Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/2092 E. 2023/1993 K. 10.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 10/10/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 23/05/2023
NUMARASI : Esas Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI : 1-
VEKİLİ : Av.
DAVALI : 2-
VEKİLİ : Av.
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 10/10/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 12/10/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 19.06.2016 tarihinde müvekkili … kendisine ait motorsikleti ile Tuzlukçu ilçesi, …. caddesi istametinde seyir halinde iken aynı istikamette kontrolsüz olarak sola dönüş yapan polis memuru …. sevk ve idaresindeki Konya Emniyet Müdürlüğü adına tescilli … plakalı (…) plakalı araca çarpması neticesinde meydana gelen trafik kazasında müvekkili ciddi şekilde yaralandığını, Akşehir .. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin …E, ….K sayılı dosyasında Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesinden alınan raporda ….’un %75 oranında kusurlu, müvekkili …..’in %25 oranında kusurlu olduğu tespit edildiğini ve işbu dosya kesinleştiğini, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulundan aldırılan 17/05/2019 tarihli raporda özetle; davacının %18 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağını, iyileşme süresinin 3 aya kadar uzayabileceği rapor edildiğini, Akşehir ..Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ….E, …K sayılı dosyasında 22/04/2021 havale tarihli bilirkişi ek raporunda; geçici iş göremezlik dönemi bakıcı giderine ilişkin 3.705,75 TL hesaplandığını, ayrıca mahkeme kararı ile hüküm altına alınmayan ve bilirkişi raporunda hesaplanan bakiye 44.461,77 TL sürekli iş göremezlik tazminatı mevcut olduğunu, işbu geçici iş göremezlik dönemi bakıcı gideri ve bakiye sürekli iş göremezlik tazminatının ekli belgeler doğrultusunda kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte( fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla) dava yoluna başvurmadan önce taraflarınca davalı sigorta şirketine başvurulduğunu, taraflarınca sunulan belgelerde de görüldüğünü, lakin sigorta şirketince herhangi bir ödeme yapılmadığını, Akşehir Arabuluculuk Bürosu’nun …Büro Dosya numarası ile arabuluculuk yoluna başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını beyanla; Davalarının kabulüne, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik davacı müvekkilinin kaza nedeniyle uğradığı bakiye sürekli iş gücü tazminatı 44.461,77 TL ve bakıcı gideri 3.705,75 TL olmak üzere kaza nedeniyle uğradığı zararlar için şimdilik (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) toplam 48.167,52 TL maddi tazminat’ın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan alınarak davacı müvekkiline verilmesini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin karşı taraf tahmilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili ıslah dilekçesinde özetle; davalarının fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin 19.06.2016 tarihinde geçirdiği kaza sebebiyle uğradığı geçici iş göremezlik dönemi bakıcı gideri ve sürekli iş gücü kaybı için 48.167,52 TL talepte bulunduklarını, bilirkişi raporu doğrultusunda müvekkilinin geçici iş göremezlik dönemi bakıcı gideri tazminatının 3.705,75 TL, sürekli iş göremezlik zararının 104.586,96 TL olduğu tespit edildiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile sürekli iş göremezlik tazminatı için 44.461,77 TL değerindeki davalarını 60.125,19 TL değerinde ıslah ederek 104.586,96 TL olarak talep ettiklerini, ıslah taleplerinin fazlaya ilişkin hakları ayrı ayrı saklı kalmak kaydı ile kabulüne, kaza nedeniyle meydana gelen sürekli iş göremezlik tazminatı yönünden 60.125,19 TL ıslahları kabul edilerek 104.586,96 TL’nin kaza tarihi olan 19.06.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline,sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) kaza nedeniyle müvekkilinin bakıcı gideri yönünden 3.705,75 TL’nin kaza tarihi olan 19.06.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) ıslah dilekçesinin karşı tarafa tebliğine, ıslah değeri olan 60.125,19 TL üzerinden ıslah harcı alınmasını talep etmiştir.
