Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/219 E. 2023/323 K. 27.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 27/02/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 10/11/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 27/02/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 28/02/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle;… ili, … ilçesi, … Mahallesi, … caddesi mevkinde meydana gelen … tarihli yaralanmalı trafik Kâzasında; tespit edilemeyen bir şahıs, sevk ve idaresindeki motor ile aynı cadde üzerinde bisikleti ile seyir halinde olan müvekkil …’e arkasından çarptığını ve müvekkilinin ağır bir şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiğini, kazanın akabinde şüpheli motoruna binmek sureti ile hızla olay yerinden kaçtığını, çevreden gelenlerin 112 acil servisi araması neticesinde ağır yaralanan müvekkilinin gelen ambulans ile … Hastanesi acil servisine kaldırıldığını, müvekkilinin …, … tarihinde doğduğunu, emekli, hali hazırda özel sektörde maaşlı olarak çalıştığını, trafik kazası tarihinde 55 yaşında olduğunu, kaza sebebiyle uzun süre tedavi gören ve ameliyatlar geçiren müvekkil yine uzunca bir süre yatağa bağımlı olarak yaşamak zorunda kaldığını, davaya konu trafik kazası sebebiyle ağır şekikle yaralanan müvekkilin vücudunun değişik yerlerinde kırıklar meydana geldiğini, özellikle sağ tibia fibula kemiğinde ve sağ el 5. Parmağında kırıklar oluştuğunu, bu kırıklar plak ve vidalar ile tutturulmuş ve haleri plak ve vidalar ile yaşamnaya devajfı eden müvekkilin bedeninde sabit izler ve vücudunun değişik yerlerinde çeşitti rahatsızlıkların meydana geldiğini, söz konusu yaralanma neticesinde müvekkilde kalıcı sakatlık meydana geldiklerini, uzunca bir göre ayağa kalkamadığını ve ailesinin bakımına muhtaç şekilde yaşamak zorunda kaldığını, bu nedenlerle haklı davalarının kabulü ile; fazlaya ilişkin talep ve dava hakları, ileride müddeabihi artırma hakları ve artan maluliyet oranlarına ilişkin talep dava hakları saklı kalmak kaydı ile; 09.03.2021 tarihinde meydana gelen trafik kazasından dolayı müvekkil …’in kalıcı sakatlığı sebebi ile 6100 sayılı HMK’nın 107. Maddesi uyarınca şimdilik; 100,00-TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 10,00-TL geçici iş göremezlik tazminatı, 10,00-TL, bakıcı giderleri ve 10,00-TL tedavi gklerleri (SGK tarafından karşılanmayan) olmak üzere toplam 130,00-TL maddi tazminata hükmedilmesine, davalı …Hesabından teminat limiti ile sınırlı olmak üzere) temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile beraber tahsili ile davacı müvekkile ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; …Hesabı kapsamına giren zararlar, kusur oranı ve kaza tarihinde geçerli olan sigorta teminat limitleri çerçevesinde karşılandığını, … Hesabı’nın sorumluluğu; kazanın gerçekleştiği tarihte geçerli olan sigorta teminat limiti ile sınırlı olduğunu, davacı taraf … tarihinde davacının … caddesinde bisikleti ile seyir halinde iken sürücüsün kimliği ve plaka bilgileri tespit edilemeyen bir motosikletin çarpması sonucunda meydana gelen trafik kazasında yaralandığını iddia ettiğini, kaza ile ilgili olarak kamera kaydı bulunmadığını, davacının kaza sonucu yaralanarak malul kaldığı iddiasını ispatlamaya yarayan hiç bir delil olmadığını, kaza çok işlek bir caddede meydana gelmesine rağmen olayı yerini gören bir kamera bulunmadığını, kaza ile ilgili olarak Konya Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma Sayılı dosyası da yapılan araştırmada da kazaya karışan araç ile ilgili hiç bir tespit yapılamadığını ve daimi arama kararı verildiğini, Savcılık dosyasında verilen daimi arama kararı davacının bir trafik kazası sonucu yaralandığını ispat etmek için yeterli olmadığını, müvekkilinin … Hesabı başvuru tarihinde temerrüde düşmediğini, dava haksız fiilden kaynaklı tazminat istemine ilişkin olup, davacının avans faizi talebinin haksız olduğunu, müvekkil … Hesabının ticari bir şirket olmadığını, bu nedenlerden dolayı davacının haksız davasının reddini, davacının haksız davasının öncelikle zamanaşımı ve dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine mahkemeniz aksi kanaatte ise esastan reddi ile vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; yargılamaya esas alınan maluliyet ve aktüerya raporları ile birlikte davacı vekilinin … tarihli bedel artırım dilekçesi de nazara alınarak; davacının sürekli iş göremezliği nedeniyle uğradığı maddi zararı için 13.241,45 TL, Bakıcı giderinden kaynaklanan maddi zararı için, 3.577,50 TL ve kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 2.000,00 TL’nin davalıdan( sigorta limitleri dahilinde) 27/10/2020 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Her ne kadar davalı cevap dilekçesinde müterafik kusur durumuna ilişkin savunmalarda bulunmuş ise de, dava konusu olayda davacının kask ve koruyucu ekipmanın bulunmadığına dair herhangi bir tespitin olmaması ayrıca davalının yargılamaya esas alının maluliyet raporundaki tespit edilen yaralanma yerlerine göre koruyucu ekipman bulunsa dahi yaralanmaya herhangi bir etkisi bulunmayacağı takdir ve kanaatine varılarak müterafik kusur savunmalarına itibar edilmemiştir.
