Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 12/12/2023
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 05/09/2023
NUMARASI : .Esas . Karar
DAVACI : .
VEKİLİ : Av.
DAVALILAR : 1- .
VEKİLİ : Av. .
2-.
3- .)
VEKİLİ : Av. .
DAVA : Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 12/12/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 13/12/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 09.11.2017 tarihinde meydana gelen kazada, davalı ……’nun sevk ve idaresindeki …. plaka sayılı aracın davacının sevk ve idaresindeki …. plaka sayılı motosiklete tam kusurlu olarak çarptığını, …. plakalı aracın sürücüsü davalı …… iken mülkiyeti davalı …..’na ait olduğunu, davalı sigorta firması ile davacıya kusurlu olarak çarpan araç arasında zorunlu trafik sigortası söz konusu olduğunu, söz konusu kazada davacının ağır şekilde yaralanmış olduğunu, hayati tehlike geçirdiğini, omzundaki bağların koptuğunu, tedavisi mümkün olmayacak derecede sakatlandığını, tedavisi halen yoğun şekilde sürdüğünü, ayrıca davacının da %16 malul olduğunu, söz konusu olayla ilgili olarak daha önce maddi haklarının saklı kalmak kaydı ile manevi zarar için Konya … Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, bu dava davacı lehine sonuçlandığını, kusur ve maluliyete ilişkin tüm raporların dosyada mevcut olduğunu, maddi zararlarının tazmini için davalı ….Sigortaya başvuru üzerine 13.261 TL ödeme yapıldığını, ancak müvekkilin beden gücü kayıp oranına, aktif ve pasif dönem zarar sürelerine ve davalı sürücünün kusur durumuna göre ödenen bu miktarın yetersiz olduğunu bakiye maddi zarar alacağı için davanın açıldığını belirterek, Bahsi geçen kazadan kaynaklı olarak her türlü maddi tazminat (Geçici iş göremezlik nedeniyle iş ve kazanç kaybı, sürekli işgöremezlik (kalıcı sakatlık) nedeniyle çalışma gücü ve kazanç kaybı, tedavi giderleri ve tüm iyileşme sürecinde yapılan her türlü masraflar, ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar, faturalandırılamayan giderler, bakıcı, refakatçi giderleri, yol, haberleşme giderleri vb..) durumlar karşısında maddi talep ve dava haklarının saklı kalmak kaydıyla 1.000TL. maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar ….. ile …… vekili 09/03/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; kaza tespit tutanağını ve kusur raporunu kabul etmediklerini, yaşanan kazada davacının asli ve tam kusurlu olduğunu, davacının davasını ispat etmekle yükümlü olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere davacının maluliyet durumunun tespiti için ATK’dan fiziki muayene yapılarak rapor alınması gerektiğini, ayrıca N.E.Ü. Meram Tıp Fakültesinden gelen 09/11/2017 tarihli raporda duyu kusurunun olmadığını, davacıya ortopedi yatış verdiği fakat hastanın bunu kabul etmediğinin belirtildiğini, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ….Sigorta A.Ş. Vekili 20/03/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacının dava konusu kaza sebebiyle müracaatı üzerine sürekli iş görememezlik tazminatı ödemesi yapıldığını, her halükarda maluliyet durumuna ilişkin olarak rapor alınması gerektiğini, kusur oranına yönelik iddiaları kabul etmediklerini, geçici iş göremezlik tazminatı, geçici bakıcı ve bakıcı gideri trafik poliçesi teminatı kapsamı dışında olduğunu, davacının faiz taleplerine ilişkin başlangıç tarihini kabul etmediklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesi gerekçeli kararında özetle; “Yukarıda izah edilenler, bilirkişi raporları, adli tıp raporları, BAM kaldırma kararı ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; …. plakalı araç ile davacının sevk ve idaresindeki …. plakalı aracın çarpışması neticesinde maddi hasarlı ve yaralanmalı trafik kazası meydana geldiği, kaza neticesi …. plakalı araçta bulunan davacının yaralandığından bahisle mahkememizde tazminat davası açıldığı, davalı tarafların ise davanın reddini talep ettiği anlaşılmıştır. Söz konusu trafik kazasının meydana gelmesinde sürücü ……’nun %75 oranında, sürücü ….’