Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/2241 E. 2023/2318 K. 07.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 07/11/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/05/2023
NUMARASI : Esas Karar

DAVACILAR :
2-
3-
VEKİLİ : Av.
DAVALILAR : 1-
VEKİLİ : Av.
:2-
VEKİLİ : Av.
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 07/11/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 07/11/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili 05/01/2021 tarihli dilekçesiyle; 29.05.2020 tarihinde Konya harmancık mevkii çevre yolu istikametinde meydana gelen trafik kazasında müvekkillerden …..’ın oğlu, …..’ın kocası ve küçük …..’in babası olan 20.08.1973 doğumlu ….. ağır yaralanmış, kaldırıldığı hastanede vefat ettiğini, Meydana gelen kazada davalı ………’ın kusurlu bulunduğunu, . Evin tek başına geçimini sağlamakta olan rahmetlinin bakım ve desteğinden mahrum kalmaları hasebiyle müvekkiller admma sigorta şirketine başvuruda bulunduklarını ancak anlaşma sağlanamadığını, dava açmak üzere yaptıkları zorunlu arabuluculuk başvurusundan 15 gün sonra davalı sigorta şirketi onayımız olmadan bilgileri dışında hesabına 252,903,12 TL ödeme yaptıklarını, bu tutar çok düşük kaldığından kısmi ödeme sayıldığını, baki alacaklarının temini için dava açtıklarını, Davalı sigorta şirketinin yaptığı ödeme gerçek zararın çok altında kaldığını, Rahmetli evin direğiydi. Rahmetlinin ölümüyle müvekkillerin tek desteklerinden mahrum kaldıklarını, sigorta şirketinin işte bu destekten mahrum kalma zararını poliçe limitleri dahilinde karşılamak zorunda olduklarını, Poliçe numarası Her hangi bir ibraname vermediklerini ve anlaşma yapmadıklarını Poliçe limiti 410.000TL olduğunu, onayları olmadan hesaba 252.903,12 TL ödeme yapıldığını, Müvekkillerden ….. Lehine şimdilik 1.000TL, ….. lehine şimdilik 1.000TL ve ….. lehine şimdilik 1.000TL, Destekten Yoksun Kalma (maddi) tazminatının kaza tarihinden işleyecek öncelikle ticari avans olmadığı takdirde yasal faizi ile birlikte davalı Sigorta Şirketinden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere, diğer davalıdan tamamen alınarak müvekkillere ödenmesini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin karşı tarafa yüklenmesini talep dava etmiştir.
Davalı …. Vekilinin davaya cevap dilekçesinde özetle ;Kazanın meydana geldiği yerin yakınındaki petrol istasyonunda bulunan kameranın kaydettiği olay anına ilişkin görüntüler incelendiğinde davalı ………’ın önce sinyal verdiği, petrole giriş yapmak için hızını azalttığı, dönüş yapmak için en sağdaki şeride girdiği, araç sağ şeride girdikten sonra müteveffanın sevk ve idaresindeki motosikletin yüksek hızlı ve aşırı yüklü olması nedeniyle kontrolünü kaybederek müvekkilin kullanmış olduğu araca çarptığı açıkça görüldüğünü, olay sonrası düzenlenen kaza tespit tutanağında müteveffanın KTK’nın 52/1-b (Hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak) maddesini ihlal ettiği belirtilmiş olduğunu, ancak olay anına ilişkin görüntülerde müteveffanın söz konusu trafik kuralını ihlale ek olarak takip mesafesini de korumadığı görüldüğünü, Ayrıca kaza ile ilgili olarak düzenlenen kaza tespit tutanağında müteveffanın kusurlu olduğu yönünde tespitler yapılmıştır. Bu nedenle dava dilekçesinde davalı müvekkilin tam kusurlu olduğu yönündeki iddialarının kabul edilemediğini, Olayla ilgili müvekkilinin hiç bir kusuru bulunmadığını, kazaya karaşan ve müvekkil adına tescilli …. plaka sayılı araca ilişkin müvekkil ile diğer davalı …. Sigorta A.