Davalılardan …… Sigorta A.Ş. vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirkete karşı Akşehir .. Asliye Hukuk Mahkemesi … esas sayılı dosyasında ıslah sonrası alınan aktüer ek rapor sebebiyle işbu ek dava açılmış olup ancak ek bakiye talep için müvekkilİ şirkete başvuru şartı yerine getirilmediğini, iş bu sebeple davanın usulden reddi gerektiğini, müvekkili şirket tarafından Akşehir .. Asliye Hukuk Mahkemesi … esas sayılı ilamına göre ilgili icra dairesine 125.812,00 TL ödeme yapıldığını, ödeme teminat kapsamında ve faizi ile birlikte düşülmesi gerektiğini, Akşehir .. Asliye Hukuk Mahkemesinde esas alınan maluliyet raporu hatalı olduğunu, güncel yargıtay kararları gereği AYM iptal kararına yönelik maluliyet ve yönetmeliklerle ilgili içtihatlar oturmuş olup kaza tarihinde yürürlükte olan yönetmeliğe göre muayeneli rapor düzenlenmesi gerektiğini, sayın mahkemece aksi kanaate varılması halinde; öncelikle davacı kusur durumunu tespit edebilmek adına ve ceza dosyasında uzlaşma mevcutsa müvekkili şirketin sorumluluğu olmayacağını, ceza dosyasının celbini talep ettiklerini, davacının kullanmış olduğu motosikletin 50 CC üzeri olup olmadığı araştırılması gerektiğini, 50 CC üzeri olmaması halinde sürücü belgesi gerektirmesi halinde kaza tarihinde ehliyetinin varlığı araştırılmalı olmaması halinde yargıtay kararları gereği %20 den az olmamak kaydıyla indirim yapılması gerektiğini, sayın mahkememizce davacı bisiklet sürücüsü olup kask ve koruyucu ekipman bulunmaması sebebiyle müterafik kusur sebepleri araştırılarak varlığı halinde yargıtay içtihatları gereği %20’den az olmayacak şekilde indirim yapılması gerektiğini, davacının bisiklet sürücüsü olması sebebiyle; davacının arazlarından yüz bölgesi kulak diz sebebiyle oran aldığı anlaşıldığını koruyucu tertibat kullanmadığı sabit olduğunu, müvekkili şirketin kaza tarihi itibariyle bakıcı gideri, geçici iş göremezlik tazminatından ve tedavi giderlerinden sorumluluğu bulunmadığını, SGK tarafından karşılanması beklenen bakıcı, tedavi ve geçici iş göremezlik giderlerinin müvekkilinden talep olunmasında hukuka uyarlık olmadığını, davacının SGK’lı olup olmadığına bakılmaksızın, mevzuata göre sgk tarafından karşılanması gereken giderler koltuk sigortalarının teminat kapsamına girmediğini, davacının maluliyet ile ilgili tazminat talebinde bulunabilmesi için olay tarihine ait hastane belgeleri ile illiyet bağ kurularak, maluliyet oranını ve malül kaldığını tam teşekküllü hastane raporları ile belgelendirmesi gerektiğini, kusur durumunun şüpheye mahal vermemesi adına İstanbul Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi tarafından kusur raporu düzenlenmesini talep ettiklerini, davacının trafik kazası esnasında motosiklette yolcu olduğu dava dilekçesinden anlaşılmış olup; ihtimaller doğrultusunda davacı araç sürücüsünün alkol durumu, uyuşturucu madde ve yeterli sürücü belgesinin mevcut olup olmadığı araştırılmsı gerektiğini, ilgili hususlar incelenerek müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, kask ve koruyucu tertibat durumu, istiap haddi aşımı ve diğer müterafik kusur halleri araştırılarak mevcut olması halinde davacının kendi kusurundan kaynaklanan davranışları sebebiyle maluliyet oluşması sebebiyle %20 müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, hatır taşıması hallerinin oluşması halinde %20 hatır taşımacılığı indirimi yapılması gerektiğini, zarar tespit edilmesi gerektiğini, sosyal güvenlik kurumunun ödemiş olduğu tazminat varsa tespit edilerek ödenecek tazminattan düşülmesi gerektiğini, müvekkili şirketin sorumluluğu teminat limiti ve kusur oranı ile sınırlı olduğunu, müvekkili şirket temerrüde düşmediğini, kabul anlamına gelmemek ile birlikte tazminat hesabı yapılacaksa TRH-2010-kadın mortalite tablosuna uygun hesaplama yapılması gerektiğini, avans / ticari / temerrüt faizi talep edilemeyeceğini, haksız, mesnetsiz, usul ve yasaya aykırı davanın usulden reddine, kusur durumunun şüpheye mahal vermemesi adına ceza dosyanın celbini,ilgili dosya eksikliği tamamlandıktan sonra dosyanın kül halinde İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’ne sevkine karar verilmesini, aleyhe karar verilmesi halinde güncel mevzuata uygun (muayeneli) maluliyet raporu alınması için İstanbul Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Dairesi’ne sevkine karar verilmesini, aksi takdirde haksız ve sebepsiz zenginleşmeye yol açacak nitelikteki talebinin esastan reddi ile yargılama masraf ve vekâlet ücretinin davacı yana yükletilmesini talep etmiştir.
