Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/1972 E. 2023/2219 K. 30.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 30/10/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/06/2023
NUMARASI : Esas Karar

DAVACILAR : 1-
2-
3-
VEKİLİ : Av.
DAVALI :
VEKİLİ : Av.
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 30/10/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 31/10/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 03/07/2019 tarihinde müvekkili ……yönetimindeki diğer müvekkillerinin içerisinde bulunduğu ….. plaka sayılı araç ile …… idaresinde bulunan ….. plaka sayılı aracın karıştığı kaza sonucunda müvekkillerinin ağır şekilde yaralandıklarını, kazaya karışan….. plaka sayılı aracın ZMMS poliçesinin bulunmadığından davalının sorumlu olduğunu, kaza sonucu müvekkillerinde oluşan maddi zararların tazmini bakımından davalıya müracaat edildiğini, ancak herhangi bir sonuç alınamadığını belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacılar için ayrı ayrı olmak üzere şimdilik 100’er TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özet olarak; Davacının usulüne uygun başvurusunun bulunmadığını, kazanın tek taraflı olduğunu, sürücünün tam kusurlu olduğunu, çarpışmanın bulunmadığını, bu nedenle müvekkiline husumetin yöneltilemeyeceğini, müvekkilinin sorumluluğunun kusur oranı ve teminat limiti ile sorumlu olduğunu, kazaya karışan aracın poliçesinin bulunup bulunmadığının araştırılmasının gerektiğini, davanın diğer sorumlulara ihbarının gerektiğini, davacının manevi tazminat taleplerinde sorumluluklarının bulunmadığını, kusur ve maluliyet yönüyle uzman bilirkişiler marifetiyle rapor alınmasının gerektiğini, karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen kararda özetle; “Yukarıda izah edilenler, bilirkişi raporları, adli tıp raporları, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02/12/2021 tarihli 2017/1179 E. Ve 2021/1563 karar sayılı ilamı ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yerleşmiş içtihatları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; ….. plaka sayılı araç ile ….. plaka sayılı aracın karıştığı kaza sonucunda maddi hasarlı ve yaralanmalı trafik kazası meydana geldiği, kaza neticesi….. plakalı araçta bulunan davacının yaralandığından bahisle mahkememizde tazminat davası açıldığı, davalı tarafların ise davanın reddini talep ettiği anlaşılmıştır. Söz konusu trafik kazasının meydana gelmesinde sürücüsü ……’ın %75 oranında kusurlu olduğu, sürücüsü ……in %25 oranında kusurlu olduğunun alınan bilirkişi raporu ile tespit edildiği, davacının dava konusu trafik kazasına bağlı olarak maluliyetine ilişkin rapor aldırıldığı, davacı vekilince 27.09.2022 tarihli duruşmada davacı ……. sakatlığının bulunmadığına ilişkin mahkememizce daha önce alınan Adli Tıp Kurumu raporu kabul edildiğinden ve sürekli maluliyet dışındaki hususlara yönelik olarak Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre yeniden rapor alınmasının dosyaya katkı sağlamayacağı anlaşıldığından yeniden rapor alınmadığı, davacının maddi zararının aktüer bilirkişi marifetiyle hesaplamasının yapıldığı, kazaya karışan ….. plakalı sayılı aracın Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı olmadığı, davacının maddi zararlarının tazmininde davalı… Hesabının aracı işleten ile birlikte müteselsilen sorumlu olduğu anlaşılmakla; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, davacının emniyet kemerinin takılı olup olmadığının belirsiz olduğu, davacının emniyet kemerinin takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delilin bulunmadığı, takılı olmadığının ispatının davalı taraf üzerinde bulunması nedeniyle müterafik kusur indiriminin yapılmadığı (Konya Bölge Adliye Mahkemesinin 3.Hukuk Dairesinin …. Esas ….. Karar Sayılı ilamı), davacı ….. ile …… karı koca olması nedeniyle hatır taşıması indirimi yapılmasına yer olmadığı, açıklanan nedenlerle davacı …..’in davasının kısmen kabulüne, davacı …..t’in davasının kabulüne karar verilmiş,……yönünden davanın geri alınması nedeniyle,…….yönünden karar verilmesine yer olmadığına yönelik karar verilmiş ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklinde davacı …..’in Davasının kısmen kabulü ile; 03.07.2019 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacıda meydana gelen