ın %25 oranında kusurlu olduğunun alınan bilirkişi raporu ile tespit edildiği, davacının dava konusu trafik kazasına bağlı olarak maluliyetine ilişkin rapor aldırıldığı, davacının maddi zararının aktüer bilirkişi marifetiyle hesaplamasının yapıldığı, kazaya karışan …. plakalı sayılı aracın davalı ….Sigorta şirketine … poliçe numarası ile Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğu, …..’nun ise kazaya karışan …. plakalı sayılı aracın işleteni konumunda olduğu, davacının maddi zararlarının tazmininde davalı ….sigorta şirketinin ZMMS poliçesi uyarınca sigortacı sıfatı ile müteselsilen sorumlu olduğu anlaşılmakla; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, davacının kaskının takılı olduğu, davacının kaskının takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delilin bulunmadığı, takılı olmadığının ispatının davalı taraf üzerinde bulunması nedeniyle müterafik kusur indiriminin yapılmadığı (Konya Bölge Adliye Mahkemesinin … Esas … Karar Sayılı ilamı), davacı ile davalı sigorta şirketi arasında düzenlenen ibra sözleşmesinin üzerinden, dava açmak için gerekli olan iki yıllık hak düşürücü sürenin geçmediğinin anlaşıldığı, BAM kaldırma kararı sonrası yapılan inceleme ve davalılar…. ve ….. yönünden hükmün kesinleşme durumu dikkate alınarak ve açıklanan nedenlerle davacının davasının ….Sigorta yönünden kısmen, diğer davalılar…. ve ….. yönünden kabulüne karar verilmiş ve;
Davanın ….Sigorta Yönünden KISMEN KABULÜ, diğer davalılar…. ve ….. yönünden KABULÜ ile; 09.11.2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacıda meydana gelen yaralanmadan dolayı 310.982,00 TL sürekli iş göremezlik zararı tazminatı (Davalı ….Sigorta A.Ş. yönünden 181.709,79 TL sürekli iş göremezlik zararı tazminatı), 3.977,00 TL geçici iş göremezlik zararı tazminatı, 1.333,00 TL bakıcı gideri zararı tazminatı, 1.125,00 TL tedavi gideri zararı tazminatı olmak üzere toplam 317.417,00 TL maddi tazminatın (Davalı ….Sigorta A.Ş. yönünden toplam 188.144,79 TL maddi tazminatın) davalı sigorta şirketlerinin olay tarihi itibariyle geçerli olan kaza başına ölüm ve sakatlık teminat klozu limiti ile sınırlı olarak, davalı ….Sigorta Şirketinden 29.12.2017’den itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı ….. ve ……’ndan kaza tarihi olan 09.11.2017 tarihindin itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte olmak üzere, davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
Davalı ….Sigorta A.Ş.’ye yönelik fazlaya ilişkin istemin reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; davanın tüm davalılar yönünden kabulüne karar verilmesi gerektiğini, mahkemece ilk olarak tüm davalılar yönünden tam kabul kararı verildiğini kararın sadece sigorta şirketi tarafından istinaf edildiğini, istinaf kararında ise bir takım incelemelerin eksik yapıldığından bahisle kararın kaldırıldığını, mahkemece yeniden inceleme yaptırıldığını ancak incelemenin yeni asgari ücretin dikkate alınmadan eski asgari ücret yönünden yapıldığını, diğer davalılar yönünden kararın kesinleştiğini ancak sigorta şirketi yönünden asgari ücret miktarına ilişkin kesinleşme olamayacağını, mahkeme kararının kaldırılmasını, talepleri şeklinde karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılardan ….. ve…. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; istinaf mahkemesinin kaldırma kararına esas olarak kamu düzenine ilişkin olduğunu ve istinaf eden etmeyen herkesi bağladığını, kaldırma kararı öncesi alınan aktüerya raporunun bu anlamda hukuken bağlayıcı olmadığını, davanın müvekkilleri yönünden de diğer davalı sigorta şirketinde olduğu gibi kısmen reddinin gerektiğini, kısmen red kararı üzerinde red edilen bedel üzerinden müvekkilleri lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğini, kararın bu yönüyle de hukuka aykırı olduğunu, kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
İlk derece mahkemesince verilen ilk karara ilişkin olarak Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile ;KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 02/12/2022 tarih ….Esas …. Karar sayılı dosyasında verilen kararının eksik araştırma nedeniyle HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA, karar verilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, tedavi ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede:
AYM’nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği, iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmemktedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması, davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre hazırlanan 06/01/2021 tarihli maluliyet raporundaki Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği dikkate alınarak PMF 1931 yaşam tablosuna göre aktuerya bilirkişisinden ALINAN ek rapor YERİNDE OLUP İTİRAZIN REDDİ GEREKMİŞTİR.
2-Usuli müktesep hak itirazının incelenmesinde :
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Bu halde AYM nin iptal kararı karşısında, bu iptal kararları kazanılmış hakkın istinasını teşkil teşkil eder mahiyettedir.taraflar daha önce hazırlanan raporlara itiraz etmese bile AYM iptal kararı doğrultusunda mahkemece kamu düzeni açısından resen dikkate alınmalıdır. BU NEDENLE davalılar ….. ve….”in itirazlarının kabulü gerekmiştir.
