Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/282 E. 2023/735 K. 12.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 12/04/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 12/04/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekilinin sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; Dava dışı … (sigorta ettiren) tarafından … (sigortalı) adına … numaralı poliçe ile Nakliye Emtia Sigorta Poliçesi yaptırdığını, … tarafından kablo makinası ve ekipmanları cinsi emtialar, … adlı firmaya … tarih ve … nolu ekli fatura ile satıldığını, brüt 11.058 KG olan konu emtianın 8 kap olarak ambalajlandığını, 05.11.2019 tarihinde, konu 8 kap emtia … – … plakalı tıra yüklendiğini, alıcı firma konu emtiaların Almanya’ da yerleşik … adlı firmaya teslim edilmesini talep ettiğini, nakliyeci … tarafından bu araç ile…’ den – Almanya’ ya yapılan nakliye ile ilgili olarak … Faturası düzenlendiğini, nakliye aracının firma adresine gittiğinde kapak ve tentesi açıldığından, emtia kaplarının araç içinde kayarak birbirine çaptığı tespit edildiğini, … tarafından emtialar … üzerine hasar notları konularak teslim alındığını, 12.11.2019 tarihinde, sigortalı firma gönderilen firma konumundaki … adlı firmadan hasar konusunda inceleme yapılıp bilgi verileceği hususunda mail aldığını, satıcı firmanın Almanya’ daki elemanı aracığıyla hasarlı parçaları belirleyerek, ekspres nakliye ile Almanya’ ya gönderdiğini, teleskopik kanal komple hasarlandığını, gövdesinde, rulolarında, kapaklarında ve ayaklarında ezilme ve açılmalar oluştuğunu, 2 Adet Elektrik panosunun dış kabinlerinin muhtelif yerlerinde eziklikler oluştuğunu ve kabinlerin komple yenilendiğini, söz konusu hasarların davalı araç sürücüsünün ani fren yapması, taşıma sırasında gerekli özen ve dikkati göstermemesi, taşıdığı emtianın değerini ve önemini dikkate almaksızın pervasızca davranması, ağır kusurlu davranışlarda bulunması nedenlerinden kaynaklandığını, araç sürücüsü … tarafından da tutanak düzenlendiğini, hasara karşılık olarak sigortalıya müvekkili şirket tarafından 30/12/2019 tarihinde 90,600.00 TL ödeme yapıldığını, davalının sözleşmeye aykırı davranarak müvekkili şirketin zarara uğramasına neden olduğunu, kendilerine yapılan ihtarlara rağmen davalıların, müvekkili şirketin zararını gidermediğini, bunun üzerine Konya … İcra Müdürlüğü … E. sayılı dosyası ile takibe başlandığını, icra takibine itiraz eden borçlu takibin durmasına ve müvekkilinin alacağına kavuşmasına engel olduğunu, bu nedenlerle; Davalının Konya … İcra Müdürlüğü … E. Sayılı dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin kaldığı yerden devamına, davalının % 20 den Aşağı Olmamak Üzere Müvekkiline İcra İnkar ve Kötüniyet Tazminatı Ödemesini, yargılama Giderleri İle Ücreti Vekâletin Karşı Tarafa Tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilinin sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; davanın uluslararası bir taşımayı ihtiva ettiğinden işbu ihtilafın çözümünde Türkiye’nin 07.12.1995 tarihli ve 3939 sayılı Kanunla katılmayı uygun bulduğu ve 31.10.1995 tarihinden itibaren de protokole taraf olduğu Eşyaların Karayolundan Uluslararası Nakliyatı İçin Mukavele Sözleşmesi (CMR Konvansiyonu) hükümlerinin uygulanması gerektiğini, CMR 17/4-c maddesi gereği yükleme, istifleme kanunen göndericiye yüklenmiş görev olduğunu, hatalı yükleme ve hatalı istiflemeden ötürü taşıyıcı aleyhine tazminata hükmedilemeyeceğini,… şirketinin eksper raporunun 13. sayfasındaki tespitlere göre maldaki hasarın sebebi hatalı yükleme, hatalı istifleme ve dolayısı ile oluşan yetersiz yükleme emniyeti olduğunu, yükün araç içerisinde kaydığını, 11 TON ağırlığındaki mal gönderici tarafından uluslararası taşımaya uygun ve yeterli emniyet sağlanmadan araca yüklendiğinden mallar araç içerisinde kayarak birbirine hasar verdiğini, Davacı yanın “… Plakalı araç ile … yükleme yaptım” şeklinde bir cümleye yer verdiğini ve bu cümleden de 11 TON’LUK makineyi taşıyıcının yüklediği sonucunu çıkardığını, sadece, cümlenin hayatın olağan akışına aykırı ve kastedilenin dışında başka anlamlar yükleyerek herhangi bir yükleme anlaşması ve yükleme ücreti almaksızın 11 tonluk makineyi sürücünün tek başına kas gücü ile yüklediğini iddia etmek kesinlikle kabul edilemeyeceğini, davacının ekspertiz raporunun 2. Sayfasından da malların gönderici tarafından yüklendiğinin anlaşıldığını, uluslararası taşımada ani