Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/2196 E. 2023/2597 K. 27.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 27/11/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 23/06/2023
NUMARASI : Esas Karar

DAVACI :
VEKİLİ : Av.
DAVALI :
VEKİLLERİ : Av.
Av.
Av.
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 27/11/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 27/11/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 28/02/2019 günü saat 03:08 sıralarında Konya ili Karatay ilçesinde sürücü … idaresindeki … plakalı aracı ile D300-13 devlet karayolunu takiben Aksaray’dan Konya istikametine seyir halinde iken yol kesim 19 km*t200 mt ye geldiğinde havanın şiddetli rüzgarlı, zeminin buzlu olması ve aracın kışlık lastiği olmadığından aracının direksiyon hakimiyetini kaybederek gidiş istikametine göre yolun sağ tarafından çıkıp takla atması neticesinde tek taraflı yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini kaza sonrası müvekkili olan … ..’nin hayati tehlike arz edecek şekilde yaralanmış, vücudunda kemik kırığı bulunduğunu, kaza sonrasında tanzim edilen kaza tespit tutanağında görüldüğü üzere ….plakalı aracın sürücüsü … Karayolları Trafik Kanunu 52/ -b bendi uyarınca “.. Hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak…” kuralını ihlal ettiğinden 4100 kusurlu bulunmuştur. Kazamın meydana gelmesinde müvekkil … …’nin araçta yolcu konumunda bulunmasından dolayı kusuru bulunmadığını, müvekkili … …ev hanımı olup vücudunda hayati tehlike oluşturan kemik kırıkları bulunduğunu, müvekkilinin dokuz ay kadar iş göremez olmuş, halen fizik tedavileri devam ettiğini, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca kazaya sebep olan … sevk ve idaresindeki ….plakalı araç ve sigorta şirketi olan …Sigorta A.Ş zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, kazaya karışan ….plaka sayılı araç ….poliçe numarasıyla KTK Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta Poliçesi ile davalı …. Sigorta A.Ş. tarafından sigorta edilmiş, maddi tazminat yönünden sorumlu olduğunu, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi Genel Şartları ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu amir hükümleri uyarınca Sigorta şirketi kaza tarihindeki teminat Himitleri dâhilinde ve kusur oranlarında olmak üzere; müvekkilinin söz konusu trafik kazası neticesinde meydana gelen zararını gidermekle yükümlü olduğunu, ve dava dışı fazlaya ilişkin tüm dava, talep, tazminat vs. haklarımız saklı kalmak kaydıyla; 6100 sayılı HMK madde 107 gereğince alacak miktarının tam olarak belirlenememesi sebebiyle ayrı ayrı olmak üzere şimdilik 200,00 TL geçici maluliyet, 400,00 TL sürekli maluliyet, 200,00 TL tedavi gideri, 200,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 1000,00 TL maddi tazminatın, Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı… Sigorta AŞ vekili tarafından sunulan cevap dilekçesinden özetle; başvuru şartı yerine getirilmediğinden davanın usulden reddine, kusur raporu alınmak üzere dosyanın adli tıp kurumu trafik ihtisas dairesi’ne gönderilmesine, maluliyet raporu alınmak üzere davacının adli tıp kurumu 3. ihtisas dairesi’ne sevkine, itirazlarımızın kabulü ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Somut olayımızda; tüm dosya kapsamı, dosyadaki tüm bilgi – belgeler, tüm deliller, alınan bilirkişi raporları, tarafların iddia – savunmaları, yukarıda yapılan açıklamalar, bir bütün halinde değerlendirildiğinde, davalı yan birlikte kusur itirazı ve hatır taşıması definde bulunmuşsa da (kaza zabtı, bilirkişi raporlarında ve dosya kapsamında birlikte kusura ve hatır taşımasına yönelik bilgi – belge delil olmadığından) bu yöndeki itiraz ve defilere itibar edilmemiştir. Avans faizi talep edilmişse de kazaya neden olan araç hususi olduğundan yasal faize hükmedilmiştir. Faiz başlangıcını olay tarihinden itibaren talep edilmişse de mevzuat gereği sigortaya başvuru tarihi baz alınarak temerrüt tarihi belirleneceğinden olay tarihi değil, temerrüt tarihi olan 07/09/2019 tarihinden itibaren faize hükmedilmiştir. Avans faizi ve kaza tarihinden itibaren faiz taleplerinin reddine karar verilmiştir. Tüm bu hususlar değerlendirildiğinde Mahkememizce