Her ne kadar davacı geçici iş göremezlik tazminat talebinde bulunmuş ise de; ilgili dönemde emekli olması, çalıştığını ispatlayamaması ve emekli maaşında kesintisinin olduğuna dair herhangi bir iddianın bulunmaması karşısında bu yöndeki taleplerinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davanın KISMEN KABULÜ İLE;
Davacının sürekli iş göremezliği nedeniyle uğradığı maddi zararı için 13.241,45 TL, Bakıcı giderinden kaynaklanan maddi zararı için, 3.577,50 TL ve kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 2.000,00 TL’nin davalıdan( sigorta limitleri dahilinde) 27/10/2020 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte alınarak davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin taleplerin ve Geçici iş göremezlik dönemine ilişkin taleplerin ayrı ayrı REDDİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme tarafından sürekli iş göremezlik tazminatı taleplerinin kısmen kabulüne karar verilmiş olup söz konusu kararın usul ve yasalara aykırı olduğunu, taleplerinin tamamen kabulüne karar verilmesi gerektiğini, maluliyetin; 01/09/2013 tarihinden sonra Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerektiğini, ayrıca PMF 1931 Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için %10 arttırılıp %10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değerin esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerektiğini, tüm bunlara rağmen Yerel Mahkeme tarafından usul ve yasalara aykırı olarak yanlış maluliyet yönetmeliği ve yaşam tablosunun hükme esas alındığını, sürekli iş göremezlik taleplerinin tamamen kabulüne karar verilmesi gerekirken Yerel Mahkemece kısmen kabulüne karar verilmesinin usul ve yasalara aykırı olduğunu, Yerel Mahkeme tarafından geçici iş göremezlik taleplerinin reddine karar verildiğini, taleplerinin tamamen kabulüne karar verilmesi gerektiğini, zarar gören emekli olsa bile geçici iş göremezlik hesaplamasının asgari ücret üzerinden hesaplanması gerektiğini, mahkemece müvekkilinin başkaca bir gelirinin olup olmadığı hususunun dahi araştırılmadığını, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına, kararın düzeltilerek davanın tamamen kabulüne karar verilmesini, aksi halde kararın kaldırılarak Yerel Mahkemeye gönderilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme tarafından müvekkili … Hesabının sorumlu olduğuna karar verildiğini, mahkeme tarafından yapılan bu tespit ve değerlendirmenin kabulünün mümkün olmadığını, yeterli ve gerekli inceleme yapılmaksızın sadece tek bir tanık beyanına dayanılarak müvekkilinin sorumluluğuna hükmedildiğini, ayrıca bilirkişi raporunun hiçbir somut bilgi ve belgeye dayanmaksızın sadece davacının beyanları ve trafik kazasının olduğunu iddia ettiği yer, zaman ve şartlar dikkate alınarak hazırlandığını, bu nedenle raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, varsayımlardan ibaret olduğunu, müterafik kusur hesaplamasının yapılmadığını, davacı sürücünün şarjlı bisikletiyle kaza yapmış olmasına rağmen bu hususa ilişkin müterafik kusur durumunun değerlendirilmediğini, davacı tarafından kask takılıp takılmadığı, koruyucu ekipman kullanılıp kullanılmadığı konusunda tespit ve değerlendirmede bulunulmadığını, raporun bu yönüyle de eksik ve hatalı olarak düzenlendiğini, hatalı ve eksik düzenlenen raporun ise itirazları dikkate alınmaksızın hükme esas teşkil ettiğini, hesaplamanın TRH 2010 yaşam tablosu ve %1,65 teknik faiz esas alınarak yapılması gerektiğini, temerrüt tarihi olarak gerekçeli kararda temerrüt tarihinin 27/10/2020 olarak kabul edildiğini, bu tarihin taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, tüm bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulü ile Yerel Mahkemenin davanın kısmen kabulüne ilişkin kararının kaldırılarak ve yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri, arabuluculuk ücreti ve ücreti vekaletin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, tedavi ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmemktedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması, davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre karar verilmesi gerekirken yanlış yönetmelik ve hesaplama yöntemine göre karar verilmesi hatalıdır.
