Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/440 E. 2023/1263 K. 21.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- …
2- …
3- …
4- …
5- …
VEKİLİ :Av. …
DAVALI : 1- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 2- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 3- …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 21/06/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 21/06/2023

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili mahkememize vermiş olduğu 13/03/2020 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; 28/03/2018 tarihinde davalı … idaresindeki … plakalı kamyonetin müvekkillerin murisi olan …’in kullanmış olduğu bisiklete arka kısmından çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında …’in vefat ettiğini, müvekkillerinden …’i murisin eşi, diğer müvekkillerinin de murisin çocukları olduğunu, müvekkillerinden … ve dava tarihi itibariyle 14 yaşında olan …’in murisin maddi ve manevi desteğinden yoksun kaldığını, diğer müvekkillerinin de büyük bir üzüntü içerisinde manevi zarara uğradığını, açılan soruşturma sonrası açılan Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … esas sayılı dosyasında verilen mahkumiyet kararının 15/05/2019 tarihinde kesinleştiğini, olay sonrası tutulan trafik kaza tespit tutanağında muris …’in kural ihlalinin bulunmadığının tespit edildiğini, yine ceza dosyasında alınan kusur raporunda muris …’in kusursuz olduğunun tespit edildiğini, davalı …’in araç sürücüsü sıfatıyla, davalı …’nın araç maliki sıfatıyla ve davalı sigorta şirketininde sigorta poliçesi kapsamında sigortacı sıfatıyla sorumluluklarının olduğunu, murisin emekli olup emekli aylığının yanında ailesinin geçimini sağlayabilmek için muhtelif işlerde çalıştığını, emekli maaşına ek olarak aylık 2-3 bin TL gelirinin olduğunu, müvekkillerinden …’in daha önce geçirmiş olduğu kaza sebebiyle eşi ve çocuklarıyla birlikte murisin evinde birlikte ikamet ettiklerini, murisin vefatıyla birlikte desteğinden yoksun kaldığını beyanla öncelikle tedbir kararı verilerek kazaya karışan … plakalı araç üzerine ihtiyati tedbir konulmasına, müvekkillerinden … ve … için fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla şimdilik ayrı ayrı 1.000,00TL olmak üzere toplam 2.000,00TL destekten yoksun kalma maddi zararının kaza tarihinden itibaren müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline, müvekkili … için 200.000,00TL; diğer müvekkilleri için ayrı ayrı 100.000,00’erTL olmak üzere toplam 600.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılar … ve …’dan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacılar vekili mahkememize vermiş olduğu 26/10/2022 havale tarihli ıslah dilekçesinde özetle; destekten yoksun kalmaya yönelik maddi tazminat taleplerini hesap raporu doğrultusunda Yargıtay kararlarında benimsenen TRH 2010 yaşam tablosuna göre müvekkili … için 832.721,27TL, müvekkili … için 27.270,45TL olmak üzere toplam 859.991,72TL’ye yükselttiklerini, bu miktar üzerinden davalı sigorta şirketi yönünden poliçe limiti olan 330.000,00TL ile sınırlı olmak kaydıyla davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, manevi tazminat taleplerinin de dava dilekçelerindeki talepleri gibi davalılar araç maliki ve araç sürücüsünden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili mahkememize vermiş olduğu 06/04/2022 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; muris …’in bisikleti ile kaldırımda seyir halindeyken aniden yola çıkarak aracıyla seyir halindeki müvekkiline çarpması sonucu davaya konu kazanın meydana geldiğini, muris …’in kaldırımdan iniş yaptığının bizzat olayı gören tanık ifadesi ile de ortaya çıktığını, görgü tanığının açık ifadesine rağmen hem kaza sonrası tutulan kaza tespit tutanağında hemde ceza dosyasında alınan kusur raporunda müvekkilinin tam kusurlu olarak gösterildiğini, alınan bu raporun hukuka aykırı olduğunu ve kabul etmediklerini, oluşan kazada müvekkilinin kusurunun olmadığını, mahkememizce usul ve yönetmelikleri uygun olarak Adli Tıp Kurumundan kusur raporu