Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/1853 E. 2023/2087 K. 17.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 17/10/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 18/04/2023
NUMARASI : Esas Karar

MÜTEVEFFA :
DAVACI :
VEKİLİ :
ÇOCUKLAR : 1-
2-
3-
VEKİLİ : Av.
DAVALI :
VEKİLİ : Av.
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

İSTİNAF KARAR TARİHİ : 17/10/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 17/10/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesi ile özetle; 13.09.2021 tarihinde davalı … Sigorta A.Ş.’nde Zorunlu Mali Sorumluluk Poliçesi ile sigortalı bulunan dava dışı …’in sevk ve idaresindeki …. plakalı aracı ile yaya olan müteveffa …’e çarpması nedeniyle …’ün
vefat ettiğini, müvekkillerinin murisin desteğinden yoksun kaldıklarını, işbu kaza neticesinde destekten yoksun kalan davacı müvekkillerinin zararlarının karşılanması için müteveffanın mirasçıları sıfatıyla değil destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla davalı sigorta şirketine 26/11/2021 tebliğ tarihinde başvuru yapıldığını, işbu başvuru neticesinde davalı uhdesinde vefat hasar dosyası açıldığını, inceleme akabinde davalıca taraflarına olumsuz cevap verildiğini, bu nedenlerle davacı müvekkillerinin her türlü fazlaya ilişkin hakknı ayrı ayrı saklı tutarak şimdilik eş …. için şimdilik 50 TL destekten yoksun kalmıa tazminatı alacağının davalının temerrüde düştüğü 09.12.2021 (başvuru tarihinden 8 işgünü sonraki tarih) tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan (sigorta teminat üst limitini aşmamak kaydıyla) alınarak davacı müvekkiline verilmesini, çocuk …. için şimdilik 50TL destekten yoksun kalma tazminatı alacağının davalının temerrüde düştüğü 09.12.2021 başvuru tarihinden 8 işgünü sonraki tarih) tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan (sigorta teminat üst limitini aşmamak kaydıyla) alınarak davacı müvekkiline verilmesini, çocuk …. için şimdilik 50 TL destekten yoksun kalma tazıninatı alacağının davalının temerrüde düştüğü 09.12.2021 (başvuru tarihinden 8 işgünü sonraki tarih) tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan sigorta teminat üst limitini aşmamak kaydıyla) alınarak davacı müvekkiline verilmesini, çocuk …. için şimdilik 50 TL destekten yoksun kalma tazminatı alacağının, davalının temerrüde düştüğü 09.12.2021 (başvuru tarihinden 8 işgünü sonraki tarih) tatihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan (sigorta teminat üst limitini aşmamak kaydıyla) alınarak davacı müvekkiline verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı sigorta şirketi cevap dilekçesi ile özetle; Sigortalı araç sürücüsünün kusurunun bulunmadığını, Adli Tıp Kurumundan kusura ilişkin rapor alınması gerektiğini, bu nedenlerle öncelikle sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olması sebebiyle davanın usulden reddini, eksik başvuru sebebiyle usulden reddini, esasa girilmesi halinde davanın esastan reddini, aksinin kabulü halinde ise sorumluluğun azami poliçe teminatı ile sorumlu tutulmasını, birlikte kusur durumları gözetilerek varsa bu hususlarda resen indirim yapılmasını, temerrüde düşmemiş ve dava açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkili şirket aleyhine vekalet ücreti yargılama giderleri ve faize karar verilmemesini, kabul anlamına gelmemek üzere aleyhe hüküm kurulması halinde ise poliçe limiti ve sigortalının kusur oranı dikkate alınarak hüküm kurulması gerekliliğini, reddedilen kısım için ise yargılama ücreti ve ücreti vekaletin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen kararda özetle; “13/09/2021 Tarihinde meydana gelen trafik kazası neticesinde yaya müteveffa …’ün hayatını kaybettiği, kazanın meydana gelmesinde müteveffa yaya ….’ün %85 oranında asli, davalı tarafından sigortalanan araç sürücü ….’in ise %15 oranında tali kusurlu olduğu, 09/02/2023 tarihli bilirkişi raporunda PMF 1931 Yaşam Tablosu üzerinden yapılan hesaplamada davacı …’in destek zararının 204.527,19 TL, davacı ….’in destek zararının 11.997,23 TL, davacı ….’in destek zararının 19.184,06 TL, davacı ….’in destek zararının 16.895,73 TL olduğu anlaşılmakla, davacının 17/03/2023 tarihli ıslah dilekçesi de nazara alınarak davacı …’ün davasının 204.527,19 TL üzerinden kabulüne, bu davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine, diğer davacılar …’ün 11.997,23 TL, ….’