2- … hesabı sorumluluk itirazının incelenmesinde:
HMK’nın 266. ve devamı maddeleri gereğince çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verilir, hükmüne yer verilmiştir.
… Hesabı’nın hangi hallerde sorumlu tutulduğu ve Hesaba hangi şartların gerçekleşmesi halinde dava yöneltilebileceği 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14. maddesi ve … Hesabı Yönetmeliği’nin 9. maddesinde belirtilmiştir.
… Hesabı Yönetmeliğinin 9/b maddesi uyarınca, rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dahilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar … Hesabından talep edilebilir. Aynı yönetmeliğin “Rücû hakkının kullanılması” başlıklı 14. maddesinin 16.maddesi (a) bendi uyarınca da, hesaptan yapılan ödemeler nedeniyle, zorunlu sigortasını yaptırmayan kişilere veya zarardan sorumlu kişilere davacının rücu hakkı vardır. … Hesabının rücu edebileceği tazminat tutarı, plakası ve sürücüsü belirlenemeyen araç sürücüsünün kusur oranına ve zarar görenlerin gerçek zararına göre belirlenir.
Dosyanın incelenmesinde; davacı kullandığı elektrikli bisikletine çarptığı iddia edilen aracın plakasının ve sürücüsünün belli olmadığı, olaya ilişkin kaza tespit tutanağı düzenlenmediği, soruşturma aşamasında kusura yönelik bir belirleme yapılmadığı, savcılık tarafından06/05/2021 tarihinde olayın faili meçhul olduğundan daimi arama kararı verildiği, olay tarihinin 09/03/2021 olması olayın hemen sonrasında davacının hastaneye gitmesi ve ertesi gün şikayette bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, olayın sübutuna yönelik yeterli araştırmanın yapıldığı anlaşılmakla itirazın reddi gerekmiştir.(YARGITAY4. Hukuk Dairesi ESAS NO: 2022/4007 KARAR NO: 2022/9156 )
3-Müterafik kusur itirazının incelenmesinde:
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 78. maddesinde “belirli sürücülerin ve yolcuların, araçların sürülmesi sırasında koruyucu tertibat kullanmaları zorunludur… kullanma ve yolların özelliği gözetilerek hangi tip araçlarda sürücülerinin ve yolcularının şehiriçi ve şehirlerarası yollarda hangi şartlarda hangi koruyucu tertibatı kullanacakları ve koruyucuların nitelikleri ve nicelikleri ile emniyet kemerlerinin hangi araçlarda hangi tarihten itibaren kullanılacağı yönetmelikte belirtilir” düzenlemesi yapılmıştır.
Koruyucu tertibatlar bakımından yollama yapılan Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 150/2-a maddesinde “üç tekerlekli yük motosikletleri hariç, elektrikli bisiklet, motorlu bisiklet ve motosikletlerde sürücülerin koruma başlığı ve koruma gözlüğü, yolcuların ise koruma başlığı takması zorunludur” düzenlemesine yer verilmiştir. (YARGITAY 4. Hukuk Dairesi 2021/5029 E 2021/6489 K )
Somut olayda davacının kullandığı elektrikli bisiklet Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 150/2-a maddesinde belirtilen koruma başlığı takma zorunluluğu olan araçlardan olduğu anlaşılmıştır.Ancak davacının yaralanma bölgeleri dikkate alındığında kask koruyucu ekipman kullanmanın yeterli olmayacağı anlaşılmakla müterafik kusur indiriminin uygulanmaması yerindedir.
