Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/2195 E. 2023/2687 K. 06.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 06/12/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 03/05/2023
NUMARASI : Esas Karar

DAVACI :
VEKİLİ : Av.
DAVALI :
VEKİLLERİ : …..
Av.
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 06/12/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 06/12/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 06.11.2016 günü saat 13:40 sıralarında sürücü …. yönetimindeki …. plaka sayılı çekici ile sürücü … … yönetimindeki ….plaka sayılı otomobilin çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazasında, otomobilde yolcu olarak bulunan müvekkili olan … … ağır şekilde yaralandığı ve malul kaldığı, Kazaya karışan ve …. Ve Tic. Ltd. Şti. adına kayıtlı olan … plaka sayılı çekici, dava dışı …Sigorta Şirketi tarafından 22.05.2016-22.05.2017 vadeli ve …. nolu, …. adına kayıtlı olan … plaka sayılı otomobil, davalı …Sigorta A.Ş. (Devirden önceki unvan …Sigorta A.Ş.) tarafından 22.05.2016-22.05.2017 vadeli ve 121748919 nolu Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta poliçesi ile sigortalanmış olduğunu, trafik sigorta poliçelerinin Sakatlık Teminatı Klozu’ndan doğan sorumluluğa bağlı olarak Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas ve ..Karar sayılı dosyasında müvekkilenin, geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı ile sürekli iş göremezlik devresinde uğradığı maddi zararının tazmini için açılan davada hükme esas alınmış olan; a-)Makine Mühendisi … tarafından düzenlenmiş 14.12.2017 tarihli Bilirkişi Raporu’nda;….plaka sayılı çekici sürücüsü ….’ın 470 oranında, …. plaka sayılı otomobil sürücüsü … …’in %30 oranında kusurlu olduğu, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi tarafından düzenlenmiş 06.02.2018 tarih ve 2800 sayılı Rapor’da müvekkilinin; Sol kulak önünde ve çene altında oluşan hipertrofik skar izlerine bağlı olarak Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre Diğer Deri Hastalıkları (Hafif) tablosuna göre 65 oranında özürlü olduğu, İyileşme süresinin 4 (dört) ayı bulacağı, bu sürede bir başkasının bakımına ihtiyaç duyacağı, tespit edilmiştir. Müvekkilinin, geçici iş göremezlikten doğan maddi zararı ile 5 özür oranına göre uğradığı sürekli iş göremezlikten doğan maddi zararı karşılandığını, ancak müvekkilinin, aradan geçen süre zarfında maluliyetinde eklenme ve artış olduğunu, davalı sigortacının, tedavi ve iyileşme süresinde uğranılan bakıcı gideri zararı ile SGK tarafından karşılanmayan ve fatura edilemeyen kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan maddi zararı da tazmin etme sorumluluğu olduğundan müvekkilenin, eklenen ve artan maluliyeti nedeni ile uğradığı sürekli iş göremezliğinden doğan maddi zararı, iyileşme süresinde uğradığı bakıcı giderinden doğan maddi zararı ile SGK tarafından karşılanmayan ve fatura edilemeyen kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan maddi zararının tazminini istemek gerektiğini, 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesine göre açılan belirsiz alacak davasında fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak üzere; a-)Eklenen ve Artan Maluliyetinden Doğan ; 1,00TL b-)Tedavi ve İyileşme Süresinde Bakıcı Giderinden Doğan;1,00 TL, c-)Kaçınılmaz Tedavi Giderlerinden Doğan ; 1,00TL maddi tazminatların, kaza tarihinde geçerli kişi başı poliçe limitleri ile sınırlı olarak 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 88/1 ve 99/2 maddeleri ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 ve 163/1 maddeleri gereğince teselsül hükümlerine göre ilk davanın açıldığı 06.04.2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan müteselsilen alınarak müvekkiline verilmesini, zorunlu olması nedeni ile Arabuluculuk faaliyeti için yapılan giderler, sarfına mecbur kalınacak yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıya yüklenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı tarafça cevap dilekçesi sunulmadığı görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “…Tüm bu hususlar, dosya kapsamı, tüm bilgi – belgeler, tüm deliller, bilirkişi raporları, hükme esas alınan bilirkişi raporunun denetime elverişli olduğu mahkememizce de benimsenerek davacı .. …’in, davalı … Sigorta AŞ’e açtığı maddi tazminat davası nedeniyle; 310.000,00TL Sürekli iş göremezlik, 6.871,19TL Bakıcı gideri, 2.000,00TL Kaçınılmaz tedavi gideri zararına bağlı olmak üzere toplam 318.871,19‬‬TL maddi tazminatın temerrüt tarihi olan 30/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte (Türkiye Sigorta ….Şirketi için kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
