Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/2252 E. 2023/2343 K. 07.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 07/11/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/05/2023
NUMARASI : Esas Karar

DAVACI :
VEKİLİ : Av.
DAVALI : 1-
VEKİLİ : Av.
DAVALI : 2-
VEKİLİ : Av.
DAVALI : 3-
VEKİLİ : Av.
DAVALI : 4-
VEKİLİ : Av.
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

İSTİNAF KARAR TARİHİ : 07/11/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 08/11/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 06/06/2016 günü sürücü ……… ın sevk ve idaresinde olan …..plakalı araç ile Adana Çevre Yolu Caddesini takiben Karaman Caddesi Köprülü Kavşağı alt geçitten gelerek Selim Sultan ışıklı kavşağına doğru seyri esnasında müvekkili ………’ın kullandığı bisiklete çarptığını, akabinde aynı istikamette seyir halinde olan …. … sevk ve idaresinde bulunan ….. plakalı aracın da müvekkiline çarpması sonucu trafik kazası meydana geldiğini, kaza tespit tutanağına göre …..plakalı aracı kullanan ……… ın kusursuz olduğunu, müvekkilinin ise kusurlu bulunduğunu, fakat …. … idaresindeki …..plakalı aracın kaza tespit tutanağında yer almadığını, ceza dosyasında yapılan yargılama sonucunda ise …. … ile ………’ın tali kusurlu olarak tespit edildiğini, müvekkilinin kaza tarihinde henüz 16 yaşında olduğunu, meydana gelen kazadan sonra vücudunda çok sayıda parçalı kırık ve büyük çaplı kemik kırıkları olduğunu, 20 gün yoğun bakımda kaldığını, 2 kez beyin cerrahi bölümünde ameliyat olduğunu, yine Farabi Hastanesi’nde birtakım ameliyatlar olduğunu, kafa tasında oluşan kırılma ve dağılmalar neticesinde beyin travması geçirdiğini ve halen yatalak olup yatağa bağlı şekilde yaşadığını ve yürüyemediğini, müvekkilinin Farabi Hastanesine ve Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesine halen tedavilerinin devam ettiğini ve bu tedavilere gidip gelirken özel araç kullandığını, bedensel engeli nedeniyle ekonomik geleceğinin sarsıldığını, kalıcı arızası olup günlük yaşamını dahi sürdüremediğini, mahkemece belirlenecek tazminatın davalılara ödettirilmesini talep ettikleri, müvekkilinin ayrıca iyileşme süresinde bir çok tedavi ve bakım giderleri yaptığını, davalıların tedavi masrafları ile tamamen iyileşmeyi ifade eden tıbbi şifa süresince de yapılan tüm masrafları karşılamasının gerektiğini, ayrıca manevi tazminat açısından ise müvekkilinin kalçadan ayak bileklerine kadar kırıkları oluştuğu için son derece acı ve ıstırap içinde kaldığını, ayrıca kazadan dolayı da psikolojik bir buhran içinde olduğunu, bu nedenle 50.000,00 TL manevi tazminatın …. … ve ………’tan tahsilini talep ettikleri, kaza yapan davalı sürücü …. …’ın sevk ve idaresinde bulunan …..plakalı aracın kaza tarihi itibariyle ….. Sigorta A.Ş tarafından sigortalı olduğunu, yine kazaya karışan ………’ın ise sevk ve idaresinde bulunan …..plaka sayılı aracın kaza tarihi itibariyle geçerli trafik sigortasının bulunmadığını bu nedenle ….. Hesabı’ndan tahsilinin gerektiğini, dava açılmadan önce ….. Sigorta Şirketi’ne başvuruda bulunduklarını ancak herhangi bir sonuç alamadıklarını, tüm bu nedenlerle şimdilik 100 TL işgöremezlik, 100 TL tedavi ve bakım giderleri olmak üzere 200 TL maddi tazminatın ……… ve …. … yönünden olay tarihi, davalı sigorta şirketi ve ….. Hesabı yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden işletilecek avans faizi, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiyle birlikte davalılardan tahsili ile müvekkiline ödenmesine, 50.000,00 TL manevi tazminatın davalı sürücü ve işletenler ……… ve …. …’dan tahsili ile müvekkiline ödenmesini talep etmiştir.