alınmasını, müvekkilinin trafik kurallarına uygun bir şekilde trafikte seyrettiğini, muris …’in %65 engelli olup bu durumunun oluşan kazada etkili olabileceğini, yine kask ve koruyucu ekipmanların takılı olmamasının oluşan kazada etkili olabileceğini, murisin oluşan kazada ve kaza sonrası oluşan zararın artmasında müterafik kusurlu olduğunu bu nedenle müterafik kusur indirim yapılmasını beyanla açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili mahkememize vermiş olduğu 07/05/2020 havale tarihli ikinci cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın cevap dilekçelerine karşı vermiş olduğu cevaba cevap dilekçesindeki beyan ve iddiaları kabul etmediklerini, kaza anının tek görgü tanığı olan tanık …’nın beyanlarının kabul edilmemesinin hukuki bir garabet olduğunu, kaza anına ilişkin anlatımların iddia edildiği gibi farazi anlatımlar olmayıp bizzat somut delilere dayalı anlatımlar olduğunu, murisin kaldırımdan çıkarak yola iniş yaptığının görgü tanığı ile açık olduğunu, tanık beyanlarının tutarsız olduğu iddialarını da kabul etmediklerini tanık beyanlarının birbiriyle tutarlı olduğunu, oluşan kazada kask ve koruyucu ekipman kullanılmamasının etkili olduğunun açık olduğunu, murisin %65 engel durumu ile bisiklet kullanmasının da kazada etkili olup buna ilişkin tedavi evraklarının celbi ile bu durumu ortaya konulabileceğini, müvekkilinin kaza anında telefonla konuşuyor olduğu iddiasının gerçek dışı olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … mahkememize vermiş olduğu 18/06/2022 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; açılan davada kendisine araç maliki olarak husumet yöneltildiğini ancak araç maliki olarak oluşan kazada sorumluluğunun olmadığını, husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, kazanın oluş şekli ve tanık anlatımlarıyla kazada murisin kaldırımdan çıkışının kazaya neden olduğunu, ceza dosyasında tanık anlatımı dinlenilmeden verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, tanık beyanlarının tutarlı olduğunu, davaya ilişkin kusur raporunun Adli Tıp Kurumundan alınması gerektiğini, oluşan kazada murisin asli ve tam kusurlu olduğunu, murisin engel durumunun da %65 gibi yüksek bir oran olup oluşan kazada etkili olabileceğini, murisin kask ve koruyucu giysi giymemiş olmasının da kazanın sonucunu ağırlaştırdığını, kazaya karışan söz konusu aracın fiili hakimiyetinin diğer davalı üzerinde bulunduğundan kendisine yöneltilen davanın haksız ve hukuka aykırı olduğunu beyanla açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya… Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Somut olayda iddia olunan müteveffanın engellilik hali ve kask takmaması olgularının müteveffa için müterafik kusur sayılıp sayılamayacağının tespiti açısından; bir ortopedi ve travmatoloji uzmanı doktor, bir nöroloji uzmanı doktor ve bir makine mühendisi bilirkişiden oluşturulan heyetten rapor aldırılması gerekmiştir. Mahkememize sunulan 20/06/2022 tarihli raporda; bisiklet sürücüsünün kazada kaskının olmadığı, kaskının olup olmamasının ölüm sonucunun meydana gelmesine etki etmediği, kaza sırasında kendisinde mevcut olan engellilik durumunun kazanın oluşumuna etki etmediği kanaatleri bildirilmiştir. Söz konusu raporun yerinde olduğu kanısına varılarak hükme esas alınması gerekmiş ve olayda müteveffadan kaynaklı zararı arttıran müterafik kusur bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Davacıların manevi tazminat talebi yönünden yapılan değerlendirmede ise;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde; “Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmü düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. (Konya BAM … Hukuk Dairesi … tarih …Esas … Karar)
Bu itibarla yukarıda açıklanan ilkeler, davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, ceza dosyasındaki deliller, davalının eylemindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin, kaza tarihindeki paranın satın alma gücü, tarafların ekonomik durumları dikkate alınarak davacıların manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü gerekmiş ve;