yaralanmadan dolayı, 2.057,65 TL geçici iş göremezlik zararı tazminatı, 2.878,20 TL bakıcı gideri zararı tazminatı, 750,00 TL tedavi gideri zararı tazminatı olmak üzere toplam 5.685,85 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketinin olay tarihi itibariyle geçerli olan kaza başına ölüm ve sakatlık teminat klozu limiti ile sınırlı olarak, dava tarihi olan 03.07.2019’dan itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı ….’in davasının kabulü ile; 03.07.2019 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacıda meydana gelen yaralanmadan dolayı, 89.346,31 TL sürekli iş göremezlik zararı tazminatı,17.313,53 TL geçici iş göremezlik zararı tazminatı, 7.675,20 TL bakıcı gideri zararı tazminatı, 5.000,00 TL tedavi gideri zararı tazminatı olmak üzere toplam 119.335,04 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketinin olay tarihi itibariyle geçerli olan kaza başına ölüm ve sakatlık teminat klozu limiti ile sınırlı olarak, dava tarihi olan 03.07.2019’dan itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, …..yönünden davanın geri alınması nedeniyle, ….. yönünden karar verilmesine yer olmadığına, dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın kısmen hukuka ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemece yasal faize hükmedildiğini ancak ticari faize hükmedilmesi gerektiğini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin hatalı hesaplandığını, müvekkillerin yasal alacaklarının çok daha fazla iken kabul edilen miktarların az olduğunu, fazlaya dair haklarının saklı tutulması gerektiğini, bu hususa ilişkin yapılan itirazlarının mahkemece dikkate alınmadığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacının dava konusu kaza sebebiyle yaralandığını ve malul kaldığı iddiasına istinaden müvekkilinden talep edilen bedensel zarar tazminatı hususunda müvekkiline usulüne uygun bir başvurunun bulunmadığını, maluliyet raporunun ilgili yönetmeliğine uygun olarak ATK’dan alınması gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tazminat hesaplama metodunun hatalı olduğunu, raporda TRH yaşam tablosuna göre bakiye ömrün belirlendiğini ve progresif rant yöntemi ile hesaplama yapıldığını, yapılan hesaplamanın hukuka aykırı olduğunu, geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavi giderlerinin kurum sorumluluğunda olmadığını, söz konusu kazada araç sürücüsü ……’ın kazada kusurunun bulunmadığını, kazada yaralanan ve kazaya karışan araçta yolcu olarak bulunan davacı …..açısından hatır taşımasının söz konusu olduğunu, bu durumun mahkemece değerlendirilmesi gerektiğini, davaya konu kazaya karışan araçta yolcu olarak bulunan…..’in kaza esnasında emniyet kemeri takmadığını, bu durumda davacının müterafik kusur indirimi yapılmış olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkili …….e Hesabının usulüne uygun bir başvurunun bulunmadığından dolayı temerrüde düşürülmediğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
1,65 teknik faizin uygulanması gerektiği, yanlış yönetmeliğinin uygulandığı, maluliyete itiraz ve Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların ve bu genel şartlarla belirlenen Özürlülük ölçütü yönetmeliği ile Engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Bu halde Söz konusu belirlemenin Adli Tıp/Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlar tarafından (çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak) uzmanlık alanlarına göre, HMK’nun 275 inci maddesi gereğince oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan çalışma gücü ve maluliyet oranının belirlenmesine ilişkin mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
O halde mahkemece, yukarıda verilen hukuksal bilgiler dikkate alınarak Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’ndan veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Ana Bilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarından davacının maluliyeti olup olmadığı, yaralanmasının niteliği, iş güçten kalma süresinin tespiti bakımından Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN YANLIŞ YÖNETMELİĞE GÖRE KARAR VERİLDİĞİ ANLAŞILMAKLA Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri YönetmeliğiNE GÖRE ALINAN davacı …. için 29/07/2021 TARİHLİ ve davacı ….. için 30/07/2021 tarihli RAPORA GÖRE KARAR VERİLMESİ GEREKİR.