Davalı ….. Hesabı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; dava ya da tahkim yoluna başvurulabilmesi için sigorta kuruluşu tarafından başvurunun 15 gün içerisinde cevaplanmaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin olması şartı arandığını, görülmekte olan davada, kuruma başvuru yapıldığını, 15 gün içerisinde kurum tarafından cevap verildiğini fakat verilen cevabi yazıda eksik belgelerin temininin talep edildiğini, eksik belgelerin gönderilmesi halinde talebin karşılanabilir veya karşılanamaz olduğuna ilişkin değerlendirme yapılacağını, fakat davacı yan tarafından eksik belgeler temin edilmeden doğrudan dava yoluna başvurmuş olması kanuna aykırılık oluşturduğunu, bu sebeple dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, kazanın meydana geldiği tarih gözönünde bulundurulduğunda kişinin resmi ve yetkili bir hastaneden alacağı sağlık kurulu ve maluliyet oranın tespiti için tedavi sürecinin sona ermiş olması ve kişide bu kazadan dolayı sürekli bir hasara yol açmış olması gerektiğini, mevcut kaza ile ilgili bir rapor alınabilmesi kaza ile ilgili tedavinin sona ermiş olması ve sonrasında yetkili ve resmi kurumdan rapor alınması gerektiğini, açılan davanın reddini talep ettikleri görülmüştür.
Davalı …. vekilinin cevap dilekçesinde özetle; meydana gelen kazada müvekkilinin bir kusurunun bulunmadığını, davacının geçit durumu açısından yaya yolu okul geçidi vb. Geçitlerin olmadığı yerden bisikletle karşıya geçmeye çalıştığını, bu sırada diğer davalı ……… ın davacıya çarptığını, müvekkilinin ise takip mesafesine ve hız limitlerine uygun olarak seyir halinde iken önündeki davalı ………’a ait aracın fren yaptığını görerek kendisi de fren yaparak öndeki araca çarpmamak için sağ şeride geçtiğini, sağ şeride geçtikten sonra müvekkilinin bir ses ile önüne bir şey düştüğünü, ileride durduktan sonra ise bir çocuğun yerde yattığını gördüğünü, kazanın meydana gelmesinde ve neticesinde müvekkilininden ve müvekkilinin aracından kaynaklı bir aksaklığın bulunmadığını, kazanın meydana geldiği esnada davacının kaskının bulunmadığını, hiçbir koruyucu tertibatının da bulunmadığını, reflektif şerit vb bir uyarıcının da üzerinde bulunmadığını, maddi ve manevi tazminatlar yönünden davanın reddinin gerektiğini, yapılan yargılama giderleri ile ücreti vekaletin de davacı yana hükmedilmesini talep ettikleri görülmektedir.
Davalı ….. Sigorta A.Ş vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davacının dava şartını yerine getirmeden davayı açtığını, bu nedenle davanın reddinini gerektiğini, yasa gereği dava yoluna gitmeden önce sigorta şirketine başvuru yapılmasının zorunlu olduğunu, başvuru sırasında ibrazı zorunlu olan evrakların bulunduğunu ve bunların da ibraz edilmediğini, eksik evrakların davacıya bildirilmesine rağmen ikmal edilmeksizin dava açıldığını, kaza tespit tutanağında sigortalı araç sürücüsüne kusur izafe edilmediğini, SGK nın ödemiş olduğu miktar neticesinde müvekkili şirketin bir sorumluluğunun da kalmadığını, ayrıca davacının faiz talebinin de haksız olduğunu, davanın reddinin gerektiğini, yapılan yargılama giderleri ile ücreti vekaletin de davacı yana hükmedilmesini talep ettikleri görülmektedir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen kararda özetle; “Mahkememiz dosyasına kazandırılan tüm deliller, müzekkere cevapları, ve özellikle kaldırma ilamı neticesinde mahkememize kazandırılan bilirkişi raporları bir bütün halinde değerlendirildiğinde (davalıların ilk kararı istinaf yoluna götürmüş olması ve sadece davalıların mahkememizin ilk kararını kanun yoluna götürdüğü, bu nedenle davalılar lehine kazanılmış hak doğduğu anlaşılmakla) bir bütün halinde değerlendirildiğinde; davacının 7.371,66TL Geçici iş göremezlik, 353.185,53 TL Sürekli iş göremezlik, 4.533,03TL Bakıcı gideri, 3.255,48TL Kaçınılmaz tedavi gideri zararına bağlı olmak üzere toplam 368.345,7‬TL maddi tazminatın …. … ve ……… yönünden olay tarihi olan 06/06/2016 tarihinden, …. Sigorta A.Ş. yönünden ise 17/02/2017 tarihinden, ….. Hesabı yönünden ise temerrüt tarihi olan 05/02/2017 tarihinden itibarenitibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte (…. Sigorta A.Ş ve ….. Hesabı yönünden kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti (310.000,00TL sürekli iş göremezlik yönünden ayrıca geçici iş göremezlik , tedavi giderleri , bakıcı giderleri klozları da dikkate alınarak poliçe limitiyle sınırlı olmak üzere) ile sınırlı olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, dair karar vermek gerekmiştir.