Ş. arasında …. numaralı Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası yapıldığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte biran için meydana gelen kazada müvekkilin kısmen kusurlu olduğu düşünülse dahi oluşan zarardan sigorta şirketi poliçe limitleri dahilinde münferiden sorumlu olduğunu, davacının da dava dilekçesinde belirttiği üzere davacılara diğer davalı ….Sigorta A.Ş. tarafından 252.903,12-TL ödeme yapılmış olup iş bu ödeme davacıların mevcut zararını karşılar nitelikle olduğunu, izah edilen nedenlerle ayrıca sayın Mahkemenizce resen dikkate alınacak sair hususlara binaen huzurdaki davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ….Sigorta Vekilinin davaya cevap dilekçesinde özetle; müvekkil şirket, davacıya karşı sorumluluğunu yerine getirdiğini ve 04.12.2020 tarihinde 252.903,00 TL ödeme yapıldığını, bu sebeple işbu başvurunun reddinin gerektiğini, davayı kabul mahiyetinde olmamak kaydıyla, müvekkil şirketin yerleşim yeri itibariyle huzurdaki davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, müvekkil Sigorta Şirketi aleyhine dava açan karşı tarafın, 05.01.2021 tarihli dava dilekçesinde, uyuşmazlık tutarı olarak “şimdilik 3.000,00-TL” olmak üzere davanın açıldığını, öncelikle huzurdaki davada davacı tarafından destekten yoksun kalma/vs… tazminatına ilişkin uyuşmazlık/dava tutarı miktarının belirsiz alacak davası şeklinde açılmayacağını beyanla, ıslah yoluyla arttırmasına muvafakat etmediklerini, kazaya karışan araç müvekkil şirket nezdinde Zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalı olduğunu, müvekkil şirketin söz konusu kazadan dolayı sorumluluğunu kabul etmemekle birlikte sorumlu olduğuna kanaat getirilmesi halinde sorumluluğu poliçe teminatı ile sınırlı olup bedeni zarar halinde maddi tazminat talepleri şahıs başına sınırlı poliçe teminat limitleri ile sınırlı olduğunu, kusuru ve davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, sigortalı araç sürücüsüne kaza tespit tutanağında her ne kadar kusur atfedilmemişse de kusurunun bulunmadığını, bununla birlikte davacı tarafın sunmuş olduğu mütalaa raporunun kabul etmediklerini, mütalaa raporu tek taraflı ve ücreti mukabilinde temin edilmiş bir rapor olduğundan tarafsızlığının şüpheli olduğunu, İşbu nedenle kabulü mümkün değildir. Ayrıca sigortalı araç sürücüsü kazanın oluşumunu engellemek için gerekli tüm tedbirleri aldığını, kaza tespit tutanağı ile mütalaa raporu arasında çelişki bulunduğunu, müvekkil şirketin kendisine ihbar tarihi itibariyle 8 günlük sürenin sonunda temerrüde düşmüş olacağından faiz sorumluluğu da bu tarihten itibaren başlamış olacağını kaldı ki müvekkil şirket söz konusu zarardan sorumlu olmamakla birlikte müvekkil şirkete iletilen usulüne uygun başvuru söz konusu olmadığından temerrüde düşürülmediğini, trafik kazası sonucu hak edilen destek tazminatı ticari bir işten kaynaklı olmadığından yasal Faiz uygulanmasının gerektiğini, müvekkil şirket hakkında açılan davanın dava şartlığı yokluğundan (eksik belge) reddine, esasa girilmesi halinde davanın esastan reddine, aksinin kabulü halinde ise, sorumluluğun azami poliçe teminatı ile sorumlu tutulmasına, temerrüde düşmemiş ve dava açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkil