsa, aynı ödemeyi mükerrer şekilde taraflarından tazmin ettiği takdirde sebepsiz zenginleşmiş olacağını, kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında olduğunu, sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98 inci maddesi hükmü gereğince sona erdiğini, dolayısıyla, müvekkil şirketin Sağlık Gideri teminatı bulunmadığını, sigorta teminatına dahil olmayan rizikoları karşılama mükellefi olmadığından, tedavi gideri, bakıcı gideri vs. taleplerin SGK’nın karşılayıp karşılamadığına bakılmaksızın müvekkil bakımından reddinin gerektiğini, haksız ve mesnetsiz davanın usulden ve esastan reddine, davanın ihbarına, yargılama masrafları ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas… Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; maddi tazminat talebi yönünden davacı vekilince davalılar aleyhine tazminat davası açılmış ise de, taraflar arasında sulh olunduğu ve karşılıklı ibralaşıldığı beyan edildiğinden davanın konusu kalmadığından maddi tazminat yönünden davanın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerekmiştir.
Manevi tazminat talepleri yönünden ise; 6098 sayılı TBK’nın manevi tazminat başlıklı 56. maddesi; “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” hükmünü amirdir.
TBK 56. madesine göre bir olaydan zarar gören kişinin çektiği acıları bir nebze olsun azaltmak veya bozulan ruhsal dengesi yeniden düzelmesi için zarar veren kişiden bir miktar ücreti talep edebileceğini düzenlenmiş olup; kanun koyucu manevi tazminatın miktarını tayin etme hakkını hakimin takdirine bırakmıştır. Hükmedilecek miktar uğranılan zararla orantılı, duyulan acıyı hafifleticek nitelikte olmalıdır. Manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların ekonomik ve sosyal durumları, tarafların kusurları da gözetilmesi gerekmektedir. Manevi tazminatın miktarı bir tarafın zenginleşmesine, diğer tarafın yıkımına neden olmamalıdır.
Yine Borçlar Kanunu Madde 52- “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında yada artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.” hükmünü içerir.
Somut olayımıza baktığımızda, 02.09.2021 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda da belirtildiği üzere Patpat olarak tabir edilen araçta gayri nizami şekilde yolcu taşındığı, davacı …’ ın yolcu taşımaya müsait olmayan pat pat olarak tabir edilen araca bindiği, dolayısıyla da gayri nizami yolcu taşındığı ve yolculuk edildiği, trafik kazasında manevi tazminat istenen davalıların kazada kusur durumunun % 30 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği, ayrıca davalı …’ nın Sosyal Ekonomik Durum tespitinde çalışmadığı, mal varlığı olmadığı tespitinin yapıldığı da göz önüne alındığında davacının kara yolunda trafiğe çıkması yasak olan pat pat tabir edilen araca binerek zarara uğrayabileceğini bilerek seyahat etmesi ile müterafik kusurunun bulunduğu bu nedenle Yukarıda belirtilen Borçlar Kanunu 52. Madde hükmü uyarınca zarar gören davacının yaptığı eylemler ile ( trafiğe çıkması ve yolcu taşınması yasak araç ile seyahat edilmesi) zararın doğmasında ve artmasında etkili olduğundan manevi tazminata hükmedilmemesi yönünde vicdani kanaat oluştuğundan davacının manevi tazminat talebi reddedilmiş ve;
Maddi tazminat talebi yönünden KONUSUZ KALAN DAVA HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
Manevi tazminat talebi yönünden davanın REDDİNE,” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; 02.09.2021 Tarihli Adli Tıp Raporu ile dava konusu trafik kazasının gerçekleşmesinde sürücü …’ın % 70, davalı diğer sürücü …’nın ise % 30 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş olup işbu tespitin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, davalının azami hız sınırının oldukça üzerinde araç kullandığı ve kavşağa yaklaştığı halde hızını hiçbir şekilde düşürmediği, üstelik dikkatsiz ve tedbirsiz davrandığı açık bir şekilde ortadayken -…’a kusur atfedilmesini kabul anlamına gelmemekle beraber- davalıya atfedilen %30 kusur oranı tayini oldukça düşük kalmakta ve hukuk ve hakkaniyetle bağdaşmadığını, müvekkile müterafik kusur atfedilmesinin yersiz ve hatalı olduğunu, müvekkilin araca güvenli ve dikkatli bir şekilde oturduğunu, ancak davalı tarafın çok hızlı olması nedeniyle çarpmanın da şiddetli olduğunu, müvekkilin kalıcı maluliyet olacak şekilde ağır biçimde yaralandığını, müvekkilin raporlardaki aleyhe olan kısımları kabul etmemekle birlikte %27 gibi yüksek bir oranında kalıcı maluliyeti olduğu, vücut bütünlüğü ve sağlığının bozulduğu, kaza nedeniyle maluliyet raporu ile tespit edildiği üzere psikolojik olarak da kalıcı bir maluliyetinin olduğu, anksiyete bozukluğu geliştiği ve bu haliyle manevi olarak büyük bir zarara uğradığının sabit olduğunu, maddi tazminat yönünden davalı ile sulh olmuşken arabuluculuk ücretinin tamamının tarafları üzerine bırakılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı kararının istinaf incelemesinden geçirilerek kaldırılmasına ve -sigorta şirketi hariç diğer davalılar için müşterek ve müteselsil sorumluluk ilkeleri de dikkate alınarak manevi tazminat yönünden davalarının tümüyle kabulüne karar verilmesine, bunun mümkün olmaması halinde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mahkemece verilen karar, davacı tarafından manevi tazminat yönünden ve yargılama gideri bakımından istinaf edilmiştir.
