Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/2193 E. 2023/2449 K. 15.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 15/11/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 20/06/2023
NUMARASI : Esas Karar

DAVACI :
VEKİLİ : Av.
DAVALI : 1-
VEKİLİ : Av.

2-
VEKİLİ : Av.
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 15/11/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 15/11/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; kazanın 15/09/2018 tarihinde akşam 20:35 saatlerinde çalıştığı iş yerinden aldığı siparişi götürmek üzere ….. plaka sayılı motosikletle yola çıkan davacının Grand Hotel girişi önünde yer işaret çizgileri ile sağa dönüş izni verilmeyen yerden manevra ile ve sinyal de vermeden dönüş yapan …. plakalı davalının otomobilinin sağ arka yan kısmı ile çarpışarak devrilmesi suretiyle meydana geldiğini, davacının BTM ile giderilemez ve vücudunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanmasına neden olduğunu, Konya ..Asliye Ceza Mahkemesi…. E ve … K sayılı kararıyla da kusurun %100 davalı …. …’ta olduğundan ceza verilmesine hükmedildiğini belirterek, öncelikle hüküm altına alınacak alacağın tahsil edilememe riskine karşılık işleten sürücünün …. plakalı aracına kararın kesinleşmesine kadar “ihtiyati tedbir” şerhi konulmasına karar verilmesini, 6100 sayılı Yasanın 107. maddesi uyarınca maddi tazminat isteğinin incelenmesine, toplanacak delillere göre maddi tazminat hesabı yaptırılarak davacı için şimdilik 18.000 TL maddi tazminatın işleten-sürücü yönünden olay tarihinden; sigorta şirketi yönünden sigorta limiti aşılmamak üzere temerrüt tarihinden işletilecek faizi ile (şimdilik fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, maddi tazminat yönünden (Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik): sürekli iş göremezlik tazminatı için şimdilik 1.000,00 TL, geçici iş göremezlik tazminatı için şimdilik 500,00 TL, tedavi, ilaç, yol ve bakım, hastane masrafları, yırtılan kıyafetler için yapılan masraflar vs. için şimdilik 100 TL davalı taraflardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacının kaza nedeniyle yaşadığı diş kaybı neticesinde Özel ….. Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği’nde yapılan tedavi masrafı için şimdilik 15.222 TL’nin davalı taraflardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, 20.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden işletilecek faizi ile birlikte kazaya sebebiyet veren araç sürücüsü …. …’tan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 11/05/2023 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; 917,09 TL geçici iş göremezlik, 2.029,50 TL bakıcı gideri, 17.322 TL tedavi gideri maddi zararı, 121.214,61 TL sürekli iş göremezlik maddi zararı tazminatı olmak üzere toplam 141.483,32 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …. … cevap dilekçesinde özetle; davacının iddiasını kabul etmediklerini, soruşturma ve kovuşturma aşmalarında alınan raporların gerçeği yansıtmadığını, davalının %100 kusurlu olmasının mümkün olmadığını, fiil ve netice arasındaki illiyet bağı dikkate alındığında, davacının ‘yol ver’ levhasına riayet etmemesi nedeniyle kazanın meydana geldiğini belirterek davanın reddine aksi kanaat durumunda talep miktarının tenzilini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “…Yukarıda izah edilenler, bilirkişi raporları, adli tıp raporları, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02/12/2021 tarihli 2017/1179 E. Ve 2021/1563 karar sayılı ilamı ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yerleşmiş içtihatları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; …. plakalı araç ile davacının sevk ve idaresindeki ….. plakalı aracın çarpışması neticesinde maddi hasarlı ve yaralanmalı trafik kazası meydana geldiği, çarpışma neticesi ….. plakalı araçta bulunan davacının yaralandığından bahisle mahkememizde tazminat davası açıldığı, davalı tarafın ise davanın reddini talep ettiği anlaşılmıştır. Söz konusu trafik kazasının meydana gelmesinde sürücü …. …’ın asli kusurlu olduğu, sürücü …….’in atfı kabil kusurunun bulunmadığının alınan bilirkişi raporu ile tespit edildiği, davacının dava konusu trafik kazasına bağlı olarak maluliyetine ilişkin rapor aldırıldığı, alınan maluliyet raporuna göre; davacıya uygulanan implant ve diş teli tedavisinin gerçekleşen kaza ile