KEZA
AYM ‘ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda pmf 1931 e göre ek rapor alınmalıdır.
Kusura itiraz
Mahkemece Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı’ndan alınan 07/09/2022 tarihli, 55753286-101.01.02-2022/21353/6807 sayılı raporda özetle; sürücüsü ……’ın %75 oranında kusurlu olduğu, sürücüsü …..’in %25 oranında kusurlu olduğu, Ankara …. Asliye Ticaret Mahkemesi kanalıyla bilirkişi heyeti Makine Mühendisi …., Trafik Mühendisi ……, Makine Mühendisi …..’den 06/12/2022 tarihli rapor alınmış, bilirkişi heyeti raporunda sonuç olarak; ….. plaka sayılı otomobil sürücüsü ……; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunun 46/b, 46/c, 84/b, 84/c maddelerini ihlal ettiğinden bu kazanın oluşumunda % 75 ( Yüzde yetmiş beş) oranında kusurlu olduğu, ….. plaka sayılı otomobil sürücüsü …….; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunun 52/b maddesini ihlal ettiğinden bu kazanın oluşumunda % 25 ( Yüzde yirmi beş) oranında kusurlu olduğu bildirilmekle ve bu kusur durumunun ceza dosyası ile uyumlu olduğu görülmekle itiraz yersizdir.
Davalı ….. hesabı vekilinin kabul edilen Geçici iş göremezliğin,bakıcı ve tedavi giderinin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
…. Hesabı’nın hangi hallerde sorumlu tutulduğu ve Hesaba hangi şartların gerçekleşmesi halinde dava yöneltilebileceği 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14. maddesi ve… Hesabı Yönetmeliği’nin 9. maddesinde belirtilmiştir.
Sigortacılık Kanunu’nun 14. maddesinin 2/b fıkrası uyarınca, Hesaba; “Rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar için” başvurulabilecek, bu kapsamda faturasız tedavi giderlerinin, iş göremezlik tazminatlarının ve bakıcı giderleri… Hesabından istenebilecektir. (Bkz. YARGITAY 17. Hukuk Dairesinin 2015/13686 ESAS, 2018/7051 KARAR; aynı daire 2016/8454 ESAS, 2018/11742 KARAR sayılı ilamları)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve… Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir” hükmü gereği söz konusu zarardan davalı taraf sorumlu olmadığını iddia etmekteyse de Sigorta poliçesinde belirtilen, motorlu aracın işletilmesinden kaynaklanan kaza nedeniyle sigorta şirketi ve dolayısyla… Hesabı zarar görenlerin tedavisi için ödenen giderleri zorunlu olarak teminat altına alır. Sigorta şirketinin ve dolayısıyla… Hesabının, işleten ve sürücünün yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı yasa ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sorumlulukları devam etmektedir.
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve… Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14. maddesi ve… Hesabı Yönetmeliği’nin 9. Maddesine göre sorumluluğu üstenen… hesabının, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden ,…. hesabının,sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve… Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre 6704 SAYILI KANUNUN 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNİN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ’’ İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekillerinin istinaf itirazları yerinde değildir.