Davacılar … ve …’in maddi tazminat davalarının KISMEN KABULÜ ile;
Davacı … için 718.719,17TL,
Davacı … için 27.275,95TL,
Olmak üzere toplam 745.995,12TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı sigorta şirketinin sorumluluğu (davacılar vekilinin ıslan dilekçesindeki talebi ve teminat limitleri dikkate alınarak) 330.000,00TL ile sınırlı olmak kaydıyla, davalı sigorta şirketi için temerrüt tarihi olan 22/01/2020 tarihinden, diğer davalılar için kaza tarihi olan 28/03/2018 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak adı geçen davacılara verilmesine,
Fazlaya ilişkin istemin reddine,
Davacıların manevi tazminat DAVASININ KISMEN KABULÜ ile;
Davacı … için 150.000,00TL,
Davacı … için 30.000,00TL,
Davacı … için 30.000,00TL,
Davacı … için 30.000,00TL,
Davacı … için 30.000,00TL,
Olmak üzere toplam 270.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 28/03/2018 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine,
Fazlaya ilişkin istemin reddine,” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinde kusur durumuna ilişkin yapmış oldukları itirazların dikkate alınmadığını, hesaplamaya esas alınan kusur oranının taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, kazanın meydana gelmesi anını gösteren tanık ifadelerinden başkaca bir delilin bulunmadığını, Mahkemeden Ceza Dosyasının celbi istenilmesine rağmen taraflarına Ceza Mahkemesi kararının gönderilmediğini, söz konusu evrakların ve davacının delillerinin taraflarına tebliğ edilmemesi savunma haklarını kısıtlamış olup söz konusu durumun Silahların Eşitliği Prensibine de aykırı olduğunu, bilirkişi tarafından yapılan hesaplamada müteveffa …’in babası …’e pay ayrılmadığını, müteveffanın babasının hayatta olup kendisine de pay ayrılmasının gerektiğini, bilirkişi raporunda TRH 2010 ölüm tablosunun kullanıldığını, herhangi bir peşin değer formülü uygulanmadan aktüeryal olmayan hesaplama yapıldığını, müteveffanın ağır müterafik kusuru bulunduğundan yapılacak tazminat hesabından indirim yapılması gerektiğini, zira müteveffanın kaza sırasında kullanmış olduğu bisiklette koruyucu tertibatı bulunmadığını, müteveffanın bisiklet üzerinde seyahat halindeyken kask takmaması ve uygun kıyafetler giymemesi sebebiyle ağır kusurlu olması nedeni ile de hesap yapılırken asgari %25 oranında indirim yapılmasının gerektiğini, davacı tarafın eksik evraka dayalı başvuru yapmış olup müvekkil şirketin temerrüde düşürüldüğünden bahsedilemeyeceğini, kusur raporunun dahi yargılama sırasında alındığını, dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesinin gerektiğini, tüm bu nedenlerle usul ve yasalara aykırı kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesine, masraf ve ücreti vekaletin de davacı yana tahmiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davacılar vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; dosyada bilirkişi tarafından her iki yaşam tablosuna dair hesaplama yapıldığını, Yargıtay’ın uygulamada esas alınması gerektiği yolunda istikrarlı şekilde nazara aldığı TRH 2010 yaşam tablosu baz alınarak taraflarınca ıslah yapıldığını, bu açıdan PMF 1931 tablosu temel alınmak suretiyle verilen kararın mağdur edici olduğunu, günümüz ekonomik koşulları nazara alındığında zenginleşmeye sebebiyet vermemesi gereken manevi tazminatın müvekkiller açısından fazlaca bir indirim ile hükme bağlandığını, gerek destekten yoksun kalma tazminatının ıslahları dairesinde, gerekse manevi tazminat taleplerinin davada talep edilen tutarlar üzerinden hükmedilmesi yolunda Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararının düzeltilerek onanması, ayrıca ret edilen kısımlara dair müvekkiller aleyhine hükmedilmiş vekillik ücretlerin de düzeltme kararı doğrultusunda ortadan kaldırılarak yeniden karar tesisini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası sebebiyle destekten yoksun kalmaya ilişkin maddi tazminat ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece verilen karar, davacılar ve davalı sigortaca istinaf edilmiştir.