ün 19.184,06 TL ve …’ün 16.895,73 TL destek zararının davalı … Sigorta A.Ş’den kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 09/12/2021 tarihinden(sigorta başvuru tebliğ tarihi 26/11/2021 olup temerrüt tarihi 09/12/2021 tarihi olarak kabul edilmiştir) itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacılara verilmesine dair Mahkememizce oluşan vicdani kanaatin tezahürü olarak aşağıdaki hükümler tesis edilmiştir. ” şeklinde davacıların davalarının ayrı ayrı kabulü ile; davacı ….’ün 13/09/2021 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle hayatını kaybeden müteveffa ….’ün desteğinden mahrum kaldığı anlaşılmakla 204.527,19 TL’nin davalı…. Sigorta A.Ş’den kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 09/12/2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine, davacı …’ün 13/09/2021 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle hayatını kaybeden müteveffa …ün desteğinden mahrum kaldığı anlaşılmakla 11.997,23 TL’nin davalı …. Sigorta A.Ş’den kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 09/12/2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine,
Davacı İ…’ün 13/09/2021 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle hayatını kaybeden müteveffa …’ün desteğinden mahrum kaldığı anlaşılmakla 19.184,06 TL’nin davalı … Sigorta A.Ş’den kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 09/12/2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine, davacı …’ün 13/09/2021 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle hayatını kaybeden müteveffa ….’ün desteğinden mahrum kaldığı anlaşılmakla 16.895,73 TL’nin davalı …. Sigorta A.Ş’den kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 09/12/2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine,

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; destekten yoksun kalan müvekkillerinin ilgili hak edişlerinin TRH 2010 yaşam tablosunun baz alınarak hesaplanan tutarlar olarak kabul edilmesi gerektiğini, hükme esas alınan aktüerya raporunda tazminat başlangıç tarihi olarak müteveffanın vefat tarihi olan 08/10/2021 tarihinin baz alınmış olsa da müteveffanın kaza gününden vefat tarihine kadar müvekkillerine destek olamadığını, hastanede komada yatar vaziyette olduğunu, bu nedenle tazminat hesaplamasının kaza tarihinden itibaren başlatılması gerektiğini, müteveffanın daha fazla gelir elde edeceğinin kabulü ile tazminat hesaplamasının asgari ücretten uzaklaşarak yapılması gerektiğini, müteveffanın 65 yaşında emekli olacağının kabul edilerek hesaplama yapılması gerektiğini, hesaplamada esas alınan kusur oranlarının hatalı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kusura itiraz
13/09/2021 tarihli kaza tespit tutanağının incelenmesinde özetle; davacıların murisinin tam kusurlu, davalı tarafından sigortalanan dava dışı sürücünün kusursuz olduğunun rapor edildiği,
T.C. Konya CBS’nin kazaya ilişkin soruşturma dosyasında aldırılan 05/11/2021 tarihli ATK kusur raporunun incelenmesinde özetle; davacıların murisinin asli kusurlu, davalı tarafından sigortalanan dava dışı sürücünün alt düzeyde tali kusurlu olduğunun rapor edildiği,
T.C. Konya … ASCM’nin…. Esas sayılı dava dosyasında aldırılan 05/05/2022 tarihli İTÜ kusur raporunda özetle; davacıların murisinin asli kusurlu, davalı tarafından sigortalanan dava dışı sürücünün tali kusurlu olduğunun rapor edildiği,
Mahkemece mahallinde yapılan keşif akabinde alınan 11/06/2022 tarihli adli trafik raporunda özetle; davacıların murisinin %75 oranında asli kusurlu, davalı tarafından sigortalanan dava dışı sürücünün %25 oranında tali kusurlu olduğunun rapor edildiği,
Mahkemece aldırılan 17/08/2022 tarihli Karayolları Fen Heyeti Raporunda özetle; davacıların murisinin %85 oranında asli kusurlu, davalı tarafından sigortalanan dava dışı sürücünün %15 oranında tali kusurlu olduğunun rapor edildiği ve kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilemediği anlaşılmıştır.