Dava, trafik kazası nedeniyle oluşan yaralanma nedeniyle maddi manevi tazminat talebine ilişkindir.
– Kusura ve sorumluluğa yönelik;
Müteselsil sorumluluk, Kanundan doğan müteselsil borçluluğun bir türü olup aynı zararın oluşumunda rolü olan birden fazla kimsenin tazminatın tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu ve zarar görenin dilediği sorumludan tazminatın tamamını veya bir kısmını talep edebileceği sorumluluk türüdür.
Zarar gören, zararın tamamını veya bir kısmını dilediği sorumlu veya sorumlulardan talep edebilir.
Bu husus HGK’nın 24.6.1983 tarih 1981/9-533 Esas 1983/724 Karar sayılı kararı ile “Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 61.maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen maddesi uyarınca ve aynı Yasanın 163.maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebilir.
Ancak, aynı Yasanın 141.maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme re’sen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü Hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26.maddesi buna engeldir” şeklinde kabul edilmiştir.
Birden fazla kimseyi müteselsil sorumlu tutmak isteyen zarar gören, bu kimselere karşı dava açarken bu niyetini göstermesi, dava dilekçesinden müteselsil sorumlu tutmak istediği kişiyi göstermesi gerekir. Hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olup teselsülden yararlanma hakkı zarar görene ait olduğundan zarar gören bu hakkı kullanmadıkça mahkeme onun yararına teselsül kuralını kendiliğinden uygulayamaz.
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. (YARGITAY17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K ) Ayrıca;
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun TBK md. 52. md. düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Anlatılan yasal düzenleme ve ilkeler ışığında somut olayı incelediğimizde;
Davacı, dava dilekçesinde açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre, karşı davalının da kusurunun bulunması halinde, bu durum davalının müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.Bu durumda mahkemece; davaya konu kazada davacının davalının kusur oranından da sorumlu tutulmalarını istemediğine, davacı zararın tümünü davalıdan talep etmesi TBK.’da öngörülen teselsül kurallarına açık bir şekilde dayandığının kanıtı olduğu (HGK 24.06.1983 gün 1981/533E.-1983/724K) hususları gözetilmek suretiyle, ayrıca tüm deliller kapsamında alınan ATK kusur raporunda davalının tali oranda kusurlu olduğu sabit olmasına göre, davacının kusuru da gözetilerek sorumlu tutulması yukarıda belirtilen müteselsil sorumluluk ilkesine uygun olduğundan, her ne kadar davacının yolcu taşımaya müsait olmayan araca binmesi müterafik kusur teşkil ederse de bu ancak % 20 oranında tazminat oranında nazara alınması gerektiğinden, mahkemece davalı tarafın kusurlu olup müteselsil sorumluluk kapsamında zararın tamamından sorumlu tutulacağı gözetilerek manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, usul ve yasaya aykırı biçimde manevi tazminatın tümden reddine karar verilmesi hatalı olduğundan, davacının itirazının ve istinafının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
-Manevi tazminat miktarı yönünden değerlendirmede;
6098 sayılı TBK.nın 56. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yargıtay’ın 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hâkimin takdirine bırakılmış ise de hâkim; Medeni Kanununun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözeterek, hukuk ve adalete uygun hak ve nesafet kurallarına göre uygun miktarda tazminat takdir etmesi gerekmektedir. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların değerlendirilmesi gerekir. Hakim manevi tazminata hükmederken; tarafların kusur durumu, kusur derecesi, ekonomik ve sosyal durumları, zarar ile olay arasındaki illiyet bağı, ölüm halinde kaza ile ölüm arasında illiyet bağının bulunması, olayın tarihi, olayın ağırlığı, olay tarihindeki paranın satın alma gücü, davacı sayısı gibi hususlar dikkate alınarak davacılar için zenginleşme, davalılar için yoksulluğa neden olmayacak şekilde belirlenmelidir.