şirket aleyhine vekalet ücreti, yargılama giderleri ve faize karar verilmemesine, kabul anlamına gelmemek üzere aleyhe hüküm kurulması halinde ise poliçe limiti ve sigortalının kusur oranı dikkate alınarak hüküm kurulması gerekliliğine, reddedilen kısım için ise yargılama ücreti ve ücreti vekaletin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen kararda özetle; “İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; 29.05.2020 tarihinde Konya harmancık mevkii çevre yolu istikametinde meydana gelen trafik kazasında müvekkillerden …..’ın oğlu, …..’ın kocası ve küçük …..’in babası olan 20.08.1973 doğumlu ….. ağır yaralanmış, kaldırıldığı hastanede vefat ettiğini, Meydana gelen kazada davalı ………’ın kusurlu bulunduğunu, . Evin tek başına geçimini sağlamakta olan rahmetlinin bakım ve desteğinden mahrum kalmaları hasebiyle müvekkiller admma sigorta şirketine başvuruda bulunduklarını ancak anlaşma sağlanamadığını, dava açmak üzere yaptıkları zorunlu arabuluculuk başvurusundan 15 gün sonra davalı sigorta şirketi onayımız olmadan bilgileri dışında hesabına 252,903,12 TL ödeme yaptıklarını, bu tutar çok düşük kaldığından kısmi ödeme sayıldığını, baki alacaklarının temini için dava açtıklarını, Davalı sigorta şirketinin yaptığı ödeme gerçek zararın çok altında kaldığını, Rahmetli evin direğiydi. Rahmetlinin ölümüyle müvekkillerin tek desteklerinden mahrum kaldıklarını, sigorta şirketinin işte bu destekten mahrum kalma zararını poliçe limitleri dahilinde karşılamak zorunda olduklarını, Poliçe numarası Her hangi bir ibraname vermediklerini ve anlaşma yapmadıklarını Poliçe limiti 410.000TL olduğunu, onayları olmadan hesaba 252.903,12 TL ödeme yapıldığını, Müvekkillerden ….. Lehine şimdilik 1.000TL, ….. lehine şimdilik 1.000TL ve ….. lehine şimdilik 1.000TL, Destekten Yoksun Kalma (maddi) tazminatının kaza tarihinden işleyecek öncelikle ticari avans olmadığı takdirde yasal faizi ile birlikte davalı Sigorta Şirketinden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere, diğer davalıdan tamamen alınarak müvekkillere ödenmesini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin karşı tarafa yüklenmesini karar verilmesini talep ettiği görülmekle, konunun 6098 sayılı TBK.nun 49.ve devam eden maddelerinde ve KTK. 85.vd.eden maddelerinde düzenlendiği, TBK’nun 49/1. maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK’nun 51/1. maddesinde;”Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” şeklinde, KTK.85/1.maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde, KTK. 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde,KTK.91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK.92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);” Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler,d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı görülmüştür.
Dosya kapsamı incelendiğinde; davacıların 29/05/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklı murisleri olan ………’ın vefatı nedeniyle destekten yoksun kalmaya ilişkin açmış oldukları maddi tazminat davası olduğu anlaşılmıştır.
Bununla birlikte açılan davanın gerek dava dilekçesinde gerek ise davalı sigortanın cevap dilekçesinde belirttiği ödemeye ilişkin beyanlarda anlaşılacağı üzere davacıların söz konusu davada ödenen tazminatı yeterli bulmayarak bakiye kalan zararların tazmini için açmış oldukları anlaşılmıştır.