benimsenen hükme esas alınan bilirkişi raporunun denetime elverişli olduğu sonuç ve kanaatine varılarak, TMK 1/3 ve 6100 Sayılı HMK 297. Maddesi kapsamında Anayasa’nın 138/1 maddesi atfı ile (davacı vekilinin dava dilekçesinde, poliçe limiti ile sınırlı talep etmiş olması, değer artırım dilekçesi, (31/05/2023 tarihli) netice-i talep kısmında poliçe limiti ile sınırlı talep edildiği ve duruşmadaki beyanından davalı yanın poliçe limiti ile sınırlı sorumlu olduğu yönündeki talebine itibar edilerek; her ne kadar 522.015,47TL üzerinden harç ikmal edilmiş ise de yüksek Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere bir dilekçe özellikle netice-i talebe göre değerlendirileceğinden; poliçe limiti ile sınırlı talep edildiğinden fazla harç ikmalinin sehven yapıldığı sonuç ve kanaatine varılarak davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmemiştir.) davacı … nin, davalı… Sigorta AŞ’e açtığı maddi tazminat davası nedeniyle; 5.487,06TL Geçici iş göremezlik, 5.116,80TL Bakıcı gideri, 2.000,00TL Kaçınılmaz tedavi, 509.411,61TL Sürekli İş Göremezlik gideri zararına bağlı olmak üzere toplam 522.015,47‬‬TL maddi tazminat talep edilmişse de sigorta şirketi poliçe limitiyle sınırlı sorumlu olduğundan 360.000,00 TL’nin temerrüt tarihi olan 07/09/2019 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (…. Sigorta AŞ için kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
Davacı … .nin, davalı… Sigorta AŞ’e açtığı maddi tazminat davası nedeniyle; 5.487,06TL Geçici iş göremezlik, 5.116,80TL Bakıcı gideri, 2.000,00TL Kaçınılmaz tedavi, 509.411,61TL Sürekli İş Göremezlik gideri zararına bağlı olmak üzere TOPLAM 522.015,47‬‬TL maddi tazminat talep edilmişse de sigorta şirketi poliçe limitiyle sınırlı sorumlu olduğundan 360.000,00 TL’nin temerrüt tarihi olan 07/09/2019 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (.. Sigorta AŞ için kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin reddine” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; maluliyet raporunun hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, Yönetmeliğin hukuka aykırı uygulanması sebebiyle davacının hesaplanan maluliyetinin olması gerekenden daha fazla çıktığını ve bu yönde hesaplama yapıldığını, müvekkili şirketin geçici iş göremezlik ve geçici bakıcı gideri tazminatından sorumluluğu bulunmadığını, davacının hastanede bulunduğu günlerin geçici iş göremezlik süresine dahil edildiğini, Yargıtay kararları gereği kazazedelerin hastanede kaldığı günlerde bakımları hastane tarafından gerçekleştirildiği için geçici bakıcı hesaplaması yapılırken bu günlerin hesaplama dışında bırakılması gerektiğini, bu nedenle bilirkişi tarafından hazırlanan rapora hastanede kalınan 4 günlük sürenin dışlanarak hakkaniyete uygun bir şekilde hesaplama yapılması gerektiğini, müterafik kusur indirimi yapılmadığını, kaza tespit tutanaklarına göre başvurucunun kaza esnasında emniyet kemerinin takılı olup olmadığı hususunun belirsiz olduğunu, davacının kaza anında araçtan fırlamış olmasının emniyet kemerinin takılı olamayacağına işaret ettiğini, bu nedenle davacının emniyet kemerini takmamış olması nedeniyle zararın artmasına etkisi bulunduğundan hesaplanan tazminat tutarlarına %20 oranında müterafik kusur indirimi uygulanması gerektiğini, ancak yerel mahkemece bu hususun yerine getirilmediğini, hatır taşıması indirimi yapılmadığını, davacının bakıcı ihtiyacı bulunmadığını, buna rağmen hatalı bir şekilde bakıcı tazminatına hükmedildiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte bakıcı giderinin hatalı hesaplandığını, davalı lehine vekalet ücretinin hatalı hesaplandığını, müvekkili şirket lehine vekalet ücreti takdirinin yapılmadığını, hükmedilen faiz başlangıç tarihinin hatalı olduğunu, usulüne uygun bir başvuru bulunmadığından geçersiz bir başvuru neticesinde temerrüt gerçekleşmeyeceğinden dava dilekçesinde yer alan miktar yönünden dava tarihinden, bakiye talep yönünden ise ıslah ve/veya ek dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle geçici ve sürekli işgöremezlik tazminatı, bakıcı ve tedavi gideri ile manevi tazminat istemine ilişkin olup mahkemece verilen karar davalı sigorta vekilince istinaf edilmiştir.