frenlemelerin, yol bozuklukları, kasisler vs. olabileceğini, göndericinin yükleme, istifleme, ambalajlama ve bağlama işlemlerini ani frenleme ihtimallerini, kasisleri vb. hususları gözeterek yapması gerektiğini, taşıyıcının hasarda müterafik kusurlu olduğunun düşünülmesi durumunda Yargıtay içtihatlarına göre baskın kusurun göndericide bırakılması gerektiğini, hasarda taşıyıcıya rücu meblağı CMR hükümlerine göre hesaplanmadığını, dava değerine itiraz ettiklerini, davacının sunmuş olduğu ekspertiz raporunda hasar hesaplaması 3.528 Euro’luk bir işçilik bedeli hesapladığını, dosyada bu kadar işçilik ücretini gerektirecek bir hasar bulunmadığını, hasarın tamiri için talep edilen malzeme meblağları da piyasa fiyatlarının 1,5 – 2 katı üzerinde olduğunu, 2.100 Euro’luk taşıma ücreti de kesinlikle kabul etmediklerini, taşıma ücretinin de parsiyel taşımada 400 Euro’yu geçmeyeceğini, bu nedenlerle; davanın reddini, yargılama harç ve giderleri ile ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; yargılamaya esas alınan bilirkişi raporlarındaki tespitlere göre; davacının, davalıdan 36.240,00 TL alacaklı olduğu anlaşılmış olup, ilgili bedelin ödendiğine dair davalı tarafından sunulan muhteber herhangi bir delil bulunmadığından, davaya konu Konya … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasındaki itirazın kısmen iptali ile, takibin 36.240,00 TL asıl alacak, 1.519,10 TL işlemiş faiz üzerinden devamına karar verilmiştir. Alacak likit ve muayyen olmadığından ve talep konusu hususların hesabı yargılamayı gerektirdiğinden icra inkar tazminat taleplerinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” şeklinde davanın kısmen kabulü ile; davaya konu Konya … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasındaki itirazın kısmen iptali ile, takibin 36.240,00 TL asıl alacak, 1.519,10 TL işlemiş faiz üzerinden devamına, alacak likit ve muayyen olmadığından ve talep konusu hususların hesabı yargılamayı gerektirdiğinden icra inkar tazminat taleplerinin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ambalajlama hatası olmadığı halde yerel mahkemece ambalajlama hatası olduğu kabul edilerek hüküm tesis edildiğini, hasarın oluşmasının ana ve tek sebebinin sürücünün ani fren-manevra yapması nedeniyle malların kayması olduğu halde bu hususun göz ardı dildiğini, müvekkili şirkete kusur verilmesinin hatalı olduğunu, verilen kusurun edilebileceğinin kabul edilse dahi verilen kusur oranının yüksek olduğunu, kusur oranının tespitinin mahkemenin görevi ve bilirkişilerin oransal kusur tespiti yapmalarının yasak olmasına rağmen bu yönde yapılan tespitin hükme esas alındığını, raporlara itirazların dikkate alınmadığını, eksper raporu ile bilirkişi raporunun çeliştiği halde söz konusu çelişkinin giderilmeden hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunduğunu, ambalajlamanın gönderici tarafından yapıldığını, hatalı yükleme nedeniyle meydana gelen hasardan taşıyıcının sorumluluğuna gidilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi raporları arasında çelişki giderilmeden hüküm kurulduğunu, mahkemece takip öncesi faiz kabul edilmiş ise de CMR uyarınca işlemiş faize hükmedilemeyeceğini, ayrıca yerel mahkemenin husumet itirazına ilişkin değerlendirmede de bulunmadığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
1086 sayılı HUMK’nın 381-389.maddelerinde ve (6100 sayılı HMK.nin 294. – 297. maddeleri), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK.nin 297/2. maddesi); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Ayrıca ilamların infaz edilecek kısmı, hüküm bölümü olup, hükmün içeriğinin aynen infazı zorunludur. Gerek icra dairesi ve gerekse sınırlı yetkili İcra Mahkemesi ilamın infaz edilecek kısmını yorum yolu ile belirleme yetkisine sahip değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.10.1997 tarih ve 1997/12-517 E. -1997/776 K.; 22.03.2006 gün ve 2006/12-92 E.-2006/85 K.; 25.06.2008 gün ve 2008/12-451 E.- 2008/453 K. sayılı ilamları)
Mahkemece, açıklanan yasa hükümleri doğrultusunda hangi davalı hakkında ne şekilde, hangi oranda ve miktarda karar tesis edildiği açıklanarak, infazda tereddüt yaratmayacak şekilde karar verilmesi gerektiği 6100 sayılı HMK’nun 355. maddesi uyarınca istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı, Ancak Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü taktirde bunu resen gözeteceği anlaşılmıştır