Somut olayda; yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri, meydana gelen olayın ve davalının fiilin niteliği, olayın oluş yer ve şekli, kusur durumları, oluşan sürekli ve geçici maluliyet durumu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olay tarihindeki paranın alım gücü göz önünde bulundurulduğunda, davacı için istenilen 30.000 TL manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete göre uygun olduğu görüldüğünden, buna yönelik davacı itirazının kabulü ile kararın kaldırılarak yeniden hüküm tesisi gerekmiştir.
-Arabuluculuk nedeniyle yargılama giderine ilişkin;
Davacı vekili sunduğu dilekçe ile davalı sigorta’ya yönelik, maddi zararlarının karşılandığını karşılıklı sulh olduklarını, sigorta şirketinden yargılama gideri ve vekalet ücreti taleplerinin bulunmadığını beyan etmiş; davalı sigorta tarafından davadan sonra dosyaya sunulan sulh olunduğu ve yargılama giderleri talebi olunmadığına dair dilekçe ve ekinde ödeme ve ibraname belgesine göre de, davanın ödeme nedeniyle dava açıldıktan sonra maddi tazminat bakımından konusuz kaldığı anlaşılmıştır.
Eldeki davada, dava açıldıktan sonra Sigorta tarafından yapılan ödeme ile alacak miktarının konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulmasına karşın, mahkemece sigortaya ve maddi tazminata ilişkin yargılama giderlerinden olarak arabuluculuk ücretinin davalı sigortadan alınması gerekli iken davacıya yükletilmesi hatalı olup davacı vekilinin buna yönelik istinafının da yerinde olduğu görülmüştür.(Bkz. Yargıtay 17 HD nin 2018/5619 esas 2020/3841 Karar sayılı ilamı)
Bu nedenle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle; (İnfazda tereddüt oluşmaması için itiraz edilmeyen ve kesinleşen kısımlar korunmak suretiyle)
1-Maddi tazminat talebi yönünden KONUSUZ KALAN DAVA HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-MANEVİ TAZMİNATIN TAM KABULÜ İLE 30.000,00 TL MANEVİ TAZMİNATIN olay tarihi olan 05.04.2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Alınması gereken 2.049,30 TL harçtan peşin alınan 102,81 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.946,49 TL harcın davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacının bu dosya için yaptığı 102,81 TL peşin harç, 54,40 TL başvurma harcı, 7,80 TL vekalet harcı olmak üzere toplam 165,01 TL’nin davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafça yapılan 514,45 TL posta ve tebligat gideri, 723 TL Adli Tıp gideri, 750 TL bilirkişi gideri olmak üzere toplam 1.987,45 TL yargılama giderinin davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
6-Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödendiğinden ve bu ücret ve ayrıca adliye arabuluculuk bürosu tarafından yapılmış zaruri giderler de Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılandığından ve bu giderler de yargılama gideri sayıldığından buna göre 2019 yılı tarifesine göre iki saatlik görüşme nedeniyle taraf başına saati 330,00 TL den toplam 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalı … ‘dan alınarak Hazine’ye gelir kaydına (harç tahsil müzekkeresi yazılmasına).
7-Davacı ve davalı tarafın maddi tazminat davası yönünden karşılıklı vekalet ücreti talepleri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
8-Davacı manevi tazminat davasını vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre hesap olunan 9.200,00 TL ücreti vekaletin davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
9-Davacı taraflarca yatırılan ve dosyada bakiye kalan gider avansının HMK 333 m gereğince karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
10-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
11-Davacı tarafça yapılan 220,70 TL istinaf başvuru gideri ile 177 TL posta masrafı olmak üzere toplam 397,70 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
12-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
13-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.21/06/2023
Başkan …
e-imzalı
Üye …
e-imzalı
Üye …
e-imzalı
Katip …
e-imzalı
Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.