1-Tarafların maluliyet raporuna yönelik itirazlarının değerlendirilmesi;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması, davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde maluliyet raporunda Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre yapılan tespitte davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının %28,2 olarak belirtildiğinden mahkemece bu oranın maluliyet oranı olarak belirlenmesi ve hükme esas alınan aktüer raporunda da PMF 1931 yaşam tablosu esas alınarak hazırlanan raporda davacının sürekli işgöremezlik zararının 438.666,81 TL olduğu belirtildiğinden mahkemece bu miktarın hükme esas alınması gerekirken olayda uygulama yeri bulunmayan Erişkinler için Engellik Değerlendirmesi Hakkındaki yönetmeliğe göre alınan maluliyet oranına göre ve TRH 2010 yaşam tablosuna göre hazırlanan rapora itibar edilerek hüküm kurulması yasaya aykırı olduğundan davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebi yerindedir.
2-Davalı vekilinin geçici işgöremezlikten ve bakıcı giderinden sorumlu olmadıklarına yönelik istinaf itirazlarının incelenmesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin geçici iş görmezliğin ve bakıcı giderinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
3-Davalı vekilinin davacının bakıcı ihtiyacı bulunmadığı, davacının hastanede bulunduğu dönem için geçici işgöremezlik tazminatı ve bakıcı giderine hükmedilmemesi gerektiğine yönelik istinaf itirazlarının incelenmesinde:
Yukarıda açıklandığı üzere Anayasa mahkemesinin iptal kararı uyarınca kaza tarihi itibariyle uygulanması gereken yönetmelik Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği olup bu yönetmeliğe göre hazırlanan raporda davacının 2 aylık süre için bakıcıya ihtiyacı olduğu belirtildiğinden davacının bakıcıya ihtiyaç duymadığı yönündeki itirazın yerinde değildir.
Davacı kaza nedeniyle alınan maluliyet raporunda davacının iyileşme süresinin 4 ay olduğu ve bu sürenin 2 ayında başkasının yardımına ihtiyaç duyacağının belirtildiği anlaşılmakla iyileşme süresi içinde davacı tam malul kabul edildiğinden 4 aylık dönem için geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmesinde yasaya aykırılık yoktur.
Hükme esas alınan raporda da belirtildiği üzere davacının 2 aylık dönemde başkasının yardımına muhtaç olduğu açık olup geçirdiği ağır kaza nedeniyle hastanede geçirdiği süre için de refakatçisinin bulunabileceğinden bu dönem için de bakıcı giderine hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
4-Davalı vekilinin müterafik kusura yönelik istinaf itirazlarının incelenmesinde:
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurunda kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı TBK’nın 52.maddesinde düzenlenmiştir. Müteveffanın kusurunun zararın meydana gelmesinde başlıca etken olması halinde zarar verenin sorumluluğunun kalkması söz konusu olabileceği gibi belirlenen kusura göre zarar ve ziyandan indirim yapılmasını da gerektirebilir. Müterafik kusura ilişkin savunma bir defi olmadığından mahkemece bu yönde bir savunma olmasa dahi bu hususun resen araştırılması ve tartışılması gerekmektedir. (Aynı yönde Yargıtay 4. HD 2021/5520 esas – 2021/8747 karar sayılı ilamı)
Somut olayda kaza nedeniyle davacının arka koltukta bulunduğu araçtan fırlayarak yola düştüğü hem kendisinin, hem de araçta yolculuk eden yakınlarının soruşturma dosyasındaki ifade tutanaklarından anlaşıldığından davacının camdan/yada aracın kapısından fırlayıp yola düşmesinin emniyet kemeri takmadığını gösterdiği, bu nedenle mahkemece %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerekirken indirim yapılmaması isabetsiz olduğundan davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebi yerindedir.