(Nitekim emsal Yargıtay 9. Hd nin 2014/31345 esas 2016/4073 karar,2012/2476 esas 2014/2961 karar,8. HD nin 2014/16122 esas 2015/18626 karar,17 hd nin 2014/23226 esas 2016/9056 karar,13. Hukuk Dairesi’nin 2018/368 esas2018/1636 karar sayılı ilamı,17 hd 2016/7943 esas 2016/6257 karar 2015/13675 esas 2016/2833 karar 2014/23226 esas2016/9056 karar sayılı ilamları)
Keza 6100 sayılı HMK’nin Hükmün Kapsamı başlıklı 297. maddesinin 2. fıkrasına göre “hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” Kanunun aradığı bu şekil, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetine sebep olabilecek, kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir. (HGK 2013/9-1989 Esas 2014/657 Karar sayılı ilamı)
Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetiminin yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması, zorunludur.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
6100 sayılı HMK’nın 298. maddesi uyarınca kararını gerekçesi ile birlikte tam olarak yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren yasa yolu açık olan son kararlardandır. Bu kararla, mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
Bu aşamadan sonra yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte mahkemenin yazmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme olanaklı olmadığı gibi, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10/04/1992 tarihli 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı kararı)
Esasen ilamın tefhim edilen kısa karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanun koyucu HMK’nın 294 ve 298. maddeleriyle varlık kazandırmıştır. Anılan maddeler kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerdendir. Bu maddeler uyarınca kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Yine Anayasamızın “duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141/3 maddesinde “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda da belirtildiği üzere kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK’nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir.
Bu değerlendirmeler ışığında somut olaya bakıldığında İlk derece mahkemesince kısa kararda;
” Davanın 32.640 tl yönünden kabulüne , Karar verilmiş gerekçeli kararın içeriğinde ise 36.240 davanın kabulüne karar verildiği belirtilmiştir
Mahkemece, yukarıda gösterilen kurallar gözetilmeksizin infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya uygun değildir. Şu durumda; mahkemece, önceki kısa kararla bağlı olmaksızın HMK’nın 297. maddesine uygun şekilde hüküm tesis edilmesi gerekir.
(Nitekim Yargıtay 4 HD nin 2016/15519 esas 2019/521 karar sayılı,Yargıtay 17 Hd nin 2015/11314 esas 2018/5497 karar sayılı ilamları)
Bu nedenle yukarıda açıklanan sebeblerle HMK’nın 297,298 ve HMK 26.maddesine aykırı davranıldığını anlaşılmıştır.
KABULE GÖRE DE
somut olaya uygulanması gereken ve ülkemizin de 02.12.1994 tarihli ve 94/6322 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile katıldığı 04.01.1995 tarihli ve 22161 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Karayolu ve Milletlerarası Mal Nakliyatı Mukavelesi İle İlgili Anlaşma (CMR)’nin 17/1. maddesi gereğince kural olarak taşıyıcı malları teslim aldığı andan teslim edilinceye kadar, bunların tamamen veya kısmen kaybından ve vuku bulacak hasardan sorumlu ise de, aynı Konvansiyon’un 17/4-b bendinde malların hatalı ambalajlanmış olması, “c” bendinde ise malların gönderici, alıcı veya bunlar adına hareket eden şahıslar tarafından taşınması, yüklenmesi, istif edilmesi veya boşaltılması, hâllerinde oluşan hasarlardan taşıyıcının sorumlu olmayacağı hükme bağlanmıştır.
Ne var ki, ambalajın hatalı olması veya yükleme ve boşaltmanın hatalı yapılması hâllerinde bile taşıyıcının, malın emniyetle taşınmasını sağlamak üzere gereken her türlü tedbiri alması, anılan işlemlere nezaret etmesi, varsa hatalı ambalaja, yüklemeye ve boşaltmaya karşı çıkması, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) dürüstlük kuralına işaret eden 2. maddesi gereği olduğu gibi 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun (6762 sayılı TTK) 20. maddesi gereğince, basiretli bir taşıyıcıdan beklenen davranışı göstermeli ve durumu gönderene veya alıcıya bildirerek gereken uyarıda bulunmalıdır. Buna ek olarak taşıyıcının ayrıca taşımadan kaynaklanan kusuru var ise bu da dikkate alınmalıdır. Bu durumda yükleyen ile taşıyan emtianın alıcısına karşı birlikte sorumlu olacaklardır.