Mahkemece kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden en az yedi uzmanın katılımı ile oluşturulacak Genişletilmiş Uzmanlar Heyetinden kusur raporu aldırılmış, T.C. Adli Tıp Kurumu Genişletilmiş Uzmanlar Heyetinin 10/11/2022 Tarihli (7) kişilik kurul raporunda kazanın meydana gelmesinde müteveffa yaya …’ün %85 oranında asli, davalı tarafından sigortalanan araç sürücü …’in ise %15 oranında tali kusurlu olduğu rapor edilmiş, söz konusu raporun Yüksek Mahkemenin denetimine elverişli, ayrıntılı, gerekçeli ve yöntemine uygun olarak hazırlandığına kanaat edilmekle hükme esas alınmasına karar verilmesi doğrudur.
Davacı vekilinin TRH 2010’un uygulanması gerektiği aktüerya raporunun içeriğine istinafı yönünden:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir.
Bu halde mahkemece aktüerya bilirkişisinden PMF 1931’e göre düzenlenen rapor alınarak karar verilmesi doğrudur.
Keza
Yargıtayca kabul görmüş pay esasına göre; çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile ortak paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumunda ise desteğin gelirden eşi ile birlikte 2 şer pay alırken çocuklara birer pay verileceği yine eş, çocuklar ile ana babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay eşe 2 pay çocukların her birine 1 pay ana ve babaya birer pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay hem de eş ve çocuklar ile ana ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine çok uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselecektir. Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, ana ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay eşe 2 pay esasına göre %50 desteğe %50 eşe pay verilerek varsayımsal olarak gelirin paylaştırılarak tazminat bu ilkelere göre hesaplanmalıdır.
Bu durumda çocuklar herhangi bir okulda okumuyor yada okuma ihtimalleri yoksa erkekler için 18 yaş, kız çocuklar için 22 yaş, yüksek okul okumaları yada okuma ihtimalleri olması durumunda 25 yaşına gelince destekten çıkarılarak, çıkan çocuğun payı diğer paydaşlara dağıtılacaktır. Hesaplama buna göre yapılmış olup itiraz yersizdir.
Her ne kadar davacı vekili tarafından kazanın 13/09/2021 tarihinde meydana geldiği lakin ölüm tarihinin ise 08/10/2021 tarihinde meydana gelmesi sebebiyle destek hesabının ölüm tarihi değil de kaza tarihi olarak esas alınması gerektiği yönündeki itirazda bulunulmuş ise destek hesabının kaza tarihi değil desteğin ölüm tarihinden hesaplanması gerektiği anlaşılmakla davacı vekilinin bu yöndeki itirazına itibar edilmemiştir.
Bu halde, dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı …. tarafından alınması gereken 269,85 TL maktu karar harcından istinaf aşamasında yatırılan 179,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 89,95 TL’nin bu davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı çocuk ….tarafından alınması gereken 269,85 TL maktu karar harcından istinaf aşamasında yatırılan 179,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 89,95 TL’nin bu davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı çocuk …. tarafından alınması gereken 269,85 TL maktu karar harcından istinaf aşamasında yatırılan 179,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 89,95 TL’nin bu davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
5-Davacı çocuk … tarafından alınması gereken 269,85 TL maktu karar harcından istinaf aşamasında yatırılan 179,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 89,95 TL’nin bu davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
6–Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların davacı üzerinde bırakılmasına,
7-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.17/10/2023

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı
Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.