Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/2747 E. 2023/2995 K. 28.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 28/12/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 13/06/2023
NUMARASI : Esas Karar

DAVACILAR :
VEKİLİ : Av.
DAVALI :
VEKİLİ : Av.
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 28/12/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 28/12/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 01/10/2019 tarihinde Saray Caddesi Rahman camii önü üzerinde davacının oğlu Konya’da işteyken oğlu babasını aramış kendisini sokaktan almasını söylemiş ve babasına geleceğini söylediğini, akşam 19:15’te davacının eski eşi oğlunu almaya gelmiş o esnada oğlunun maruz kaldığı trafik kazasına rastladığını, davacı …..’ya bir otomobil çarptıktan sonra olay yerinden kaçtığını, davacının ambulansla ve Meram Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırıldığını, davacının bacağı hemen alçıya alındığını ve ameliyat olup bacağına platin takıldığını, davacının yaşadığı kaza sonucunda, vücut bütünlüğünün zarar gördüğünü, SGK tarafından karşılanmayan ve belgelendirilemeyen tüm bu giderlerin yaralanma ve tedavi tarihlerindeki asgari ücret bedelleri, o günün rayiç giderleri ve iş göremezlik süresi esas alınarak hesaplanması gerektiğini, davacının kaza sonucu yaralandığı, iş yapması ve kendi bakımlarını yapması olanaksızlaştığını belirterek, maddi tazminat açısından; 25 TL geçici iş göremezlik süresinde uğradığı kazanç kaybı ile 25 TL çalışma gücünün azalmasından doğan sürekli iş göremezlik maddi zarar ve 25 TL SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderleri ve 25 TL bakıcı giderleri için şimdilik 100 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketi için sigorta şirketine başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 18/05/2023 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; davacı için sürekli iş göremezlik tazminatının 360.000 TL, bakıcı giderinin 10.618,20 TL, tedavi gideri ödemesinin ise 5.000 TL üzerinden talep ettiklerini ve dava dilekçesindeki bedellerinin bu şekilde ıslah edildiğini belirtmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde özetle; birtakım belgelerin başvuru esnasında başvuran tarafından davalıya ibrazı gerektiğini, davacı başvuru sırasında belgeleri davalıya sunmaması nedeniyle ortada hukuken usulüne uygun herhangi bir başvuru bulunmadığı için dava şartının gerçekleşmediğini, davacının tüm taleplerini zamanaşımına uğradığını, ….. Hesabı kapsamına giren zararlar, kusur oranı ve kaza tarihinde geçerli olan sigorta teminat limitleri çerçevesinde karşılandığını, ….. Hesabı’nın sorumluluğu; kazanın gerçekleştiği tarihte geçerli olan sigorta teminat limiti ile sınırlı olduğunu, davacıya zarar verdiği iddia edilen motorlu aracın geçerli bir sigorta poliçesi bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiğini, ayrıca da mevcutsa yapılan ödemeler ile yapılan temliklerin mahkemece dikkate alınması gerektiğini, aynı şekilde daha önceden davacıya aynı zarar nedeniyle zarar sorumluları, davalının ve SGK dahil üçüncü kişiler tarafından ödenen tazminat ödemelerinin de belirlenmesi durumunda bu ödemeler davacının uğradığı zararı tamamen karşılıyorsa davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, aksi takdirde ise, bu ödemelerin güncellenerek tespit edilen zarar tutarından tenzil edilmesi gerektiğini, Genel Şart değişikliğinin yürürlük tarihinden (01.06.2015) sonra meydana gelen kazalarda genel şartlarda ve kanunda öngörülen usul ve esaslara göre değerlendirme yapılması gerektiğini, davacının ücretini belgelendirememişse, hesaplama kaza tarihindeki net asgari ücret üzerinden yapılması gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte maluliyet oranı tespitinin kaza tarihinde yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre yapılması gerektiğini, davalının sorumluluğu yönünden iddia edilen kusurlu hali ve kusur oranını kabul etmediklerini, davacı tarafın öncelikle ZMMS kapsamında tanımlanan bir riziko meydana geldiğini ve bu bağlamda yine ZMMS’de tanımlanan bir zararın meydana geldiğini ispatlaması gerektiğini, dava