Davalılardan İçişleri Bakanlığı-Emniyet Genel Müdürlüğü vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; davacı şikâyetten vazgeçme beyanı sebebiyle hukuk davası açamayacağını, davacı Akşehir Cumhuriyet Başsavcılığının …. Sor. Nolu dosyasında şikâyetinden vazgeçtiğini, bu sebeple davacının davasının usulden reddini talep ettiklerini, dava yetkili ve görevli mahkemede açılmadığını, zira davalı idareye karşı açılacak davanın, idareye başvurma tarihinden itibaren (ya da red cevabı alınmasını takiben) süresi içinde idari yargıda (idare mahkemelerinde) açılması gerektiğini, davanın bu sebeple de davalı idare yönünden usulden reddedilmesi gerektiğini, HMK 138 gereği bu konuda dosya üzerinden karar verilerek davanın müvekkili kurum yönünden reddini talep ettiklerini, dava konusu alacak zamanaşımına uğradığını, davacının talep etmiş olduğu alacak zamanaşımı süresi içinde talep edilmediğini, davaya konu edilen alacağı zamanaşımına uğradığını, bu nedenle de davanın zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, olay tarihinde meydana gelen kazada tüm kusur davacıya ait olduğunu, bu husus da keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasını talep ettiklerini, yapılan kaza tespit raporunun aleyhe olan kısmını kabul etmemekle birlikte davacının kavşaklara yaklaşırken hızını azaltamaması sebebiyle kusurlu olduğu tespit edildiğini, bu ihmal, Karayolları Trafik Kanunu’nda da hüküm altına alındığını, bununla birlikte aynı raporda davalı kurumun sürücüsünün sola dönüş kurallarına riayet etmediği değerlendirilmiş ise de hangi kuralı ihlal ettiği anlaşılamadığını, nitekim …. plakalı aracın içinde olan ve kaza anına bizzat şahit olmuş …’ın ifadeleri de müvekkili araç sürücüsünün iş bu kazada kusuru olmadığını gösterdiğini, neticeten, davalı müvekkilinin, bilirkişi raporuyla tespit edilen kusur oranına katlanması hakkaniyete aykırı düşeceğini, hukuk hâkimi ceza hâkiminin kusur durumuyla ilgili tespitiyle bağlı olmadığını, bu sebeple kusur yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılmasını talep ettiklerini, davacının aracının tescili olmadığını, sayın mahkememizin aksi kanaat hâsıl olursa; Diğer davalı sigorta şirketi, davaya konu …. Plakalı aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasını (ZMSS) temin eden sigorta şirketi olduğunu, KTK. uyarınca, aracın ZMSS temin eden sigorta şirketi, poliçede belirtili teminatla sınırlı olmak üzere sigortalı aracın sebebiyet verdiği 3.kişilerin zararlarını karşılamakla yükümlü olduğunu, sigortacının bu sorumluluğunun hükme etkili kılınmasını talep ettiklerini, davacının talep ettiği giderim-haksız fiil tarihinden itibaren faiz işletileceği de düşünülürse- fahiş olup kabulleri dâhilinde olmadığını, bu hususta karar verilirken davacının şikâyetinden vazgeçmesi hususunda değerlendirmeye alınmasını talep ettiklerini, Bu olay sebebiyle elem ve acı duyduğunu iddia ederek 50.000,00 TL manevi tazminat talep eden davacının, iş bu elem ve ıstırabı olayın hemen ardından şikâyetinden vazgeçebilmesine engel olmadığnıı, bu sebeple davacının davası inandırıcı olmaktan uzak olduğunu beyanla; davanın öncelikle usulden reddine, esasa girilecek olursa idarelerine atfedilecek bir kusur olmadığından davanın reddini, değilse davacının olayın hemen ardından şikâyetinden vazgeçtiği hususu da dikkate alınarak (maddi manevi) tazminatın indirilmesini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacı taraf üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “İşbu dava; Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasıdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu; 19.06.2016 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle; kazaya karışanların kusur durumlarının ne olduğu, kazada yaralanan davacının cismani zarara ( bakiye sürekli iş göremezlik ve bakıcı gideri) uğrayıp uğramadığı, uğramış ise zararlarının ne miktar olduğu ve davalılardan tazmininin gerekip gerekmediği hususları olduğu belirlenmiştir.