4-Geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin itirazın incelenmesinde:
Davacının işgücü kaybından kaynaklanan zararının hesabında, hesaba esas alınacak gelirinin belirlenmesi, tazminatın doğru tespitinde önemli bir yer tutmaktadır. Çalışma hayatının, aktif çalışma dönemi ve emeklilik dönemi olan pasif devre olarak ayrılması ve özel yasalarında çalışma süreleri ayrık olarak belirtilmemiş (asker, polis vb. gibi) kişiler yönünden 60 yaşın aktif çalışma devresini, bakiye yaşam süresi varsa kalan sürenin de pasif çalışma devresini oluşturduğu; işgücü kaybı nedeniyle tazminatın hesabında, pasif devrede de zararın oluşacağı ve bu zararın asgari ücret düzeyinde bir zarar olacağının kabulü gerektiği, Yargıtay 17 HD nin yerleşmiş içtihatlarındandır.
Davacının olay tarihi itibariyle 56 yaşında olup aktif yaşam süresini doldurmadığı ve pasif yaşam döneminde olmadığı anlaşılmaktadır. Davacı maddi tazminat istemini geçici iş görmezlik süresi için talep etmiş olduğuna göre davacının emeklilik dışında yapmış olduğu aşçılık faaliyeti ile ilgili gelir kaybı tespit edilebildiği takdirde tespit edilen bu gelir üzerinden, bu hususun kanıtlanmadığı takdirde ise asgari ücret baz alınarak geçici iş göremezlik zararının kapsamının belirlenmesi gerekir.Mahkemece bu yön gözetilmeyerek geçici iş göremezlik tazminat isteminin tümden reddine karar verilmesi, doğru görülmemiş kararın açıklanan nedenle kararın kaldırılması gerekmiştir.
5-Temerrüt tarihine ilişkin itirazın incelenmesinde:
… Hesabı yönünden faizin başlangıç (temerrüt) tarihi belirlenirken, ilgililerce gerekli belgeler de ibraz edilerek 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98, 99 ve … Hesabı Yönetmeliğinin 9,14 ve 15.maddelerinde yazılı biçimde fona başvurulduğu halde ödeme yapılmamışsa başvuru tarihinden itibaren … Hesabının temerrüde düştüğünün kabulü gerekir.Gerekli belgeler ibraz edilmeksizin başvuruda bulunulmuş ya da hiç müracaat edilmemiş ise … Hesabının temerrüdünden bahsedilemeyeceğinden faiz başlangıcının dava tarihi olarak kabulü gerekir. davalı … Hesabına davacı tarafından … tarihinde dava tarihinden önce yapılmış bir müracaat bulunduğu anlaşılmakla 10/01/2022 tarihinde temerrüde düştüğü anlaşılmakla itirazın kabulü gerekmiştir.
Bu nedenle, davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA,
1-Davanın KABULÜ İLE;
Davacının sürekli iş göremezliği nedeniyle uğradığı maddi zararı için 81.517,13 TL, geçici iş göremezlik nedeniyle uğradığı maddi zararı için 11.303,60 TL, bakıcı giderinden kaynaklanan maddi zararı için 3.577,50 TL ve kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 2.000,00 TL’nin davalıdan (sigorta limitleri dahilinde) 10/01/2022 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte alınarak davacıya verilmesine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
2-Alınması gereken 6.721,58 TL karar ve ilam harcına karşılık peşin alınan 80,70 TL harcın, 335,64 TL ıslah harcının mahsubu ile 6.305,24‬ TL karar ve ilam harcının davalıdan alınarak hazine irad kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 172,90 TL ilk dava açılış harcı ile 335,64 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 508,54 TL harç gideri, 571,90 TL keşif harcı, 1.600,00 TL bilirkişi ücreti, 1.848,51 TL … Tıp Fakültesi Adli Tıp rapor ücreti, 200,00 TL ATGV keşif yolu ücreti ile 266,80 TL posta tebligat gideri toplamı olan 4.995,75 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesaplanan 15.743,72 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
5-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
6-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde istinaf başvurusunda bulunan taraflara ayrı ayrı iadesine,
7-Davacı tarafından yapılan 220,70 TL istinaf başvuru gideri ile 36,00 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 256,7‬0 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
8-Davalı tarafından yapılan 220,70 TL istinaf başvuru giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
9-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
10-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.28/02/2023


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.