Dosyada manevi tazminatlar bakımından yapılan incelemede ise; davacı ………’ın meydana gelen kaza nedeniyle son derece zor günler yaşadığını, vücudunda oluşan kırıkların ve yaralanmaların fiziksel hayatını etkilediğini ve yatalak durumda bulunmakla birlikte birden fazla kez operasyon geçirmek zorunda kaldığını ve manen zarar gördüğünü, meydana gelen kazanın derin acısı ile birlikte manevi zarara uğradığını, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, haksız eylemin ağırlığı, kusur durumu ve diğer hususlar dikkate alınarak aynı zamanda”hükmedilcek bu para, zarara uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir, takdir edilecek miktarı mevcut halde elde edilecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır” (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 06/06/1999 Tarih, 3872/5240; 4. HD’nin 18/06/1998 tarih, 16/89/4951 ), “hükmedilcek bu para, zarara uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amcına göre belirlenmelidir, takdir edilecek miktarı mevcut halde elde edilecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır” (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 06/06/1999 Tarih, 3872/5240; 4. HD’nin 18/06/1998 tarih, 16/89/4951 ), Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebi ile duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde bulundurularak hak ve nesafet çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır, zira TMK’nın 4. Maddesinde kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre takdir edeceği öngörülmüştür.( Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 23/02/2015 Tarih 2013/16396 Esas 2015/3179 Karar) anılan emsal kararların da dikkate alınması ve Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 23/02/2015 Tarih 2013/16396 Esas 2015/3179 Karar yine HGK’nın 23/06/2004 tarihli, 13/291-370 sayılı kararında “22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır” şeklinde hüküm geçtiği görülmekle anılan emsal kararlar olay tarihi ile karar tarihi arasındaki geçen süre de dikkate alınarak manevi tazminatlar bakımından 20.000,00 TL manevi tazminatın davalılar …. … ve ………’dan olay tarihi olan 06/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ………’a verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki gibi hüküm kurmak gerekmiştir. ” şeklinde davacının davasının kısmen kabulü ile; maddi tazminat yönünden; Davacının 7.371,66TL Geçici iş göremezlik, 353.185,53 TL Sürekli iş göremezlik, 4.533,03TL Bakıcı gideri, 3.255,48TL Kaçınılmaz tedavi gideri zararına bağlı olmak üzere toplam 368.345,7‬TL maddi tazminatın …. … ve ……… yönünden olay tarihi olan 06/06/2016 tarihinden, …. Sigorta A.Ş. yönünden ise 17/02/2017 tarihinden, ….. Hesabı yönünden ise temerrüt tarihi olan 05/02/2017 tarihinden itibarenitibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte (…. Sigorta A.Ş ve ….. Hesabı yönünden kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti (310.000,00TL SÜREKLİ iş göremezlik yönünden ayrıca geçici iş göremezlik , tedavi giderleri , bakıcı giderleri klozları da dikkate alınarak poliçe limitiyle sınırlı olmak üzere) ile sınırlı olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, manevi tazminat yönünden; 20.000,00 TL manevi tazminatın davalılar …. … ve ………’dan olay tarihi olan 06/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ………’a verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı ……… vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusurunun olmadığını, hükme esas alınan rapor ve dolayısıyla hükmün usul, yasaya ve hakkaniyete aykırı olduğunu, …. …’ın yerel mahkemece hükme esas alınan raporda belirtilen kusurları bulunmakta ise de kazanın meydana gelmesinde