Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/207 E. 2023/351 K. 27.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 27/02/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 01/12/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : …

VEKİLLERİ : Av. …
: Av. …

: Av. …
: Av. …

DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Rücuen Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 27/02/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 28/02/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; Müvekkili şirkette … poliçe numaralı ve 19.06.2018-19.06.2019 vadeli Ekstra Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı bulunan davalıya ait … plakaı aracın … tarihinde gerçekleşen trafik kazası sebebiyle tazminat ödendiğini, hak sahibi … vekili tarafından Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … E. nolu dosyası ile dava açıldığını ve sulhen anlaşmaya varılarak … nolu hasar dosyasından 365.283,00 TL ve … nolu hasar dosyasından ise 27.767,00 TL ödeme yapıldığını, Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasında Adli Tıp Kurumu’ndan alınan bilirkişi raporunda sigorta’ı aracın %100 kusurlu olduğu ve kamyoneti hatalı şekilde yüklediği için kazanın meydana geldiği tespit edildiğini, kaza sırasında müvekkili şirketçe sigortalanan … plaka numaralı araç sürücüsünün istiap haddi ve ağır kusuru sebebiyle Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartlarının B.4 maddesinin ç fıkrası uyarınca ödenen tazminatın sigortalılarından rücuen tahsilini talep ettiklerini, ancak davalı ile arabuluculuk görüşmelerinden de sonuç alınamadığını belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmek üzere toplam 393.050,00 TL tutarın ödeme tarihi oları 07.04.2020 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte mahkeme masrafları ve vekâlet ücreti ile birlikte mahkeme masrafları ve vekâlet ücreti ile davalıdan tahsiline, davalıya ait menkul ve gayrimenkul malları üzerine üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özet olarak; öncelikle davacının taleplerinin zamanaşımına uğramış olup esasa girilmeksizin reddinin gerektiğini, her halükarda davacının davasına konu etmiş olduğu kazada müvekkili şirkete kusur atfedilmesi mümkün olmadığını, müvekkili şirketin kusurunun bulunmadığını, dava dışı … ile davacı sigorta şirketi arasındaki sulh durumu müvekkili şirkete karşı ileri sürülemeyeceğini, müvekkili şirketin sulhe taraf olmadığını, bu sebeple müvekkili şirketin taraf olmadığı bir anlaşma kapsamında ödenen tazminatın müvekkili şirkete rücu edilmesinin kabul edilemez olduğunu, davacı sigorta şirketinin …’ e ödemiş olduğu fahiş tazminatının dayanağı kesin sonuçlara bağlanmadığını, ödenen tazminatın ihtiva ettiği hesapların ve taleplerin kesin bir mahkeme kararına yahut kesinleşmiş bir rapora bağlandığından söz edilemeyeceğini, davacının dava dilekçesinde ödediğini iddia ettiği tazminat miktarlarının fahiş olup, kabulüıgı mümkün olmadığını, müvekkilin istiap haddini aştığı kazanın bu sebple gerçeklştiği yönünde herhangi bir tespitin bulunmadığını, kaldı ki bu iddia gerçeklikten yoksun olup istiap haddinin aşılması söz konusu olmadığını, davacının davasının ve taleplerinin iş bu B.4 Maddesi Ç fıkrası kapsamında olduğu nazara alındığında davacının davasının taleple bağlılık ilkesi gereğince her halükarda reddi gerekmekte olduğunu, zira istiap haddinin aşılmasının söz konusu olmadığı gibi bu yönde yapılmış bir somut tespitin de mevcut olmadığını, kaza tutanakları ile istiap haddinin aşılmadığının sabit olduğunu, davacının ihtiyati tedbir talebi yasal dayanaktan yoksun olup reddi gerektiğini belirterek; öncelikle davanın usulden reddine, yasal dayanaktan yoksun ihtiyati tedbir talebinin reddine, her halükarda haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline, karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Dava, rücuen tazminat isteminden ibarettir.