5-Davalı vekilinin hatır taşımasına yönelik istinaf itirazlarının incelenmesinde:
Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığı cihetle, bu gibi taşımalarda 6098 sayılı TBK’nun 51. (818 sayılı BK’nun 43.) maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Hakim tazminattan mutlaka indirim yapmak zorunda değilse de, bunun dahi gerekçesini kararında tartışması ve nedenlerini göstermesi gerekir.
Somut olayda, davacı yolcu konumundadır. Davacının ve dava dışı sürücü ile davacının eşi ve çocuğunun soruşturma dosyasındaki ifade tutanaklarına göre davacı ve beraberindeki kişilerin kaza tarihinde dava dışı sürücü … ’ın kullanmış olduğu araçla Aksaray ilinden Konya’ya gitmek üzere yola çıktıkları, davacının aracın arka koltuğunda oturmakta olduğu seyir halinde ilerledikleri esnada kazanın meydana geldiği anlaşılmaktadır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde olayda hatır taşıması olduğu savunmasında bulunmuştur. Davacı ise bu savunmaya karşı taşımanın ailevi ve ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi veya iş ilişkisi kapsamında olduğunu iddia ve ispat edememiş olup, ispat külfeti ters çevrilmiştir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E:2021/6339 , K:2021/8894)
Mahkemece dosyada hatır taşımasına dair bilgi olmadığı gerekçesiyle olayda hatır taşıması bulunmadığı yönünde hatalı şekilde değerlendirme yapılmış olup o halde, olayda hatır taşıması bulunduğunun kabulü ile tazminattan %20 oranında hatır taşıması indirimi yapılarak karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi nedeniyle davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü gerekir.
6-Taraflar lehine vekalet ücretinin hatalı hesaplandığına yönelik istinaf talebinin incelenmesi;
Davalı sigorta şirketi aracın trafik sigortacısı olup kaza tarihi itibari ile 360.000,00 TL sağlık teminatı, 360.000,00 TL sakatlık teminatı limitleri ile ayrı ayrı sorumludur. (YARGITAY 4. Hukuk Dairesi ESAS NO : 2021/14907 KARAR NO : 2021/2758 ) Yine yerleşik Yargıtay içtihatları gereği geçici işgöremezlik tazminatı ile bakıcı ve zorunlu tedavi giderleri sağlık teminatı kapsamında olduğundan davalı sigorta şirketinin 360.000,00 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 5.487,06TL Geçici iş göremezlik tazminatı, 5.116,80TL Bakıcı gideri, 2.000,00TL Kaçınılmaz tedavi gideri olmak üzere toplam 372.603,86 TL tazminattan sorumluluğu bulunmaktadır.
Hal böyle iken davacı vekilinin dava değeri artırırım dilekçesinde 509.411,61 TL sürekli iş göremezlik tazminatı talebinde bulunduğu ve bu talebini de harçlandırdığı, somut olayda davalı tarafta davalı sigorta şirketi dışında başka bir davalı bulunmaması nedeniyle talep artırım dilekçesinde davalılardan (sigorta şirketi yönünden poliçede belirtilen limitler dahilinde) ibarelerinin yazılmasının davalıdan yalnız 360.000 TL’lik sakatlık teminatı limitini talep ettiği şeklinde yorumlanamayacağı, bu nedenle mahkemece davacı lehine hükmettiği tazminat miktarı olan 360.000,00 TL üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi ve sürekli iş göremezlik tazminatı için de talep edilen ve reddedilmesi gereken 149.411,61 TL yönünden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, davacı lehine 522.015,47 TL üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi ve davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi yasaya aykırıdır.