….. hesabına davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı, davalı vekilinin dava tarihinden, davacı vekilinin kaza tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına veya poliçenin olmaması durumunda bu sorumluluğu üstlenen… hesabına yasa gereği karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya veya… hesabına tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya veya… hesabına yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına ve… hesabına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup
Somut olayda 6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna ve… hesabını yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, meydana gelen trafik kazasında dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte başvurdukları, sigorta şirketin tazminat talebini değerlendireceğini bildirilerek yasal süre içerisinde talebin karşılanmayarak sonuçsuz bırakıldığının sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı sigortanın istediği belgeler maluliyet tazminat talebi için Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalı sigortanın cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. İstinaf itirazları yerinde değildir.
Keza Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
ANCAK
Davacının dava açmadan önce davalıya başvuruda bulunduğu anlaşılmakla birlikte hangi tarihte başvurduğuna ilişkin belgelerin bulunmadığı anlaşılmakla TEMERRÜTE İLİŞKİN BAŞVURU tarihinin tespit edilerek davalı için temerrüt faizinin temerrüt tarihinden işletilmesi gerekmekte olup davacının itiraz yerindedir.
Müterafik kusur itirazı
6098 sayılı TBK’nın 52. Maddesine göre; Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir. Anılan yasal düzenlemede de belirtildiği üzere zarar görenin zararın oluşmasında ya da zararın artmasında bir ihmali varsa bu hususun tazminatın belirlenmesinde dikkate alınması gerekir. Bir başka deyişle zararın oluşumunda zarar görenin de müterafik kusurunun bulunması halinde tazminattan indirim yapılması gerekmektedir. Müterafik kusurun dikkate alınması için bu yönde yapılan bir savunmaya gerek olmayıp Mahkemece müterafik kusurun resen dikkate alınması gerekmektedir. Nitekim bu husus Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2016/3135 E 2018/11955 K sayılı ilamında da vurgulanmıştır. Ayrıca müterafik kusur indirimi nedeniyle kısmen reddedilen tutar üzerinden davacı aleyhine vekalet ücretine hükmedilmeyeceği noktasında da duraksama bulunmamaktadır.
Somut olayda kaza tespit tutanağı içeriğinde davacının kaza esnasında kemerin bulunup bulunmadığı yönünde bir belirlemenin bulunmadığı, davacının koruyucu ekipmanlarının bulunmadığının kabulüne yarayan bir delilin de bulunmadığı sonucuna varıldığından müterafik kusur indiriminin yapılmasının mümkün olmadığı kabul edilmesi doğrudur.
Kazaya sebep olan aracın ruhsat kaydına göre hususi amaçlı kullanılan araç olmasına göre yasal faiz uygulaması doğrudur. Davacının itiraz yersizdir.
Davalının hatır taşımasına dayalı itirazı hakkında
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 87. Maddesine göre “Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.” esası kabul edilmiştir. Hatır taşıması bir kimseyi ücretsiz olarak ve bir karşılık almadan ve bir yararı bulunmadan taşıma halidir. Yani hatır için taşımada, taşımanın karşılıksız olması veya alınan karşılığın önemsiz olması gerekir. Taşıma, işletenin veya sürücünün değil taşınanın yararına olmalıdır. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığından, bu gibi taşımalarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminat miktarının tayini” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın türü ve kapsamının derecesini, durum ve mevkiinin gereğine ve hatanın ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş, BK.nın 51. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay içtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Dosya kapsamından, ve nüfus kayıtlarından sabit olduğu üzere seyir esnasında kazanın olduğu, yaralanların işletenin yakın akrabası olduğundan yerleşik Yargıtay uygulamasına göre eş, çocuk veya yakın akrabanın bir yere götürülmesi veya bunlardan birine aracın kullandırılması hatır işlemi olarak kabul edilemez. Çünkü aracın işletilmesinden kim yararlanıyorsa işletme tehlikesi de ona ait olur. Yakın akrabanın taşınmasında ahlaki bir ödev söz konusu olup bu nedenle hatır indirimi yapılamaz. İtirazlar yersizdir .
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara ayrı ayrı iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya .. İcra Dairesinin …… Esas sayılı dosyasına davalı tarafından yatırılan 240.000,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 31/10/2023

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.