-Tarafların Aktüer raporuna yönelik yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, yukarıda ayrıntılı belirtildiği şekilde mahkemece, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre PMF yaşam tablosu ve Progressif Rant sistemine göre alınan ek raporun hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gibi davalı sigortanın istinafında belirttiğinin aksine müteveffanın babası için de pay hesaplanmış bulunduğundan, tarafların bu hususlara yönelik itirazlarının reddi gerekmiştir.
-Davalı sigortanın kusur raporuna ilişkin istinaf itirazının incelenmesinde;
Olayla ilgili kaza tespit ile yine olayla ilgili gerek ceza gerekse hukuk mahkemesinden aldırılan raporların birbirini teyit edip, kazanın kamyonun müteveffa bisikletliye arkadan çarptığı tüm deliller, kamera görüntüleri, tespit tutanağında belirlenen iz ve işaretlere göre sabit görülmüş olup, buna göre benimsenen ATK kusur raporunun söz konusu kazanın oluş şekline ve dosya kapsamına uygun olduğu sonucuna varılarak hüküm verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir durumun olmadığı, aldırılan raporların birbirini teyit ettiği ve örtüştüğü anlaşılmakla, kusura yönelik itirazlar yerinde değildir.
– Davalı sigortanın müterafik kusura ilişkin itirazın incelenmesinde;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminatın belirlenmesi” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğine ve özellikle kusurun ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş; “tazminatın indirilmesi” başlıklı 52. maddesinde ise; zarar gören taraf, zararı doğuran fiile razı olduğu veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olduğu yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırdığı takdirde hakimin, tazminatı indirebileceği veya tamamen kaldırabileceği açıklanmıştır.
Buna göre, zarar görenin zarar katılması veya zararın artmasına sebep olduğu hallerde zarar görenin, zararı önleyici ya da azaltıcı tedbirleri almamasında müterafik kusurunun bulunduğunun kabulü gerekir. Müterafik kusur; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582) Zararın doğumu ya da artmasına yol açan fiil, zarar görenin davranışlarından ileri gelmişse müterafik (ortak) kusurdan söz edilir. (KILIÇOĞLU, Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2012, s.418)
Emniyet kemerinin takılmaması, kask kullanılmaması gibi koruyucu önlemlerin alınmaması; alkollü olduğunu bildiği sürücünün aracına binilmesi; ehliyetsiz sürücünün aracında seyahat edilmesi ve istihap haddi üzerinde yolcu taşınması gibi durumlar TBK 52 madde anlamında zararın doğmasında yada artmasında etkili davranışlar olarak kabul edildiğinden zarar görenin müterafik kusurunu oluşturur. Zarar görenin müterafik kusurunun olması durumunda yerleşik yargısal uygulamalara göre tazminat miktarından %20 oranında indirim uygulanması gerekir. Müterafik kusur indirimi sebebiyle yapılabilecek azami indirim oranı %20’dir. Birden fazla müterafik kusur oluşturan davranış bulunsa bile indirim oranı %20’yi aşamaz (17. Hukuk Dairesi 2014/21303- 2017/4354) Ayrıca, müterafik kusur sebebiyle indirim yapılması için davalının bu hususu savunma olarak ileri sürülmesi şart değildir. Dosya kapsamında hal ve şartlara göre tazminattan indirim yapılmasını gerektirir. Müterafik kusurun belirlenmesi halinde usulünce tenkis yapılması gerekir .Ancak mahkemece bu hususta yeterli araştırma yapılmadığı ve gerekçede tartışılmadığı görülmektedir.
Yukarıda da açıklamalar dikkate alındığında, davacının müterafik kusuru nedeniyle tazminattan indirim yapılabilmesi için zararın bu nedenle artması zarar ile mağdurun eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uzman doktor bilirkişi heyetinden alınan raporla belirlendiği üzere, arkadan gelen darbenin şiddetin etkisi ile müteveffanın savrulması gözetildiğinde ölümde kask ve koruyucu ekipman takılmamasının etken olmadığı anlaşıldığından, müterafik kusur indirimi yapılmaması yerinde olup bu yönelik itiraz isabetsizdir.
-Davalı sigortanın faiz başlangıcına yönelik itirazında;
Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerektiğinden mahkemece isabetsiz şekilde dava ve ıslah tarihlerine göre ayrı ayrı faiz işletimesi usule uygun olmadığından davacı tarafın buna yönelik itirazları yerindedir. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava/temerrüt) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerekmektedir.
