Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/2085 E. 2023/2148 K. 23.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 23/10/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 08/06/2023
NUMARASI : Esas Karar

DAVACI : … – ….
VEKİLLERİ : Av. … –
Av. …
Av. … –
DAVALI : 1- … – …
VEKİLLERİ : Av. … –
Av. … –
Av. … –
Av. … –
DAVALI : 2- … – ….
VEKİLİ : Av. … –
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 23/10/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 24/10/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; 11.03.2020 tarihinde davalı …. yönetimindeki ….plakalı aracı ile Ereğli Halkapınar yolunda seyir halinde olduğu sırada, davacının kullanmış olduğu … plakalı aracına tam kusurlu olarak çarpması sonucu davacının kalça kırığı geçecek şekilde ağır hir şekilde yaralanmasına neden olduğunu, kazaya neden olan … plakalı araç davalı … şirkeli ….Sigorta tarafından ….numaralı zorunlu mali sorumluluk poliçesi kapsamında sigortalandığı için adı geçen sigorta şirketi hakkında dava açıldığını, davacının kaza sırasında leğen kemiği diye tabir edilen kalça bölgesinden parçalı kırık oluşacak şekilde yaralandığını ve iş bu yaralanmanın tedavisi için 8 adet çivi takıldığını ve davacının tedavisinin halen devam ettiğini, yaralanması sonrasında kalçasına platin çivi takıldığını, platin çivilerin halen durduğunu, iş bu yaralanma nedeniyle uzun süre hiç çalışmadığını, yatağa bağımlı olarak kaldığını, ayrıca çalışma gücünü de önemli ölçü de yitirdiğini, davacı iş bu yaralanma nedeniyle önce Ereğli Devlet Hastanesi’nde ön tedavi gördüğünü ve asıl tedavisinin Konya Necmettin Erbakan Tıp Fakültesi Hastanesinde devam ettiğini, davacının kazanın olduğu tarihten önce iyi bir ağaç budama ustası olduğunu, davacının her türlü budama ile birlikte çapa makinesi ile çaplama işi yaptığını, ayrıca süt ineklerinden aldığı sütleri satarak geçimi sağladığını, yaptığı bu işlerden dolayı günlük 350,00 TL ile 400,00 TL para kazandığını, davacının kazadan sonra bahçe ve çaplama işlerini yapamaz hale geldiğini, bakamadığı için süt ineklerini de satmak zorunda kaldığını, dava konusu itibariyle arabuluculuk kurumunu başvurunun zorunlu olması nedeniyle arabulucuya başvuru yapıldığını ve anlaşma sağlanamadığını, daha sonra davalı … şirketine de ayrıca başvuru yapıldığını ve 03.01.2020 tarihinde yapılan başvuruya cevap dahi verilmediğini, kazanın nedeniyle ceza davası Ereğli ..Asliye Ceza Mahkemesinin …. esas sayılı dosyası kapsamında bilirkişi raporuna göre davalının kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu anlaşılmış olduğunu ve davanın sonuçlandığını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ve olay tarihi olan 11.03.2020 tarihinde geçerli yasal faizi ile birlikte, 80.000,00 TL manevi tazminatın (sigorta şirketi hariç) davalı….alınarak tarafına verilmesini, iş göremezlik tazminatı olarak 10.000.00 TL, sürekli iş gücü kaybı tazminatı olarak 460.000,00 TL maddi tazminatının davalıların tamamından müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama gideri ve vekalci ücretinin davalılardan alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekilinin 10/05/2023 tarihinde ıslah dilekçesi sunmuş olduğu görülmüştür.