Davacı .. …’in, davalı … Sigorta AŞ’e açtığı maddi tazminat davası nedeniyle; 310.000,00TL Sürekli iş göremezlik, 6.871,19TL Bakıcı gideri, 2.000,00TL Kaçınılmaz tedavi gideri zararına bağlı olmak üzere TOPLAM 318.871,19‬‬TL maddi tazminatın temerrüt tarihi olan 30/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte (Türkiye Sigorta …Şirketi için kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dosya kapsamında kusur konusunda yapılan belirleme hatalı olup hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik ve hatalı değerlendirme neticesinde oluşturulduğunu, davaya konu kazada, “DUR” işaret levhasına uymayan ….plakalı çekici ve arkasına bağlı römork sürücüsü ….’ın %100 kusurlu olup, …. plakalı sigortalı araç sürücüsü … …’in yapmış olduğu fren dışında alabileceği herhangi bir önlem bulunmadığı gibi, aracın hızı mahal şartlara uyumlu olup kazanın oluşumunda atfı kabil bir kusuru bulunmadığını, sigortalı aracın hızının mahal şartların üzerinde olduğuna ilişkin hiçbir somut veri bulunmaz iken; söz konusu bilirkişi raporunda kavşağa seyir hızı ile girmesi nedeniyle sigortalı araç sürücüsü … …’e kusur atfedilmesinin kabulünün mümkün olmadığını, itirazları doğrultusunda konusunda uzman bilirkişi heyeti oluşturulmak suretiyle kusur durumunun yeniden belirlenmesi gerekmekteyken eksik ve hatalı rapora dayanılarak hüküm kurulmuş olması nedeniyle kararın kaldırılması gerektiğini, davacı tarafça, sigorta kuruluşuna yazılı başvuru yapılmadan dava yoluna gidildiğini, müvekkili sigorta şirketi açısından temerrüt gerçekleşmediğinden dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerekmekte iken daha önceki bir tarihten faiz başlatılması ve şartları oluşmamasına rağmen avans faizine hükmedilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkemenin infazda tereddüt meydana gelecek şekilde hüküm kurduğunu, hüküm kısmında her ne kadar hükmedilen tazminattan müvekkili sigorta şirketinin poliçe limiti ile sorumlu olduğu belirtilmiş ise de sorumluluk bedelinin net olarak yazılmadığını, kaza tarihi (06.11.2016) dikkate alınarak davacının maluliyet oranının “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre tespiti için Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan yeni bir rapor alınması gerekmekteyken eksik inceleme sonucu karar verildiğini, sürekli sakatlık tazminatı hesaplanırken, kaza tarihi ve poliçe tarihi nazara alınarak 01.06.2015 tarihli Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında düzenlenmiş olan %1.8 iskonto oranının (teknik faiz) dikkate alınması gerekmekte olup bilirkişi raporunda teknik faizin dikkate alınmamış olmasının hatalı olduğunu, yerel mahkeme tarafından müterafik kusur indirimi yapılmamış olmasının hatalı olduğunu, davacının kaza sırasında emniyet kemerini takmadığı anlaşılmakla hesaplanan tazminattan %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, ticari olmayan bir aracın aynı zamanda trafikte ticari sayılacak bir iş yapılmıyorken salt seyir esnasında meydana gelen kazadan dolayı avans faizine hükmedilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ZMSS poliçesi teminat klozlarının farklı olduğu ve her bir kloz yönünden ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği halde bu gereğe uyulmayarak usuli hata yapıldığını, poliçe teminatları ile tereddüt oluşacak şekilde karar verilmesi hatalı olup kararın kaldırılması gerektiğini, muhtemel istinaf kaldırma kararına karşı davalı yararına tazminat miktarları yönünden usuli kazanılmış hak oluşmaması, ayrıca 01/07/2023 tarihinde asgari ücrette artış olması nedeniyle bu artıştan istifade etmek üzere tazminat miktarları yönünden ilk derece mahkemesi kararını istinaf ettiklerini, tüm bu nedenlerle katılma yolu ile istinaf başvurularının kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava, trafik kazası nedeniyle artan maluliyet iddiasına dayalı sürekli iş göremezlik tazminatı ile bakıcı gideri ve kaçınılmaz tedavi gideri istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar taraf vekillerince istinaf edilmiştir.
1-Kamu düzeni ve davalı vekilinin özürlülük yönetmeliğinin ve 1,8 teknik faizin uygulanması gerektiğine ilişkin aktüerya raporu ve maluliyet raporu içeriğine istinafı yönünden;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir.