Bu sebeple, karar tarihine kadar herhangi bir ödemenin yapılmadığı gerekli belgelerle yapılan başvuru ve tarihi ile gerekli süre nazara alınarak oluşan temerrüt nedeniyle, faiz başlangıcının belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, buna yönelik itirazlar da yersizdir.
-Davacı taraf vekilinin manevi tazminata yönelik itirazlarında;
6098 sayılı TBK.nın 56. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yargıtay’ın 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hâkimin takdirine bırakılmış ise de hâkim; Medeni Kanununun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözeterek, hukuk ve adalete uygun hak ve nesafet kurallarına göre uygun miktarda tazminat takdir etmesi gerekmektedir. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların değerlendirilmesi gerekir. Hakim manevi tazminata hükmederken; tarafların kusur durumu, kusur derecesi, ekonomik ve sosyal durumları, zarar ile olay arasındaki illiyet bağı, ölüm halinde kaza ile ölüm arasında illiyet bağının bulunması, olayın tarihi, olayın ağırlığı, olay tarihindeki paranın satın alma gücü, davacı sayısı gibi hususlar dikkate alınarak davacılar için zenginleşme, davalılar için yoksulluğa neden olmayacak şekilde belirlenmelidir.
Somut olayda; yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri, meydana gelen olayın ve davalının fiilin niteliği, olayın oluş yer ve şekli, davalının tamamen kusuru, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olay tarihindeki paranın alım gücü göz önünde bulundurulduğunda, davacı eş için belirlenen manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olmakla birlikte, davacı çocuklar için belirlenen tazminatların yetersiz olduğu görüldüğünden; dosya kapsamına, hakkaniyet ve oluşa göre davacı çocukların her biri için de ayrı ayrı 75.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi uygun olacağından, davacı tarafın yönelik istinafının kabulü ile buna dair kararın kaldırılarak yeniden hüküm tesisi gerekmiştir.
Bu nedenle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, davalı … vekilinin istinaf başvurusunun reddine, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun REDDİNE,
Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle; (İnfazda tereddüt oluşmaması için itiraz edilmeyen ve kesinleşen kısımlar korunmak suretiyle)
1-Davacılar … ve …’in maddi tazminat davalarının KISMEN KABULÜ ile;
Davacı … için 718.719,17TL,
Davacı … için 27.275,95TL olmak üzere toplam 745.995,12TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı sigorta şirketinin sorumluluğu (davacılar vekilinin ıslan dilekçesindeki talebi ve teminat limitleri dikkate alınarak) 330.000,00TL ile sınırlı olmak kaydıyla, davalı sigorta şirketi için temerrüt tarihi olan 22/01/2020 tarihinden, diğer davalılar için kaza tarihi olan 28/03/2018 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak adı geçen davacılara verilmesine,
Fazlaya ilişkin istemin reddine,
2-Davacıların manevi tazminat DAVASININ KISMEN KABULÜ ile;
Davacı … için 150.000,00TL,
Davacı … için 75.000,00TL,
Davacı … için 75.000,00TL,
Davacı … için 75.000,00TL,
Davacı … için 75.000,00TL olmak üzere toplam 450.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 28/03/2018 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine,
Fazlaya ilişkin istemin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Harçlar Kanunu uyarınca kabul edilen maddi ve manevi tazminat davası yönünden alınması gereken 81.698,42 TL karar ve ilam harcından dava açılırken peşin olarak alınan 2.056,14 TL harç ile yargılama sırasında alınan 2.930,48TL ıslah harcı toplamı olan 4.986,62TL’nin mahsubu ile bakiye 76.711,80 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak hazineye gelir kaydına, (Davalı ….’nin 21.095,74 TL’den diğer davalılar ile birlikte sorumlu tutulmasına)
4-Davacılar tarafından yapılan 377,20TL başvuru harçları, 2.056,14TL peşin harcı ve 2.930,48TL ıslah harcı olmak üzere toplam 5.363,82TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, (Davalı ….’nin 1.475,05 TL’den diğer davalılar ile birlikte sorumlu tutulmasına)
5-Hazine tarafından karşılanan 1.320,00TL arabuluculuk giderinin haklılık oranına göre hesaplanan (745.995,12/859.997,22 oranında) 1.145,02TL’sinin davalı sigorta şirketinden, 174,98TL’sinin davacılar … ve…’ten tahsili ile hazineye gelir kaydına,