Davalı … vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; tutanaklardan da anlaşılacağı üzere işitme ve konuşma engelli olan davacı …’nun sevk ve idaresindeki motorsikleti ile gündüz vakti meskun mahalde bölünmüş yolu takiben seyir ettiğini, olay mahalline geldiğinde hızını azaltmadan uygun hızla yaklaşmadığını, kavşağa seyir hızı ile kontrolsüzce girerek karşı istikametten gelen ve kavşak içerisinde geçişini tamamlamak üzere olan ve önceden gördüğü hareketlerini izlediğini, uyarıda bulunmadığını, davalı …’nın kullandığı otomobilin sol ön kesimine zamanında önlem almayarak çarpması sonucu meydana gelen olayda dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketi sonucu iş bu kazanın meydana geldiğini, davacının asli ve tam kusurlu olarak bu kazaya sebebiyet verdiğini, işitme engelli olan davacı tarafın, motorsiklet sürmemesi gereken bir kişi olup aynı zamanda motorsiklet sürücüleri için gerekli güvenli sürüş tertibatlarını kullanarak motorsikletler için uygun hız sınırları ile seyretmesi gerektiğini, yaralanmasına davacının kendisinin kendi ihmali ve kusuru ile sebep olduğunu, davalı müvekkilinin sevk ve idaresindeki araç açısından artık bu kazanın oluşumunda, bir anda önüne hızlı bir şekilde çıkan motorsiklete çarpmamasını beklenmenin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bunun yanında trafik kurallarına da aykırı olduğunu, davacı tarafın Ereğli ..Asliye Ceza Mahkemesi’nin …. E. sayılı dosyasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına dayanarak tazminat istemesi açıkça hukuka aykırı olduğunu, davacının işitme engelli olması, davacının yaşının çok fazla olması sebebi ile motorsiklet sürmesi için gerekli reflekslere sahip olmaması, kazanın oluşumunda yaşlılığının etkisi olması, davacının da kusurlu oluşu ve ihmali davranışları ile herhangi bir koruyucu tertibat kullanmadan motorsiklet sürmesi gibi hususlar göz önüne alındığında, davacının manevi tazminat taleplerinin, yaşamın olağan akışına aykırı fahiş, haksız ve yersiz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde, iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu, davacının tarafın manevi tazminat talebinin miktar olarak yasal düzenleme amacına ve ruhuna aykırı olduğunu, davacının zenginleştirilmesine matuf, davalının ise aksine cezalandırılmasına yönelik olduğunu, davacının motorsiklet sürücüleri için zorunlu tertibatları kullanmadığından iddia ettiği zararın oluşmasına ve artmasına kendi müterafik kusuru ile sebebiyet verdiğini, davalı müvekkili lehine azami oranda hakkaniyet indirimi ve müterafik kusur hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesini, davacı tarafın davasının reddine, yargılama giderinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş.’ne dava dilekçesinin usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği, cevap dilekçesi sunulmadığı anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; yargılamaya esas alınan kusur, maluliyet ve aktüerya raporları ile birlikte davacı vekilinin geçici iş göremezlik, kalıcı iş göremezlik ve manevi tazminat taleplerine ilişkin 10/05/2023 tarihli ıslah dilekçesi de nazara alınarak, geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 12.081,08 TL, kalıcı malüliyeti nedeniyle uğradığı maddi zararı için 213.561,19 TL tazminatın davalı …’dan olay tarihi olan 11.03.2020, davalı … şirketi yönünden( sigorta limitleri dahilinde) 13/06/2020 temerrüt tarihinden, itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
6098 sayılı TBK’nın manevi tazminat başlıklı 56. maddesi; “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” hükmünü amirdir.
TBK 56. madesine göre bir olaydan zarar gören kişinin çektiği acıları bir nebze olsun azaltmak veya bozulan ruhsal dengesi yeniden düzelmesi için zarar veren kişiden bir miktar ücreti talep edebileceğini düzenlenmiş olup; kanun koyucu manevi tazminatın miktarını tayin etme hakkını hakimin takdirine bırakmıştır. Hükmedilecek miktar uğranılan zararla orantılı, duyulan acıyı hafifleticek nitelikte olmalıdır. Manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların ekonomik ve sosyal durumları, tarafların kusurları da gözetilmesi gerekmektedir. Manevi tazminatın miktarı bir tarafın zenginleşmesine, diğer tarafın yıkımına neden olmamalıdır. Belirtilen bu çerçeve ile birlikte manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile 50.000,00 TL davalı …’dan olay tarihi olan 11.03.2020 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
DAVANIN KISMEN KABULÜ ile;