Öncelikli olarak davalı sigorta şirketinin yetki itirazı mahkememizce red edilmiş, aynı zamanda usulü yönelik itirazlarının da geçersiz olduğu ve kabul edilmeyerek mahkememizce yargılamaya devam edilip, davaya ilişkin kaza tutanakları, sigorta belgeleri, çeşitli raporlar , diğer mahkemelerde alınan kusura yönelik raporlar, mahkememiz dosyasının içerisine alınarak mahkememizce de kusura ilişkin bilirkişi raporu tanzim ettirilerek davalı ve davacıya ait kusur oranları hesaplanmış, bununla birlikte destekten yoksun kalmaya ilişkin bakiye hesap bilirkişi raporu doğrultusunda tespit edilmiş, mahkememizce denetlenmiş ve denetimle elverişli olan rapor doğrultusunda, raporda tespit edilen davalı sigorta şirketinin ödeme limitlerinin üzerinde olduğu görülmekle, toplam destekten yoksun kalma tazminatlarının eş ….. … için 778.093,07 TL, oğul ….. … için 178.805,12 TL ve anne ….. … için 52.777,09 TL olduğu, ancak bu miktardan ….sigorta yönünden Eş ….. … için 121.064,75 TL, oğul ….. … için 27.820,58 TL, anne ….. … için 8.211,67 TL’nin limitleri dahilinde olduğu ve ancak bu miktarların tahsil edilebileceği, kalan bakiyelerin tekerrüre esas olmamak koşulu ile diğer davalı …..’tan tahsil edilebileceği hesaplanarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.” şeklinde davacıların davasının kabulü ile; 29/05/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin bakiye tazminat miktarı olarak davacı Eş ….. … için tespit edilen 778.093,07 TL’nin tahsilde tekerrür olmamak üzere davalı ….Sigorta açısından sigorta şirketi limiti ile sınırlı olmak üzere 121.064,75 TL’sin ilk ödeme tarihi olan 04/12/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile sigorta şirketi sorumlu olmak üzere kalan bakiye 657.028,32 TL’nin (Sigortanın üzerine düşen ödemeyi yapması halinde )diğer davalı …..açısından kaza tarihi olan 29/05/2020 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, oğul ….. … için tespit edilen 27.820,58 TL’nin tahsilde tekerrür olmamak üzere davalı ….Sigorta açısından sigorta şirketi limiti ile sınırlı olmak üzere 178.805,12 TL’sin ilk ödeme tarihi olan 04/12/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile sigorta şirketi sorumlu olmak üzere kalan bakiye 150.984,54 TL’nin (Sigortanın üzerine düşen ödemeyi yapması halinde) diğer davalı ….. açısından kaza tarihi olan 29/05/2020 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, ….. … için tespit edilen 8.211,67 TL’nin tahsilde tekerrür olmamak üzere davalı ….Sigorta açısından sigorta şirketi limiti ile sınırlı olmak üzere 52.777,09 TL’sin ilk ödeme tarihi olan 04/12/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile sigorta şirketi sorumlu olmak üzere kalan bakiye 44.565,42 TL’nin (Sigortanın üzerine düşen ödemeyi yapması halinde )diğer davalı ….. açısından kaza tarihi olan 29/05/2020 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İlk Derece Mahkemesince verilen 06/06/2023 tarihli ek kararı ile; “Mahkememizin 11/05/2023 tarihli duruşma zaptının hüküm kısmının ve gerekçeli kararın 1/B ve 1/C fıkrasının;
“….. … için tespit edilen 178.805,12 TL ‘nin tahsilde tekerrür olmamak üzere davalı ….Sigorta açısından sigorta şirketi limiti ile sınırlı olmak üzere 27.820,58 TL’sin ilk ödeme tarihi olan 04/12/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile sigorta şirketi sorumlu olmak üzere kalan bakiye 150.984,54 TL’nin (Sigortanın üzerine düşen ödemeyi yapması halinde )diğer davalı ….. açısından kaza tarihi olan 29/05/2020 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine,”
“C-….. … için tespit edilen 52.777,09 TL ‘nin tahsilde tekerrür olmamak üzere davalı ….Sigorta açısından sigorta şirketi limiti ile sınırlı olmak üzere 8.211,67 TL’sin ilk ödeme tarihi olan 04/12/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile sigorta şirketi sorumlu olmak üzere kalan bakiye 44.565,42 TL’nin (Sigortanın üzerine düşen ödemeyi yapması halinde )diğer davalı ….. açısından kaza tarihi olan 29/05/2020 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine,” ŞEKLİNDE HÜKÜM TAHSİS EDİLMESİNE,” dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı ….Sigorta AŞ vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davacılara toplam 