6-Davacılar tarafından yapılan 1.195,95 TL posta-tebligat ve Adli Tıp Fatura gideri, 2.950,00 TL bilirkişi ücretleri ve 15,60 TL vekalet harcı olmak üzere toplam 4.161,55 TL yargılama giderinden haklılık oranına göre hesaplanan 3.408,30 TL’sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, (Davalı ….’nin 937,28 TL’sinden diğer davalılar ile birlikte sorumlu tutulmasına), kalan kısmın davacılar üzerine bırakılmasına,
7-Davalı … tarafından yapılan 7,80TL vekalet suret harcı, 400,00TL bilirkişi ücreti, 161,00 TL posta-tebligat gideri ve 384,90TL keşif harcı olmak üzere toplam 953,70 TL yargılama giderinden haklılık oranına göre hesaplanan 172,61 TL’sinin davacılardan tahsili ile davalı …’e verilmesine, kalan kısmın davalı …’in üzerine bırakılmasına,
8-a)Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen maddi tazminat yönünden hesaplanan 97.059,11TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacı …’e verilmesine, (Davalı ….’nin (330.000,00/745.995,12oranında) 44.935,28TL’den diğer davalılar ile birlikte sorumlu olmak kaydıyla, diğer davalıların tamamından sorumlu olmak kaydıyla),
b)Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen maddi tazminat yönünden hesaplanan 9.200,00TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacı …’e verilmesine, (Davalı ….’nin (330.000,00/745.995,12oranında) 4.069,73TL’den diğer davalılar ile birlikte sorumlu olmak kaydıyla, diğer davalıların tamamından sorumlu olmak kaydıyla),
9-Davalılar … ve …. vekilleri yararına AAÜT’ye göre davacı … için reddedilen maddi tazminat yönünden hesaplanan 18.100,32TL vekalet ücretinin davacı …’ten alınarak davalılar … ve ….’ye verilmesine,
10-a)Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 23.500,00TL vekalet ücretinin davalılar … ve …’dan alınarak davacı …’e verilmesine,
b)Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 12.000,00TL vekalet ücretinin davalılar … ve …’dan alınarak davacı …’e verilmesine,
c)Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 12.000,00TL vekalet ücretinin davalılar … ve …’dan alınarak davacı …’e verilmesine,
d)Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 12.000,00TL vekalet ücretinin davalılar … ve …’dan alınarak davacı …’a verilmesine,
e)Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 12.0000,00TL vekalet ücretinin davalılar … ve …’dan alınarak davacı …’a verilmesine,
11-a)Davalı … vekili yararına AAÜT’ye göre davacı … için reddedilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 9.200,00TL vekalet ücretinin davacı …’ten alınarak davalı …’e verilmesine,
b)Davalı … vekili yararına AAÜT’ye göre davacı … için reddedilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 9.200,00TL vekalet ücretinin davacı …’ten alınarak davalı …’e verilmesine,
c)Davalı … vekili yararına AAÜT’ye göre davacı … için reddedilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 9.200,00TL vekalet ücretinin davacı …’ten alınarak davalı …’e verilmesine,
d)Davalı … vekili yararına AAÜT’ye göre davacı … için reddedilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 9.200,00TL vekalet ücretinin davacı …’tan alınarak davalı …’e verilmesine,
e)Davalı … vekili yararına AAÜT’ye göre davacı … için reddedilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 9.200,00TL vekalet ücretinin davacı …’tan alınarak davalı …’e verilmesine,
12-Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmın karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
13-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
14-Davalı … tarafından alınması gereken 22.542,30 TL harçtan peşin alınan 5.636,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 16.906,30 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
15-Davacı tarafından yapılan 1.103,50 TL istinaf yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
16-Davalı … tarafından yapılan yargılama giderinin bu davalı üzerinde bırakılmasına,
17-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.21/06/2023

Başkan …
e-imzalı

Üye …
e-imzalı

Üye …
e-imzalı

Katip …
e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.