Davacının maddi tazminat davasının kısmen kabulü ile; Geçici İş Göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 12.081,08 TL, Kalıcı malüliyeti nedeniyle uğradığı maddi zararı için 213.561,19 TL tazminatın davalı …’dan olay tarihi olan 11.03.2020, davalı … şirketi yönünden( sigorta limitleri dahilinde) 13/06/2020 temerrüt tarihinden, itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
Manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile; 50.000,00 TL manevi tazminatın davalı …’dan olay tarihi olan 11.03.2020 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacının ekonomik ve sosyal durumları ile ilgili olarak bildirilen tanıkların talimat ile dinlenmelerine karar verilmiş olmasına rağmen tanıkların dinlenmesi beklenmeden dava dosyasının bilirkişiye gönderilerek karara esas raporun alınmasının dosya kapsamına aykırı olduğunu, bu durumun alması gereken maddi tazminat miktarı açısından davacının aleyhine sonuç doğurduğunu, alınan bilirkişi raporunda davacıya ödenmesi gereken iş göremezlik tazminatı olarak 447.717,00 TL belirlenmiş olmasına rağmen, daha düşük olan 213.562,19 TL üzerinden karar verilmesinin dosya kapsamına ve hakkaniyet ölçülerine aykırı olduğunu, Ereğli Asliye Ceza Mahkemesinde yargılaması aşamasında alınan bilirkişi raporlarına göre davalı ….’ın tam kusurlu olduğunu, olayın oluş şeklinin de alınan ilk rapora uyumlu olduğunu, yargılama aşamasında Adli Tıp Kurumu Başkanlığından alınan raporda davacının davada %15 oranında kusurlu olduğu yönündeki rapora yaptıkları itirazların kabul edilmemesinin dosya kapsamına aykırı olduğunu, kabule göre davalı …’ın %85 oranında ağır kusurlu olması, davacının da %32.2 oranında kalacı saklığının söz konusu olması ve son yıllarda paranın satın alma gücündeki aşırı düşüş göz önüne alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarının aşırı düşük olduğunu, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, maddi ve manevi tazminat taleplerinin tamamının kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılardan alınarak taraflarına verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi tarafından davacı için şartları oluşmadığı ve dava konusu trafik kazasında davacının kusura katılımı söz konusu olduğu halde davacı lehine fahiş miktarda tazminata hükmedilmesi, davacının kaza öncesi de var olan maluliyet durumu gözetilmeden fazla miktarlarda maddi tazminata hükmedilmesi, hükmedilen maddi tazminatta müterafik kusur indirimine gidilmemesinin dosya kapsamına, usul ve yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkemenin hiçbir somut gerekçeye dayanmadan sırf davacı tanıklarının beyanlarını hükme esas alarak karar verdiğini, davalı müvekkilinin ev hanımı olup hiçbir gelirinin olmadığını, aynı zamanda eşini kaybetmiş ve iki kız çocuğa bakmakla yükümlü olan müvekkilinin büyük kızının da üniversitede okumakta olduğunu ve bu derece yüksek bir manevi tazminatın davalı müvekkilinin ve çocuklarının geçimini zorlaştıracağını, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak itiraz ve savunma beyanları doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece verilen karar davacı ve davalı … vekilleri tarafından istinaf edilmiştir.
1-Kamu Düzeni gereğince ve davacı vekilinin maddi tazminatın düşük belirlendiğine yönelik istinaf talebinin incelenmesi;
Davacı vekili, davacının sosyal ekenomik durumunun tespiti için tanıklarının dinlenmeden karar verildiğini ileri sürülmüş ise de davacı vekilinin bildirmiş olduğu 4 tanığın da dinlendiği, tanıkların genel olarak davacının yevmiyeli işler yaptığını, amelelik, budama ve çapa gibi işlerle uğraştığı beyan etmişlerdir. Davacının emekli maaşı dışında düzenli bir işi ve geliri olmadığı, yaptığı işlerin de çoğunlukla yaz aylarında yapılan mevsimlik işler olduğu dikkate alındığında davacının gelirinin asgari ücret üzerinden hesaplanmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. (Nitekim Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 2015/15743 Esas ve 2018/5536 Karar sayılı ilamında da “asgari ücretin üzerinde gelir ettiği resmi belgelerle kanıtlanamadığından davacının gelirinin asgari ücret üzerinden hesaplanmasında yasaya aykırılık bulunmamaktadır. denilmektedir.)
Davacı vekili bilirkişi raporunda belirlenen 447.717,07 TL yerine 213.561,19 TL’ye hükmedilmesinin hatalı olduğunu ileri sürmüştür.
Mahkemece alınan maluliyet raporunda Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre yapılan hesaba göre davacıda %32,2, Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre yapılan hesaba göre %13 oranında maluliyet oranı tespit edilmiştir.