belirtilenlerden daha çok kusurunun bulunduğunu, bu nedenle hükme esas alınan rapor ve dolayısıyla hükmün usule, yasaya ve hakkaniyete aykırı olduğunu, davacı ………’ın kazanın meydana gelmesinde daha çok kusurunun bulunduğunu, yerel mahkemece belirlenen kusur oranlarının hatalı olduğunu, davacının müterafik kusur sebebiyle hükmedilen tazminatta indirim uygulanması gerektiğini, davacının maluliyetinin belirlenirken yanlış yönetmelik hükümlerinin dikkate alındığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ….. Hesabı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; maluliyet raporunu kabul etmediklerini, ödenecek tazminata temel teşkil edecek olan maluliyetin erişkinler için engellilik değerlendirmesi hakkında yönetmelik esaslarına göre oranının tespiti gerektiğini, başvurunun kabul anlamına gelmemek üzere alınacak maluliyet raporunun KTK ZMMS Genel Şartları A.5 (c) bendindeki şartları taşıması gerektiğini, kaza tarihinde 15 yaşında olan davacı için geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmesinin hatalı olduğunu, söz konusu bakıma muhtaç olunan dönemin aslında bakıcı gideri sağlık gideri teminatından karşılanması gerektiğini, ayrıca bakıcı gideri tazminatının brüt ücret üzerinden hesaplanması için bakıcı tutulduğunun ve SGK priminin yatırıldığının belgelenmesinin gerektiğini, hesaplama yapılırken de TRH 2010 tablosu ve %1,8 teknik faizin dikkate alınması gerektiğini, kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmediğini, davacıya SGK tarafından geçici iş göremezliği ödeneğinin ödenip ödenmediğinin de araştırılması gerektiğini, tedavi giderlerinden ….. hesabının sorumlu olmadığını, ayrıca tedavi giderinin fahiş ve afaki olarak belirlendiğini ve somut belgelere dayanmadığını, hesaplanan tazminattan müterafik kusur indiriminin yapılması gerektiğini, ….. hesabının sorumluluğunun poliçedeki teminat limiti ve kusur oranı ile sınırlı olduğunu, müvekkili şirketin dava tarihinden itibaren yasal faizle sorumlu olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hükme esas alınan 25/01/2023 tarihli bilirkişi raporunda müvekkiline atfedilen kusur oranının hatalı olduğunu, olaya ilişkin yürütülen ceza dava dosyası olan Konya .. Asliye Ceza Mahkemesi’nin ….. Es. Sayılı dava dosyasında ifadelerine başvurulan davalılar ……… ve …. …’ ın müvekkilin sola manevra yaptığına ilişkin ne soruşturma ne de kovuşturma aşamasında herhangi bir iddiaları bulunmadığını, olayın meydana gelmesinde müvekkiline atfı kabil bir kusurun bulunmadığını, yapılan hesaplamalarda TRH 2010 yaşam tablosu ve progresif rant sisteminin uygulanması ile güncel asgari ücret verileri doğrultusunda bilirkişi raporunun düzenlenmesi gerektiğini, hükmedilen manevi tazminata yönelik müvekkilinin %53 oranında maluliyetinin bulunması ve davalı araç sürücüsünün toplamda %30 oranda kusuru ile kazaya sebebiyet verdiğinin de dikkate alınmadığını, bu hususların göz önüne alınması ile manevi tazminat taleplerinin tam kabulüne karar verilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ….. Sigorta AŞ vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece maddi meselenin takdirinde hata yapıldığını ve eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulduğunu, usul ve yasaya aykırı yerel mahkeme hükmünün kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda yapılan hesaplamaların fahiş olduğunu, hesaplanan tazminat tutarlarının gerçeği yansıtmadığını, bilirkişi tarafından hesaplama yapılırken TRH 2010 yaşam tablosunun esas alındığını ancak teknik faizin uygulanmadan yapılan hesaplamanın hatalı olduğunu, geçici iş göremezlik zararı ve geçici bakıcı tazminatı ile tedavi gideri bakımından müvekkili şirketin sorumluluğunun