Dosya kapsamında bulunan taleplerin daha önce Akşehir .. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin …E, ….K sayılı dosyasında hükme bağlanmayan kısımların ek dava şeklinde açılması ile mahkememizden talep edildiği anlaşılmıştır.
Görülmekte olan bir davada taraflardan birinin yada mahkemenin yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş olan hakka doktrinde usule ilişkin kazanılmış hak denilmektedir. Usulü kazanılmış hak her ne kadar HMK da düzenlenmemiş ise de; yargısal kararlarda ve bilimsel içtihatlarda usulü kazanılmış hak kavramına çok defa yer verildiği görülür. Usulü kazanılmış hak, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve yargı kararlarına karşı güven tesisi sağlamak amacıyla yargıtay ve istinaf uygulamalarında ve öğretide kabul edilmiş hukukun temel ilkelerindedir.
Usulü kazanılmış hak, itiraz edilmeyen hususların yeniden tartışılmaması anlamına da gelir. Bu hak Yargıtay bozma ilamından sonra verilecek istinaf ve yerel mahkeme kararlarında olduğu gibi; istinaf kaldırma kararından sonra yerel mahkemece verilecek kararlarda da hakimce resen gözetilmesi gerekir. (Yargıtay 2. HD. 05/10/2021 Tarih 2021/7587 E, 2021/6855 K., 04/02/1959 Tarih ve 1957/13 E., 1959/5 K., sayılı Yargıtay içtihati birleştirme kararı, 09/05/1960 Tarih 1960-21/9 sayılı içtihati birleştirme kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 24/02/2022 Tarih 2019/3-783 E., 2022/202 K.)
Yukarıdaki usulü kazanılmış hakka ilişkin açıklamalardan sonra somut uyuşmazlığın değerlendirilmesinde; Akşehir .. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ….E, …K sayılı dosyasında davanın kabulüne ilişkin kararın sadece davalı tarafından istinaf edildiği, davacı vekilince herhangi bir istinaf başvurusunun bulunmadığı ayrıca alınan rapora karşı da davacı tarafından itirazda bulunulmadığı anlaşılmış olup; Konya BAM 3. Hukuk Dairesinin kaldırma kararından sonra düzenlenen aktüerya raporu bu doğrultuda yapılan ıslahın davalılar aleyhine sonuç doğurduğu çekişmesizdir. Bu nedenle Akşehir .. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin …E, ….K sayılı dosyasında hükmedilen miktarlar davalı lehine usulü kazanılmış hak oluşturacağından mahkememizce hukukun bu temel ilkesi nazara alınarak davanın reddine dair karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
Davacının davasının REDDİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalının yapmış olduğu itirazların süresinde olmadığını, bu nedenle yapılan itirazların ve sunulan cevapların kabulünün mümkün olmadığını, taraflarınca tüm usul işlemlerinin yerine getirildiğini, dava konusu ettikleri bedelin ıslah dilekçesi ve istinaf yasa yolu sonrasında ortaya çıktığını, bu nedenle taraflarınca itiraz edilmemiş olmasının davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluşturmayacağını, müvekkilinin haklı olarak bakiye alacaklarının bilirkişi raporunda tespit edildiğini ve işbu bedellerin kesinleştiğini, yasa yollarını tüketmeksizin hak arama özgürlüğü çerçevesinde eldeki davayı açtıklarını, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının itirazları doğrultusunda aleyhe olan hususlarda kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan bakıcı gideri ve bakiye sürekli iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