dilekçesinde, olayın trafik kazasından kaynaklandığına dair davacı tarafın iddiası dışında delil bulunmadığını, poliçe genel şartlarında tanımlanan zarar türlerineden birinin kendi üzerinde gerçekleştiğini ispatlaması gerektiğini, geçici iş göremezlik zararı, geçici bakıcı gideri, rapor /cenaze ve defin / ulaşım / yemek giderlerinin tazmini yönündeki talepler 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartları uyarınca teminat dışında olduğunu, davacının haksız davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “…Yukarıda izah edilenler, bilirkişi raporları, adli tıp raporları, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02/12/2021 tarihli 2017/1179 E. ve 2021/1563 karar sayılı ilamı ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yerleşmiş içtihatları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; 01.10.2019 tarihinde davacının yol kenarında beklediği esnada plakasını tespit edemediği aracın kendisine çarpması sonucu yaralandığından bahisle mahkememizde tazminat davası açıldığı, davalı tarafın ise davanın reddini talep ettiği anlaşılmıştır. Söz konusu trafik kazasının meydana gelmesinde plakası tespit edilemeyen araç sürücüsünün %100 oranında kusurlu olduğunun alınan bilirkişi raporu ile tespit edildiği, davacının dava konusu trafik kazasına bağlı olarak maluliyetine ilişkin rapor aldırıldığı, davacının maddi zararının aktüer bilirkişi marifetiyle hesaplamasının yapıldığı, davacının maddi zararlarının tazmininde davalı ….. Hesabının sorumlu olduğu anlaşılmakla; her ne kadar kazanın gerçekleştiği tarihte davacının yaşı küçük olsa da, yaşıtlarına göre günlük işlerini yerine getirirken daha fazla efor sarf edeceği dikkate alınarak geçici iş göremezlik zararının oluşacağının kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmış, son alınan aktüer bilirkişi raporu ve davacı vekilin talepleri ile bağlı kalınarak davacının davasının kabulüne karar verilmiş ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davanın KABULÜ ile; 01.10.2019 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacıda meydana gelen yaralanmadan dolayı, 360.000,00 TL sürekli iş göremezlik zararı tazminatı, 25,00 TL geçici iş göremezlik zararı tazminatı, 10.618,20 TL bakıcı gideri zararı tazminatı, 5.000,00 TL tedavi gideri zararı tazminatı olmak üzere toplam 375.643,20 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketinin olay tarihi itibariyle geçerli olan kaza başına ölüm ve sakatlık ile sağlık teminat klozu limiti ile sınırlı olarak, temerrüt tarihi olan 21.08.2020’den itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacının dava konusu kaza sebebiyle yaralandığı ve malul kaldığı iddiasına istinaden müvekkilinden talep ettiği bedensel zarar tazminatı hususunda müvekkiline usulüne uygun bir başvurusu bulunmadığını, davaya konu olayın trafik kazası olup olmadığı hususunda mahkemece yeterince araştırma yapılmadan karar verildiğini, maluliyet raporunun ilgili Yönetmeliğe uygun olarak ATK’dan alınması gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tazminat hesaplama metodunun hatalı olduğunu, raporda TRH 2010 Yaşam Tablosuna göre bakiye ömür belirlenmiş olup teknik faiz uygulandığını, yapılan hesaplamanın hukuka aykırı olduğunu, geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavinin kurum sorumluluğunda olmadığını, olaya yaya olarak karışan davacı …..’nun ailesinin olayda müterafik kusuru bulunmakta olup bu durumun mahkemece değerlendirilmediğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte müvekkili ….. Hesabının sorumlu olduğu teminat limiti 360.000,00 TL olup bakıcı gideri, geçici iş göremezlik tazminatı açısından ayrıca bir teminat bulunmadığını, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda çift teminat varmış gibi hesaplama yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkili ….. Hesabına usulüne uygun bir başvuru bulunmadığından temerrüde düşmediğini, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; trafik kazasından kaynaklanan geçici ve kalıcı işgöremezlik tazminatı ile bakıcı ve zorunlu tedavi gideri istemine ilişkindir. Davanın kabulüne dair karar davalı vekilince istinaf edilmiştir.