bulunmamasına rağmen bu taleplerin kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, davacının kaza tarihinde 16 yaşında olduğunu, tedavi süresi boyunca mahrum kaldığı herhangi bir kazancının bulunmadığını, bu nedenle de davacı için geçici iş göremezlik zararının hesaplanmasının hatalı olduğunu, olayda davacının bisikletli koruyucu tertibatlarını takmadığının kaza tespit tutanağında sabit olduğunu, bu nedenle mahkemece %20 müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, alınan kusur oranından da kusur indirimi yapılmadan müşterek müteselsil karar verildiğini, faizin ancak dava tarihinden itibaren başlayacak yasal faiz olabileceğini, müvekkili şirketin vekalet ücreti ve yargılama gideri, harçlar bakımından diğer davalılar ile müteselsil sorumlu tutulmasının da kabul edilemeyeceğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
İDM CE DAİREMİZCE VERİLEN KALDIRMA KARARI DOĞRULTUSUNDA İŞLEM YAPILMASINA
BU BAĞLAMDA
1,8 teknik faizin ve engelliler yönetmeliğinin uygulanması gerektiği ,maluliyete ve aktüeryaya itiraz ve Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların ve bu genel şartlarla belirlenen Özürlülük ölçütü yönetmeliği ile Engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmemktedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Bu halde Söz konusu belirlemenin Adli Tıp/Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlar tarafından (çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak) uzmanlık alanlarına göre, HMK’nun 275 inci maddesi gereğince oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan çalışma gücü ve maluliyet oranının belirlenmesine ilişkin mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
O halde mahkemece, yukarıda verilen hukuksal bilgiler dikkate alınarak Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’ndan veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Ana Bilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarından davacının maluliyeti olup olmadığı, yaralanmasının niteliği, iş güçten kalma süresinin tespiti bakımından Aym’ ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre düzenlenen EK RAPORA GÖRE KARAR VERİLMESİ YERİNDEDİR
Keza
AYM’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, daha önce rapor tanzim eden ve hükme esas alınan aktüerya bilirkişisinden yukarıdaki esaslara ve PMF 1931 e uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulması doğrudur.
Kusura itiraz
Trafik Kazası Tespit Tutanağı’nda bisiklet sürücüsü ………’ın KTK.67 kuralını ihlal ettiği, otomobil sürücüsü ………’ın ise kural ihlalinde bulunmadığı belirtilmiştir.
Savcılık aşamasında Ankara Trafik İhtisas Dairesi tarafından hazırlanmış dosyada mevcut 30.09.2016 tarih, …… sayılı müşterek raporda kazanın; sürücü ……… yönetimindeki otomobil ile Adana Çevreyolu üzerinde Selim Sultan Caddesi kavşağı istikametine seyrederek olay yerine geldiğinde, ön ilerisinde seyir halinde olan sürücü ……… yönetimindeki orta refüje doğru manevra yapan bisiklete çarpmasını müteakip yolun sağına yönelen bisiklete, arkadan aynı yöne seyreden sürücü …. … yönetimindeki otomobilin çarpması sonucu meydana geldiği ve davalı sürücü ………’ın tali, diğer davalı sürücü …. …’ın tali, davacı sürücü ………’ın asli kusurlu olduğu kanaati belirtilmiştir.
Dava konusu olaya ilişkin Ankara Trafik İhtisas Dairesi tarafından hazırlanmış dosyada mevcut 02.02.2018 tarih, ….. sayılı müşterek raporda kazanın oluşumu savcılık aşamasında hazırlanan 30.09.2016 tarihli rapordaki gibi gerçekleştiği ve davalı sürücü ………’ın %15 (yüzde on beş) oranında, diğer davalı sürücü …. …’ın %15 (yüzde on beş) oranında, davacı sürücü ………’ın %70 (yüzde yetmiş) oranında kusurlu olduğu kanaati belirtilmiştir.