Açılan dava, ilk önce Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E sırasına kaydedilmiş, bu sıra üzerinden yapılan yargılama neticesinde 03/03/2022 gün ve … E … K sayılı karar ile davacının kazanın salt istiap haddinin aşılmasından kaynaklandığını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuş, Konya BAM … HD.’nin 25/05/2022 gün ve … E … K sayılı kararı ile davacının rücu hakkının doğduğu ve en son alınan … Fen Heyeti raporundaki kusur oranları dikkate alınmak suretiyle davacının rücuen talep edebileceği tutarın belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Kaldırma kararı sonrasında dava Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E sırasına kaydedilmiş ve yargılamaya bu sıra üzerinden devam edilmiştir.
Kaldırma kararına istinaden davacının sigortalısı olan davalıya rücu etmesinin mümkün olup olmadığı konusunda yeniden değerlendirme yapılması mümkün olmayıp kaldırma kararına istinaden davacının sigortalısına rücu edebileceği kabul edilmelidir.
Yine kaldırma kararına istinaden davaya konu trafik kazasının oluşmasında sigortalı araç sürücüsünün % 75, dava dışı … ‘in ise % 25 oranında kusurlu olduğu hususu dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Taraflar arasındaki ihtilaf; 27/08/2018 tarihli trafik kazası neticesinde dava dışı …’in cismani zarara uğrayıp uğramadığı, trafik kazasına karışan … plakalı araç sürücüsünün kazanın oluşmasında kusurlu olup olmadığı, dava dışı …’in zararlarından … plakalı araç sigortacısı davacı sigorta şirketinin sorumlu olup olmadığı, sorumlu ise sorumlu olduğu tutarın ne kadar olduğu, davacının dava dışı zarar görene yaptığı ödemeyi davalı sigortalısından rücuen talep etmesinin mümkün olup olmadığı, kazanın meydana gelmesinde istiap haddinin aşılması dışında başka etkenlerin de etkili olup olmadığı ve davacı sigortacının davalı sigortalısından rücuen talep edebileceği tutarın ne kadar olduğu hususlarından ibarettir.
Kazaya karışan … plakalı aracın … tarihinde tanzim edilen Ekstra Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi’nin incelenmesinde; poliçe vadesinin 19/06/2018-19/06/2019 olduğu, poliçe ile standart ZMMS poliçesinin teminat altına aldığı rizikoların yanında ihtiyari mali mesuliyet kapsamında manevi zararların da teminat altına alındığı, manevi tazminat teminat limitinin artan mali sorumluluk limitinin % 25’i ile sınırlı olduğu, bu kapsamda manevi tazminat limitinin 62.500,00 TL olduğu anlaşılmıştır.
…tarihli ibraname ile, davacının davaya konu trafik kazası nedeniyle 280.000,00 TL maddi tazminat, 28.050,00 TL ilam vekalet ücreti, 300,00 TL yargılama gideri 23.333,00 TL icra vekalet ücreti ve 33.600,00 TL faiz alacağı olmak üzere maddi zarar nedeniyle toplam 365.283,00 TL, 20.000,00 TL manevi tazminat, 3.400,00 TL vekalet ücreti, 300,00 TL yargılama gideri 1.667,00 TL icra vekalet ücreti ve 2.400,00 TL faiz olmak üzere manevi zararlardan ötürü toplam 27.767,00 TL tutarında dava dışı …’e ödeme yapılması konusunda dava dışı … vekili ile davacı sigorta şirketi vekilinin anlaşma sağladıkları anlaşılmıştır.
Bahsi geçen ibranameye istinaden 9.567,80 TL stopaj kesintisinden sonra dava dışı … vekiline 07/04/2020 tarihinde toplam 383.482,21 TL ödeme yapılmıştır.
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E sayılı dosyasında düzenlenen … tarihli maluliyet raporu ile dava dışı …’in sürekli iş göremezlik oranının % 40, geçici iş göremezlik süresinin 15 gün, başkasının yardımına muhtaç olduğu sürenin 15 gün ve tedavi gideri zararının 250,00 TL olduğu belirlenmiştir.
Her ne kadar ibranamede maddi tazminatın hangi zarar kalemlerine istinaden ödendiği belirli değil ise de Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E sayılı dosyasında dava dışı zarar görenin sürekli ve geçici iş göremezlik zararı, tedavi gideri zararı ve bakıcı gideri zararının tahsilini istemesi ve ibranamenin bu dosyaya istinaden düzenlenmesi karşısında yapılan ödemenin bu dört zarar kalemini kapsadığı kabul edilmiştir.