Dosya kapsamındaki uyuşmazlığın, dava dışı sigortalının mallarının davalılar tarafından Türkiye’den almanyaya karayolu ile taşınması sırasında hasarlanması nedeniyle oluştuğu, bu noktada, dava konusu emtianın taşıma sırasında uğradığı hasarın miktarının, davalıların bu hasardan sorumlu olup olmadığının, sorumlu ise davacının rücuen talep edebileceği tazminat oranının, davacının sigortalısının kusurunun bulunup bulunmadığının, yapılan ödemenin sigorta poliçeleri kapsamında kalıp kalmadığının dosya kapsamında tartışılıp değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Ancak dosya kapsamında, dava konusu uyuşmazlığın Uluslararası CMR Konvansiyonu hükümleri de tartışılarak çözülmesi ve bu kapsamda, davalı tarafça dava konusu emtianın davacı tarafından yüklendiği, ambalajın davacının sigortalısı tarafından yapıldığı bu nedenle sorumluluk bulunmadığı yönündeki savunmasının, hasarın taşıyıcının kendi fena hareketinin veya kasdi fena hareketine denk tutulan kusurundan meydana gelip gelmediği hususunun, tazminat sorumluluğunun sınırlı olup olmadığının, davacı tarafça yapılan ödemenin sigorta poliçesi kapsamında yapılıp yapılmadığının ve davacının bu tazminatı rücuen talep edip edemeyeceğinin de incelenip belirlenmesi gerekmektedir.
Diğer yandan dosya kapsamında mahkemece 1 kere bilirkişi görüşüne 3 kere de ek rapora başvurulmuş olmasına rağmen düzenlenen raporlan uyuşmazlığı çözecek nitelikte değildir.
Bu halde tarafların tüm itirazlarını karşılar ve içinde en az 1 CMR uzmanının ve nitelikli ticaret hukuku hesap bilirkişisinin yer aldığı kuruldan rapor alınmalı ve tüm kanıtlar değerlendirilecerek soncuna göre karar verilmelidir
Keza
dava, taşıma rizikolarına karşı sigortalı emteanın uğradığı hasar bedelinin rücuen tahsili istemine ilişkindir. Hem zarar miktarı hem de sorumluluk sınırı açısından CMR Konvansiyonunun 25. maddesi hükmü uygulanmalıdır. Anılan madde hükmü uyarınca zarar ve ziyan vukuunda taşıyıcı, malların 23. madde 1, 2 ve 4. paragraf gereğince tespit edilen değerine göre hesaplanmış kıymetten düşme karşılığı olan bedeli öder.
Ancak tazminat, mallar kısmi hasara uğramış ise, eksilen kısım için ödenmesi gereken miktarı geçemez. Somut olayda da taşınan emtianın kısmi hasara uğraması söz konusu olduğundan, mahkemece hükmedilecek tazminat miktarı hesaplanırken CMR Konvansiyonunun 25. maddesi uyarınca değerlendirme yapılarak ekspertiz raporunda yer alan zarar kalemlerinin ayrı,ayrı değerlendirilmesi suretiyle hangi kalemlerin bu madde kapsamında tazminin istenilebileceğinin belirlenmesi gerekirken soyut biçimde yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
Öte yandan Taraflar arasındaki uyuşmazlığa uygulanması gereken CMR’nin 27/1.maddesinde davalı taşıyıcının ödemekle yükümlü olduğu tazminat için ödeyeceği temerrüt faizinin başlangıç tarihinin ödeme isteğinin yazılı olarak, taşımacıya gönderildiği tarihten, böyle bir istekte bulunulmamış ise, temerrüdün dava açıldığı tarihten itibaren başlayacağının belirtilmesi karşısında, davalı taşıyanın temerrüt tarihinin anılan hüküm uyarınca ,davalı sigortacının ise hangi tarihte temerrüte düşürüldüğü belirlenerek tespit edilmesi gerekirken, faiz başlangıcına halefiyet tarihinin esas alınması doğru görülmemiştir.
Nitekim Yargıtay 11 Hd nin 2009/11075 esas 2011/10704 karar sayılı ilamı
Ne varki
CMR Konvansiyonunun 27. maddesi uyarınca, bu konvansiyona tabi taşımalarla ilgili tazminat taleplerine uygulanacak faiz oranının yıllık %5 olarak kabul edilmiş ise de, bu hüküm yabancı para üzerinden talep edilen tazminat bakımından uygulama alanı bulmakta olup, TL cinsi alacaklarda ulusal hukukta geçerli olan faiz oranlarının uygulanacağı yerleşik yargı uygulamasıyla kabul edilmektedir. Bu durumda somut olayda davacının tazminat talebi TL cinsine ilişkin olmakla, hükmedilen tazminata geçerli faizi uygulanmasında isabetsizlik yoktur.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara ayrı ayrı iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 12/04/2023

Başkan … Üye … Üye … Katip …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.