Somut olayda davacı, Akşehir .. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: …, K: …. sayılı dosyasında görülen davada ek bilirkişi raporu ile 44.461,77 TL bakiye sürekli iş göremezlik tazminatı ile 3.705,75 TL bakıcı gideri tazminatı hesaplandığını, bu tutarların mahkemece hüküm altına alınmadığını iddia ederek toplam 48.167,52 TL tazminat isteminde bulunmuş ve ıslah dilekçesi ile talebini 108.292,71 TL’ye çıkarmış, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, kararın davacı vekili tarafından istinaf edildiği anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesince davacının taleplerinin Akşehir .. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: … E sayılı dosyasında hükme bağlanmayan kısımların ek dava şeklinde açıldığı, mahkeme kararının yalnız davalı tarafından istinaf edildiği , davacının istinaf talebi bulunmadığı ve bilirkişi raporuna da itiraz etmediğinden davalılar yararına usuli kazanılmış hak doğduğu, Dairemizin D: …, K:….sayılı kaldırma kararından sonra alınan aktüer raporunun davalılar aleyhine sonuç doğurduğu, ancak davalıların usuli kazanılmış hakları gözetilerek davacının yeniden tazminat talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Öncelikle usuli kazanılmış hak ile ilgili şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde çıkarılan 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; Yargıtay bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına usuli kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için de zorunluluk doğacağı, usuli kazanılmış hakka ilişkin açık kanun hükmü olmasa da temyiz sonucu verilecek bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan amacı ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar amacıyla kabul edilmiş bulunması bakımından usuli kazanılmış hak müessesesi usul hukukunun dayandığı ana esaslardan olup kamu düzeniyle de ilgili olduğu belirtilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nda da usuli kazanılmış hakka ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ise de, bu ilkenin uygulanma gerekliliği HMK hükümleri karşısında da varlığını sürdürmektedir. Yargıtay’ın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararı uyarınca işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır; çünkü mahkemenin bozma kararına uyması ile, bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak doğmuştur.
Yargısal ve bilimsel içtihatlarda “usulî kazanılmış hak” ya da “usulî müktesep hak” olarak adlandırılan bu ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarihli ve 1987/2-520 Esas, 1988/89 Karar sayılı kararında “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince işlem yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisinin lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak denilmektedir…” şeklinde tanımlanmakta ve ayrıca Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
Bu aşamada usuli kazanılmış hak kurumunun istisnalarından da bahsetmek gerekir. (Yargıtay HGK E: 2022/5-50, K:2023/566)
-Mahkemenin görevi ile ilgili usuli kazanılmış haktan sözedilemez. Şöyle ki; Yargıtay yerel mahkemenin kararını, görev itirazı olmaksızın görev dışında bir sebeple bozar ve mahkeme bu karara uyarsa bozma dışında kalan görev hususu usuli kazanılmış hak oluşturmayacak, yeniden yapılan yargılamada mahkeme tarafların itirazı üzerine ya da kendiliğinden görevsizlik kararı verebilecektir. Ancak temyizde açıkça görev itirazı ileri sürülmüş ve bu husus Yargıtay tarafından nazara alınmamış açık ya da zımni olarak reddedilmiş ise bu takdirde usuli kazanılmış hak görev konusunda da oluşacak ve yeniden yargılama yapan mahkeme görev konusunda karar veremeyecektir.
-Karar henüz kesinleşmeden geçmişe etkili olarak çıkarılan bir kanun hükmü de usuli kazanılmış hakkın istisnasını oluşturur. Böyle bir hâlde de usuli kazanılmış hakka aykırı olsa da yeni çıkarılan ve geçmişe etkili olan kanun hükmünün uygulanması gerekir.
-Yargıtayın bozma kararından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararının çıkarılmış olması da usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır. Az yukarıda bahsedilen 09.05.1960 tarihli içtihadı birleştirme kararına göre, içtihadı birleştirme kararları usuli kazanılmış hakka rağmen görülmekte olan davalara da uygulanır. İlk derece mahkemesi usuli kazanılmış hakka aykırı olsa bile yeni içtihadı birleştirme kararına göre karar verecektir.