illiyet bağının bulunduğu, davacının maddi zararının aktüer bilirkişi marifetiyle hesaplamasının yapıldığı, kazaya karışan …. plakalı sayılı aracın davalı… Sigorta şirketine …. poliçe numarası ile Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğu, davacının maddi zararlarının tazmininde davalı… sigorta şirketinin ZMMS poliçesi uyarınca sigortacı sıfatı ile müteselsilen sorumlu olduğu anlaşılmakla; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, davacının kaskının takılı olduğu anlaşıldığından, davacının kaskının takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmayıp, takılı olmadığının ispatının davalı taraf üzerinde bulunması nedeniyle müterafik kusur indiriminin yapılmadığı (Konya Bölge Adliye Mahkemesi ..Hukuk Dairesinin ….Esas …. Karar Sayılı ilamı), cevap dilekçesi ile birlikte zaman aşımı definde bulunulmadığı, ayrıca dava tarihi ve bedel artırım tarihi itibariyle zaman aşımı süresinin dolmadığı, davacının ve davalıların ekonomik ve sosyal durumu ve kazaya karışan tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı ve paranın satın alma gücü dikkate alınarak manevi tazminat yönünden davacının davasının kabulüne karar verilmiş, maddi tazminat yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davacının davasının KABULÜ ile; 15.09.2018 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacıda meydana gelen yaralanmadan dolayı, 121.214,61 TL sürekli iş göremezlik zararı tazminatı, 917,09 TL geçici iş göremezlik zararı tazminatı, 2.029,50 TL bakıcı gideri zararı tazminatı, 17.322,00 TL tedavi gideri zararı tazminatı olmak üzere toplam 141.483,20 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketlerinin olay tarihi itibariyle geçerli olan kaza başına ölüm ve sakatlık teminat klozu limiti ile sınırlı olarak, davalı …. … yönünden dava tarihi olan 15.09.2018 tarihinden, davalı… sigorta yönünden 30.01.2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
Davacının manevi tazminat davasının KABULÜ İLE; 20.000 TL’nin davalı …. …’dan kaza tarihi olan 15.09.2018 tarihindin itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin reddine
” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı …. … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davanın kabulünün taraflarınca mümkün olmadığını, 15.09.2018 tarihinde Yeni İstanbul Caddesi üzerinde meydana gelen trafik kazasının ardından; davalı müvekkiline kusur yükletilmesinin isabetsiz olduğunu, soruşturma ve kovuşturma aşamasında alınan raporların; kazanın meydana geliş şeklini aydınlatmak için yeterli olmadığını, müvekkili İstanbul Yolu üzerinde seyir halinde iken, davacının “dur” levhasına riayet etmeyerek, müvekkilinin aracına sağ arka taraftan çarptığını, olayın oluş şekli nazara alındığında müvekkilinin tek başına %100 kusurlu olmasının mümkün olmadığını, davacının levhalara riayet etmemesi nedeniyle kazanın meydana geldiğini, müvekkilinin dönüş yapmaya çalıştığı iddia edilen bölümün, esnek bariyerlerle ayrılmış yer olduğunu, bu alanda dönüş veya şerit değiştirme yasak olmayıp şeritler arasında geçişin mümkün olduğunu, bilirkişi raporlarında bu hususun dikkate alınmadığını, itirazlarının gerekçesiz olarak reddedildiğini, davacının diş tedavisi için yaptığı masrafları talep ettiğini, diş tedavisinin meydana gelen kaza ile ilgili olup olmadığının araştırılması ve ispat edilmesi gerektiğini, kaza ile ilgisi olmayan ve tedaviye başlanmışken eksik kalmasın diye yapılan ilave diş hizmetlerinin talep konusu olmasının kabul edilemeyeceğini, müvekkili davalıya izafe edilen kusur, kusur oranları ve yapılan hesaplamaların denetime elverişli olmadığını, itirazlarını karşılayacak, denetime elverişli rapor alınmadığını, raporda fatura edilmeyen tedavi giderlerinin 2.000,00 TL olacağının varsayıldığını, ancak bu varsayımın herhangi bir teknik yöntemle temellendirilmediğini, ayrıca davacının dişinin kırıldığı kaza sonrasında 2.029,50 TL bakıcı giderinin doğmasının mümkün olmadığını, davacı tarafından kötü niyetle ve sebepsiz zenginleşme amacına yönelik olarak, kazayla münasebeti bulunmayan tedavi giderlerinin talep edilmesine açıkça itiraz ettiklerini, davacının diş tedavisinin kazadan önce başladığının bildirildiğini, diğer taraftan fahiş miktarda tedavi gideri hesaplandığını, belgelendirilemeyen maddi zararların açıklığa kavuşturulmadığını, belgelendirilen tedavi giderlerinin 15.322,00 TL olduğu öne sürülmüşse de bu giderlerin kaza ile ilgisi olmadığının izah edildiğini, müvekkili davalının asgari ücretli çalışan olup eşinin çalışmadığının gözetilmediğini ve mağduriyetine sebep olacak tazminata hükmedildiğini, davacının iş gücü kaybından doğan zararlarının fahiş miktarda yüksek hesaplandığını, oranlar ve hesaplamaların isabetli olmadığını, tüm bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacı taraftan tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı… Sigorta A.