Ayrıca avukatlık ücret tarifesinin karar tarihine göre uygulanması gerektiğinden itrazın kabulü gerekmiştir.
3-Kusur itirazının incelenmesinde:
Konya .Asliye hukuk mahkemesinin … E sayılı kararı ile aynı olayla ilgili olarak açılan manevi tazminat davasında davalı sigorta şirketine kusur raporunun tebliğ edildiği kararın dairemiz kararı ile 05/02/2020 tarihli kararı ile kesinleştiği dolayısı ile davacı sürücünün %25 davalı sürücünün %75 kusurunun kesinleştiği anlaşılmakla itirazın reddine;
4-İbra itirazının incelenmesinde:
Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 111.maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre hak düşürücü süre olup, mahkemece re’sen dikkate alınmalıdır.
Somut olay nedeniyle davalı sigorta şirketi tarafından davacıya davadan önce ödeme yapılmış,ibraname imzalanmıştır. Eldeki davada KTK’nın 111. maddesinde öngörülen 2 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmediği görülmektedir.
Bu durumda; maluliyet tazminatı hesabında öncelikle ödeme tarihindeki verilere göre PMF 1931 yaşam tablosu esas alınarak hesaplanmalı, ödenmesi gereken miktarla ödenen miktar arasında KTK’nın 111. maddesinde belirtildiği şekilde fahiş bir fark olup olmadığı değerlendirilmelidir. Şayet ödenmesi gereken maluliyet tazminatı ile ödenmiş olan miktar arasında fahiş fark olduğu saptanırsa, davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin güncellenerek düşülmesi, yukarıda açıklandığı üzere alınan ek raporda değerlendirilmiş olup itirazın reddi gerekmiştir .
5-Gelir durumu itirazının incelenmesinde:
Gelir durumu hususunda SGK kayıtlarına göre rapor hazırlanmış olup raporda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından itirazın reddi gerekmiştir.
Bu nedenle, davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA, (İnfazda tereddüt oluşmaması için itiraz edilmeyen ve kesinleşen kısımlar korunmak suretiyle)
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile; 09.11.2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacıda meydana gelen yaralanmadan dolayı 181.709,79 TL sürekli iş göremezlik zararı tazminatı 3.977,00 TL geçici iş göremezlik zararı tazminatı, 1.333,00 TL bakıcı gideri zararı tazminatı, 1.125,00 TL tedavi gideri zararı tazminatı olmak üzere toplam 188.144,79 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketlerinin olay tarihi itibariyle geçerli olan kaza başına ölüm ve sakatlık bakiye teminat klozu limiti ile sınırlı olarak, davalı ….Sigorta Şirketinden 29.12.2017’den itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı ….. ve ……’ndan kaza tarihi olan 09.11.2017 tarihindin itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte olmak üzere, davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
2-Fazlaya ilişkin istemin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Karar tarihi itibariyle alınması gereken 12.852,17 TL. nispi karar ve ilam harcından, ıslah harcı dahil peşin alınan 1.215,40 TL. harcın mahsubu ile kalan 11.636,77 TL. harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan peşin harç ve ıslah harcı dahil 1.215,40 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 54,40 TL harç gideri, 2.717 TL Sağlık Kurulu Raporu giderleri, 3.000 TL bilirkişi ücreti giderleri, 810,55 TL tebligat ve posta giderleri olmak üzere toplam 6.581,95 TL yargılama giderinin kabul ret oranına göre hesaplanan 3.896,51 TL’sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı vekili için 30.103,17 TL. nispi vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
7-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalılar vekili için 20.683,55 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
8-Arabuluculuk görüşmelerinden dolayı Hazine tarafından (suçüstü ödeneğinden) yapılan 1.320 TL. yargılama giderinin, 537,59 TL’sinin davalı ….Sigortadan 782,41 TL’sinin davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, bu amaçla 492 s. Harçlar Kanunu’nun 28/a maddesi gereğince harç tahsil müzekkeresi yazılmasına,
9-HMK’nun 297/1-ç maddesi uyarınca artan gider avansının kararın kesinleşmesi halinde taraflara iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
10-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı ve davalı tarafa ayrı ayrı iadesine,
11-Davalı…. ve ….. yapılan 1.476,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
12-Davacı tarafça yapılan 738,00 TL yargılama giderinin davalı taraftan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
13-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
14-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.12/12/2023
Başkan Üye Üye Katip
e-imzalı e-imzalı e-imzalı e-imzalı
Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.