1-Davalı vekilinin davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığından dava şartının yerine gelmediği ve davadan önce temerrüdün gerçekleşmediğine yönelik istinafı yönünden;
….. Hesabı Yönetmeliğinin 9. maddesinde; trafik sigortası bulunmayan araçların neden olduğu bedensel zararlar için ….. Hesabı’na başvurulabileceği öngörülmüştür. O halde, eldeki davada, davalı ….. Hesabı’nın sorumluluğunun belirlenmesi açısından Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortasına ilişkin hükümlere göre değerlendirilme yapılması gerekir.
Davalı sigorta şirketinin istinaf itirazlarının incelenmesinde; davacılar tarafından usulüne uygun başvuru yapılmadan dava açıldığından dava şartının yerine gelmediği ve faizin başvuru tarihine göre belirlenmesinin de hatalı olduğunu ileri sürmüştür.
2918 sayılı KTK’nun 99. ve ZMSS Genel Şartlarının B.2.1 maddesi uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortacının tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır.Sigortacının kendisine iletilen belgelere haklı olarak itiraz etmesi veya kendisinin hak sahibinden ya da başka bir kurumdan haklı olarak yeni bir belge talep etmesi halinde söz konusu süre yeni talep edilen belgenin sigortacının merkez veya şubelerinden birine iletilmesinden sonra başlar. Sigortacı hak sahibinden münhasıran hak sahibinin tazminat hakkını etkileyen bilgi ve belgeleri talep edebilir. Bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E: 2014/22997, K: 2017/4526)
Somut olayda, davadan önce sigortaya başvuru yapılmış olması nedeniyle dava şartının yerine getirildiği, davalı sigorta şirketince ZMSS Genel Şartlarının B.2.1 maddesi uyarınca sunulan belgelere itiraz edilmediği veya belgelerin eksik olduğuna yönelik bir talepte bulunmadığından davacının rizikoyu ihbar ettiği tarihten 8 iş gün sonrasında temerrüt gerçekleşmiş olması nedeniyle mahkemece belirlenen faiz başlangıç tarihinde yasaya aykırılık olmadığı anlaşılmaktadır.
2-Davanın trafik kazasından kaynaklandığının kanıtlanamadığına dair istinaf yönünden;
Olaya ilişkin olarak kaza tespit tutanağı bulunmamakta olup, davacı kaza öncesinde babasını yol kenarında beklerken fark edemediği bir aracın kendisine çarptığını, aracın plakasını, markasını ve modelini hatırlayamadığını beyan etmiş olmuş, soruşturma dosyasında müşteki olan davacının anne ve babasının da görgüye dayalı bir bilgisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yine soruşturma dosyasında ifadesine başvurulan …. isimli şahsında görgüye dayalı bir bilgisi bulunmamakta olup sosyal medya aracılığıyla kendisi ile iletişim kuran tanımadığı bir şahsın “davacı …..’e Konya’yı dar edeceğim” şeklinde mesaj attığını beyan ettiği, bunun dışında kaza hakkında görgüye dayalı bir bilgisinin olmadığı anlaşılmaktadır.
Yine kaza olayına ilişkin bir kamera kaydının olmadığı, kazanın meydana gelmesinden sonra da olay yerine ilişkin herhangi bir tespit yapılmadığı, tutanak tutulmadığı, olay yerinde davacıya ait kan izi vb delillerin tespit edilmediği, davacının yaralanmasının iddia edilen kazadan kaynaklandığına dair bir delilin dosyada mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Davacının tedavi evraklarının ve raporlarının incelenmesinde de davacının yaralanmasının trafik kazasından kaynaklandığına dair bir tespitin de yapılmadığı, tıbbi evraklardaki yaralanmanın trafik kazasından kaynaklı olduğuna dair ifadelerin davacı ve ailesinin beyanlarından kaynaklandığı, soruşturma dosyasında davacıyı yaraladığı iddia edilen aracın ve sürücüsünün tespit edilemediği anlaşılmaktadır.