Ödemenin 07/04/2020 tarihinde yapılması nedeniyle dava dışı zarar görenin bu tarih itibariyle zararının ve talep edebileceği tazminat tutarının belirlenmesi gerekir. … tarihli bilirkişi raporu ile ödeme tarihindeki verilerek göre davacının talep edebileceği sürekli iş göremezlik tazminatını tutarının 391.486,80 TL, geçici iş göremezlik tazminatı tutarının 544,09 TL, bakıcı gideri tazminatı tutarının 761,06 TL ve tedavi gideri tazminatı tutarının 187,50 TL olduğu tespit edilmiştir. Bu kapsamda davacının yaptığı ödemenin toplam zararın altında olması nedeniyle yapılan ödemenin tamamını davalıya rücu edebileceği sonucuna varılmıştır.
Dava dışı … vekili ile davacı vekilinin dava dışı zarar görene 20.000,00 TL tutarında manevi tazminat ödenmesi konusunda anlaşma sağladıkları ve bu anlaşma kapsamında zarar görene manevi tazminat ödemesi yapıldığı anlaşılmaktadır. Dava dışı zarar görenin yaralanmasının derecesi, tarafların kusur oranları, paranın alım gücü ile manevi tazminatın caydırıcılık ve tatmin fonksiyonu dikkate alındığında bu tutarın makul derecede olduğu sonucuna varılmış ve davacının manevi tazminat kapsamında ödediği tutarları da rücu edebileceği kabul edilmiştir.
Her ne kadar davalı vekili tarafından ibranamede bahsi geçen manevi tazminat tutarı, faiz, vekalet ücreti ve yargılama gideri yönünden davacının hangi gerekçelerle ödeme yaptığının belirsiz olduğu gerekçesiyle itiraz edilmiş ise de konuya ilişkin olarak daha önce tazminat istemli davanın açıldığı, bu dosya kapsamında birden fazla rapor tanzim edildiği, temerrüdün ibraname tarihinden önce oluştuğu hususları dikkate alındığında davalının itirazının yerinde olmadığı açıktır. Bunun yanında tarafların gerçek zararın daha altında bir tutarda anlaşmaları, davacının yapılan bu anlaşma ile davalıyı daha yüksek bir ödeme yükümlülüğünden kurtarmış olması, ibranamede geçen asıl alacağın ferisi niteliğindeki alacak kalemlerinin de gerçek alacağın altında olduğu hususu da dikkate alındığında da davalı itirazlarının yerinde olmadığı kabul edilmelidir.
Davacı alacağa avans faizi işletilmesini talep etmiştir. Her ne kadar her iki taraf tacir ise de davacının dava dışı zarar görenin talep edebileceği faiz oranından farklı ve yüksek bir faiz oranı talep etmesinin mümkün olmadığı, kazaya karışan aracın kullanım şeklinin hususi olması nedeniyle zarar görenin yasal faiz isteminde bulunabileceği, dolayısıyla davacının da ancak yasal faiz isteminde bulunabileceği sonucuna varıldığından davacının alacağa avans faizi işletilmesine yönelik talebi yerinde görülmemiştir.