Yine mahkemece hükme esas alınan aktüer raporunda alternatifli olarak 2 farklı hesaplama yapılmış olup Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre yapılan hesaba göre belirlenen %32,2 mululiyet oranına göre ve Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak yapılan hesaba göre davacının kalıcı maluliyet tazminatının 447.717,07 TL olduğu, Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre belirlenen %13 mululiyet oranına göre ve TRH 2010 Yaşam Tablosu esas alınarak yapılan hesaba göre ise kalıcı maluliyet tazminatının 213.561,19 TL olduğu belirtilmiş olup mahkemece 2. Seçeneğe göre hazırlanan hesaba itibar edilerek davacının kalıcı maluliyet tazminatının 213.561,19 TL olduğuna karar verilmiştir.
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır. Bu nedenle;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre PMF yaşam tablosu ve kaza tarihine göre uygun maluliyet yönetmeliği hükümlerine göre düzenlenen tazminat ve maluliyet bilirkişisinden, yukarıdaki esaslara uygun rapor tanzimi sağlanarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.
Somut olayda alternatifli olarak hazırlanan aktüer raporunda Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği ve Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak yapılan hesaba göre davacının kalıcı maluliyet tazminatının 447.717,07 TL olarak belirtildiği ve bu doğrultudaki raporun dosya içeriğine uygun, açıklamalı, denetime ve hüküm kurmaya elverişli anlaşılmakla bu miktar tazminata hükmedilmesi gerekirken, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gereğince uygulanma kabiliyeti olmayan yönetmeliğe göre alınan maluliyet yönetmeliğine göre ve TRH2010 yaşam tablosuna göre belirlenen tazminata hükmedilmesi yerinde olmadığından davacı vekilinin bu yöndeki istinaf talebinin kabulü gerekmiştir.
2-Davalı … vekilinin kaza esnasında davacının yaşı ve engel durumu gereği motosiklet sürmemesi gereken kişilerden olduğu ve zorunlu koruyucu ekipmanları kullanmadığı ve bu nedenle müterafik kusurunun bulunduğu ve tazminattan indirim yapılması gerektiğine yönelik iddiası ile ilgili olarak ;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminatın belirlenmesi” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğine ve özellikle kusurun ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş; “tazminatın indirilmesi” başlıklı 52. maddesinde ise; zarar gören taraf, zararı doğuran fiile razı olduğu veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olduğu yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırdığı takdirde hakimin, tazminatı indirebileceği veya tamamen kaldırabileceği açıklanmıştır.
Buna göre, zarar görenin zarara katılması veya zararın artmasına sebep olduğu hallerde zarar görenin, zararı önleyici ya da azaltıcı tedbirleri almamasında müterafik kusurunun bulunduğunun kabulü gerekir. Müterafik kusur; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582) Zararın doğumu ya da artmasına yol açan fiil, zarar görenin davranışlarından ileri gelmişse müterafik (ortak) kusurdan söz edilir. (KILIÇOĞLU, Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2012, s.418)
Yukarıda da açıklamalar dikkate alındığından davacının müterafik kusuru nedeniyle tazminattan indirim yapılabilmesi için zararın bu nedenle artması, zarar ile mağdurun eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir.
Somut olayda davacının yaralanmasının kalça bölgesinde olduğu, koruyucu ekipmanların ise genel olarak baş, diz ve dirsekler gibi vücudun belli bir kısım bölgelerini korumak amacıyla kullanıldığı, kalça bölgesini korumak amacıyla kullanılması zorunlu olan koruyucu ekipman bulunmadığından davalı vekilinin bu yöndeki itirazlarının yerinde olmadığı, davacının kaza anındaki yaşının 56 olması nedeniyle yaşının fazla olmadığı, yine davacının işitme engelinin bulunup bulunmamasının zararın artmasındaki illiyet bağı olarak değerlendirilemeyeceği, işitme engelinin kusurun oluşu ile ilgili olarak değerlendirilebileceği ve davacının kazanın oluşumunda %15 oranında kusurlu olduğu dikkate alındığında işitme engelinin müterafik kusur olarak değerlendirilmesi gerektiği yönündeki davalı savunmasının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
3-Davacı ve davalı … vekilinin manevi tazminata yönelik istinaf taleplerinin incelenmesi;
6098 sayılı TBK.nın 56. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yargıtay’ın 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hâkimin takdirine bırakılmış ise de hâkim; Medeni Kanununun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözeterek, hukuk ve adalete uygun hak ve nesafet kurallarına göre uygun miktarda tazminat takdir etmesi gerekmektedir. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların değerlendirilmesi gerekir. Hakim manevi tazminata hükmederken; tarafların kusur durumu, kusur derecesi, ekonomik ve sosyal durumları, zarar ile olay arasındaki illiyet bağı, ölüm halinde kaza ile ölüm arasında illiyet bağının bulunması, olayın tarihi, olayın ağırlığı, olay tarihindeki paranın satın alma gücü, davacı sayısı gibi hususlar dikkate alınarak davacılar için zenginleşme, davalılar için yoksulluğa neden olmayacak şekilde belirlenmelidir.