Konya .. Asliye Ceza Mahkemesi ….. Esas sayılı dosya için dosyada mevcut 03.12.2018 tarihli bilirkişi raporunda; …..ve …..plakalı otomobillerin, orta refüj ile bölünmüş Adana Çevre yolu üzerinde, iki şeritli Selim Sultan Caddesi kavşağı istikametinde, sol şeritten yani orta refüje yakın şeritten seyrettikleri, sol şeritte önde seyreden …..plakalı aracın, önüne manevra yapan bisikleti fark ederek sola, orta refüje doğru kaçınmasına rağmen, sağ yan kısmı ile, bisiklet ve sürücüsüne çarptığı, bu sırada …..plakalı aracın gerisinden, aynı şeritten seyreden …..plakalı aracın sağa kaçınmasına rağmen, kaçındığı istikamete, yani sağ şeride doğru savrulan bisiklete çarpması ile kazanın meydana geldiği, kaza tespit tutanağında, Kumocağı önünden, yan yol üzerinden geçerek, katılım çizgileri üzerinden orta refüje doğru manevra yapan bisiklete, sola kaçan …..plakalı aracın çarpmasının gösterildiği, …..plakalı araçtan söz edilmediği, gösterilmediği, verilen ifadelerden, bisikletin tam olarak nerden geldiğinin anlaşılamamasına karşılık, bisiklet sürücünün orta refüje doğru manevra ile geçişinin, kazanın oluş şekli ve ilk çarpışma yerinden anlaşılabildiği, buna göre bisiklete ilk çarpmanın sol şeritte, ikinci çarpmanın ise savrulduğa sağ şeritte olduğu belirtilmiştir.
Konya . Asliye Ceza Mahkemesi ….. Esas sayılı dosya için, hazırlanmış 14.01.2019 tarih, …..sayılı müşterek raporda kazanın; sürücü ……… idaresindeki bisiklet ile Adana Çevre yolu üzerinde sola doğru yöneldiği sırada ya da düz seyrine devam etiği sırada sol şerit üzerinde seyir halinde olan sürücü davalı sürücü ……… idaresindeki otomobil ile çarpması, akabinde çarpmanın etkisi ile sağa yönelen bisiklete, sol şerit üzerinde seyretmekte iken önünde fren yapan otomobile çarpmamak için sağa doğru manevra yapan sürücü …. … idaresindeki otomobil ile çarpması sonucu meydana geldiği; sürücü ………’ın idaresindeki bisiklet ile sola doğru yöneldiği sırada meydana gelmesi halinde; davalı sürücü ………’ın kusursuz olduğu, diğer davalı sürücü …. …’ın tali, Davacı sürücü ………’ın ise asli derecede kusurlu olduğu; sürücü ………’ın idaresindeki bisiklet ile düz seyrini sürdürdüğü sırada meydana gelmesi halinde ise; davalı sürücü ………’ın asli, diğer davalı sürücü …. …’ın tali, davacı sürücü ………’ın tali derecede kusurlu olduğu kanaati belirtilmiştir.
Son olarak İstanbul ATK ya kusur raporu tanzimi için gönderildiği, gönderilen raporda özetle; Sürücü ………’ın %60, sürücü ………’ın %20 oranında, sürücü …. …’ın ise %20 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği bildirilmiştir.
Kaldırma kararı doğrultusunda alınan Karayolları Fen Heyeti bilirkişileri Makine Mühendisi ….., Makine Mühendisi ….. ve Makine Mühendisi …..tarafından düzenlenen 25/01/2023 tarihli bilirkişi raporunda; “1- Davacı Bisiklet sürücüsü ………; değerlendirme bölümünde açıklanan nedenlerden ötürü 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 67/a ve 84/j maddesinde belirtilen kuralları ihlal etmesinin yanında dikkatsizliği ve tedbirsizliği de mevzubahis olduğundan olayda % 70 (Yüzde Yetmiş) oranında kusurlu olduğu, 2- Davalı …..plaka sayılı araç sürücüsü ………; değerlendirme bölümünde açıklanan nedenlerden ötürü 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 52/b maddesinde belirtilen kuralları ihlal etmesinin yanında dikkatsizliği ve tedbirsizliği de mevzubahis olduğundan olayda % 15 (Yüzde Onbeş) oranında kusurlu olduğu, 3- Davalı ….. plaka sayılı araç sürücüsü …. …; değerlendirme bölümünde açıklanan nedenlerden ötürü 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 56/c ve Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 107. maddesini ihlal etmesinin yanında dikkatsizliği ve tedbirsizliği de mevzubahis olduğundan olayda % 15 (Yüzde Onbeş) oranında kusurlu olduğu, 4- Davalı sürücüler ……… ile …. …, araçların malikleri yanı sıra sigorta şirketlerinin (Poliçe limitleri dâhilinde) Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1. ve 85/5. maddeleri hükmü gereği meydana gelen zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları sonuç ve kanaatiyle” rapor tanzim edilmekle çelişki giderilmiş olup itiraz yersizdir
Davalı sigorta vekilinin kabul edilen Bakıcı gideri,kaçınılmaz tedavi gideri ve Geçici iş göremezliğin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve ….. Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve ….. Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre 6704 SAYILI KANUNUN 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNİN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ’’ İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR
Bu halde davalı vekilinin geçici iş görmezlik, kaçınılmaz tedavi gideri ve bakıcı giderlerinin sigorta teminatı kapsamı dışında olduğuna ilişkin istinaf itirazları yerinde değildir.