Ş. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; maluliyet raporunun ilgili yönetmeliğe uygun olarak Adli Tıp Kurumu’ndan alınması gerektiğini, hükmedilen tedavi giderlerinin fahiş olduğunu, davacı tarafın talebinde haksız ve kötü niyetli olduğunu, kazadan önce mevcut tel tedavisi varken kazadan sonra bu tel tedavisine devam etmek yerine sıfırdan tel tedavisine başladığını ve implant tedavisi olduğunu, bu tedavileri davacının sigortası karşılamaktayken davacı tarafın devlet hastanesi yerine özel diş kliniğinde tedavisini yaptırdığını, müvekkili sigorta şirketinin ultra lüks tedavi masraflarını karşılamasının mümkün olmadığını, aynı zamanda bakımı aile içinde görülen, ayrıca bakıcı tutulmayan tazminat alacaklısına da mevcut güncel içtihatlar uyarınca bakıcı gideri tutarı hesaplanmaması gerektiğini, davacının bu süreçte bakım ihtiyacını ailesinin karşıladığını, bu sebeple tazminat hesaplamasında bu kalemlere ilişkin alacakların hükme esas alınmaması gerektiğini, geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavinin kurum sorumluluğunda olmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tazminat hesaplama metodunun hatalı olduğunu, raporda PMF Yaşam Tablosuna göre bakiye ömrün belirlendiğini ve Progresif Rant yöntemi ile hesaplama yapıldığını, yapılan hesaplama ve esas alınan yaşam tablosunun hukuka aykırı olduğunu, TRH 2010 Yaşam Tablosu ve 1,65 teknik faiz dikkate alınarak tekrar rapor aldırılması gerektiğini, kusur raporuna karşı yapmış oldukları itirazların dikkate alınmadığını, itirazları doğrultusunda çelişkiyi giderir yeni bir rapor alınması gerektiğini, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava, zincirleme trafik kazası nedeniyle araç hasarı nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmiştir.
1- Davalıların kusura itirazının incelenmesi;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Olaya ilişkin tutulan kaza tespit tutanağı , savcılıkta ve ceza mahkemesinde
alınan kusur raporu ile mahkemece ATK’dan alınan kusur raporlarının birbirini teyit ettikleri, olayın oluşu ile uyumlu oldukları, kaza tespit tutanağı ile tüm raporlarda davalı sürücünün tam kusurlu, davacının kusursuz olduğunun belirtildiği, hükme esas alınan raporun dosya içeriğine uygun olduğu anlaşılmakla kusur raporuna yapılan itirazların reddi gerekmiştir.
2-Kamu düzeni ve davalı sigorta vekilinin maluliyet raporunun uygun yönetmeliğe göre alınmadığı ve aktüerya raporundaki hesaplama yönteminin hatalı olduğuna yönelik itirazlarının değerlendirilmesi;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması, davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre maluliyet raporunun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre alınması gerekirken yasal olmayan gerekçe ile olayda uygulanması mümkün olmayan yönetmelik hükümlerine göre hazırlanan rapora göre karar verilmesi isabetsiz olduğundan maluliyet raporunun belirtilen yönetmelik hükümlerine göre alınıp tazminat hesabının da yukarıda açıklandığı üzere Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilerek tazminatın hesaplanması gerektiğinden yerel mahkeme kararının kaldırılması gerekmiştir.
3-Davalı sigorta vekilinin geçici iş göremezliğin, bakıcı ve tedavi giderinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin geçici işgöremezlik ile bakıcı ve tedavi giderinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalılar vekillerinin 2. Bendde yazılı nedenlerle istinaf taleplerinin kabulüne, sair istinaf taleplerinin reddine, HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı …. ..vekili ve davalı… Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı KISMEN KABULÜ ile; Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan, başvurma harçları dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 15/11/2023

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.