Davacı yaralanmasının plakası tespit edilemeyen araçtan kaynaklandığını iddia etmiş olup bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Davacı tarafça bu iddiasını kanıtlamaya yarar hiçbir delil ileri sürülmediğinden mahkemece kanıtlamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi isabetsiz olduğundan davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebinin kabulü gerekir.
3-Kamu düzeni ve maluliyet ve aktüer raporlarına yönelik itirazlarının değerlendirilmesi;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması, davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre maluliyet raporunun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre alınması gerekirken yasal olmayan gerekçe ile olayda uygulanması mümkün olmayan yönetmelik hükümlerine göre hazırlanan rapora ve PMF 1931 yaşam tablosuna göre tazminat hesaplanması gerekirken olayda uygulama yeri olmayan TRH2010 yaşam tablosu esas alınarak hazırlanan aktüer raporuna göre karar verilmesi isabetsiz olduğundan davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebi de yerindedir.
4-Davalı tarafın geçici iş göremezliğin, tedavi giderlerinin ve bakıcı giderinin teminat dışı olduğuna, bakıcı gideri ve geçici işgöremezlik tazminatı için ayrı bir teminat bulunmadığına ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
Davalı için de bağlayıcı, 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve ….. Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı tarafın geçici işgörmezlik, tedavi giderleri ve bakıcı tazminatının teminat dışı olduğuna yönelik itirazları yerinde değildir. Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık giderleri teminatı kapsamında olduğu ve kaza tarihi itibariyle davalının sakatlanma ve sağlık gideri teminatı olarak ayrı ayrı 360.000,00 TL sorumluluğu bulunduğundan bu yöndeki davalı vekilinin istinaf talebi de yerinde değildir.
5-Davacının ailesinin olayda müterafik kusurunun bulunduğuna yönelik istinaf talebi yönünden;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 62. Maddesinde; “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır. düzenlemesi ile,
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 88/1. maddesinde “bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup, trafik kazasında zarara uğrayan kişiye karşı, kazaya kusuruyla karışan tüm ilgililerin zararın tamamından müteselsil sorumlu olması ilkesi benimsenmiştir. Anılan sorumluluk, kanundan doğan bir müteselsil sorumluluk olup, ancak zarar gören hak sahibinin talebi halinde, zarar sorumlularının kusur oranlarına göre sorumlulukları gündeme gelebilecektir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E:2021/5428 , K:2021/880)
Bu halde davacının yaralanmasının kimliği belirsiz sürücü ve araçtan kaynaklandığının kabulü halinde bu araç sürücüsünün kusurlu olduğundan davalı ….. Hesabının zararın tamamından sorumlu olduğu, davacının anne ve babasının kusuru bulunsa dahi bu kusurun davacıya yantılımayacağı ve tazminattan indirim yapılmasının mümkün olmadığından davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebi yersizdir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin kararında yukarıda belirtilenler dışında HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden başkaca herhangi bir yanlışlığın da bulunmadığı gözetilerek davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılması ve yeniden hüküm tesis edilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen ilk derece mahkemesi kararının HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle;
DAVANIN REDDİNE;
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
1-Alınması gereken 269,85 TL harcın peşin alınan 1.336,99‬ TL harçtan mahsubu ile fazla 1.067,14‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3-Davalı tarafından yapılan 20,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT 13/4. maddesi uyarınca davalı vekili için 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Arabuluculuk görüşmelerinden dolayı Hazine tarafından (suçüstü ödeneğinden) yapılan 1.320 TL yargılama giderinin, davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, bu amaçla 492 s. Harçlar Kanunu’nun 28/a maddesi gereğince harç tahsil müzekkeresi yazılmasına,
6-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine
İstinaf Yargılaması Yönünden;
7-İstinaf başvurma harcı dışında, istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
8-Davalı tarafından yapılan 738,00 TL istinaf başvuru giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
9-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
10-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi. 28/12/2023

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.