Somut olayda mahkemece hükme esas alınan maluliyet raporunun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre alınmasında ve davacının sürekli işgöremezlik tazminatının Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda ve PMF 1931 yaşam tablosuna göre hesaplanmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak dava, artan maluliyet nedeniyle sürekli işgöremezlik tazminatı istemine ilişkin olup davacı Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …Esas ve …. Karar sayılı dosyasında davacı hakkında düzenlenen raporda davacının %5 maluliyeti olduğuna karar verildiğini, daha sonra maluliyet oranında artış olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış, mahkemece hükme esas alınan maluliyet raporunda ise davacının yaralanması ile ilgili gelişen bir durumu olup olmadığı davacının maluliyet oranında artış olup olmadığı ile herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.
Gelişen durum; olay sonucu meydana geldiği halde, başlangıçta bilinen yaralanmalar dışında, sonradan ortaya çıkan veya gelişen, olaya bağlı vücut bütünlüğünü bozan sonuçlar olarak tanımlanabilir. Gelişen durumun olup olmadığı ise her olaya özgü olarak kanıtlara göre değerlendirilir.(Yargıtay 17. HD’nin 2014/18267E, 2014/15490K, 2014/4977E, 2015/11641K )
Somut olayda, yukarıda açıklanan yasa hükmü uyarınca davacının maluliyeti ile ilgili olarak “gelişen bir durumun” olup olmadığı önem arz etmektedir.
Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı dosyasında davacının %5 maluliyetinin bulunduğu belirtilmesine ve eldeki davada %9,2 maluliyetinin bulunduğu belirtilmesine rağmen, hükme esas alınan raporda gelişen durum olup olmadığı değerlendirilmemiştir. Bu maluliyet farkının neden kaynaklandığı belli değildir.
Zira dosya içindeki raporda yaralanmanın hangi tarihte tedaviyle tamamen sona erdiği, bu yaralanmadan dolayı gelişen bir durum olup olmadığı, varsa hangi tarihte gelişen durumun sona erdiği; diğer bir anlatımla, daimi iş gücü kaybının kesin olarak belirlenebilmesi için tedavilerinin ne zaman sona ereceği ve kesin maluliyet oranının hangi tarihte belirlenebileceği anlaşılamamaktadır.
Bu durumda dosyanın tümüyle, Konya . Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas ve …Karar sayılı dosyasıyla birlikte rapor tanzim eden sağlık kuruluşuna gönderilerek trafik kazası sonucu oluşan yaralanmanın tedaviyle hangi tarihte tamamen sona erdiği, bu yaralanmadan dolayı belirlenip, davacı tarafın belirlenen % 5 maluliyetine ilişkin rapordan sonra dava konusu kazadan dolayı gelişen ve yeni ortaya çıkan bir durumun olup olmadığı varsa gelişen durum nedeniyle artan maluliyet oranının kaza tarihinde yürürlükte bulunan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre tespiti konusunda rapor alınmadan davanın kabulü yanlış olduğundan davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebinin kabulü gerekir.
2-İnfazda tereddüte neden olacak şekilde karar verildiğine yönelik davacı ve davalı vekilinin istinafı yönünden;
Somut olayda mahkemece davacı lehine 310.000,00 TL Sürekli iş göremezlik, 6.871,19 TL Bakıcı gideri, 2.000,00 TL Kaçınılmaz tedavi gideri zararına bağlı olmak üzere TOPLAM 318.871,19‬ ‬TL tazminata hükmedilmesine rağmen davalı sigorta şirketinin poliçe limiti ile sorumlu olduğu belirtilmiş , ancak poliçe limitinin ne kadar olduğu ve hükmedilen tazminatın ne kadarlık kısmından davalı şirketin sorumlu olduğu belirtilmemiştir.
Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı dosyasında görülen davada mahkemece verilen kararın istinafı üzerine Dairemizin … E-… K sayılı kararı ile davacı lehine 9.835,84 TL sürekli iş göremezlik tazminatına hükmedildiği halde bu miktarın da teminat limitinden düşülüp düşülmediği de hüküm fıkrasından anlaşılamamaktadır.