….. hesabına davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı, her iki davalının dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına veya poliçenin olmaması durumunda bu sorumluluğu üstlenen ….. hesabına yasa gereği karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya veya ….. hesabına tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya veya ….. hesabına yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına ve ….. hesabına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup
Somut olayda 6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna ve ….. hesabını yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, meydana gelen trafik kazasında dava tarihinden önce davalıya ile birlikte başvurdukları, yasal süre içerisinde talebin karşılanmayarak sonuçsuz bırakıldığının sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı sigortanın istediği belgeler maluliyet tazminat talebi için Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalı sigortanın cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. İstinaf itirazları yerinde değildir.
Keza Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce ….. hesabına ve sigortaya bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Davacının dava açmadan önce davalı sigortacıya ve ….. hesabına başvuruda bulunduğu anlaşılmakla davalı sigortacı ve ….. hesabı için temerrüt faizinin temerrüt tarihinden işletilmesini talep edebilir. İtiraz yersizdir.
Davalı sigorta vekilinin 18 yaşından küçüklük nedeni ile Geçici iş göremezlik tazminatı verilip verilmeyeceği hususunda istinaf itirazının değerlendirilmesinde :
Haksız fiilin bir çeşidi olan trafik kazalarında yaralanmalar nedeniyle meydana gelen zararlar 6098 sayılı TBK.nın 54. Maddesinde açıklanmış, tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıpların bedensel zararlardan olduğu belirtilmiştir.
Davacı olay tarihinde 16 yaşında olup yukarıda açıklandığı üzere alınacak raporla belirlenecek geçici işgöremezlik süresi içerisinde efor kaybına uğradığı açıktır. Haksız fiil sorumluluğunda zarar verenin sorumlu tutulabilmesi için fiil, zarar ve uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Zararın ise haksız fiiller yönünden TBK.nın 54. Maddesinde belirtildiği şekilde kazanç kaybı olabileceği gibi çalışma gücünün azalması veya yitirilmesi de bir zarar olarak kabul edilmiştir. İş gücü kaybı sebebiyle uğranacak tek kalem zarar, gelir kaybına ilişkin olan değildir. Dava konusu olayda da davacı her ne kadar 17 yaşında ve gelir getiren bir işte çalışmıyor olsa da geçici iş göremezlik süresi yani %100 malul sayıldığı iyileşme süresi boyunca herhangi bir işte çalışmaması zararının olmadığı şeklinde yorumlanması haksız fiilin zarar ilkesi ile bağdaşmaz. Zarar gören geçici iş göremezlik süresi içinde günlük işlerini yerine getirememesi, öz bakımını sağlayamaması da bir zarardır. Geçici iş göremezlik süresi içinde küçüğün zararının bulunmadığı ve bu süre için tazminat hesabı yapılmaması zarar veren lehine olup zararın sadece maddi olarak gelir azalması ve kazanç kaybı olduğu sonucunu doğurur. Zarar hesabında pasif dönem için dayanak teşkil eden “efor kaybına” ilişkin görüş, küçüklerin sürekli iş göremezliğinin bulunması halinde kabul edildiği gibi eforun tamamen %100 oranında kaybedildiği geçici iş göremezlik süresi için de kabul edilmelidir. (Aynı yönde) Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2013/9064 E- 2014/8672 K. Sayılı 29.5.2014 tarihli ilamı.) Bu nedenle aktuerya raporunda bu yönden bir eksiklik bulunmadığı itirazın yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davalı sigorta şirketinin tazminattan müteselsilen sorumlu tutulmalarının Doğru olmadığı, kusurları oranında sorumlu oldukları istinafı yönünden;
Müteselsil sorumluluk, Kanundan doğan müteselsil borçluluğun bir türü olup aynı zararın oluşumunda rolü olan birden fazla kimsenin tazminatın tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu ve zarar görenin dilediği sorumludan tazminatın tamamını veya bir kısmını talep edebileceği sorumluluk türüdür.