7-Faizin başlangıcının yanlış belirlendiği istinaf itirazları yönünden);
Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerekmektedir. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerekmektedir.
Bu sebeplerle, davacı tarafça davadan önce başvurunun yapılarak sekiz günlük sürenin geçmesi nedeniyle temerrüt oluşması nedeniyle, mahkemece belirlenen faiz başlangıç tarihlerinde bir isabetsizlik bulunmamakla, buna yönelik itirazlar yersizdir.
Yukarıda açıklandığı üzere sigorta şirketi 360.000,00 TL sağlık teminatı, 360.000,00 TL sakatlık teminatı limitleri ile ayrı ayrı sorumlu olup hatır taşıması ve müterafik kusur indiriminin sigortanın sorumlu olduğu teminat bedelinden değil de gerçek tazminat miktarından indirilmesi gerektiği, bu nedenle 438.666,81 TL’lik sürekli işgöremezlik tazminatından %40 indirim yapıldığında 263.200,08 TL tazminat hesaplandığı, yine sağlık teminatı kapsamındaki toplam 12.603,86 TL tazminattan %40 indirim yapıldığında 7.562,31 TL tazminat hesaplanacağı ve hükmedilmesi gereken toplam tazminat miktarının 270.762,39 TL olacağı dikkate alınarak mahkemece bu miktar üzerinden tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi yasaya aykırı olduğu anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü gerekir.
Davacı lehine hesaplanan tazminatlardan, müterafik kusur ve hatır taşıması nedeniyle mahkeme tarafından yapılan indirim sonucu belirlenen tazminat tutarları hüküm altına alınırken, davanın kısmen reddine karar verildiğinden, yasal düzenlemeler gereği, TBK’nun 51. ve 52. maddelerinden kaynaklanan hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeniyle, davanın kısmen reddedilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım için davalı yararına vekalet ücreti takdir edilemeyeceği ve yargılama giderleri yönünden taraflar arasında paylaştırmaya gidilemeyeceğinin göz önüne alınması da gerekmektedir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2018/1094 ESAS, 2018/6778 KARARI ile bu konuda süreklilik kazanan diğer kararları)
Yerleşik Yargıtay kararları uyarınca müterafik kusur ve hatır taşıması nedeniyle yapılacak indirimlerde davalı lehine vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmemesi gerektiğinin de hükümde gözetilmesi gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA, (İnfazda tereddüt oluşmaması için itiraz edilmeyen ve kesinleşen kısımlar korunmak suretiyle)
Davanın KISMEN KABULÜ ile;
1-Geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı ile bakıcı ve zorunlu tedavi gideri olmak üzere toplam 270.762,39 TL tazminatın 07/09/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
2-Alınması gereken 18.495,77 TL harçtan daha önceden ödenen toplam 1.824,40 TL (44,40 TL peşin harç ve 1.780,00 TL tamamlama harcı toplamı) harçtan mahsubu ile bakiye 16.671,37‬ harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafça başlangıçta yatırılan 44,40 TL başvurma harcı, 44,40 TL peşin harç ve 1.780,00 TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 1.868,8‬‬0 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından bilirkişi ücretleri, tebligat, posta ve diğer masraflar olmak üzere yapılan toplam 5.632,00 TL yargılama giderinden davanın kabul/ret oranına göre hesaplanan 4.015,61 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan 188,02 TL yargılama giderinden davanın kabul/ret oranına göre hesaplanan 53,96 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiyesinin davalı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 42.614,36 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen tazminat miktarı yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 23.905,86 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-6102 sayılı TTK’nun 5/A maddesi kapsamında arabuluculuğa başvurulduğundan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin kabul/ret oranına göre hesaplanan 941,16‬ TL’sinin davalıdan, bakiyesinin davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına
9-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
10-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
11-Davalı… Sigorta A.Ş. tarafından yapılan 738,00 TL istinaf başvuru gideri ile 10,00 TL elektronik tebligat gideri olmak üzere toplam 748,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
12-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
13-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi. 27/11/2023

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.