HMK md. 297 uyarınca, hükmün taraflara yükletilen ödevlerin ve bahsedilen hakların hiçbir kuşku ve tereddütü gerektirmeyecek şekilde çok açık ve icra (infaz) edilebilir nitelikte olması gerekirken, infazda tereddüt yaratacak şekilde davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğu poliçe limiti rakamsal olarak belirtilmeden sadece poliçe limiti ile sorumlu olduğunun belirtilmesi, usul ve yasaya uygun değildir. ( Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin E:2017/790 , K:2019/9973 ve E:2012/12044, K:2013/8228 sayılı kararı)
Bu nedenle infazda tereddüte neden olacak şekilde karar verildiğine yönelik taraf vekillerinin istinaflarının yerinde olduğu anlaşılmıştır.
3-Davalı vekilinin kusur oranına ve vekalet ücretine yönelik itirazı yönünden;
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E, 2019/3209 K)
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde; davaya konu kazada davacının kusurlu olmadığı ve zarar gören kusursuz 3. kişi konumunda olduğu, olayda müteselsilen sorumluluk bulunduğundan davalının tüm zarardan sorumlu olduğu anlaşılmakla davalı vekilinin yalnız sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında sorumlu olduğu yönündeki istinaf itirazları yerinde olmadığı gibi davalının zarardan müteselsilen sorumlu olması nedeniyle kusur oranı dışındaki zarar yönünden kısmen kabul kararı ile davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğine yönelik itirazda yerinde değildir.
4-Davalı vekilinin sigortaya usulüne uygun başvuru yapılmadığına, faiz başlangıç tarihi ve türünün hatalı belirlendiğine yönelik itirazı yönünden;
Davalı sigorta şirketinin istinaf itirazlarının incelenmesinde; davacılar tarafından usulüne uygun başvuru yapılmadan dava açıldığından dava şartının yerine gelmediği ve faizin başvuru tarihine göre belirlenmesinin de hatalı olduğunu ileri sürmüştür.
2918 sayılı KTK’nun 99. ve ZMSS Genel Şartlarının B.2.1 maddesi uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortacının tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır.Sigortacının kendisine iletilen belgelere haklı olarak itiraz etmesi veya kendisinin hak sahibinden ya da başka bir kurumdan haklı olarak yeni bir belge talep etmesi halinde söz konusu süre yeni talep edilen belgenin sigortacının merkez veya şubelerinden birine iletilmesinden sonra başlar. Sigortacı hak sahibinden münhasıran hak sahibinin tazminat hakkını etkileyen bilgi ve belgeleri talep edebilir. Bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E: 2014/22997, K: 2017/4526)
Somut olayda, davadan önce sigortaya başvuru yapılmış olması nedeniyle dava şartının yerine getirildiği, davalı sigorta şirketince ZMSS Genel Şartlarının B.2.1 maddesi uyarınca sunulan belgelere itiraz edilmediği veya belgelerin eksik olduğuna yönelik bir talepte bulunmadığından davacının rizikoyu ihbar ettiği tarihten 8 iş gün sonrasında temerrüt gerçekleşmiş olması nedeniyle mahkemece belirlenen faiz başlangıç tarihinde yasaya aykırılık olmadığı gibi, sigorta şirketine sigortalı aracın ticari nitelikte olması nedeniyle de avans faizine hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmaktadır.
5-Davalılar Vekillerinin emniyet kemeri takılı olmadığına yönelik istinaf talebinin incelenmesi;
Kanunda aksi öngörülmedikçe kural olarak herkes iddiasını ispatla yükümlüdür (TMK m. 6, 6100 s. HMK m. 190/l) ). Yargıtay uygulamasında kararlılık ifade eden ölçüye göre, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer. İleri sürdüğü bir vakıadan lehine haklar çıkaran kimse iddia ettiği olayları ispat etmelidir.
Davacının emniyet kemeri takmadığı konusundaki ispat külfeti davalılara ait olup bu davalılarca konuda bir delil de ileri sürülmemiştir. Dava dosyasından davacının emniyet kemeri takmadığına dair bir bilgi ve belge yer almamaktadır. Davalı vekilince her ne kadar davacının yaralanmasının emniyet kemeri takmamasından kaynaklandığı ileri sürülmüş ise de emniyet kemeri takılmadığına dair delil bulunmadığından davacı hakkında müterafik kusur indirimi yapılmaması yerinde olup davalının buna yönelen istinafı yerinde görülmemiştir.
6- Faiz türü itirazının incelenmesinde:
Zarara neden olan ve davalı sigorta tarafından sigortalanan …. plakalı araç hususi otomobil olup ticari faaliyet sırasında zarara neden olmamışır. Bu itibarla davada temerrüt faizi olarak yasal faize hükmedilmesi gerekirken avans faizine hükmedilmesi isabetsizdir.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden taraflarca yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harcının talep halinde yatıranlara iadesine,
4-İstinaf eden taraflarca istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi.06/12/2023

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.