Somut olayda; yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri, meydana gelen olayın ve davalının fiilin niteliği, olayın oluş yer ve şekli, kusur durumları, oluşan sürekli ve geçici maluliyet durumu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olay tarihindeki paranın alım gücü göz önünde bulundurulduğunda, davacı için belirlenen manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete göre uygun olduğu görüldüğünden, buna yönelik taraf vekillerinin itirazının reddine karar verilmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere 1. bendde yazılı nedenlerle davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, davacı vekilinin sair ve davalı … vekilinin tüm istinaf itirazlarının reddine, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kısmen kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle; (İnfazda tereddüt oluşmaması için itiraz edilmeyen ve kesinleşen kısımlar korunmak suretiyle)
Davanın KISMEN KABUL , KISMEN REDDİ ile,
1-Davacının maddi tazminat davasının KABULÜ ile; Geçici İş Göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 12.081,08 TL, Kalıcı malüliyeti nedeniyle uğradığı maddi zararı için 447.717,00 TL olmak üzere toplam 459.798,08 TL tazminatın davalı ….ı’dan olay tarihi olan 11.03.2020, davalı … şirketi yönünden( sigorta limitleri dahilinde) 13/06/2020 temerrüt tarihinden, itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Manevi tazminat talebinin KISMEN KABULÜ ile; 50.000,00 TL manevi tazminatın davalı …’dan olay tarihi olan 11.03.2020 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Alınması gereken 34.824,30 TL karar ve ilam harcına karşılık peşin alınan 512,33 TL peşin harç, 1.346,00 TL ıslah harcının mahsubu ile eksik olan ‭‭32.965,97‬ TL karar ve ilam harcının davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak hazineye gelir kaydına, (Davalı … Tic AŞ.’nin 29.702,33 TL’sinden diğer davalı ile birlikte sorumlu tutulmasına, bakiye kısmın tamamından diğer davalının sorumlu tutulmasına)
4-Davacı tarafından yatırılan 80,70 TL başvurma harcı, 512,33 TL peşin harç, 1.346,00 TL ıslah harcı olmak üzere toplam ‭‭1.939,03‬ TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama gideri 4.200,00 TL bilirkişi ücreti, 2.542,48 TL Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp rapor ücreti, 1.560,00 TL Ankara Trafik İhtisas Dairesi rapor ücreti ve 1.608,1‬0 TL posta tebligat gideri ‭‭‭toplamı olan‭ ‭‭9.910,58‬ TL yargılama giderinin kabul ret oranına göre hesaplanan ‭‭‭9.355,58 TL’sinin (davalı … şirketinin 8.429,37 TL’sinden sorumlu olmak kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, bakiye miktarın davacı üzerine bırakılmasına,
6-Maddi Tazminat yönünden; Davacı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 70.371,73 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak davacıya verilmesine,
7-Manevi Tazminat yönünden; Davacı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 17.900,00 TL vekalet ücretinin davalı …’dan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı … kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre reddedilen manevi tazminat miktarına göre belirlenen 17.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’ya verilmesine,
9-Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödendiğinden ve bu ücret ve ayrıca adliye arabuluculuk bürosu tarafından yapılmış zaruri giderler de Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılandığından ve bu giderler de yargılama gideri sayıldığından buna göre 1.360,00 TL arabuluculuk ücretinin kabul ret oranına göre hesaplanan ‭1.283,84 TL davalılardan (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) müştereken ve müteselsilen, 76,16 TL’nin davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına (harç tahsil müzekkeresi yazılmasına).
10-Davacı tarafından yatırılan ve dosyada bakiye kalan gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
11-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
12-Davalı … tarafından alınması gereken 18.829,12 TL harçtan peşin alınan 4.708,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 14.121,12‬ TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
13-Davacı tarafından yapılan 738,00 TL istinaf başvuru gideri ile 60,00 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 798,00 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
14-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
15-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda; maddi tazminat yönünden; HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere, manevi tazminat yönünden; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 24/10/2023


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.