252.903,12 TL ödeme yaptığını ve sorumluluğunu yerine getirdiğini, bu nedenle açılan davanın haksız olduğunu, başvurudan önce müvekkili sigorta şirketine usulüne uygun başvuru yapılmadığını, dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden ret kararı verilmesi gerektiğini, hükme esas alınan raporla birlikte kusur oranları arasında bir çelişkinin mevcut olduğunu, tüm belgelerin değerlendirildiğinde sigortalı araç sürücüsünün kusurunun olmadığının kazanın meydana geliş şeklinin değerlendirildiğinde açıkça anlaşılacağını, dosyanın istanbul teknik üniversitesi ya da karayolları fen heyeti gibi kuruluşlardan oluşturulacak yeni bir uzman bilirkişi kuruluna tevdii edilerek, kaza tespit tutanağı,yol durumu, tanık ifadeleri, resimler, çarpışma noktası, mevcut bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte irdelenmek suretiyle hüküm tesis edilmesi gerekirken eksik değerlendirme ile hüküm kurulmuş olması hukuka aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte tazminat hesabı yapılması durumunda müterafik kusur indiriminin yapılması gerektiğini, hesaplamaya ilişkin SEDDK’dan görüş sorulması gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte hesaplama yapılacaksa %1,8 teknik faiz üzerinden hesaplama yapılması gerektiğini, vekalet ücreti konusunda yönetmeliğin 16. maddesinin uygulanması gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kamu düzeni ve davalı vekilinin iddiaları yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, pmf 1931 e göre hüküm kurulması doğrudur.
Sigorta şirketine davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup
Somut olayda 6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasında dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte başvurdukları, sigorta şirketin tazminat talebini değerlendireceğini bildirilerek yasal süre içerisinde talebin karşılanmayarak sonuçsuz bırakıldığının sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı sigortanın istediği belgeler maluliyet tazminat talebi için Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalı sigortanın cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. İstinaf itirazları yerinde değildir.
Davalı sigorta vekilinin olayda müterafik kusur bulunduğu,koruyucu ekipman kullanmama nedeniyle indirim yapılması gerektiği istinafı
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi ile (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesi); Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan beyanlara göre müteveffanın kaskının takılı olduğu anlaşılmaktadır. Kazada alınan darbe netice kask müteveffanın kafasından çıkmıştır.
Kaldı ki kask takılı olmadığı düşünülse bile
Müteveffanın , kazanın akabinde düzenlenen ölü muayene raporunda ölümüne neden olan temel husus genel vücut travmasına bağlı kaburgalarda kırık sonucu oluştuğu , somut olayda kask ve dizlik kullanılsa dahi aynı sonuç meydana geleceğinden ve bu durum müteveffanın ölümüne etken bir husus olmadığından indirim uygulanmaması kararı yerinde olup istinaflar yersizdir.
Vekalete itiraz
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 17/2., Sigortacılık Kanununun 30/17. ve Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Yönetmeliğin 16/13. maddeleri çerçevesinde vekalet ücretinin beşte birinin uygulanacağı yolunda hüküm tahkime başvurulan dosyalar için hükmedilen vekalete ilişkin olup, doğrudan dava yoluna gidilen davalar açısından uygulanamayacağından itiraz yersizdir.
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davalı ….Sigorta AŞ vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından Davalı ….Sigorta AŞ vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Davalı ….Sigorta AŞ.den alınması gereken 10.731,29 TL harçtan peşin alınan 2.682,83 TL harcın mahsubu ile bakiye 8.048,46 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
2-Davalı ….Sigorta AŞ tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4- HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, davacı ….. … yönünden, HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere, davacılar ….. … ve ….. … yönünden; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 07/11/2023

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.