Tüm dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; davaya konu trafik kazasının oluşmasında sigortalı araç sürücüsünün % 75 oranında kusurlu olduğu, istiap haddinin aşılması nedeniyle davacının sigortalısı olan davalıya rücu edebileceği, davacının bu trafik kazası nedeniyle toplam 393.050,00 TL tutarında ödeme yapmak zorunda kaldığı, bu tutarın tamamını davalıdan rücuen talep edebileceği sonucuna varıldığından davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
DAVANIN KABULÜ ile, 393.050,00 TL’nin … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; işbu davada çözümlenmesi gereken tek hususun kazanın istiap haddinin aşılmasından meydana gelip gelmediği olduğunu, davacı sigorta şirketinin kazanına salt yük yönünden istiap haddinin aşılmasından kaynaklandığını ispatlayamadığı gözetildiğinde Yerel Mahkemenin esastan ret kararının yerine davanın kabulüne karar vermesinin hatalı olduğunu, dosya kapsamında alınan aktüerya hesap raporunun ve maluliyet raporunun hükme esas alınmaması gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte; sigorta şirketinin ödeme yaptığı tarihteki kendi kayıtlarına göre yapılan hesabın işbu dosyada tespit edilen kusur oranlarına göre dikkate alınması gerektiğini, geçmişten bugüne istiap haddi ihtilaflarında yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına göre kazanın salt istiap haddinin aşılmasından kaynaklı olduğunun ispatlanması halinde sigorta şirketlerinin rücu hakkı olacağının kabul edildiğini, somut olayda kazazedeyi %25 kusurlu kabul edip bir de sigorta şirketinin rücu edebileceğini kabul etmenin çok açık hukuki garabet olduğunu, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının müvekkili lehine kaldırılmasına, davanın reddine ve müvekkili lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
İlk derece mahkemesince verilen ilk karara ilişkin olarak Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 03/03/2022 tarih … Esas … Karar sayılı dosyasında verilen kararının eksik araştırma nedeniyle HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA karar verilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Dava, sigorta şirketi tarafından kendi sigortalısına karşı açılan rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4 kısmında sigortacının işletene rücu hakkı düzenlenmiş, rücu edilebilecek haller sınırlı olarak sayılmıştır. Bu düzenlemede “Tazminatı gerektiren olay, yolcu taşımaya ruhsatlı olmayan araçlarda yolcu taşınması veya yetkili makamlarca tespit edilmiş olan istiap haddinden fazla yolcu veya yük taşınması yüzünden meydana gelmiş ise…” şeklinde hüküm getirilmiştir. Buna göre istiap haddinin aşılması ve kazanın münhasıran bu nedenle meydana geldiğinin ispatlanması halinde zorunlu mali sorumluluk sigortacısının rücu hakkı vardır.
KTK 85/1 maddesi gereğince bir motorlu aracın işletilmesi sırasında meydana gelen zarardan motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi müşterek ve müteselsilen sorumlu olurlar. KTK 91/1 maddesi gereğince işletenin 85. madde gereğince sorumluluklarının karşılanması için trafik sigortası yaptırması zorunludur.
Teminat kapsamındaki hasar bedelini ödeyen ZMMS şirketi KTK 95. madde ve Genel Şartlar B4 maddesine göre kendi sigortalısına rücu edebilir.
KTK 65. maddesine göre araçların yüklenmesinde yönetmeliklerde belirtilen ölçü ve esaslara aykırı olarak işlem yapılması dolayısıyla gabari dışı yük yüklenmesi yasaklanmıştır.
Gabari, araçların yüklü veya yüksüz olarak karayolunda güvenli seyirlerini temin etmek amacı ile uzunluk, genişlik ve yüksekliklerini belirleyen ölçülerdir.
İstiap haddi yani taşıma sınırı ise bir aracın güvenle taşıyabileceği en çok yük ağırlığı ve yolcu sayısıdır.
Davaya konu edilen zararın oluşumunda tek etkenin, davalının aracına gabariyi aşan yükleme yapması olduğu tutanaklar ve alınan Karayolları fen heyeti bilirkişi raporuyla da sabit olmuştur.
Araçların yüklenmesi sırasında mevzuat gereği uyulması gereken kuralların ve istiap haddinin kapsamına, yükün ağırlığı ile birlikte yüksekliği (gabari) de dahildir. Dava konusu hasara yol açan kazanın oluşumuna, davalının taşıma kurallarına aykırı davranması ve istiap haddinin üzerinde yükleme yapmasının sebep olması karşısında, ZMSS Genel Şartları B.4 maddesi (e) bendi uyarınca davacı sigorta şirketinin davalıya rücu hakkı doğduğu anlaşılmakla itirazın reddi gerekmiştir.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yine dava dışı … için hesaplamaya dayanak alınan 10/02/2020 tarihindeki Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas … Karar sayılı dosyasında alınan maluliyet raporunun özürlülük ölçütü, sınıflandırması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu yönetmeliklere göre verildiğinden yukarıdaki açıklamalar gereğince bu yönetmeliklerin uygulama ihtimali kalmadığı açıktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, Öncelikle dava dışı … için çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliğe uygun olarak alınarak maluliyet raporundan sonra daha önce rapor tanzim eden aktüerya bilirkişisinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı tarafça yatırılan, başvurma harçları dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde davalı tarafa iadesine,
4-İstinaf eden davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi.
28/02/2023


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.