Zarar gören, zararın tamamını veya bir kısmını dilediği sorumlu veya sorumlulardan talep edebilir.
Bu husus HGK’nın 24.6.1983 tarih 1981/9-533 Esas 1983/724 Karar sayılı kararı ile “Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 61.maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen maddesi uyarınca ve aynı Yasanın 163.maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebilir.
Ancak, aynı Yasanın 141.maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme re’sen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü Hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26.maddesi buna engeldir” şeklinde kabul edilmiştir.
Birden fazla kimseyi müteselsil sorumlu tutmak isteyen zarar gören, bu kimselere karşı dava açarken bu niyetini göstermesi, dava dilekçesinden müteselsil sorumlu tutmak istediği kişiyi göstermesi gerekir. Hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olup teselsülden yararlanma hakkı zarar görene ait olduğundan zarar gören bu hakkı kullanmadıkça mahkeme onun yararına teselsül kuralını kendiliğinden uygulayamaz
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, davacının kazanın oluşumunda KENDİ KUSURU DIŞINDAKİ toplam kusura göre zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K ) Bu halde itiraz yersizdir.
Davalı sigorta şirketi ile ….. hesabınını Yargılama harç ve giderleri ile vekalete yönelik istinafı
Öte yandan, sigorta şirketinin sorumluluğu zorunlu mali sorumluluk sigorta sözleşmesine dayanmakla birlikte, bu sorumluluğun sınırı poliçe limiti dahilinde kalmak kaydıyla sorumlu olduğu tutardır. Sigorta şirketinin poliçe limitleriyle sınırlı olarak maddi tazminattan sorumlu olduğu kabul edilmek suretiyle hüküm kurulduğuna göre, sigorta şirketinin yargılama harç ve giderlerinden poliçe limiti ile sorumlu tutulması doğrudur.
Davalı vekilinin olayda müterafik kusur bulunduğu, koruyucu ekipman ve dizlik kullanmama nedeniyle indirim yapılması gerektiği istinafı
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi ile (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesi); Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Davacının maluliyetine sebep olan husus uğradığı kaza nedeniyle aracın davacının üstünden geçmesi ve bu nedenle tüm kemiklerinin kırılması olduğu somut olayda kask ve dizlik kullanılsa dahi aynı sonuç meydana geleceğinden ve bu durum davacının maluliyetine etken bir husus olmadığından indirim uygulanmaması kararı yerinde olup istinaflar yersizdir.
Davacı vekilinin manevi tazminata yönelik istinafı
İDM’ce verilen ilk kararı davalı sigortalar MADDİ TAZMİNATA YÖNELİK istinaf etmiş olup davacının MANEVİ TAZMİNATA YÖNELİK istinaf talepleri olmamıştır. Mahkememizce maddi tazminat yönünden kamu düzeni gerekçesiyle kaldırma yapılmıştır.
NE VAR Kİ davacının ilk karara ilişikin manevi tazminat yönünden bir istinafı yoktur.
Bu halde istinaf mahkemesince yeniden karar verilmeden önce verilen İDM kararı davacı tarafça manevi tazminat açısından istinaf edilmeyerek davacı ve davalı yönünden kesinleşmiş olmakla birlikte davalı yararına kazanılmış hak doğmuştur. Davacının itirazının reddi gerekir.
Bu halde, dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği ayrı ayrı esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacı vekili, davalı ……… vekili, davalı ….. Sigorta AŞ vekili ve davalı ….. Hesabı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Davacı taraftan alınması gereken 269,85 TL harçtan peşin alınan 179,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 89,95 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
2-Davalı ………’tan alınması gereken 26.527,89 TL harçtan peşin alınan 6.631,98 TL harcın mahsubu ile bakiye 19.895,91 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı ….. Sigorta AŞ’den alınması gereken 21.176,10 TL harçtan peşin alınan 5.294,03 TL harcın mahsubu ile bakiye 15.882,07 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davalı ….. Hesabı’ndan alınması gereken 21.176,1‬0 TL harçtan peşin alınan 5.349,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 15.826,80 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Taraflarca yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına,
6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda; maddi tazminat yönünden; HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere, manevi tazminat yönünden; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 08/11/2023

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.