-Usuli kazanılmış hakkın bir diğer istisnası ise kesin hükümdür. Bozmadan sonra usuli kazanılmış hak ile kesin hüküm çelişiyorsa öncelik usuli kazanılmış hak da değil, kamu düzeninden sayılan ve dava şartı olarak re’sen nazara alınması gereken kesin hükümdedir.
-Kamu düzenine aykırılık da usuli kazanılmış hakkın istisnalarından bir diğeridir. Gerçekten de kamu düzeninden sayılan bir husus ile usuli kazanılmış hak çelişiyorsa bu hâlde kamu düzeninden sayılan hâl usuli kazanılmış hakkın önüne geçecektir.
-Yargıtayın kararı her türlü yorumun, hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında, açıkça ve tartışmasız şekilde başka bir şekilde, yorumlanamayacak açıklıkta maddi hataya dayalı ise ve onunla sıkı sıkıya bağlı olduğu hâlde usuli kazanılmış hak ilkesi uygulamayacaktır. Yargıtay tarafından dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde açık ve tartışmasız bir maddi hata yapılması hâlinde, bu hata, usuli kazanılmış hak oluşturmayacaktır.
-Bir kanun hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilirse öncelik usuli kazanılmış hakta değil Anayasa Mahkemesinin iptal kararında olacaktır.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında; davacının Akşehir .. Asliye Hukuk Mahkemesinin … E sayılı dosyasında açmış olduğu davada verilen kararın davalı İçişleri Bakanlığı tarafından istinaf edildiği, Dairemizin D: …, K:… sayılı kararı ile Anayasa Mahkemesinin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2020/40 karar sayılı iptal kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal etmesi nedeniyle trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği ve yine Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından ; alınacak maluliyet raporunun kaza tarihi itibariyle yürürlükteki Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi ve düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerektiği gerekçesiyle resen ilk derece mahkemesinin kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dairemizin D: …. sayılı kaldırma kararı, AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 2019/40 esas 2019/40 sayılı iptal kararına dayandığından mahkemece davalıların usuli kazanılmış haklarının olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiştir.
Kaldı ki Akşehir .. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: … E sayılı dosyasında görülen davada davacının bakıcı gideri talebi olmamasına rağmen bu talep yönünden de davalıların usuli kazanılmış hakkının bulunduğuna karar verilmesi de yerinde değildir.
Mahkemece taraf delilleri toplandıktan sonra alınan aktüer raporunda davacının bakiye sürekli iş göremezlik zararının 104.586,96 TL olduğu, ve bakıcı giderinin de 3.705,75 TL olduğunun belirtildiği, aktüer bilirkişi raporunun Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak ve davacının muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenen peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabının yapıldığı, bilirkişi raporunun dosya içeriğine uygun olduğu anlaşılmakla mahkemece ıslah dilekçesi doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi yasaya aykırı olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü gerekir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin kararında yukarıda belirtilenler dışında HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden herhangi bir yanlışlığın da bulunmadığı gözetilerek, davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılması ve yeniden hüküm tesis edilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle;
1-Davanın KABULÜ ile;
104.586,96 TL bakiye sürekli iş göremezlik tazminatı ile 3.705,75 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 108.292,71 TL tazminatın davalılardan İçişleri Bakanlığı yönünden 19/06/2016, davalı …. Sigorta A.Ş. Yönünden dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine(Sigorta şirketinin poliçe limiti ile sınırlı olarak sorumlu tutulmak kaydıyla),
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
2-Alınması gereken 7.397,47 TL karar ve ilam harcından, peşin ve ıslah harcı olarak alınan toplam 1.191,52 TL’nin mahsubu ile bakiye 6.205,95‬ TL eksik harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından işbu dava açılırken yatırılan 164,52 TL peşin harç, 1.027,00 TL ıslah harcı ve 59,30 TL başvurma harcı ve 8,50 TL vekalet harcı olmak üzere toplam 1.259,32‬ TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 825,5‬0 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
5-Davalılar tarafından yargılama gideri yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davacı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 17.900,00 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
7-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
8-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
9-Davacı tarafından yapılan 738,00 TL istinaf başvuru gideri ile 50,00 TL posta masrafı olmak üzere toplam 788,00 TL yargılama giderinindavalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
10-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
11-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.12/10/2023

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.